iltasyazilim
FD Üye
Hak rahmetinin insan gözünde damla damla olmasıdır gözyaşları
Dilin, duygunun ve gönlün el ele, yüz yüze birleştiği, iç içe girdiği ânın çiçekleşmesi üzerinde jaledir gözyaşları
Cennet hûrilerinin kulaklarındaki küpeler, göz damlalarının yanında toprak kadar aşağı ve değersiz kalır!
Heybet, korku, saygı ve sevgi gibi insanı duygulandıran, gönül tasını yakan ve kalbden sefil arzuları sıyırıp atan ulvî hislerin çepeçevre ruhu sardığı ânın beyanıdır gözyaşları
Bulut bulut yükselip, Hak rahmetinin eteklerinde dudak gezdiren, bu fâni âlemin bekaya mazhar pırlantalarıdır gözyaşları
Bu tuzak ülkesinde, böylesine pervaz edişlerle arşiyeler yapıp, nazlı nazlı lâhut âleminin kapısını çalmak başka hangi fâniye müyesser olmuştur?
Eserinde esrarını izlemek, buldukça aramaya istek kazanmak ve Yunus diliyle Deryada mâhî ile, sahrada âhû ileO'nu anmak, inlemek Her yerde O'nun haberini sormak ve sonra çözülen her düğüm karşısında buzlar gibi erimek Sel olup çağlamak, başını taştan taşa vurup ağlamak Tıpkı Yunus gibi, Celaleddini Rumî gibi, devrin Büyük Dertlisi gibi yanmak, kavrulmak Hangi saadet bundan daha tatlı, hangi haz bundan daha içten olabilir?
Annenin ağlaması içten içedir; riyasız, âri ve durudur Onun her iniltisinde binlerce ney feryadı gizlidir Yavru da ağlar, hem de dünyaya gelir gelmez İyi güne ereceğine, saadet göreceğine yahut başına geleceklere, ihmal edilişine, belki de atalarının günahına ve çevresinin körlüğüne
Ak alınlı, ak duvaklı geline ananın en kıymetli hediyesi ayrılık gözyaşlarıdır İnce gelin, hayatının sonuna kadar, o saflardan saf, inci danesi gözyaşlarını unutamaz Onları unuttuğu gün, anayı da unutur, atayı da
Bir düşünün, gözü dolu bulut ana üzerimize ağlamasa nice olur hâlimiz? Ya o da denizler gibi cimri olsaydı; güneş vurmadan incelmese, buharlaşmasa ve yukarı uçmasaydı! Ya o öyle mi? Yaz demez, kış demez; bahar demez, güz demez daima ağlar
Nebisinin diliyle Hak; millet haysiyetini, memleket namusunu görüp gözeten göze denk tutar ağlayan gözü Zaten Ağlamayan gözden Sana sığınırımdememiş miydi? Tıpkı şeytanın hilelerinden, hasis duyguların ezip geçmesinden Allah'a sığındığı gibi
Ermişin nazarında gözyaşları, Cennet pınarlarından daha değerlidir Zira o damlalar, tamuyu söndürecek bir iksir sayılır Rahmeti Sonsuz'un katında
Hakk'ın sâfi nebisi Âdem (aleyhisselâm), saadet kâsesini gözyaşları ile doldurup içmedi mi?
Dertli Nebi, Tufan Peygamberi (aleyhisselâm) o katrelerle âlemi sele vermedi mi? Yaratılış esrarına ilk dokunan Mevlâ'nın Halîl'i Hasbî, Hasbîdiyerek gözyaşlarıyla ateşi berd ü selametmedi mi?
O incelerden ince, Hak esrarının merkezîleştiği, Faraklit müjdecisi Ruhullah'ın hâli hep ağlamak değil miydi?
Masum resûl Dâvud'un (aleyhisselâm) ağlamalı feryadı değil miydi ki, insan derûnunda lâhutî âhenk ve sızlanışın adı olan Zebur'u tilavet ederken, en ince gönül telleri üzerinde yüzlerce mızrabın âhı duyulurdu
Ve son durakta, en doğru yolun başında, büyük muammanın keşşâfı, yaradılışın özü aziz ruh, kördüğümü çözer gibi bu esrarı gözyaşlarıyla çözmedi mi? Ta ana kucağında bin niyaz ile: Ümmetim, ümmetimdediği andan, ba'sü ba'de'lmevt'e ve ötesine kadar hep aynı şey için inlemedi mi?
Şair İkbal, bir yüksek toplulukta, ruhların huzurunda, Nebiler Sultanı'na: En muteber hediyedeyip bir bardak şehit kanı takdim etmişti Ben gökler ötesi o âlî meclise çağrılsaydım, günahına ağlamış kimselerin gözyaşlarını alır götürürdüm
Ağla ey gözlerim, gülmezem ayruk,
Dost iline varup, gelmezem ayruk
Kavuşmak için ağlamak ve kavuşmuş olmaktan ötürü ağlamak
Bu ağlayış, bir yetimin, bir ümitsizin ağlayışı da değil Bu ağlayış, tam bilememeden, öze erememeden; veya visalin neş'esinden, huzurun heybetinden doğup gelen bir ağlayıştır Sonunda rahmetin tebessümü olduğu için de tatlıdır Ve yine bu ağlayış, bulup bildiğini buldurma ve bildirme yolunda olduğu için de hüsransızdır
Sular gibi çağlasan, Eyyûb gibi ağlasan,
Ciğergâhı dağlasan ahvalini sormaz mı?(Anonim)
Anadolu insanı bu mânâda ağladı Kurduğu ümranların çamurunu hep böyle gözyaşlarıyla yoğurdu
Gözyaşları, ruh inceliğinin şahitleridir İnce insan, yüzünü gözyaşları ile yıkayan insandır İçi sızlamayanlar, kirpiği ıslanmayanlar kem tâli' hoyratlardır Bu incelik, bir havari inceliği de değildir Şecaat ve cesaret arz edeceği yerde o birdenbire tunçlaşır, demirleşir; aşılmaz ve bükülmez hâle gelir İşte o en büyük devlet adamı Ömer, Peygamber hâlesinde en büyük devlet adamı şiddeti ve öfkesiyle beraber, bir kalbi kırığın yanında, bir yerdeki yüzkarşısında çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlar ve etrafını da ağlatırdı
O manzumede daha niceleri vardır ki, haykırışı aslanın ödünü koparmış, ormanı velveleye vermiş; harp meydanlarında bir haykırışla bin hanümanı harap etmiştir Fakat Hakk'ın huzurunda, muhasebe anında öylesine incelerden ince bir hâl almıştır ki, ancak Cennet hûrileri o kadar incelikten haberdar olabilirdi
Uzun senelerden beri ne kadar hasretiz gözyaşlarına! Onu bu memleketin taşına, toprağına, evine, mâbedine sormalı Sormalı şu dağlara, taşlara ve üzerinde uçuşan kuşlara Ve bütün bir maziye sormalı, bağrına kaç damla gözyaşı düştüğünü Sonra mâbedlerdeki sütunlara, geniş kubbelere ve çevredeki cidarlara da sormalı, ne zamandan beri hıçkırığa hasret olduklarını Seccadelere de sormalı, kaç defa gözyaşlarıyla ıslandıklarını Bu kadar içten uzaklaşılan, bu kadar gönüle yâd kalınan ikinci bir devir gösterilebilir mi?
Şimdi sizler, ey bütün bir tarih boyunca ağlamayı unutmuşlar! Gamsızlar, dertsizler ve ağlanacak hâllerine gülenler! Gelin; şu çıkmazın başında durup asırlık gamsızlığımıza bir son vererek beraber ağlayalım! Cehaletimize ağlayalım! Kaybettiğimiz şeylerden habersizliğimize ağlayalım! Kusurdan bir heykel hâline gelmiş mahiyetimize, duygularımızın dumura uğrayışına ve hoyratlaşan gönlümüze ağlayalım! Bu vaziyette öleceğimize, öldüğümüz gibi dirileceğimize, tasmalı ve prangalı büyük imtihanda, en büyük merasimde fevç fevç geçecek olan mazinin şanlıları arasında yer bulamayacağımıza ağlayalım! Daldan kopan bir meyve gibi, yalnız düşüşümüze, ayaklar altında ezilişimize, rahmetten cüdâ kalışımıza ağlayalım!
Yukarılara doğru güvercinler gibi kanat çırpalım ve çok yükseklerde öyle bir ahedelim ki, ünümüz, gözyaşlarından meydana gelen bulutları harekete getirsin Sonra ateşimizi söndürecek o damlalar, yağmurlar gibi başımızdan aşağıya insin ve ateşimizi söndürsün! Kin ve nefret ateşini bütün dünya ve ukbâ ateşini
Allah'ım! Sen'den diliyor ve dileniyoruz: Gözlerimize yaş ver ve bizi ağlat! Merhamet etmen için, Sen'den uzak kalış hasretini duyamayışımıza ağlat! Gönlün şak şak oluşuna, ağyâr ateşine yanışına, öyle ağlat ki, sineler kebap olsun; ondan bir feryat çıksın, meleği ve feleği velveleye versin
Beni de ağlat; gece kadar karanlık ruhuma şefkat et de ağlat! Ağlamalarıma dahi ağlamam lazım geldiği için ağlat! Bükülmüş şu kaddime, solgun ve ölgün rengime, burulmuş boynuma ve kırık kalbime merhamet et de ağlat! Şu en sakin anda, sızlanışlara cevap verdiğin dakikalarda, kapkara gönlümle değil, Sen'den başkasına secde etmeyen başımla Sana dönüyor, titreyen dudaklarımla ağlatmanı diliyorum
Heyhât ki merhamet, merhametdiyeceğim an, bir hâil gibi günahlarım karşıma dikiliyor ve içimde yığın yığın burkuntu meydana getiriyor Allah'ım! Benim uzaklığım itibarıyla değil, Sen'in yakınlığın hürmetine kalbime rikkat ver ve öyle ağlat ki, kendimi kaybedeyim, yolunda ar ve haysiyetten geçeyim, ta Bu delidirdesinler
Gidip boynumda zincir ile ol Ravzai Pâk'e, o denlü ağlayayım ben ki, görenler hep beni dîvâne sansınOla ki, düşen damlalardan bir tanesi aşkına düşmüş olur; işte o, benim için ummanlara bedeldir Şehit kanı kadar aziz gözyaşları içinde nefesim kesilirken varlık sırrını bana duyur! Şu kararsız gönlümü doyur! Hicabımdan yüzümü saklamaya çalışayım Habibine görünmek istemeyeyim Pişdarım ve Yüce Rehberimden kaçayım Sonra bir âlî an kurulsun Ben zülüfleri dağınık, hıçkırıkları gırtlağında düğümlenmiş, yüzü karaların uğramadığı o ana çağrılayım,La tüâhiznâkalkanıyla huzura varayım Kirlerime göz yumup, Bu da bizdendidesinler; dilenciye bir mülk bağışlasınlar! Çöl yolcusunu sevindirip bir bulut ve bir meltemle imdadıma yetişsinler! Sevincimden orada yığılıp kalayım! Gözyaşlarım içinde boğulayım!
Dilin, duygunun ve gönlün el ele, yüz yüze birleştiği, iç içe girdiği ânın çiçekleşmesi üzerinde jaledir gözyaşları
Cennet hûrilerinin kulaklarındaki küpeler, göz damlalarının yanında toprak kadar aşağı ve değersiz kalır!
Heybet, korku, saygı ve sevgi gibi insanı duygulandıran, gönül tasını yakan ve kalbden sefil arzuları sıyırıp atan ulvî hislerin çepeçevre ruhu sardığı ânın beyanıdır gözyaşları
Bulut bulut yükselip, Hak rahmetinin eteklerinde dudak gezdiren, bu fâni âlemin bekaya mazhar pırlantalarıdır gözyaşları
Bu tuzak ülkesinde, böylesine pervaz edişlerle arşiyeler yapıp, nazlı nazlı lâhut âleminin kapısını çalmak başka hangi fâniye müyesser olmuştur?
Eserinde esrarını izlemek, buldukça aramaya istek kazanmak ve Yunus diliyle Deryada mâhî ile, sahrada âhû ileO'nu anmak, inlemek Her yerde O'nun haberini sormak ve sonra çözülen her düğüm karşısında buzlar gibi erimek Sel olup çağlamak, başını taştan taşa vurup ağlamak Tıpkı Yunus gibi, Celaleddini Rumî gibi, devrin Büyük Dertlisi gibi yanmak, kavrulmak Hangi saadet bundan daha tatlı, hangi haz bundan daha içten olabilir?
Annenin ağlaması içten içedir; riyasız, âri ve durudur Onun her iniltisinde binlerce ney feryadı gizlidir Yavru da ağlar, hem de dünyaya gelir gelmez İyi güne ereceğine, saadet göreceğine yahut başına geleceklere, ihmal edilişine, belki de atalarının günahına ve çevresinin körlüğüne
Ak alınlı, ak duvaklı geline ananın en kıymetli hediyesi ayrılık gözyaşlarıdır İnce gelin, hayatının sonuna kadar, o saflardan saf, inci danesi gözyaşlarını unutamaz Onları unuttuğu gün, anayı da unutur, atayı da
Bir düşünün, gözü dolu bulut ana üzerimize ağlamasa nice olur hâlimiz? Ya o da denizler gibi cimri olsaydı; güneş vurmadan incelmese, buharlaşmasa ve yukarı uçmasaydı! Ya o öyle mi? Yaz demez, kış demez; bahar demez, güz demez daima ağlar
Nebisinin diliyle Hak; millet haysiyetini, memleket namusunu görüp gözeten göze denk tutar ağlayan gözü Zaten Ağlamayan gözden Sana sığınırımdememiş miydi? Tıpkı şeytanın hilelerinden, hasis duyguların ezip geçmesinden Allah'a sığındığı gibi
Ermişin nazarında gözyaşları, Cennet pınarlarından daha değerlidir Zira o damlalar, tamuyu söndürecek bir iksir sayılır Rahmeti Sonsuz'un katında
Hakk'ın sâfi nebisi Âdem (aleyhisselâm), saadet kâsesini gözyaşları ile doldurup içmedi mi?
Dertli Nebi, Tufan Peygamberi (aleyhisselâm) o katrelerle âlemi sele vermedi mi? Yaratılış esrarına ilk dokunan Mevlâ'nın Halîl'i Hasbî, Hasbîdiyerek gözyaşlarıyla ateşi berd ü selametmedi mi?
O incelerden ince, Hak esrarının merkezîleştiği, Faraklit müjdecisi Ruhullah'ın hâli hep ağlamak değil miydi?
Masum resûl Dâvud'un (aleyhisselâm) ağlamalı feryadı değil miydi ki, insan derûnunda lâhutî âhenk ve sızlanışın adı olan Zebur'u tilavet ederken, en ince gönül telleri üzerinde yüzlerce mızrabın âhı duyulurdu
Ve son durakta, en doğru yolun başında, büyük muammanın keşşâfı, yaradılışın özü aziz ruh, kördüğümü çözer gibi bu esrarı gözyaşlarıyla çözmedi mi? Ta ana kucağında bin niyaz ile: Ümmetim, ümmetimdediği andan, ba'sü ba'de'lmevt'e ve ötesine kadar hep aynı şey için inlemedi mi?
Şair İkbal, bir yüksek toplulukta, ruhların huzurunda, Nebiler Sultanı'na: En muteber hediyedeyip bir bardak şehit kanı takdim etmişti Ben gökler ötesi o âlî meclise çağrılsaydım, günahına ağlamış kimselerin gözyaşlarını alır götürürdüm
Ağla ey gözlerim, gülmezem ayruk,
Dost iline varup, gelmezem ayruk
Kavuşmak için ağlamak ve kavuşmuş olmaktan ötürü ağlamak
Bu ağlayış, bir yetimin, bir ümitsizin ağlayışı da değil Bu ağlayış, tam bilememeden, öze erememeden; veya visalin neş'esinden, huzurun heybetinden doğup gelen bir ağlayıştır Sonunda rahmetin tebessümü olduğu için de tatlıdır Ve yine bu ağlayış, bulup bildiğini buldurma ve bildirme yolunda olduğu için de hüsransızdır
Sular gibi çağlasan, Eyyûb gibi ağlasan,
Ciğergâhı dağlasan ahvalini sormaz mı?(Anonim)
Anadolu insanı bu mânâda ağladı Kurduğu ümranların çamurunu hep böyle gözyaşlarıyla yoğurdu
Gözyaşları, ruh inceliğinin şahitleridir İnce insan, yüzünü gözyaşları ile yıkayan insandır İçi sızlamayanlar, kirpiği ıslanmayanlar kem tâli' hoyratlardır Bu incelik, bir havari inceliği de değildir Şecaat ve cesaret arz edeceği yerde o birdenbire tunçlaşır, demirleşir; aşılmaz ve bükülmez hâle gelir İşte o en büyük devlet adamı Ömer, Peygamber hâlesinde en büyük devlet adamı şiddeti ve öfkesiyle beraber, bir kalbi kırığın yanında, bir yerdeki yüzkarşısında çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlar ve etrafını da ağlatırdı
O manzumede daha niceleri vardır ki, haykırışı aslanın ödünü koparmış, ormanı velveleye vermiş; harp meydanlarında bir haykırışla bin hanümanı harap etmiştir Fakat Hakk'ın huzurunda, muhasebe anında öylesine incelerden ince bir hâl almıştır ki, ancak Cennet hûrileri o kadar incelikten haberdar olabilirdi
Uzun senelerden beri ne kadar hasretiz gözyaşlarına! Onu bu memleketin taşına, toprağına, evine, mâbedine sormalı Sormalı şu dağlara, taşlara ve üzerinde uçuşan kuşlara Ve bütün bir maziye sormalı, bağrına kaç damla gözyaşı düştüğünü Sonra mâbedlerdeki sütunlara, geniş kubbelere ve çevredeki cidarlara da sormalı, ne zamandan beri hıçkırığa hasret olduklarını Seccadelere de sormalı, kaç defa gözyaşlarıyla ıslandıklarını Bu kadar içten uzaklaşılan, bu kadar gönüle yâd kalınan ikinci bir devir gösterilebilir mi?
Şimdi sizler, ey bütün bir tarih boyunca ağlamayı unutmuşlar! Gamsızlar, dertsizler ve ağlanacak hâllerine gülenler! Gelin; şu çıkmazın başında durup asırlık gamsızlığımıza bir son vererek beraber ağlayalım! Cehaletimize ağlayalım! Kaybettiğimiz şeylerden habersizliğimize ağlayalım! Kusurdan bir heykel hâline gelmiş mahiyetimize, duygularımızın dumura uğrayışına ve hoyratlaşan gönlümüze ağlayalım! Bu vaziyette öleceğimize, öldüğümüz gibi dirileceğimize, tasmalı ve prangalı büyük imtihanda, en büyük merasimde fevç fevç geçecek olan mazinin şanlıları arasında yer bulamayacağımıza ağlayalım! Daldan kopan bir meyve gibi, yalnız düşüşümüze, ayaklar altında ezilişimize, rahmetten cüdâ kalışımıza ağlayalım!
Yukarılara doğru güvercinler gibi kanat çırpalım ve çok yükseklerde öyle bir ahedelim ki, ünümüz, gözyaşlarından meydana gelen bulutları harekete getirsin Sonra ateşimizi söndürecek o damlalar, yağmurlar gibi başımızdan aşağıya insin ve ateşimizi söndürsün! Kin ve nefret ateşini bütün dünya ve ukbâ ateşini
Allah'ım! Sen'den diliyor ve dileniyoruz: Gözlerimize yaş ver ve bizi ağlat! Merhamet etmen için, Sen'den uzak kalış hasretini duyamayışımıza ağlat! Gönlün şak şak oluşuna, ağyâr ateşine yanışına, öyle ağlat ki, sineler kebap olsun; ondan bir feryat çıksın, meleği ve feleği velveleye versin
Beni de ağlat; gece kadar karanlık ruhuma şefkat et de ağlat! Ağlamalarıma dahi ağlamam lazım geldiği için ağlat! Bükülmüş şu kaddime, solgun ve ölgün rengime, burulmuş boynuma ve kırık kalbime merhamet et de ağlat! Şu en sakin anda, sızlanışlara cevap verdiğin dakikalarda, kapkara gönlümle değil, Sen'den başkasına secde etmeyen başımla Sana dönüyor, titreyen dudaklarımla ağlatmanı diliyorum
Heyhât ki merhamet, merhametdiyeceğim an, bir hâil gibi günahlarım karşıma dikiliyor ve içimde yığın yığın burkuntu meydana getiriyor Allah'ım! Benim uzaklığım itibarıyla değil, Sen'in yakınlığın hürmetine kalbime rikkat ver ve öyle ağlat ki, kendimi kaybedeyim, yolunda ar ve haysiyetten geçeyim, ta Bu delidirdesinler
Gidip boynumda zincir ile ol Ravzai Pâk'e, o denlü ağlayayım ben ki, görenler hep beni dîvâne sansınOla ki, düşen damlalardan bir tanesi aşkına düşmüş olur; işte o, benim için ummanlara bedeldir Şehit kanı kadar aziz gözyaşları içinde nefesim kesilirken varlık sırrını bana duyur! Şu kararsız gönlümü doyur! Hicabımdan yüzümü saklamaya çalışayım Habibine görünmek istemeyeyim Pişdarım ve Yüce Rehberimden kaçayım Sonra bir âlî an kurulsun Ben zülüfleri dağınık, hıçkırıkları gırtlağında düğümlenmiş, yüzü karaların uğramadığı o ana çağrılayım,La tüâhiznâkalkanıyla huzura varayım Kirlerime göz yumup, Bu da bizdendidesinler; dilenciye bir mülk bağışlasınlar! Çöl yolcusunu sevindirip bir bulut ve bir meltemle imdadıma yetişsinler! Sevincimden orada yığılıp kalayım! Gözyaşlarım içinde boğulayım!