nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
HÂCE OSMAN HÂRÛNÎ
Hindistan'ın büyük velîlerinden On ikinci yüzyılda yaşadı Künyesi Ebü'nNûr'dur Hâce Osman, zamânının imâmıydı 1116 (H510) senesinde doğdu Ömrünün yetmiş yıllık bir kısmını riyâzet ve mücâhede nefsin istediklerini yapmayıp istemediklerini gerçekleştirmek ile geçiren Hâce Osman, 1220 (H617) senesinde Mekkei mükerremede vefât etti Oraya defnedildi Hâce Osman, İran'ın Nişâbur şehrine emrindeki Hârûn isimli beldede yaşadı
Osman Hârûnî, Hâce Hacı Şerîf Zendenî'den nezaket ve ilim öğrendi Osman Hârûnî, ilk defâ hocasının huzûruna gelip pişmanlık edince, hocası ona; Şu dört şeyi terk etmelisin: 1) Dünyâyı ve dünyâ ehlini, 2) Arzularını ve hırslarını, 3) Nefsin neyi hatırlayıp isterse onu, 4) Allahü teâlâyı zikretmek için, gece uykuyu Sonuç olarak Allahü teâlâdan başka her şeyi terk etmelisin Herkesi kendinden iyi bil fakat, hepsinden iyi olasın Tevâzu sâhibi ve alçak gönüllü ol ancak, evliyâlık makâmına ulaşasın Böyle olmayanın bizim yolumuzla ilgisi yokturbuyurdu
Osman Hârûnî, hocasının bu nasîhatına uyarak çok riyâzet çekti Üç sene sonradan, hocası kadar ona vekil olma izni verildi İsmi a'zama kavuştu Zâhirî ve mânevî ilimleri öğrendi Hocası vefât edince, yerine geçti Hâce Osman Hârûnî'nin dört büyük talebesi vardı Bunlar; HâceMuînüddîn Çeştî, Hâce Necmüddîn Sugrâ, Şeyh Sa'dî Tenkuhî ve Şeyh MuhammedTürkî'dir
Osman Hârûnî sürekli nefsi ile mücâdele ederdi Hiçbir vakit doyuncaya değin yiyip içmezdi Geceleri başlıca uyumaz, ibâdet ederdiÇok acıktığı zaman, sâdece biriki lokma yemek yemek yerdi Duâsı makbûldü Âhireti düşünerek çok ağlardı
Bir gün Hâce Osman namazdayken gâipten bir ses; Ey Osman, namazını beğendim ve kabûl ettim Dileğini iste vereyimdedi Namazdan sonra; Yâ Rabbî! Ben senden seni istiyorumdedi Tekrar; Ey Osman! İsteğini kabûl ettim Diğer ne istersen iste oysa vereyimdeyince, Osman Hârûnî; Yâ Rabbî! Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden olan tüm müslümanların günahkârlarını affetdiye niyazda bulundu Bunun üstüne o ses; Onlardan otuz bin günahkârı sana bağışladımdedi Osman Hârûnî bundan sonra her namazının ardındaki defalarca böyle duâ eder ve aynı cevâbı işitirdi Onun duâsı ile affolanların sayısını ancak cenâbı Yargı bilir
Osman Hârûnî fazla seyâhat ederdi Bir gün halkı mecûsî, ateşperest olan bir yerin yakınına geldi Bir ağaç altında namaz kılmaya başladı Yemek pişirmek için Fahreddîn isimli yardımcısı ateş olmak için mecûsi köyüne gitti Köylülerden ateş yakabilmek için kor istedi Ama halk, ateşe tapındıklarından, istediğini vermediAteş almadan geri dönüp, durumu arz edince, Osman Hârûnî abdestini tâzeleyip bu kere kendisi gitti ve halkı ateşe tapar buldu Başkanlarının yedi yaşındaki oğlu da oradaydı
Osman Hârûnî onlara; Allahü teâlânın önemsiz bir mahlûku olan ve az bir su ile sönebilecek ateşe tapmaktan maksadınız nedir? Ateş, cenâbı Hakk'ın âciz bir yaratığıdır Onun ve her şeyin sâhibi yalnız Allahü teâlâdır Neden O'na tapmıyorsunuz? O'na taparsanız ebedî kurtuluşa kavuşursunuzdediMecûsîlerin başkanı; Ateşin, bizim dînimizde yeri büyüktür Biz ona kıyâmet günü yakmasın diye ibâdet ediyoruzdeyince, Osman Hârûnî ona; Bu kadar değerli yıllarını kendisine tapmakla harcadığın ateşe bir uzvunu koy da yakmasındediBaşkan; Ateşin âdeti yakmaktır Buna kim karşısında gelebilir?deyince, Osman Hârûnî; Ateş de, tüm âlemin yaratıcısı olan Allahü teâlânın emrindedir O'nun izni olmadan bir saç teli bile yakamazdedikten sonra ihtiyar adamın kucağındaki çocuğu aldı Besmele çekerek; Ey ateş! İbrâhim'in üstüne serin ve selâmet ol(Enbiyâ sûresi:69) meâlindeki âyeti kerîmeyi okuyarak ateşin içinde kayboldu
Bir müddet sonraOsman Hârûnî kucağında çocuk ile ateşin içinden çıktı Ihtiyar râhib ve etrâfındakiler çocuğu sağ sâlim görmekten hoşnut oldular ve ona ateşin içinde ne gördüğünü sordular Çocuk; Şeyhin sâyesinde bir bahçede oynadımdiye cevap verdi Mecûsilerin tümü bu duruma hayran kalarak, müslüman oldu Başkanın ismini Abdullah, oğlununkini İbrâhim koyan OsmanHârûnî bir vakit orada kalarak, onlara İslâmiyeti öğretti Söz konusu ateş mâbedinin yerine bugün de mevcûd olan çok güzel bir câmi inşâ edildi
Muînüddîn Çeştî anlatır: Bir gün Osman Hârûnî ile birlikte bir seyâhate çıkmıştık Dicle kenarına geldiğimizde, karşıya geçebilmek için bir kayığın bulunmadığını gördük Osman Hârûnî bana dönerek; Gözlerini kapa!buyurdu Birkaç sâniye sonra; Aç!dedi Gözlerimi açtığımda aleyhinde sâhile geçmiş olduğumuzu gördüm Bunun üzerine Allahü teâlâya şükrettim
Tekrar birgün hocam Osman Hârûnî ile Sevastan'a gitmiştik Bir müddet Sadrüddîn Ahmed Sevastânî'nin dergâhında kaldık Hocama birisi geldiği vakit, görülmez kaynaktan Allahü teâlânın izniyle bir şey gelirdi O da bunu yeni gelene verir ve ondan Allahü teâlâya ve Peygamber efendimize olan îmânla mezara gitmesi için duâ etmesini ricâ ederdi Kabir azaplarından bahsedilince, bir yaprak gibi titrerdi Bâzan günlerce ağlardı
Bir gün öleceğim Kıyâmette yaptıklarının hesâbını verecek olan kimse, nasıl gülebilir ve jurnal işlere dalabilir Eğer insanların akrep ve yılanların kabirde verecekleri sıkıntıdan biraz haberi olsa, tuz gibi erirlerbuyururdu
Muînüddîn Çeştî yine şöyle anlatır: Bir komşum vardı Osman Hârûnî'nin talebelerindendi Bu komşum vefât etti Cenâzesinde bulundum Cenâze kabre konunca herkes gitti Ben azıcık kalıp, murâkabeye daldım O anda cefa melekleri geldi O sırada Osman Hârûnî de orada hazırlanmış oldu Onlara; Bu benim talebelerimdendir Ona azâb etmeyindedi gittiler, sonra hemen geri geldiler ve cenâbı Hak; Bu şahıs senin hilâfına iş görürdübuyurdu, dediler Osman Hârûnî onlara; Evet! Ama bize intisâb edip talebe olmuştudedi O anda cenâbı Yargı'tan şu emir geldi: Ey melekler!Osman Hârûnî'nin talebesinden elinizi çekiniz Ben onu, Osman Hârûnî'nin dostluğuna bağışladımBen de ümîd ederim fakat, Osman Hârûnî'nin hürmetine bizi de affeder
Osman Hârûnî buyurdu oysa: Hesaplaşma günü geldiğinde, bütün peygamberler, velîler ve müslümanlar, Allahü teâlâ tarafından namaz husûsunda sorguya çekilecektir Zamânında bu görevi yapanlar kurtulacaklar Oysa yapmayanlar Veyl denilen ve azâbı çok ağır olan Cehennem kuyusuna atılacaktır Allahü teâlâ Veyl kuyusunun, namazı zamanında kılmayan için olduğunu bildirmiştir
O SİZDİNİZ
Bir gün Osman Hârûnî'nin huzûruna bir kişi gelerek; Uzun zamandır kayıp oğlumdan bir haber alamadımdeyip, Fâtiha ve duâ taleb etti Osman Hârûnî bir müddet murâkabeye daldı Sonradan orada bulunanlara; Amaç edip Fâtiha okuyun da bu zâtın oğlu bulunsunbuyurdu Oradakilerin tümü denileni yaptılar
Osman Hârûnî bir müddet daha murâkabeye daldı Sonradan o zâta; Git, oğlun inşâallah evine gelmiştir Onu beni görmeye getirbuyurdu O zât evine yaklaşınca, oğlunun döndüğü müjdelendi Hasret giderdikten sonra, Osman Hârûnî'nin huzûruna gittiler Osman Hârûnî o zâtın oğluna nerede olduğunu ve başına gelenleri sordu O da; Bir gemide tutsak alınıp adalardan birinde zincirle alt iken, bir zât gelip zincirleri çözdü, gözünü kapat ve aç deyince kendimi evde buldum Daha Sonra da o pîr kayboldu ve o sizdinizdiye anlattı sonradan bu zâtın oğlu, Osman Hârûnî'nin hâlis talebelerinden oldu
1) SiyerülAktâb; s93
2) HadîkatülEvliyâ; 3 kısım, s157
3) SefînetülEvliyâ; s93
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c9, s218 *
Hindistan'ın büyük velîlerinden On ikinci yüzyılda yaşadı Künyesi Ebü'nNûr'dur Hâce Osman, zamânının imâmıydı 1116 (H510) senesinde doğdu Ömrünün yetmiş yıllık bir kısmını riyâzet ve mücâhede nefsin istediklerini yapmayıp istemediklerini gerçekleştirmek ile geçiren Hâce Osman, 1220 (H617) senesinde Mekkei mükerremede vefât etti Oraya defnedildi Hâce Osman, İran'ın Nişâbur şehrine emrindeki Hârûn isimli beldede yaşadı
Osman Hârûnî, Hâce Hacı Şerîf Zendenî'den nezaket ve ilim öğrendi Osman Hârûnî, ilk defâ hocasının huzûruna gelip pişmanlık edince, hocası ona; Şu dört şeyi terk etmelisin: 1) Dünyâyı ve dünyâ ehlini, 2) Arzularını ve hırslarını, 3) Nefsin neyi hatırlayıp isterse onu, 4) Allahü teâlâyı zikretmek için, gece uykuyu Sonuç olarak Allahü teâlâdan başka her şeyi terk etmelisin Herkesi kendinden iyi bil fakat, hepsinden iyi olasın Tevâzu sâhibi ve alçak gönüllü ol ancak, evliyâlık makâmına ulaşasın Böyle olmayanın bizim yolumuzla ilgisi yokturbuyurdu
Osman Hârûnî, hocasının bu nasîhatına uyarak çok riyâzet çekti Üç sene sonradan, hocası kadar ona vekil olma izni verildi İsmi a'zama kavuştu Zâhirî ve mânevî ilimleri öğrendi Hocası vefât edince, yerine geçti Hâce Osman Hârûnî'nin dört büyük talebesi vardı Bunlar; HâceMuînüddîn Çeştî, Hâce Necmüddîn Sugrâ, Şeyh Sa'dî Tenkuhî ve Şeyh MuhammedTürkî'dir
Osman Hârûnî sürekli nefsi ile mücâdele ederdi Hiçbir vakit doyuncaya değin yiyip içmezdi Geceleri başlıca uyumaz, ibâdet ederdiÇok acıktığı zaman, sâdece biriki lokma yemek yemek yerdi Duâsı makbûldü Âhireti düşünerek çok ağlardı
Bir gün Hâce Osman namazdayken gâipten bir ses; Ey Osman, namazını beğendim ve kabûl ettim Dileğini iste vereyimdedi Namazdan sonra; Yâ Rabbî! Ben senden seni istiyorumdedi Tekrar; Ey Osman! İsteğini kabûl ettim Diğer ne istersen iste oysa vereyimdeyince, Osman Hârûnî; Yâ Rabbî! Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden olan tüm müslümanların günahkârlarını affetdiye niyazda bulundu Bunun üstüne o ses; Onlardan otuz bin günahkârı sana bağışladımdedi Osman Hârûnî bundan sonra her namazının ardındaki defalarca böyle duâ eder ve aynı cevâbı işitirdi Onun duâsı ile affolanların sayısını ancak cenâbı Yargı bilir
Osman Hârûnî fazla seyâhat ederdi Bir gün halkı mecûsî, ateşperest olan bir yerin yakınına geldi Bir ağaç altında namaz kılmaya başladı Yemek pişirmek için Fahreddîn isimli yardımcısı ateş olmak için mecûsi köyüne gitti Köylülerden ateş yakabilmek için kor istedi Ama halk, ateşe tapındıklarından, istediğini vermediAteş almadan geri dönüp, durumu arz edince, Osman Hârûnî abdestini tâzeleyip bu kere kendisi gitti ve halkı ateşe tapar buldu Başkanlarının yedi yaşındaki oğlu da oradaydı
Osman Hârûnî onlara; Allahü teâlânın önemsiz bir mahlûku olan ve az bir su ile sönebilecek ateşe tapmaktan maksadınız nedir? Ateş, cenâbı Hakk'ın âciz bir yaratığıdır Onun ve her şeyin sâhibi yalnız Allahü teâlâdır Neden O'na tapmıyorsunuz? O'na taparsanız ebedî kurtuluşa kavuşursunuzdediMecûsîlerin başkanı; Ateşin, bizim dînimizde yeri büyüktür Biz ona kıyâmet günü yakmasın diye ibâdet ediyoruzdeyince, Osman Hârûnî ona; Bu kadar değerli yıllarını kendisine tapmakla harcadığın ateşe bir uzvunu koy da yakmasındediBaşkan; Ateşin âdeti yakmaktır Buna kim karşısında gelebilir?deyince, Osman Hârûnî; Ateş de, tüm âlemin yaratıcısı olan Allahü teâlânın emrindedir O'nun izni olmadan bir saç teli bile yakamazdedikten sonra ihtiyar adamın kucağındaki çocuğu aldı Besmele çekerek; Ey ateş! İbrâhim'in üstüne serin ve selâmet ol(Enbiyâ sûresi:69) meâlindeki âyeti kerîmeyi okuyarak ateşin içinde kayboldu
Bir müddet sonraOsman Hârûnî kucağında çocuk ile ateşin içinden çıktı Ihtiyar râhib ve etrâfındakiler çocuğu sağ sâlim görmekten hoşnut oldular ve ona ateşin içinde ne gördüğünü sordular Çocuk; Şeyhin sâyesinde bir bahçede oynadımdiye cevap verdi Mecûsilerin tümü bu duruma hayran kalarak, müslüman oldu Başkanın ismini Abdullah, oğlununkini İbrâhim koyan OsmanHârûnî bir vakit orada kalarak, onlara İslâmiyeti öğretti Söz konusu ateş mâbedinin yerine bugün de mevcûd olan çok güzel bir câmi inşâ edildi
Muînüddîn Çeştî anlatır: Bir gün Osman Hârûnî ile birlikte bir seyâhate çıkmıştık Dicle kenarına geldiğimizde, karşıya geçebilmek için bir kayığın bulunmadığını gördük Osman Hârûnî bana dönerek; Gözlerini kapa!buyurdu Birkaç sâniye sonra; Aç!dedi Gözlerimi açtığımda aleyhinde sâhile geçmiş olduğumuzu gördüm Bunun üzerine Allahü teâlâya şükrettim
Tekrar birgün hocam Osman Hârûnî ile Sevastan'a gitmiştik Bir müddet Sadrüddîn Ahmed Sevastânî'nin dergâhında kaldık Hocama birisi geldiği vakit, görülmez kaynaktan Allahü teâlânın izniyle bir şey gelirdi O da bunu yeni gelene verir ve ondan Allahü teâlâya ve Peygamber efendimize olan îmânla mezara gitmesi için duâ etmesini ricâ ederdi Kabir azaplarından bahsedilince, bir yaprak gibi titrerdi Bâzan günlerce ağlardı
Bir gün öleceğim Kıyâmette yaptıklarının hesâbını verecek olan kimse, nasıl gülebilir ve jurnal işlere dalabilir Eğer insanların akrep ve yılanların kabirde verecekleri sıkıntıdan biraz haberi olsa, tuz gibi erirlerbuyururdu
Muînüddîn Çeştî yine şöyle anlatır: Bir komşum vardı Osman Hârûnî'nin talebelerindendi Bu komşum vefât etti Cenâzesinde bulundum Cenâze kabre konunca herkes gitti Ben azıcık kalıp, murâkabeye daldım O anda cefa melekleri geldi O sırada Osman Hârûnî de orada hazırlanmış oldu Onlara; Bu benim talebelerimdendir Ona azâb etmeyindedi gittiler, sonra hemen geri geldiler ve cenâbı Hak; Bu şahıs senin hilâfına iş görürdübuyurdu, dediler Osman Hârûnî onlara; Evet! Ama bize intisâb edip talebe olmuştudedi O anda cenâbı Yargı'tan şu emir geldi: Ey melekler!Osman Hârûnî'nin talebesinden elinizi çekiniz Ben onu, Osman Hârûnî'nin dostluğuna bağışladımBen de ümîd ederim fakat, Osman Hârûnî'nin hürmetine bizi de affeder
Osman Hârûnî buyurdu oysa: Hesaplaşma günü geldiğinde, bütün peygamberler, velîler ve müslümanlar, Allahü teâlâ tarafından namaz husûsunda sorguya çekilecektir Zamânında bu görevi yapanlar kurtulacaklar Oysa yapmayanlar Veyl denilen ve azâbı çok ağır olan Cehennem kuyusuna atılacaktır Allahü teâlâ Veyl kuyusunun, namazı zamanında kılmayan için olduğunu bildirmiştir
O SİZDİNİZ
Bir gün Osman Hârûnî'nin huzûruna bir kişi gelerek; Uzun zamandır kayıp oğlumdan bir haber alamadımdeyip, Fâtiha ve duâ taleb etti Osman Hârûnî bir müddet murâkabeye daldı Sonradan orada bulunanlara; Amaç edip Fâtiha okuyun da bu zâtın oğlu bulunsunbuyurdu Oradakilerin tümü denileni yaptılar
Osman Hârûnî bir müddet daha murâkabeye daldı Sonradan o zâta; Git, oğlun inşâallah evine gelmiştir Onu beni görmeye getirbuyurdu O zât evine yaklaşınca, oğlunun döndüğü müjdelendi Hasret giderdikten sonra, Osman Hârûnî'nin huzûruna gittiler Osman Hârûnî o zâtın oğluna nerede olduğunu ve başına gelenleri sordu O da; Bir gemide tutsak alınıp adalardan birinde zincirle alt iken, bir zât gelip zincirleri çözdü, gözünü kapat ve aç deyince kendimi evde buldum Daha Sonra da o pîr kayboldu ve o sizdinizdiye anlattı sonradan bu zâtın oğlu, Osman Hârûnî'nin hâlis talebelerinden oldu
1) SiyerülAktâb; s93
2) HadîkatülEvliyâ; 3 kısım, s157
3) SefînetülEvliyâ; s93
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c9, s218 *