nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
HAMÎDÜDDÎN NÂGÛRÎ
Muînüddîni Çeştî'nin talebelerinin büyüklerinden İsmi Hamîdüddîn, künyesiEbû Ahmed, lakabıSultânı târikîn'dir Sa'îdî, Nâgûrî, Şevâlî diye de tanınır Cennet'le müjdelenmiş Aşerei mübeşşereden Saîd bin Zeyd'in soyundandır Hind âlimlerinin önde gelenlerindendi Uzun bir ömür sürdü Delhî'nin fethinden sonra, orada müslümanların evinde birincil dünyâya gelen benimdemiştir Hâce Muînüddîni Çeştî'nin zamânından, Nizâmeddîni Evliyâ'nın zamânına değin yaşamıştır 1274 (H673) yılında vefât ettiKabri Nâgûr'dadır
Hamîdüddîn Sûfî, dünyâyı terketmede, âhirete yönelmede o kadar gayretliydi Hâce Muînüddîni Çeştî hazretlerinin sohbetlerinde ve derslerinde yetişti Mütevâzî bir hayat sürerdi Nâgûr nâhiyesinin Sevâl köyünde bir arâzisi vardı Burayı kendisi eker ve çoluk çocuğunun nafakasını buradan temin ederdi Behâüddîn Zekeriyyâ Mültânî ve Ferîdüddîni Genci Şeker ile mektuplaşmıştır
Bir gün Muînüddîni Çeştî, Hamîdüddîn'e; Sen dünyâ ve âhirette muazzez ve mükerrem olmayı ister misin?buyurdu Hamîdüddîn; Kulun isteği olmaz, Mevlânın ricası olurdedi Ondan daha sonra Hâce Muînüddîn, Hâce Kutbüddîn'e de hitâbla benzer sözleri söyledi O da cevâbında; Kulun ihtiyârı, yâni ricası yoktur, hüküm olunan sizin ihtiyârınızdırdiye arz etti Bunun üzerine Muînüddîni Çeştî buyurdu oysa; Dünyâyı terk eden, âhireti düşünmeyen Sultânı târikîn, yâni terk edenlerin sultânı Hamîdüddîn Sûfî'dirBu günden sonra lakabı, Sultânı târikîn kaldı Hamîdüddîni Sûfî, Behâüddîn Zekeriyyâ'ya yazdığı bir mektubunda buyuruyor ki: Âlimlerimizin söz birliği ile, nassların ve hadîsi şerîflerin beyânına tarafından, dünyâ ve dünyâlıklar Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaya mânidir Allahü teâlâ ile kul arasında perdedir
Hamîdüddîn Nâgûrî'ye; Dünyâ nedir?diye sorulduğunda; Allah'tan gayri her şey dünyâdır Senin nefsin alçak ve aşağıdır Nefsine yakın olan her şey dünyâdır Bugün, dünyâ senin nefsine yakındır, yarın âhiret Bu mânâda şöyle demişlerdir:
Bugün, akşam, dün ve yarın,
Dördü bir, siz yalnız varın
Yarın, inanıyoruz ancak bize meâlen şöyle denecek: And olsun, sizi, birincil defâ nasıl çırılçıplak yaratmışsak, onun gibi yapayalnız ve teker teker huzûrumuza gelirsiniz(En'âm sûresi: 94) Yâni mâdem ki işin sonu bu olacaktı, önceden niçin bunu bilmediniz Bunu bilip, tercihini bu yönde yapan ne bahtiyâr kişidir Zîrâ dünyâ nefsin evidir ve dünyâlıklar onun harb âletleridir O kendi evinde bakımlı durmakta, dost ve dostlarından da takviye beklemektedir Rûh ise bu âlemde kendi dost ve akrabâlarından uzaktan kalmış, aslını unutmuştur İlâhî bir yardım gelmedikçe, ondan bir iş, bir fayda gelmezbuyurdu
Din nedir?diye sorulduğunda; Bidayettekilerin dîni, firar etmek ve yapışmaktır Günahlardan kaçmak, tâate, iyiliklere yapışmaktır Ortadakilerin dîni, kesilmek ve rahatlamaktır Dünyâdan kesilmek, âhiretle rahatlamaktır Sâbıkların dîni, teberrî ve tevellîdir Allah'tan gayri her şeyden teberrî, yâni uzaktan durmak ve Allahü teâlâ ile tevellîdir, yâni Allahü teâlâyı sevmektir En'âm sûresi 91 âyetinde meâlen; Sen, Allah de, onları bâtıl dedikodularında bırak, oynayadursunlarbuyrulducevâbını verdi
Cennet ve Cehennem'in ne oldukları sorulduğunda; Cennet ve Cehennem, senin amellerindir Zilzal sûresinin 7 ve 8 âyetlerinde meâlen; Zerre değin iyilik eden onun mükâfâtını görecek; zerre mikdârı kötülük işleyen de, onun cezâsını görecektirbuyruldu Bugünkü amelinden, yarın sana şekiller verilecek İyi ameller etmişsen, onlara uygun iyi sûretler önüne getireceklercevâbını verdi
Mülkün sâhibi nerededir fakat, kalb yüzünü O'na çevirelim?denildiğinde; Nerede değildir fakat? Nereye yönelirseniz, Allah'adırâyeti kerîmedir Dünyâ ve âhiret nasîbinden vaz geçip mert olmak ve nefsin lezzetlerini terk etmek lazımdır ancak, nerede bulunursa, O'nunla olsun Nereye giderse, O'nunla gitsin Ne söylerse O'nunla söylesin, ne ararsa O'nunla arasın Sakın, O'nun senden uzak olduğunu sanma! Şayet sen O'ndan uzaksın Sen, sensiz sende değil olursan, başkasına açılmıyan kapı sana açılır ve sana, seninle maksad gösterilirbuyurdu
Peygamber efendimiz; Vefat keffârettirbuyurdu Ölüm günahlara keffâret olunca, âhiret rüsvâlığının mânâsı nedir? diye sorulduğunda; Günah vardır, ölümle affedilir Günah vardır, kabirde kalmakla affedilir Günah vardır, kabir azâbı ile affolur Günah vardır, Cehennem ateşini görmedikçe ve Cehennem ateşi onu yakmadıkça hiçbir şeyle affolmaz Buradan pek nûr götürmelidir ki, bu nûr, Cehennem ateşini söndürsün ve; Geç ey mümin, nûrun ateşimi söndürüyordesin, cevâbını verdi
HAKK'A YÖNELENLER
Hamîdüddîni Sûfî buyuruyor ki:
Yüzünü yüce makâma çevirenler, Allahü teâlâya yönelenler üç sınıftırÊFâtır sûresi 32 âyetinde meâlen; Kullarımızdan seçtiklerimizin kimi nefislerine zulmedicidir, kimi kötülüğü ve iyiliği müsâvî gidendir, kimi deAllah'ın izniyle iyiliklerde ileri geçenlerdirbuyruldu Yâni özürlüler, şükürlüler ve fânîler Özürlüler, hastalar, Allah'a îmân ve tevhîdi ikrâr ettikten sonradan, huzûra hâzır olarak gelmemiş, gelmişse geç ve yavaş gelmişlerdir Acele edin hitâbından gâfillerdir Şükürlüler, îmân ve ikrârla berâber gelmişlerdir Fânîler, Ben sizin Rabbiniz yok miyim?hitâbını hatırında tutup, cevâbında; Evet dedilerhitâbını unutmayanlardır Bu âlemde dâvetten önce ezelî hitâb hükmüne, Hakkın cevâbına icâbet etmiş, başlangıçta nihâyetteki sırlara tâlib olmuşlardır Bunlardan çokları, gizli gitmişlerdir Kimse onların nâmını ve nişânını bilmemiştir Birkaç birey bilmişlerse, Resûli ekrem efendimizin bildirmesi ile bilmişlerdir Yoksa onların nâmını ve nişânını kimse bilemezdi Bilinenlerden biri Emîrülmüminîn hazreti Ebû Bekri Sıddîk'tır Biri, Emîrülmüminîn Ali Mürtezâ'dır ama, bâliğ olmadan önce dâveti kabûle elverişliydi Biri de Üveysi Karnî idi Eğer Resûli ekrem bildirmeseydi, onun ismi hiçbir kitapta bulunmaz, nişânı hiçbir deftere yazılmazdı Biri de Selmânı Fârisî'dir
1) AhbârülAhyâr; s35
2) SefinetülEvliyâ; s94
3) SiyerülEvliya; s156
4) HazînetülAsfiya; c1, s308
5) Persian Literatüre; c1, s6
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c9, s265 *
Muînüddîni Çeştî'nin talebelerinin büyüklerinden İsmi Hamîdüddîn, künyesiEbû Ahmed, lakabıSultânı târikîn'dir Sa'îdî, Nâgûrî, Şevâlî diye de tanınır Cennet'le müjdelenmiş Aşerei mübeşşereden Saîd bin Zeyd'in soyundandır Hind âlimlerinin önde gelenlerindendi Uzun bir ömür sürdü Delhî'nin fethinden sonra, orada müslümanların evinde birincil dünyâya gelen benimdemiştir Hâce Muînüddîni Çeştî'nin zamânından, Nizâmeddîni Evliyâ'nın zamânına değin yaşamıştır 1274 (H673) yılında vefât ettiKabri Nâgûr'dadır
Hamîdüddîn Sûfî, dünyâyı terketmede, âhirete yönelmede o kadar gayretliydi Hâce Muînüddîni Çeştî hazretlerinin sohbetlerinde ve derslerinde yetişti Mütevâzî bir hayat sürerdi Nâgûr nâhiyesinin Sevâl köyünde bir arâzisi vardı Burayı kendisi eker ve çoluk çocuğunun nafakasını buradan temin ederdi Behâüddîn Zekeriyyâ Mültânî ve Ferîdüddîni Genci Şeker ile mektuplaşmıştır
Bir gün Muînüddîni Çeştî, Hamîdüddîn'e; Sen dünyâ ve âhirette muazzez ve mükerrem olmayı ister misin?buyurdu Hamîdüddîn; Kulun isteği olmaz, Mevlânın ricası olurdedi Ondan daha sonra Hâce Muînüddîn, Hâce Kutbüddîn'e de hitâbla benzer sözleri söyledi O da cevâbında; Kulun ihtiyârı, yâni ricası yoktur, hüküm olunan sizin ihtiyârınızdırdiye arz etti Bunun üzerine Muînüddîni Çeştî buyurdu oysa; Dünyâyı terk eden, âhireti düşünmeyen Sultânı târikîn, yâni terk edenlerin sultânı Hamîdüddîn Sûfî'dirBu günden sonra lakabı, Sultânı târikîn kaldı Hamîdüddîni Sûfî, Behâüddîn Zekeriyyâ'ya yazdığı bir mektubunda buyuruyor ki: Âlimlerimizin söz birliği ile, nassların ve hadîsi şerîflerin beyânına tarafından, dünyâ ve dünyâlıklar Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaya mânidir Allahü teâlâ ile kul arasında perdedir
Hamîdüddîn Nâgûrî'ye; Dünyâ nedir?diye sorulduğunda; Allah'tan gayri her şey dünyâdır Senin nefsin alçak ve aşağıdır Nefsine yakın olan her şey dünyâdır Bugün, dünyâ senin nefsine yakındır, yarın âhiret Bu mânâda şöyle demişlerdir:
Bugün, akşam, dün ve yarın,
Dördü bir, siz yalnız varın
Yarın, inanıyoruz ancak bize meâlen şöyle denecek: And olsun, sizi, birincil defâ nasıl çırılçıplak yaratmışsak, onun gibi yapayalnız ve teker teker huzûrumuza gelirsiniz(En'âm sûresi: 94) Yâni mâdem ki işin sonu bu olacaktı, önceden niçin bunu bilmediniz Bunu bilip, tercihini bu yönde yapan ne bahtiyâr kişidir Zîrâ dünyâ nefsin evidir ve dünyâlıklar onun harb âletleridir O kendi evinde bakımlı durmakta, dost ve dostlarından da takviye beklemektedir Rûh ise bu âlemde kendi dost ve akrabâlarından uzaktan kalmış, aslını unutmuştur İlâhî bir yardım gelmedikçe, ondan bir iş, bir fayda gelmezbuyurdu
Din nedir?diye sorulduğunda; Bidayettekilerin dîni, firar etmek ve yapışmaktır Günahlardan kaçmak, tâate, iyiliklere yapışmaktır Ortadakilerin dîni, kesilmek ve rahatlamaktır Dünyâdan kesilmek, âhiretle rahatlamaktır Sâbıkların dîni, teberrî ve tevellîdir Allah'tan gayri her şeyden teberrî, yâni uzaktan durmak ve Allahü teâlâ ile tevellîdir, yâni Allahü teâlâyı sevmektir En'âm sûresi 91 âyetinde meâlen; Sen, Allah de, onları bâtıl dedikodularında bırak, oynayadursunlarbuyrulducevâbını verdi
Cennet ve Cehennem'in ne oldukları sorulduğunda; Cennet ve Cehennem, senin amellerindir Zilzal sûresinin 7 ve 8 âyetlerinde meâlen; Zerre değin iyilik eden onun mükâfâtını görecek; zerre mikdârı kötülük işleyen de, onun cezâsını görecektirbuyruldu Bugünkü amelinden, yarın sana şekiller verilecek İyi ameller etmişsen, onlara uygun iyi sûretler önüne getireceklercevâbını verdi
Mülkün sâhibi nerededir fakat, kalb yüzünü O'na çevirelim?denildiğinde; Nerede değildir fakat? Nereye yönelirseniz, Allah'adırâyeti kerîmedir Dünyâ ve âhiret nasîbinden vaz geçip mert olmak ve nefsin lezzetlerini terk etmek lazımdır ancak, nerede bulunursa, O'nunla olsun Nereye giderse, O'nunla gitsin Ne söylerse O'nunla söylesin, ne ararsa O'nunla arasın Sakın, O'nun senden uzak olduğunu sanma! Şayet sen O'ndan uzaksın Sen, sensiz sende değil olursan, başkasına açılmıyan kapı sana açılır ve sana, seninle maksad gösterilirbuyurdu
Peygamber efendimiz; Vefat keffârettirbuyurdu Ölüm günahlara keffâret olunca, âhiret rüsvâlığının mânâsı nedir? diye sorulduğunda; Günah vardır, ölümle affedilir Günah vardır, kabirde kalmakla affedilir Günah vardır, kabir azâbı ile affolur Günah vardır, Cehennem ateşini görmedikçe ve Cehennem ateşi onu yakmadıkça hiçbir şeyle affolmaz Buradan pek nûr götürmelidir ki, bu nûr, Cehennem ateşini söndürsün ve; Geç ey mümin, nûrun ateşimi söndürüyordesin, cevâbını verdi
HAKK'A YÖNELENLER
Hamîdüddîni Sûfî buyuruyor ki:
Yüzünü yüce makâma çevirenler, Allahü teâlâya yönelenler üç sınıftırÊFâtır sûresi 32 âyetinde meâlen; Kullarımızdan seçtiklerimizin kimi nefislerine zulmedicidir, kimi kötülüğü ve iyiliği müsâvî gidendir, kimi deAllah'ın izniyle iyiliklerde ileri geçenlerdirbuyruldu Yâni özürlüler, şükürlüler ve fânîler Özürlüler, hastalar, Allah'a îmân ve tevhîdi ikrâr ettikten sonradan, huzûra hâzır olarak gelmemiş, gelmişse geç ve yavaş gelmişlerdir Acele edin hitâbından gâfillerdir Şükürlüler, îmân ve ikrârla berâber gelmişlerdir Fânîler, Ben sizin Rabbiniz yok miyim?hitâbını hatırında tutup, cevâbında; Evet dedilerhitâbını unutmayanlardır Bu âlemde dâvetten önce ezelî hitâb hükmüne, Hakkın cevâbına icâbet etmiş, başlangıçta nihâyetteki sırlara tâlib olmuşlardır Bunlardan çokları, gizli gitmişlerdir Kimse onların nâmını ve nişânını bilmemiştir Birkaç birey bilmişlerse, Resûli ekrem efendimizin bildirmesi ile bilmişlerdir Yoksa onların nâmını ve nişânını kimse bilemezdi Bilinenlerden biri Emîrülmüminîn hazreti Ebû Bekri Sıddîk'tır Biri, Emîrülmüminîn Ali Mürtezâ'dır ama, bâliğ olmadan önce dâveti kabûle elverişliydi Biri de Üveysi Karnî idi Eğer Resûli ekrem bildirmeseydi, onun ismi hiçbir kitapta bulunmaz, nişânı hiçbir deftere yazılmazdı Biri de Selmânı Fârisî'dir
1) AhbârülAhyâr; s35
2) SefinetülEvliyâ; s94
3) SiyerülEvliya; s156
4) HazînetülAsfiya; c1, s308
5) Persian Literatüre; c1, s6
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c9, s265 *