iltasyazilim
FD Üye
Kâinatta var olan her zerre, dâimâ Cenâbı Hakk’a itaat hâlinde Güneş bu itaat çerçevesinde doğup batıyor Günler bu itaatle uzayıp kısalıyor Toprak bu itaati sebebiyle bağrına emanet edilen tohumu büyütüyor Mesela bir balık, bu itaate başkaldırarak suyun dışında yaşamaya çalışmıyor Zira suyun dışı, kendisi için bir ölüm okyanusu Yani bütün mevcudat Allâh’a olan bu itaatleri dolayısıyla hayatlarından memnun ve huzur içerisinde
Peki, insan ne ile huzur bulacak?
Âyeti kerîmede Rabbimiz insanın ne için yaratıldığını şöyle bildiriyor:
“Ben cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım (ezZâriyât, 56)
Yani insan Rabbine “kul olabildiği ölçüde huzurlu, rahat ve mes’ûd Aksi mümkün değil!
***
Allâh’a muhabbetin en büyük alâmeti, O’na itaattir “Muhabbet, fedakârlığı, fedakârlık da itaati gerektirir düstûrunca, Rabbini seven bir mü’min, dâimâ O’na itaat hâlinde olur İtaat ve teslîmiyet ile yapılan az bir ibadet, itaatsiz ve teslîmiyetsiz yapılan dağlar kadar ibadetten Hak katında daha makbûldür Zira Cenâbı Hak âyeti kerîmede; “???????? ??????? daha çok amel değil “???????? ??????? daha güzel amel buyuruyor (elMülk, 2) Yani amelimizde keyfiyet olarak Cenâbı Hakk’a ihlâs ve sadâkat üzere bir itaat ve teslîmiyet istiyor Çünkü kulluk, ita*at ve teslîmiyetle başlar Nitekim şeytan, yüce dergâhtan ibadet eksikliği sebebiyle değil, itaat ve teslîmiyet noksanlığından dolayı kovulmuştur
***
Cenâbı Hak kulundan dâimâ hamd, şükür ve rızâ hâli arzu etmektedir Zira imtihan âlemi olan bu dünyada kişiye ihsan edilen her nîmet ve başa gelen her musibet, bir nevî saf altının diğer madenlerden ayrılması için yüksek ateşe tâbî tutulması gibi bir tecellîdir
Şeyh Sâdîi Şîrâzî şöyle der:
“Hak Teâlâ’nın lûtuf ve ihsan buyurduğu bahta ve rızka kanaat etmeyen kimse Allâh’ı bilmemiş ve O’na itaat etmemiş olur
Bir hadîsi kudsîde şöyle buyrulmuştur:
“Bazı mü’min kullarımı ancak zenginlik sağlam (bir müslüman) eyler (onun îmânını korur); onu fakir etsem, bu durum onu ifsâd eder
Bazı mü’min kullarımı da fakirlik sağlam tutar (îmânını korur); ona rızkı bol versem bu durum onu ifsâd eder
Bazı mü’min kullarım, kullukta bir derece ister Fakat Ben ucba girmesin, böylece kendini beğenmesi onu ifsâd etmesin, diye bu isteğini ona vermem
Bazı mü’min kullarımın îmânını ancak sıhhat sağlam tutar; onu hasta etsem bu durum onu ifsâd eder
(Ravî dedi ki: Zannediyorum şunu da dedi: )
Bazı mü’min kullarımın îmânını ancak hastalık korur; onu sıhhatli etsem bu durum onu ifsâd eder
Ben kullarımın işlerini, kalplerine dair ilmimle tedbir ederim; Ben her şeyi bilen ve her şeyden haberdâr olanım (Beyhakî, elEsmâ ve’sSıfat, s 122)
***
Kulluk pâyesini kazanabilmek, Peygamberler Sultânı Efendimiz’in mübarek hayatını kendi hayatımıza nakşedebilmekle mümkündür Çünkü O’nun hayatı, Allâh’a vâsıl olabilmek için takip edilecek yegâne yoldur Âyeti kerîmede buyrulur:
“Allâh’a itaat edin; Peygamber’e de itaat edin… Eğer O’na itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş (hidâyete ermiş) olursunuz (enNûr, 54)
Dolayısıyla O’nsuz gidilen her yolun sonu uçurum, alınan her kararın neticesi hicran ve O’ndan uzaklaşan her gönlün âkıbeti acı bir hüsrandır
***
Allâh’ı seven, Allâh’ın da kendisini sevmesini isteyen; Kâinâtın Fahri Ebedîsi?ne muhabbetle itaat etmelidir Çünkü O’na itaat, hakîkatte Cenâbı Hakk’a itaattir Nitekim âyeti kerîmede şöyle buyrulur:
“Kim Rasûl’e itaat ederse, Allâh’a itaat etmiş olur… (enNisâ, 80)
Yine âyeti kerîmede bildirildiği üzere, Cenâbı Hakk’ın sevgisini kazanabilmek de, ancak Allâh?ın Sevgili Rasûlü?ne muhabbetle itaat sâyesindedir:
“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın… (Âli İmrân, 31)
***
Cenâbı Hakk’ın ilâhî rahmetine nâil olmak, ancak Kur’ânı Kerîm ve Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e tâbî olmakla mümkündür Nitekim şöyle buyrulmuştur:
“…Rahmetim her şeyi kuşatır Onu takvâ sahiplerine, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım Onlar ki yanlarında Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o Rasûl’e, o ümmî Peygamber’e ittibâ ederler O Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar, sırtlarından ağır yüklerini ve üzerlerindeki bağları, zincirleri indirir atar O’na îmân eden, O’na saygı gösteren, O’na yardımcı olan ve O’nun nübüvvetiyle beraber indirilen nûru takip eyleyen kimseler, işte felâha erenler onlardır (elA’râf, 156157)
***
Merhum Mehmed Âkif’in “Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! diyerek tarif ettiği câhiliye insanını ashâbı kirâm mevkiine yükselten hakikat, onların Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efenidimiz’e olan sonsuz sevgi, bağlılık ve itaatleridir Onlar, iki kalp arasında bir cereyan hattı olan muhabbeti çok iyi kullandılar Böylece Allah Rasûlü’ne tam bir teslîmiyetle îtirazsız boyun eğdiler Bütün ümmete, hidâyet semâsının yıldızları oldular
***
Âyeti kerîmede buyrulur:
“Biz her peygamberi Allâh’ın izniyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik… (enNisâ, 64)
Bu keyfiyet, Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’de bir zirve teşkîl etmiş olduğundan O’nun hakkında şöyle buyrulmuştur:
“Andolsun ki, sizden Allâh’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allâh’ı çok zikreden (mü’min)ler için Rasûlullah’ta üsvei hasene (en mükemmel bir örnek) vardır (elAhzâb, 21)
***
Bir kimse, İmâmı Şâfiî’ye rivâyet ettiği bir hadis ile amel edip etmediğini sormuştu İmâmı Şâfiî g titreyip sarsıldı ve ona şöyle cevap verdi:
“Be adam!
Rasûlullah’tan hadis nakledip de gereğince hükmetmezsem bu yer beni taşır mı, bu gökyüzü beni altında barındırır mı? Elbette onunla amel ediyorum! O’nun her sünneti, benim için doyumsuz bir lezzettir, başımgözüm üstünedir! (Beyhakî, Menâkıbu’şŞâfiî, I, 475)
***
Muhabbet, itaati getirir Nitekim İmâm Mâlik g, Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz ile aynîleşmenin vecdi içinde yaşamaya gayret etti Medînei Münevvere’de hayvan üzerine binmedi, def’i hâcete çıkmadı Ravza’da imâm iken hep kısık sesle konuştu Hattâ bir defasında devrin halîfesi Ebû Câfer Mansur yüksek sesle konuşunca:
“–Yâ Halîfe! Bu mekânda sesini kıs! Allâh’ın ihtârı senden çok fazîletli insanlar üzerine indi buyurdu ve şu âyeti kerîmeyi okudu:
“Ey îmân edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’le yüksek sesle konuşmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gierir (elHucurât, 2)
Yine ecdâdımız Osmanlı, Peygamber Efendimiz’e muhabbetle itaat düsturunu zedelememek için büyük bir titizlik göstermişlerdir Hattâ bu hassâsiyetin bir tezâhürü olarak Mescidi Nebevî’nin tâmirinde her taşı abdestli ve besmele ile yerine koymuşlardır Çekiçlerine de keçe bağlayarak rûhâniyeti Rasûlullâh’ı rahatsız etmekten şiddetle sakınmışlardır
Hiç kimse beşerî kemâlâtta Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in seviyesine eremez Zira O, zirvedeki bir örnektir Lâkin, kâbiliyeti ve gücü nisbetinde O’nun izinde yürüyen herkes, kendi âleminde bir küçük Muhammed olabilir Nitekim asırlarca İslâm’ın bayraktarlığını yapmış olan milletimizin, vatan müdâfaasında bulunan kahraman askerlerine “Mehmetçik adını vermiş olması da bu ince düşünceden mülhemdir
***
Habîbullâh Efendimiz’e tâbî olmak husûsunda yine Cenâbı Hak, bizlere şöyle emir buyurmaktadır:
“Rasûl size ne verdiyse onu alın! Size neyi yasakladıysa ondan da kaçının ve Allah’tan korkun! Çünkü Allâh’ın azâbı şiddetlidir (elHaşr, 7)
“Kim Allâh’a ve Rasûl’e itaat ederse, işte onlar, Allâh’ın kendilerine nîmet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehidler ve sâlihlerle beraberdir Onlar ne güzel dostlardır (enNisâ, 69)
Şu ilâhî îkaz da, bu tabiiyetten ayrı kalanlar için büyük bir tehdit mâhiyetindedir:
“Ey îmân edenler! Allâh’a itaat edin ve Peygamber’e itaat edin de amellerinizi boşa çıkarmayın! (Muhammed, 33)
***
Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, dârı bek?ya irtihâlinden birkaç gün evvel:
“Mescide açılan bütün (husûsî) kapılar kapansın, sadece Ebû Bekir’in kapısı açık kalsın! buyurmuşlardı (Buhârî, Ashâbu’nNebî 3, Menâkıbu’lEnsâr 45, Salât 80; Müslim, Fedâilu’sSahâbe, 2)
İşârî mânâda bu demektir ki, Allah Rasûlü’ne husûsî yakınlık kapısı, O’na, Hazreti Sıddîk misâli tam bir sadâkat, teslîmiyet, itaat, fedakârlık, dostluk ve muhabbet ile açılabilir
***
Günümüzde maâlesef İslâm hakkında söz söyleyen bazı bedbaht kimselerin, “Bize Kur’ân kâfidir, sünnete ihtiyaç yoktur şeklinde yanlış bir düşünceyi savunarak, kâfî derecede dîni bilgisi olmayan müslümanları ifsâda çalıştıklarını görmekteyiz Lâkin yukarıda zikredilen âyeti kerîmeler açıkça göstermektedir ki, Efendimiz’i örnek almak, O’na tâbî olmak bizzat Rabbimiz’in emridir Bunun aksini düşünmek Allah korusun kulu zındıklığa götüren bir hâdisedir
Mesela, bize namazı farz kılan Rabbimiz’in bu emrine, ancak Efendimiz’i taklit etmek sûretiyle ittibâ edebiliyoruz Ahlâkın en yücesini, O’nu taklid etmek sûretiyle öğreniyoruz Dîni O’ndan öğreniyoruz Zira Cenâbı Hak:
“(Rasûlüm!) Onu (Kur’ânı Kerîm’i) Rûhu’lemîn (Cebrâil) uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, Sen’in kalbine indirmiştir (eşŞuarâ, 193195) buyuruyor
Yani Efendimiz’in hayatı ve femi muhsininden sâdır olan hadîsi şerîfler Kur’ân’ın hayata tatbîki ve fiilî bir tefsîri mâhiyetindedir O’ndan ayrı düşmek ise, dalâletin zirvesidir
Cenâbı Hak cümlemizi, Habîbi Ekrem Efendimiz’e cân u gönülden itaat bereketiyle ilâhî muhabbetine nâil kıldığı sâlih kulları zümresine ilhâk eylesin
Âmîn!
Şebnem Dergisi
Yıl: 2019 Ay: Mart Sayı: 133
Peki, insan ne ile huzur bulacak?
Âyeti kerîmede Rabbimiz insanın ne için yaratıldığını şöyle bildiriyor:
“Ben cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım (ezZâriyât, 56)
Yani insan Rabbine “kul olabildiği ölçüde huzurlu, rahat ve mes’ûd Aksi mümkün değil!
***
Allâh’a muhabbetin en büyük alâmeti, O’na itaattir “Muhabbet, fedakârlığı, fedakârlık da itaati gerektirir düstûrunca, Rabbini seven bir mü’min, dâimâ O’na itaat hâlinde olur İtaat ve teslîmiyet ile yapılan az bir ibadet, itaatsiz ve teslîmiyetsiz yapılan dağlar kadar ibadetten Hak katında daha makbûldür Zira Cenâbı Hak âyeti kerîmede; “???????? ??????? daha çok amel değil “???????? ??????? daha güzel amel buyuruyor (elMülk, 2) Yani amelimizde keyfiyet olarak Cenâbı Hakk’a ihlâs ve sadâkat üzere bir itaat ve teslîmiyet istiyor Çünkü kulluk, ita*at ve teslîmiyetle başlar Nitekim şeytan, yüce dergâhtan ibadet eksikliği sebebiyle değil, itaat ve teslîmiyet noksanlığından dolayı kovulmuştur
***
Cenâbı Hak kulundan dâimâ hamd, şükür ve rızâ hâli arzu etmektedir Zira imtihan âlemi olan bu dünyada kişiye ihsan edilen her nîmet ve başa gelen her musibet, bir nevî saf altının diğer madenlerden ayrılması için yüksek ateşe tâbî tutulması gibi bir tecellîdir
Şeyh Sâdîi Şîrâzî şöyle der:
“Hak Teâlâ’nın lûtuf ve ihsan buyurduğu bahta ve rızka kanaat etmeyen kimse Allâh’ı bilmemiş ve O’na itaat etmemiş olur
Bir hadîsi kudsîde şöyle buyrulmuştur:
“Bazı mü’min kullarımı ancak zenginlik sağlam (bir müslüman) eyler (onun îmânını korur); onu fakir etsem, bu durum onu ifsâd eder
Bazı mü’min kullarımı da fakirlik sağlam tutar (îmânını korur); ona rızkı bol versem bu durum onu ifsâd eder
Bazı mü’min kullarım, kullukta bir derece ister Fakat Ben ucba girmesin, böylece kendini beğenmesi onu ifsâd etmesin, diye bu isteğini ona vermem
Bazı mü’min kullarımın îmânını ancak sıhhat sağlam tutar; onu hasta etsem bu durum onu ifsâd eder
(Ravî dedi ki: Zannediyorum şunu da dedi: )
Bazı mü’min kullarımın îmânını ancak hastalık korur; onu sıhhatli etsem bu durum onu ifsâd eder
Ben kullarımın işlerini, kalplerine dair ilmimle tedbir ederim; Ben her şeyi bilen ve her şeyden haberdâr olanım (Beyhakî, elEsmâ ve’sSıfat, s 122)
***
Kulluk pâyesini kazanabilmek, Peygamberler Sultânı Efendimiz’in mübarek hayatını kendi hayatımıza nakşedebilmekle mümkündür Çünkü O’nun hayatı, Allâh’a vâsıl olabilmek için takip edilecek yegâne yoldur Âyeti kerîmede buyrulur:
“Allâh’a itaat edin; Peygamber’e de itaat edin… Eğer O’na itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş (hidâyete ermiş) olursunuz (enNûr, 54)
Dolayısıyla O’nsuz gidilen her yolun sonu uçurum, alınan her kararın neticesi hicran ve O’ndan uzaklaşan her gönlün âkıbeti acı bir hüsrandır
***
Allâh’ı seven, Allâh’ın da kendisini sevmesini isteyen; Kâinâtın Fahri Ebedîsi?ne muhabbetle itaat etmelidir Çünkü O’na itaat, hakîkatte Cenâbı Hakk’a itaattir Nitekim âyeti kerîmede şöyle buyrulur:
“Kim Rasûl’e itaat ederse, Allâh’a itaat etmiş olur… (enNisâ, 80)
Yine âyeti kerîmede bildirildiği üzere, Cenâbı Hakk’ın sevgisini kazanabilmek de, ancak Allâh?ın Sevgili Rasûlü?ne muhabbetle itaat sâyesindedir:
“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın… (Âli İmrân, 31)
***
Cenâbı Hakk’ın ilâhî rahmetine nâil olmak, ancak Kur’ânı Kerîm ve Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e tâbî olmakla mümkündür Nitekim şöyle buyrulmuştur:
“…Rahmetim her şeyi kuşatır Onu takvâ sahiplerine, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım Onlar ki yanlarında Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o Rasûl’e, o ümmî Peygamber’e ittibâ ederler O Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar, sırtlarından ağır yüklerini ve üzerlerindeki bağları, zincirleri indirir atar O’na îmân eden, O’na saygı gösteren, O’na yardımcı olan ve O’nun nübüvvetiyle beraber indirilen nûru takip eyleyen kimseler, işte felâha erenler onlardır (elA’râf, 156157)
***
Merhum Mehmed Âkif’in “Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! diyerek tarif ettiği câhiliye insanını ashâbı kirâm mevkiine yükselten hakikat, onların Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efenidimiz’e olan sonsuz sevgi, bağlılık ve itaatleridir Onlar, iki kalp arasında bir cereyan hattı olan muhabbeti çok iyi kullandılar Böylece Allah Rasûlü’ne tam bir teslîmiyetle îtirazsız boyun eğdiler Bütün ümmete, hidâyet semâsının yıldızları oldular
***
Âyeti kerîmede buyrulur:
“Biz her peygamberi Allâh’ın izniyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik… (enNisâ, 64)
Bu keyfiyet, Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’de bir zirve teşkîl etmiş olduğundan O’nun hakkında şöyle buyrulmuştur:
“Andolsun ki, sizden Allâh’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allâh’ı çok zikreden (mü’min)ler için Rasûlullah’ta üsvei hasene (en mükemmel bir örnek) vardır (elAhzâb, 21)
***
Bir kimse, İmâmı Şâfiî’ye rivâyet ettiği bir hadis ile amel edip etmediğini sormuştu İmâmı Şâfiî g titreyip sarsıldı ve ona şöyle cevap verdi:
“Be adam!
Rasûlullah’tan hadis nakledip de gereğince hükmetmezsem bu yer beni taşır mı, bu gökyüzü beni altında barındırır mı? Elbette onunla amel ediyorum! O’nun her sünneti, benim için doyumsuz bir lezzettir, başımgözüm üstünedir! (Beyhakî, Menâkıbu’şŞâfiî, I, 475)
***
Muhabbet, itaati getirir Nitekim İmâm Mâlik g, Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz ile aynîleşmenin vecdi içinde yaşamaya gayret etti Medînei Münevvere’de hayvan üzerine binmedi, def’i hâcete çıkmadı Ravza’da imâm iken hep kısık sesle konuştu Hattâ bir defasında devrin halîfesi Ebû Câfer Mansur yüksek sesle konuşunca:
“–Yâ Halîfe! Bu mekânda sesini kıs! Allâh’ın ihtârı senden çok fazîletli insanlar üzerine indi buyurdu ve şu âyeti kerîmeyi okudu:
“Ey îmân edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’le yüksek sesle konuşmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gierir (elHucurât, 2)
Yine ecdâdımız Osmanlı, Peygamber Efendimiz’e muhabbetle itaat düsturunu zedelememek için büyük bir titizlik göstermişlerdir Hattâ bu hassâsiyetin bir tezâhürü olarak Mescidi Nebevî’nin tâmirinde her taşı abdestli ve besmele ile yerine koymuşlardır Çekiçlerine de keçe bağlayarak rûhâniyeti Rasûlullâh’ı rahatsız etmekten şiddetle sakınmışlardır
Hiç kimse beşerî kemâlâtta Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in seviyesine eremez Zira O, zirvedeki bir örnektir Lâkin, kâbiliyeti ve gücü nisbetinde O’nun izinde yürüyen herkes, kendi âleminde bir küçük Muhammed olabilir Nitekim asırlarca İslâm’ın bayraktarlığını yapmış olan milletimizin, vatan müdâfaasında bulunan kahraman askerlerine “Mehmetçik adını vermiş olması da bu ince düşünceden mülhemdir
***
Habîbullâh Efendimiz’e tâbî olmak husûsunda yine Cenâbı Hak, bizlere şöyle emir buyurmaktadır:
“Rasûl size ne verdiyse onu alın! Size neyi yasakladıysa ondan da kaçının ve Allah’tan korkun! Çünkü Allâh’ın azâbı şiddetlidir (elHaşr, 7)
“Kim Allâh’a ve Rasûl’e itaat ederse, işte onlar, Allâh’ın kendilerine nîmet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehidler ve sâlihlerle beraberdir Onlar ne güzel dostlardır (enNisâ, 69)
Şu ilâhî îkaz da, bu tabiiyetten ayrı kalanlar için büyük bir tehdit mâhiyetindedir:
“Ey îmân edenler! Allâh’a itaat edin ve Peygamber’e itaat edin de amellerinizi boşa çıkarmayın! (Muhammed, 33)
***
Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, dârı bek?ya irtihâlinden birkaç gün evvel:
“Mescide açılan bütün (husûsî) kapılar kapansın, sadece Ebû Bekir’in kapısı açık kalsın! buyurmuşlardı (Buhârî, Ashâbu’nNebî 3, Menâkıbu’lEnsâr 45, Salât 80; Müslim, Fedâilu’sSahâbe, 2)
İşârî mânâda bu demektir ki, Allah Rasûlü’ne husûsî yakınlık kapısı, O’na, Hazreti Sıddîk misâli tam bir sadâkat, teslîmiyet, itaat, fedakârlık, dostluk ve muhabbet ile açılabilir
***
Günümüzde maâlesef İslâm hakkında söz söyleyen bazı bedbaht kimselerin, “Bize Kur’ân kâfidir, sünnete ihtiyaç yoktur şeklinde yanlış bir düşünceyi savunarak, kâfî derecede dîni bilgisi olmayan müslümanları ifsâda çalıştıklarını görmekteyiz Lâkin yukarıda zikredilen âyeti kerîmeler açıkça göstermektedir ki, Efendimiz’i örnek almak, O’na tâbî olmak bizzat Rabbimiz’in emridir Bunun aksini düşünmek Allah korusun kulu zındıklığa götüren bir hâdisedir
Mesela, bize namazı farz kılan Rabbimiz’in bu emrine, ancak Efendimiz’i taklit etmek sûretiyle ittibâ edebiliyoruz Ahlâkın en yücesini, O’nu taklid etmek sûretiyle öğreniyoruz Dîni O’ndan öğreniyoruz Zira Cenâbı Hak:
“(Rasûlüm!) Onu (Kur’ânı Kerîm’i) Rûhu’lemîn (Cebrâil) uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, Sen’in kalbine indirmiştir (eşŞuarâ, 193195) buyuruyor
Yani Efendimiz’in hayatı ve femi muhsininden sâdır olan hadîsi şerîfler Kur’ân’ın hayata tatbîki ve fiilî bir tefsîri mâhiyetindedir O’ndan ayrı düşmek ise, dalâletin zirvesidir
Cenâbı Hak cümlemizi, Habîbi Ekrem Efendimiz’e cân u gönülden itaat bereketiyle ilâhî muhabbetine nâil kıldığı sâlih kulları zümresine ilhâk eylesin
Âmîn!
Şebnem Dergisi
Yıl: 2019 Ay: Mart Sayı: 133