nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Hallacı Mansur
Sofiyyei aliyye denilen büyük velîlerden İsmi Hüseyin bin Mansûr, künyesi Ebü'lMugis'tir 858 (H244) yılında İran'ın Beyzâ şehrinde doğduğu rivâyet edilmektedir 919 (H306) yılında ise idâm olunarak şehîd edildi
Hüseyin bin Mansûr'un büyük babası Mahamma adında bir zerdüştîdir Buna, ana kadar hazreti Ebû Eyyûb'un neslinden geldiğini söyleyerek Ensârî de denilmiştir Tüster'de büyük velîlerden Sehl bin Abdullahı Tüsterî hazretlerinin sohbetinde iki sene bulundu Onun ruhlara hayat veren sohbetleri bereketiyle tasavvufa yöneldi On sekiz yaşında Basra'ya gelerek, Amr bin Osmanı Mekkî'ye bağlandı On sekiz ay da onun sohbetinde ve derslerinde bulundu Her iki velînin yanına da nefsi ile büyük mücâdele yaptı ve her isteğine sırt çevirdi Nefsin istemediği, rağbet etmediği işlere sarıldı Samîmi ve bağrı yanık bir âşık idi Kendisini çok seven Ebû Yâkûbı Aktâ' kızını ona verdi Bundan sonra bir müddet daha Basra'da kaldı
Hüseyin bin Mansûr'a Hallâc denilmesine şu durum sebeb olmuştur Bir gün o, dostu olan bir hallâcın dükkanına girdi Bir işinin görülebilmesi için onun tavassutunu ricâ etti Fakat hallâcın gittiği yerden dönüşü biraz uzun sürdü Geldiğinde; Yâ Hüseyin! Gördün mü başımıza gelenleri Senin için bugün kendi işimden oldumdiye söylendi
Hüseyin bin Mansûr onun evhamlı hâline bakarak tatlı tatlı gülümsedi ve; Üzülme senin işini de biz hallederizdedikten sonra parmaklarını pamuk yığınlarına dürüst uzatıverdi O anda az önce atılmamış pamuk yığınları harekete geçti Kaşla göz aralarında, tel tel saf pamuk bir tarafa, lekeli ve süprüntü kısmı ise diğer tarafa ayrıldı Hallâcın gözleri fal taşı gibi çözülmüş şaşkınlıktan güya ayakta donmuş kalmıştı Olay kısa zamanda ahali aralarında yayıldı Bu târihten sonra da Hüseyin, Hallâcı Mansûr diye anıldı
Hallâcı Mansûr sonradan Basra'dan ayrılarak Bağdât'a Cüneydi Bağdâdî hazretlerinin yanına geldi, Cüneydi Bağdâdî ona susmayı ve insanlarla görüşmemeyi emretti daha sonra Hicaz'a giderek, bir yıl Ravdai mutahherada kaldı Zikr ve ibâdetle meşgûl oldu Sonra baştan Bağdât'a geldi Burada tekrar Cüneydi Bağdâdî hazretleri ile görüştü ve bâzı suâller sordu Cüneydi Bağdâdî suâllerine yanıt vermedi ve; Gâliba bir ağaç parçasının ucunu kırmızıya boyaman yakındır!dedi Cüneydi Bağdâdî hazretleri bu sözü ile ilerde onun şehîd edileceğine işâret ediyordu Mansûr, sorduğu meselelerin cevâbını alamayınca, izin alarak Tüster'e gitti Bir yıl orada kaldı Burada büyük kabûl ve alaka gördü Daha Sonra buradan ayrılıp, beş sene ortadan kayboldu Horasan ve Mâverâünnehr gibi beldelerde bulundu ve Ahvaz'a geldi Burada da nasihatlarda bulunup, Ahvaz halkı içinde büyük kabûl ve ikrâm fark etti Ahvaz'da ilâhî esrârdan fazla bahsettiğinden, kendisine Hallâcı Esrâr denildi Tekrâr hacca gitti Dönüşte Basra'ya geldi Oradan her tarafta Ahvaz'a gitti Bir müddet daha burada kaldı Sonradan; Halkı Hakk'a dâvet için şirk beldelerine gidiyorumdiyerek Hindistan'ın yolunu tuttu Buradan Mâverâünnehr'e geldi Çin'i Maçin'i dolaştı Gittiği bitmiş halkı Hakk'a dâvet etti Hint, Çin ve Türk kavimlerinden pekçok kimsenin İslâmiyetle şereflenmesine vesîle oldu Onların İslâmiyeti tanımaları için pekçok eserler telif etti Dönüşünde dünyânın dört bir yanından ona mektuplar yazılmaktaydı Hindliler, ona; Ebû Mugis, diye mektup yazarlardı Çinliler Ebû Muîn, Türkler; Ebû Mihr, Farslılar; Ebû Abdullah Zâhid, Huzistanlılar; Hallâcı Esrâr diye hitab ediyorlardı
Hallâcı Mansûr hazretlerinin İslâmiyeti yaymak için yıllardan beri dolaştığı, kent şehir halkı gezdiği bu seyâhatleri esnasında pekçok kerâmetleri, hârikulâde halleri görüldü Kerâmetlerinden daha mühimi de onun mârifet, hikmet ve ince mânâlar doymuş sözleridir Bunlar, onun ilim ve mârifette ulaştığı değerli dereceleri bildiren birer delildir Kerâmetlerinden ve hikmet dolu sözlerinden bazıları şu şekildedir:
Semerkantlı Reşidi Hurd, Kâbe'ye gitmek üzere yola çıkmıştı Yolda konak yerlerinde meclisler teşkil edip sohbette bulunuyordu Tekrar bir konak yerinde şunu anlattı: Hallâcı Mansûr dört yüz sûfî ile birlikte çöle açılmıştı Birkaç gün geçti Gıdâ nâmına hiçbir şey bulamadılar Açlıktan acınacak halde bir hâle geldikleri sırada Hallâcı Mansûr'a gelerek derhal kelle kebâbı olsa da yesek dediler Hallâc, hemen elini arkaya uzatıp, kebâb olmuş bir kelle ile iki pide alıp, birine verdi Dört yüz kişiydiler Her defâsında elini arkaya uzatıp, bir kelle iki pide aldı Neticede 400 kelle, 800 pide almış ve tanesi bir kelle iki pide vermiş oldu O topluluk bunları yedikten daha sonra, tâze hurma olsa da yesek dediler Kalktı ve beni silkeleyin buyurdu Hurmalar döküldü Doyuncaya dek yediler Bundan daha sonra yolda ne zaman sırtını bir dikenli ağaca dayasaydı, tâze hurma verirdi
Bir defâsında Mekke'ye gitmişti Kâbe'nin karşısında bir sene oturdu Uzuvlarının yağı buradaki taş üstüne aktı Derisinin rengi değişti Fakat yerinden kıpırdamadı Her gün ona bir somun ile bir testi su getirirlerdi Somundan kopardığı birkaç lokma ekmek parçasıyla iftar edip geriye doğru kalan kısmını testinin üstüne koyardı O sene hacılarla birlikte Arafat'a çıktı Cümbür Cemaat geri döndüklerinde bir âh çekti ve dedi oysa: Ey âlemlerin Rabbi! Ey azîz olan Allah'ım! Tüm tesbîh edenlerin tesbîhinden, bütün tehlîl söyleyenlerin tehlîlinden ve her tefekkür sâhibinin tefekküründen seni tenzîh ederim Ya ilâhî! Biliyorsun ki, sana şükretmekten âcizim Benim şükrüm ama budur
Hallâcı Mansûr yanına gelenlere yazın kış meyveleri, kışın yaz meyveleri çıkarır ikrâm ederdi Elini havaya uzatınca, avucu, üzerinde Kul hüvallahü ehadyazılmış gümüş paralarla dolardı Bunlara kudret paralarıismini verirdi İnsanlara, evlerinde ne yediklerini, ne yaptıklarını, ne konuştuklarını ve kalplerinden geçenleri Allahü teâlânın bildirmesi ile haber verirdi
Kul, ubûdiyetin, kulluğun tüm şartlarını kendinde toplarsa, Allah'tan başkasına kul olmanın yorgunluğundan kurtularak hürriyete kavuşur, külfetsiz ve sıkıntısız bir şekilde Allah'a kul olmanın zîneti ile süslenir Peygamberlerin ve sıddîkların makâmı budur Bu durumdaki kula ibâdet ve tâat zor gelse bile, Allahü teâlânın yardımı ile onu tutku ve gönül rahatlığı ile îfâ eder İslâmiyet yönünden bu nevî ibâdetlerle süslü bulunduğu halde ibâdetlerinde kalbine en minik bir meşakkat, bezginlik ârız olmaz
Kim hürriyeti murâd edinirse ubûdiyyete, kulluğa sıkı bir şekilde devâm etsin Hakîkî bağımsızlık Allah'tan başkasına kulluk yapmamaktır
Azîz ve celîl olan Allah'tan başka bir şeyden korkan veya bir şeyi ümid eden kimsenin yüzüne, Allahü teâlâ tüm kapıları kapatır, ona âdî bir korkuyu (Allah korkusunun açık havada kalan korkuları) musallat eder Kendisi de onun arasına yetmiş perde çeker, bu perdelerin en incesi kesin olmama, vesvese olur
Bir gün kendisine; Dayanma nedir?diye sorduklarında; Dayanma odur oysa; iki elini ayağını keserler, onu köprünün üzerine asarlar ve hattâ bundan daha acâib muâmeleler yaparlar da bir kere âh etmezbuyurdu Kendisinin ölümü ve idâmı böyle cereyân etmiştir
Nitekim Hallâcı Mansûr Allahü teâlânın aşkı ile kendinden geçtiği bir sırada; EnelYargı (Ben Hakkım)sözünü söyledi Bu sözünü, zâhir âlimleri dalâlete ve ilhâda hükmedip katline fetvâ verdiler
Hallâcı Mansûr, EnelAdalet sözünü söyleyince tasavvuf ilmine vâkıf olmayan zâhir ulemâ bu söze güçlü olarak tepki gösterdi Sözünü Halîfe Mu'tasım'ın yanına götürerek fesâd çıkardılar O sırada vezir olan Ali bin Îsâ'yı ona aleyhinde kışkırtarak aleyhine çevirdiler Halîfe, Hallâc'ın bir sene zindana atılmasını emretti Fakat ahali yine ona gidip bâzı meseleler soruyordu daha sonra, insanların onu ziyâreti de yasaklandı İbni Atâ'nın ve Ebû Abdullah bin Hafîf'in yaptıkları ziyâretler müstesnâ beş ay müddetle kimse onu ziyâret edemedi *
Sofiyyei aliyye denilen büyük velîlerden İsmi Hüseyin bin Mansûr, künyesi Ebü'lMugis'tir 858 (H244) yılında İran'ın Beyzâ şehrinde doğduğu rivâyet edilmektedir 919 (H306) yılında ise idâm olunarak şehîd edildi
Hüseyin bin Mansûr'un büyük babası Mahamma adında bir zerdüştîdir Buna, ana kadar hazreti Ebû Eyyûb'un neslinden geldiğini söyleyerek Ensârî de denilmiştir Tüster'de büyük velîlerden Sehl bin Abdullahı Tüsterî hazretlerinin sohbetinde iki sene bulundu Onun ruhlara hayat veren sohbetleri bereketiyle tasavvufa yöneldi On sekiz yaşında Basra'ya gelerek, Amr bin Osmanı Mekkî'ye bağlandı On sekiz ay da onun sohbetinde ve derslerinde bulundu Her iki velînin yanına da nefsi ile büyük mücâdele yaptı ve her isteğine sırt çevirdi Nefsin istemediği, rağbet etmediği işlere sarıldı Samîmi ve bağrı yanık bir âşık idi Kendisini çok seven Ebû Yâkûbı Aktâ' kızını ona verdi Bundan sonra bir müddet daha Basra'da kaldı
Hüseyin bin Mansûr'a Hallâc denilmesine şu durum sebeb olmuştur Bir gün o, dostu olan bir hallâcın dükkanına girdi Bir işinin görülebilmesi için onun tavassutunu ricâ etti Fakat hallâcın gittiği yerden dönüşü biraz uzun sürdü Geldiğinde; Yâ Hüseyin! Gördün mü başımıza gelenleri Senin için bugün kendi işimden oldumdiye söylendi
Hüseyin bin Mansûr onun evhamlı hâline bakarak tatlı tatlı gülümsedi ve; Üzülme senin işini de biz hallederizdedikten sonra parmaklarını pamuk yığınlarına dürüst uzatıverdi O anda az önce atılmamış pamuk yığınları harekete geçti Kaşla göz aralarında, tel tel saf pamuk bir tarafa, lekeli ve süprüntü kısmı ise diğer tarafa ayrıldı Hallâcın gözleri fal taşı gibi çözülmüş şaşkınlıktan güya ayakta donmuş kalmıştı Olay kısa zamanda ahali aralarında yayıldı Bu târihten sonra da Hüseyin, Hallâcı Mansûr diye anıldı
Hallâcı Mansûr sonradan Basra'dan ayrılarak Bağdât'a Cüneydi Bağdâdî hazretlerinin yanına geldi, Cüneydi Bağdâdî ona susmayı ve insanlarla görüşmemeyi emretti daha sonra Hicaz'a giderek, bir yıl Ravdai mutahherada kaldı Zikr ve ibâdetle meşgûl oldu Sonra baştan Bağdât'a geldi Burada tekrar Cüneydi Bağdâdî hazretleri ile görüştü ve bâzı suâller sordu Cüneydi Bağdâdî suâllerine yanıt vermedi ve; Gâliba bir ağaç parçasının ucunu kırmızıya boyaman yakındır!dedi Cüneydi Bağdâdî hazretleri bu sözü ile ilerde onun şehîd edileceğine işâret ediyordu Mansûr, sorduğu meselelerin cevâbını alamayınca, izin alarak Tüster'e gitti Bir yıl orada kaldı Burada büyük kabûl ve alaka gördü Daha Sonra buradan ayrılıp, beş sene ortadan kayboldu Horasan ve Mâverâünnehr gibi beldelerde bulundu ve Ahvaz'a geldi Burada da nasihatlarda bulunup, Ahvaz halkı içinde büyük kabûl ve ikrâm fark etti Ahvaz'da ilâhî esrârdan fazla bahsettiğinden, kendisine Hallâcı Esrâr denildi Tekrâr hacca gitti Dönüşte Basra'ya geldi Oradan her tarafta Ahvaz'a gitti Bir müddet daha burada kaldı Sonradan; Halkı Hakk'a dâvet için şirk beldelerine gidiyorumdiyerek Hindistan'ın yolunu tuttu Buradan Mâverâünnehr'e geldi Çin'i Maçin'i dolaştı Gittiği bitmiş halkı Hakk'a dâvet etti Hint, Çin ve Türk kavimlerinden pekçok kimsenin İslâmiyetle şereflenmesine vesîle oldu Onların İslâmiyeti tanımaları için pekçok eserler telif etti Dönüşünde dünyânın dört bir yanından ona mektuplar yazılmaktaydı Hindliler, ona; Ebû Mugis, diye mektup yazarlardı Çinliler Ebû Muîn, Türkler; Ebû Mihr, Farslılar; Ebû Abdullah Zâhid, Huzistanlılar; Hallâcı Esrâr diye hitab ediyorlardı
Hallâcı Mansûr hazretlerinin İslâmiyeti yaymak için yıllardan beri dolaştığı, kent şehir halkı gezdiği bu seyâhatleri esnasında pekçok kerâmetleri, hârikulâde halleri görüldü Kerâmetlerinden daha mühimi de onun mârifet, hikmet ve ince mânâlar doymuş sözleridir Bunlar, onun ilim ve mârifette ulaştığı değerli dereceleri bildiren birer delildir Kerâmetlerinden ve hikmet dolu sözlerinden bazıları şu şekildedir:
Semerkantlı Reşidi Hurd, Kâbe'ye gitmek üzere yola çıkmıştı Yolda konak yerlerinde meclisler teşkil edip sohbette bulunuyordu Tekrar bir konak yerinde şunu anlattı: Hallâcı Mansûr dört yüz sûfî ile birlikte çöle açılmıştı Birkaç gün geçti Gıdâ nâmına hiçbir şey bulamadılar Açlıktan acınacak halde bir hâle geldikleri sırada Hallâcı Mansûr'a gelerek derhal kelle kebâbı olsa da yesek dediler Hallâc, hemen elini arkaya uzatıp, kebâb olmuş bir kelle ile iki pide alıp, birine verdi Dört yüz kişiydiler Her defâsında elini arkaya uzatıp, bir kelle iki pide aldı Neticede 400 kelle, 800 pide almış ve tanesi bir kelle iki pide vermiş oldu O topluluk bunları yedikten daha sonra, tâze hurma olsa da yesek dediler Kalktı ve beni silkeleyin buyurdu Hurmalar döküldü Doyuncaya dek yediler Bundan daha sonra yolda ne zaman sırtını bir dikenli ağaca dayasaydı, tâze hurma verirdi
Bir defâsında Mekke'ye gitmişti Kâbe'nin karşısında bir sene oturdu Uzuvlarının yağı buradaki taş üstüne aktı Derisinin rengi değişti Fakat yerinden kıpırdamadı Her gün ona bir somun ile bir testi su getirirlerdi Somundan kopardığı birkaç lokma ekmek parçasıyla iftar edip geriye doğru kalan kısmını testinin üstüne koyardı O sene hacılarla birlikte Arafat'a çıktı Cümbür Cemaat geri döndüklerinde bir âh çekti ve dedi oysa: Ey âlemlerin Rabbi! Ey azîz olan Allah'ım! Tüm tesbîh edenlerin tesbîhinden, bütün tehlîl söyleyenlerin tehlîlinden ve her tefekkür sâhibinin tefekküründen seni tenzîh ederim Ya ilâhî! Biliyorsun ki, sana şükretmekten âcizim Benim şükrüm ama budur
Hallâcı Mansûr yanına gelenlere yazın kış meyveleri, kışın yaz meyveleri çıkarır ikrâm ederdi Elini havaya uzatınca, avucu, üzerinde Kul hüvallahü ehadyazılmış gümüş paralarla dolardı Bunlara kudret paralarıismini verirdi İnsanlara, evlerinde ne yediklerini, ne yaptıklarını, ne konuştuklarını ve kalplerinden geçenleri Allahü teâlânın bildirmesi ile haber verirdi
Kul, ubûdiyetin, kulluğun tüm şartlarını kendinde toplarsa, Allah'tan başkasına kul olmanın yorgunluğundan kurtularak hürriyete kavuşur, külfetsiz ve sıkıntısız bir şekilde Allah'a kul olmanın zîneti ile süslenir Peygamberlerin ve sıddîkların makâmı budur Bu durumdaki kula ibâdet ve tâat zor gelse bile, Allahü teâlânın yardımı ile onu tutku ve gönül rahatlığı ile îfâ eder İslâmiyet yönünden bu nevî ibâdetlerle süslü bulunduğu halde ibâdetlerinde kalbine en minik bir meşakkat, bezginlik ârız olmaz
Kim hürriyeti murâd edinirse ubûdiyyete, kulluğa sıkı bir şekilde devâm etsin Hakîkî bağımsızlık Allah'tan başkasına kulluk yapmamaktır
Azîz ve celîl olan Allah'tan başka bir şeyden korkan veya bir şeyi ümid eden kimsenin yüzüne, Allahü teâlâ tüm kapıları kapatır, ona âdî bir korkuyu (Allah korkusunun açık havada kalan korkuları) musallat eder Kendisi de onun arasına yetmiş perde çeker, bu perdelerin en incesi kesin olmama, vesvese olur
Bir gün kendisine; Dayanma nedir?diye sorduklarında; Dayanma odur oysa; iki elini ayağını keserler, onu köprünün üzerine asarlar ve hattâ bundan daha acâib muâmeleler yaparlar da bir kere âh etmezbuyurdu Kendisinin ölümü ve idâmı böyle cereyân etmiştir
Nitekim Hallâcı Mansûr Allahü teâlânın aşkı ile kendinden geçtiği bir sırada; EnelYargı (Ben Hakkım)sözünü söyledi Bu sözünü, zâhir âlimleri dalâlete ve ilhâda hükmedip katline fetvâ verdiler
Hallâcı Mansûr, EnelAdalet sözünü söyleyince tasavvuf ilmine vâkıf olmayan zâhir ulemâ bu söze güçlü olarak tepki gösterdi Sözünü Halîfe Mu'tasım'ın yanına götürerek fesâd çıkardılar O sırada vezir olan Ali bin Îsâ'yı ona aleyhinde kışkırtarak aleyhine çevirdiler Halîfe, Hallâc'ın bir sene zindana atılmasını emretti Fakat ahali yine ona gidip bâzı meseleler soruyordu daha sonra, insanların onu ziyâreti de yasaklandı İbni Atâ'nın ve Ebû Abdullah bin Hafîf'in yaptıkları ziyâretler müstesnâ beş ay müddetle kimse onu ziyâret edemedi *