nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
HIZIR ÇELEBİ (Hızır Bey)
Osmanlı evliyâ ve âlimlerinin büyüklerinden İsmi, Hızır Çelebi bin Celâleddîn'dir Nasreddîn Hoca'nın torunlarındandır 1407 (H810) senesi Rebî'ulevvel ayının birinde Eskişehir'e alt Sivrihisar kasabasında doğdu 1458 (H863) senesinde İstanbul'da vefât etti Vefâ ile Zeyrek arasında, Unkapanı'na dışarı giden cadde kenarında defnedildi
Ufak yaşta babasından ilim tahsîl etti Sonradan MollaYegân'a talebe olup, aklî ve naklî ilimleri tamamladı ve kızıyla evlenip dâmâdı oldu İbni Cezerî'den kırâat ilmini öğrendi
Hızır Bey, zekâsının kuvveti ve çalışmasının çokluğu nedeniyle, birçok dînî ve fennî ilimlerde derin âlim oldu Memleketi olan Sivrihisar'da kâdılık ve müderrislik yaptı Fazla ince bilgilere vâkıf olup, Fenârî'den sonradan eşi yoktu
Hızır Çelebi, Bursa'daki Sultâniye Medresesinde pekçok öğrenci yetiştirdi Mevlânâ Muslihüddîn Kastalânî, Mevlânâ AliArabî, Hocazâde ve Hayâlî Ahmed Efendi gibi meşhûr âlimler ondan ilim ve feyz alarak yetişti Sonradan onlar da pekçok öğrenci yetiştirmiş ve eserler vermişlerdir
Bursa'daki Bâyezîd Medresesinde de tahsis yapan Hızır Bey, oradan İnegöl'e kâdı oldu Nihâyet Edirne'ye gelerek bitmiş eğitim ve öğretim hayâtına döndü bu vesileyle Yanbolu kâdılığında bulunduğu da belirtilmektedir
öte taraftan Osmanlı pâdişâhı Sultan Mehmed, uzun zamandır yaptığı hazırlıkları tamamlayarak İstanbul'u kuşatmış ve günlerce süren muhâsara sonunda 29 Mayıs 1453'te Peygamber efendimizin müjdesine mazhar olarak şehri fethetmişti Fetihten bir gün sonra Pâdişâhın Otağı Hümâyûnunda tüm ileri gelen ümerâ ve ulemâ toplanmışlardı Fâtih Sultan Mehmed fetihle ilgili son bilgileri alıp zorunlu dikte ve fermanları verdikten daha sonra, Hızır Çelebi'ye dönerek; İstanbul kâdısına hüküm odur fakatdedi Bu fermanla Fâtih, Hızır Beyi, İmparatorluğun en önemli vazîfelerinden birine tâyin ediyor ve ona olan güvenini en üst derecede gösteriyordu
Hızır Beyin İstanbul kâdılığı uzun sürmedi İstanbul'un fetih târihi olan 1453'ten vefât ettiği 1458 yılına dek 56 takvim bir süre ile bu kayda değer vazîfeyi yerine getirdi Ancak bu kısa sürede gösterdiği icrâatı ile çok başarılı oldu Bu galibiyet da Hızır Beyin unutulmaz Türk velîleri ve âlimleri aralarında sayılmasında büyük rol oynadı Adâleti ile ilgili menkıbeleri günümüze dek geldi Şöyle fakat:
O zamanda kâdılar bugünkü belediye reislerinin yaptıkları işleri de yaparlardı Çünkü o zamanlar, nüfus ne dek topluluk olursa olsun, insanların duruşma ile işleri eksik olurdu Kimse kimseye musibet düşünmez, komşu komşusunun hakkına riâyet ederdi Nitekim Fâtih'in, İstanbul'un fethinden önce tebdîli kıyâfetle Edirne bedesteninde dolaşırken başından geçen hâdise meşhûrdur Fâtih Sultan Mehmed Han, bir sabah vakti, tebdîli kıyâfetle alışverişe çıktı Yanında halk müziği kıyâfetindeki vezirinden başka kimse yoktu Girdiği dükkandan iki okka yağ istedi Onu aldıktan sonradan, beş okka da bal vermesini söyledi Dükkan sâhibi; Efendim, ben siftahımı yaptım, balı da komşudan alın, o da siftah etsindedi Değişik dükkana gittiler Oradan da ikinci bir şey alamadılar Böyle kaç dükkânı dolaştılar, hiçbirinden ikinci bir şey alamadılar Hızır Bey, komşunun değil hakkına, komşuya karşı ihsâna bu dek riâyetkâr olan böyle bir milletin kâdısı idi
Böyle sultana, böyle kâdı
Hızır Bey, İstanbul kâdısı ve belediye başkanı olarak vazifeye başladıktan bir müddet daha sonra, bir hıristiyan mîmâr geldi Hızır Beyi buldu Kâdı efendiye hâlini arzedip, pâdişâh Fâtih Sultan Mehmed Hândan şikâyetçi olduğunu söyledi O zamanlar, Avrupa ülkelerinde değil kralı mahkemeye devretmek, karşı konuşmak bile, bir insanın kendi hayâtından olması demekti O günlerde, İspanya'da hıristiyanlar, binlerce müslümanı; kadın, yaşlı, çocuk demeden kılıçtan geçirmekteydi Bir hıristiyan ise, bir müslüman devletinde, o devletin kâdısına, devletin pâdişâhını şikâyet edebilme hakkını kendisinde bulabiliyordu
Hızır Bey, hıristiyan mîmârı dinledi Fâtih Sultan Mehmed Hân, bugünkü Ayasofya Câmiinden daha yüksek kubbeye ve daha üstün mîmârî husûsiyetlere sâhip bir câmi yaptırmak istemiş ve o hıristiyan mîmâr da bu işe tâlib olmuştu Ama bir hıristiyan olarak, müslümanların, meşhûr Ayasofya kilisesinden daha üstün husûsiyetleri hâiz bir esere sâhib olmalarına gönlü râzı olmamıştı Bu gâyesini gerçekleştirebilmek için de, böyle bir câmiyi kendisinin yapabileceğini söyleyerek işe tâlib oldu Câminin inşâatı başladı Mısır'dan binbir zahmetle getirilmiş sütunların yüksekliklerini kısa tutmuş, dolayısıyle kubbenin yüksekliği de Ayasofya'dan alçak olmuştu İnşâatın bitmesine yakın ziyârete giden Fâtih Sultan Mehmed Hân, sütunların kasten küçültülüp, meşhûr Ayasofya'dan daha üstün bir binânın yapılmaması gayreti güdüldüğünü anladı Bu hâle çok hiddetlendi Hıristiyan mîmârın cezâlandırılmasını emretti Emir yerine getirildi Eli kesildi Yüzlerce kilometreden binbir emekle gelen misket sütunlar, hıristiyan gayreti ile kısaltılmış, Sultanın emri ve iyi niyeti ayaklar altına alınmıştıÜstelik devletin kânun ve nizâmına uymak karşılığında zımmîlik hakkı bahşedilmiş olmasına rağmen, böyle bir yola tevessül etmişti Bir mîmâr için el, her şeyden daha artı lüzumluydu Lakin mâlesef, düşünmeden işlediği bir suça diyet olmuş, elsiz kalmıştı İki çocuğu bir hanımı vardı Müslümanların hâlini, Osmanlıların adâletini bilenler; Bu işte bir acelelik var, müslümanlar bu işi yapanı suçlu bulurlar, hele onların âdil kâdıları, pâdişâhın bile gözünün yaşına bakmaz cezâsını verirlerdediler Hıristiyan mîmâr böylece inanmadıysa da, ısrârlar karşı dayanamayıp kâdıya gitmeye karar verdi İşte onun için, Hızır Beyin huzûrunda bulunmaktaydı Tüm bunları, âdil Osmanlı'nın âdil kâdısına bir bir anlattı Hızır Bey, tam bir sükûnetle hâdiseyi dinledi sonradan soruşturup, meseleye vâkıf oldu Şâhidlerle berâber, Fâtih Sultan Mehmed Hânı, imparatorların, kralların, beylerin taht ve mülkleri, iki dudağı arasından çıkacak bir çift söze bağlı olan Osmanlı pâdişâhını mahkemeye dâvet etti Bildirilen saatte mahkeme teşkîl edildi O sırada, Fâtih Sultan Mehmed Hân da geldi Eli kesilen hıristiyan mîmâr ayakta duruyor, ürkek korkak etrâfını seyrediyordu Böyle bir mahkemeyi birincil defâ görüyordu Çünkü onların bildiği, güçlü olanın hâkim olmasıydı ve gücü yetene her şey mübahtı Yıkık Dökük Bizans, güçsüz olan herkesin ezildiği, güçsüzün elinden ekmeğini kapanın kahraman olduğu, mahkemelerin yok suçluya cezâ saptamak, cefa görebilen mâsûmu cezâlandırdığı bir yerdi Böyle bir toplumdan gelen bir kimse, Osmanlının âdil idâresini hayâl bile edemezdi İstanbul Fâtihi Sultan Mehmed Hân, duruşma salonu olarak kullanılan yere girince, baş köşede yer alan yere oturmak arzusuyla o tarafa doğru yöneldi Pâdişâhın bu hâlini görebilen kâdı Hızır Bey, hiç tereddütsüz; Oturma begüm! Hasmınla yüzleşmek üzere, duruşma huzûrunda ayakta dur!dedi Sultan, sözü ikiletmeden söylenilen yere geçti Mahkemenin pâdişâhı HızırBeydi Çünkü Hızır Beyin şahsında, İslâmiyetin âdil hükümleri karşısında bulunmaktaydı Hızır Bey; Sen, Murâd oğlu Mehmed! Bu zımmînin elini kestirdin mi?deyip söze başladı Mahkeme neticesinde; Sen, Murâd oğlu Mehmed! Duruşma edilmeden bu zımmînin elini kestirdiğin için kısas olunacaksın! Senin elin de onunki gibi kesilecek! Eğer zımmîyi râzı edebilirsen, ölünceye değin onun ve çolukçocuğunun maîşetini temin etmek karşılığında elini kesilmekten kurtarabilirsin!dedi Herkesle birlikte Pâdişâh da bütün bir sükûnet içerisinde kararı dinledi Hıristiyan mîmâr, bu ulvî karar aleyhinde daha artı dayanamadı Gözyaşları Içinde Pâdişâhın ellerine kapandı Ölünceye kadar maîşetini temin etmek karşılığında anlaştılar Zâlimleri bile ağlatacak böyle bir adâletin, ancak hak bir dînin mensupları göre icrâ edilebileceğini düşünen hıristiyan mîmâr, âile efrâdı ile birlikte müslüman olmakla şereflendi O da ulu İslâm dîninin yayılması için çaba eden kimseler arasına katıldı Bu mahkemeden birkaç gün sonra, Fâtih Sultan Mehmed Hân, Kâdı Hızır Beyi ziyâret etti Duruşma esnâsında gösterdiği adâlete teşekkür edip; Eğer bana, bir suçlu gibi yok de, bir pâdişâh gibi muâmele etseydin, seni şu kılıcımla parçalardımdedi Hızır Bey de, Pâdişâha mahkeme esnâsındaki hâl ve hareketleri için teşekkür ettikten sonra; Eğer pâdişâhlığına güvenip, dînin emri olan hükmüme karşı gelseydin, seni bu arslanlara parçalattırırdımdedi ve paltosunun iki eteğini çekti Bakanlar, Hızır Beyin eteği altındaki iki arslanın sert bakışlarını gördüler Böyle sultana, böyle kâdıdemekten kendilerini alamadılar *
Osmanlı evliyâ ve âlimlerinin büyüklerinden İsmi, Hızır Çelebi bin Celâleddîn'dir Nasreddîn Hoca'nın torunlarındandır 1407 (H810) senesi Rebî'ulevvel ayının birinde Eskişehir'e alt Sivrihisar kasabasında doğdu 1458 (H863) senesinde İstanbul'da vefât etti Vefâ ile Zeyrek arasında, Unkapanı'na dışarı giden cadde kenarında defnedildi
Ufak yaşta babasından ilim tahsîl etti Sonradan MollaYegân'a talebe olup, aklî ve naklî ilimleri tamamladı ve kızıyla evlenip dâmâdı oldu İbni Cezerî'den kırâat ilmini öğrendi
Hızır Bey, zekâsının kuvveti ve çalışmasının çokluğu nedeniyle, birçok dînî ve fennî ilimlerde derin âlim oldu Memleketi olan Sivrihisar'da kâdılık ve müderrislik yaptı Fazla ince bilgilere vâkıf olup, Fenârî'den sonradan eşi yoktu
Hızır Çelebi, Bursa'daki Sultâniye Medresesinde pekçok öğrenci yetiştirdi Mevlânâ Muslihüddîn Kastalânî, Mevlânâ AliArabî, Hocazâde ve Hayâlî Ahmed Efendi gibi meşhûr âlimler ondan ilim ve feyz alarak yetişti Sonradan onlar da pekçok öğrenci yetiştirmiş ve eserler vermişlerdir
Bursa'daki Bâyezîd Medresesinde de tahsis yapan Hızır Bey, oradan İnegöl'e kâdı oldu Nihâyet Edirne'ye gelerek bitmiş eğitim ve öğretim hayâtına döndü bu vesileyle Yanbolu kâdılığında bulunduğu da belirtilmektedir
öte taraftan Osmanlı pâdişâhı Sultan Mehmed, uzun zamandır yaptığı hazırlıkları tamamlayarak İstanbul'u kuşatmış ve günlerce süren muhâsara sonunda 29 Mayıs 1453'te Peygamber efendimizin müjdesine mazhar olarak şehri fethetmişti Fetihten bir gün sonra Pâdişâhın Otağı Hümâyûnunda tüm ileri gelen ümerâ ve ulemâ toplanmışlardı Fâtih Sultan Mehmed fetihle ilgili son bilgileri alıp zorunlu dikte ve fermanları verdikten daha sonra, Hızır Çelebi'ye dönerek; İstanbul kâdısına hüküm odur fakatdedi Bu fermanla Fâtih, Hızır Beyi, İmparatorluğun en önemli vazîfelerinden birine tâyin ediyor ve ona olan güvenini en üst derecede gösteriyordu
Hızır Beyin İstanbul kâdılığı uzun sürmedi İstanbul'un fetih târihi olan 1453'ten vefât ettiği 1458 yılına dek 56 takvim bir süre ile bu kayda değer vazîfeyi yerine getirdi Ancak bu kısa sürede gösterdiği icrâatı ile çok başarılı oldu Bu galibiyet da Hızır Beyin unutulmaz Türk velîleri ve âlimleri aralarında sayılmasında büyük rol oynadı Adâleti ile ilgili menkıbeleri günümüze dek geldi Şöyle fakat:
O zamanda kâdılar bugünkü belediye reislerinin yaptıkları işleri de yaparlardı Çünkü o zamanlar, nüfus ne dek topluluk olursa olsun, insanların duruşma ile işleri eksik olurdu Kimse kimseye musibet düşünmez, komşu komşusunun hakkına riâyet ederdi Nitekim Fâtih'in, İstanbul'un fethinden önce tebdîli kıyâfetle Edirne bedesteninde dolaşırken başından geçen hâdise meşhûrdur Fâtih Sultan Mehmed Han, bir sabah vakti, tebdîli kıyâfetle alışverişe çıktı Yanında halk müziği kıyâfetindeki vezirinden başka kimse yoktu Girdiği dükkandan iki okka yağ istedi Onu aldıktan sonradan, beş okka da bal vermesini söyledi Dükkan sâhibi; Efendim, ben siftahımı yaptım, balı da komşudan alın, o da siftah etsindedi Değişik dükkana gittiler Oradan da ikinci bir şey alamadılar Böyle kaç dükkânı dolaştılar, hiçbirinden ikinci bir şey alamadılar Hızır Bey, komşunun değil hakkına, komşuya karşı ihsâna bu dek riâyetkâr olan böyle bir milletin kâdısı idi
Böyle sultana, böyle kâdı
Hızır Bey, İstanbul kâdısı ve belediye başkanı olarak vazifeye başladıktan bir müddet daha sonra, bir hıristiyan mîmâr geldi Hızır Beyi buldu Kâdı efendiye hâlini arzedip, pâdişâh Fâtih Sultan Mehmed Hândan şikâyetçi olduğunu söyledi O zamanlar, Avrupa ülkelerinde değil kralı mahkemeye devretmek, karşı konuşmak bile, bir insanın kendi hayâtından olması demekti O günlerde, İspanya'da hıristiyanlar, binlerce müslümanı; kadın, yaşlı, çocuk demeden kılıçtan geçirmekteydi Bir hıristiyan ise, bir müslüman devletinde, o devletin kâdısına, devletin pâdişâhını şikâyet edebilme hakkını kendisinde bulabiliyordu
Hızır Bey, hıristiyan mîmârı dinledi Fâtih Sultan Mehmed Hân, bugünkü Ayasofya Câmiinden daha yüksek kubbeye ve daha üstün mîmârî husûsiyetlere sâhip bir câmi yaptırmak istemiş ve o hıristiyan mîmâr da bu işe tâlib olmuştu Ama bir hıristiyan olarak, müslümanların, meşhûr Ayasofya kilisesinden daha üstün husûsiyetleri hâiz bir esere sâhib olmalarına gönlü râzı olmamıştı Bu gâyesini gerçekleştirebilmek için de, böyle bir câmiyi kendisinin yapabileceğini söyleyerek işe tâlib oldu Câminin inşâatı başladı Mısır'dan binbir zahmetle getirilmiş sütunların yüksekliklerini kısa tutmuş, dolayısıyle kubbenin yüksekliği de Ayasofya'dan alçak olmuştu İnşâatın bitmesine yakın ziyârete giden Fâtih Sultan Mehmed Hân, sütunların kasten küçültülüp, meşhûr Ayasofya'dan daha üstün bir binânın yapılmaması gayreti güdüldüğünü anladı Bu hâle çok hiddetlendi Hıristiyan mîmârın cezâlandırılmasını emretti Emir yerine getirildi Eli kesildi Yüzlerce kilometreden binbir emekle gelen misket sütunlar, hıristiyan gayreti ile kısaltılmış, Sultanın emri ve iyi niyeti ayaklar altına alınmıştıÜstelik devletin kânun ve nizâmına uymak karşılığında zımmîlik hakkı bahşedilmiş olmasına rağmen, böyle bir yola tevessül etmişti Bir mîmâr için el, her şeyden daha artı lüzumluydu Lakin mâlesef, düşünmeden işlediği bir suça diyet olmuş, elsiz kalmıştı İki çocuğu bir hanımı vardı Müslümanların hâlini, Osmanlıların adâletini bilenler; Bu işte bir acelelik var, müslümanlar bu işi yapanı suçlu bulurlar, hele onların âdil kâdıları, pâdişâhın bile gözünün yaşına bakmaz cezâsını verirlerdediler Hıristiyan mîmâr böylece inanmadıysa da, ısrârlar karşı dayanamayıp kâdıya gitmeye karar verdi İşte onun için, Hızır Beyin huzûrunda bulunmaktaydı Tüm bunları, âdil Osmanlı'nın âdil kâdısına bir bir anlattı Hızır Bey, tam bir sükûnetle hâdiseyi dinledi sonradan soruşturup, meseleye vâkıf oldu Şâhidlerle berâber, Fâtih Sultan Mehmed Hânı, imparatorların, kralların, beylerin taht ve mülkleri, iki dudağı arasından çıkacak bir çift söze bağlı olan Osmanlı pâdişâhını mahkemeye dâvet etti Bildirilen saatte mahkeme teşkîl edildi O sırada, Fâtih Sultan Mehmed Hân da geldi Eli kesilen hıristiyan mîmâr ayakta duruyor, ürkek korkak etrâfını seyrediyordu Böyle bir mahkemeyi birincil defâ görüyordu Çünkü onların bildiği, güçlü olanın hâkim olmasıydı ve gücü yetene her şey mübahtı Yıkık Dökük Bizans, güçsüz olan herkesin ezildiği, güçsüzün elinden ekmeğini kapanın kahraman olduğu, mahkemelerin yok suçluya cezâ saptamak, cefa görebilen mâsûmu cezâlandırdığı bir yerdi Böyle bir toplumdan gelen bir kimse, Osmanlının âdil idâresini hayâl bile edemezdi İstanbul Fâtihi Sultan Mehmed Hân, duruşma salonu olarak kullanılan yere girince, baş köşede yer alan yere oturmak arzusuyla o tarafa doğru yöneldi Pâdişâhın bu hâlini görebilen kâdı Hızır Bey, hiç tereddütsüz; Oturma begüm! Hasmınla yüzleşmek üzere, duruşma huzûrunda ayakta dur!dedi Sultan, sözü ikiletmeden söylenilen yere geçti Mahkemenin pâdişâhı HızırBeydi Çünkü Hızır Beyin şahsında, İslâmiyetin âdil hükümleri karşısında bulunmaktaydı Hızır Bey; Sen, Murâd oğlu Mehmed! Bu zımmînin elini kestirdin mi?deyip söze başladı Mahkeme neticesinde; Sen, Murâd oğlu Mehmed! Duruşma edilmeden bu zımmînin elini kestirdiğin için kısas olunacaksın! Senin elin de onunki gibi kesilecek! Eğer zımmîyi râzı edebilirsen, ölünceye değin onun ve çolukçocuğunun maîşetini temin etmek karşılığında elini kesilmekten kurtarabilirsin!dedi Herkesle birlikte Pâdişâh da bütün bir sükûnet içerisinde kararı dinledi Hıristiyan mîmâr, bu ulvî karar aleyhinde daha artı dayanamadı Gözyaşları Içinde Pâdişâhın ellerine kapandı Ölünceye kadar maîşetini temin etmek karşılığında anlaştılar Zâlimleri bile ağlatacak böyle bir adâletin, ancak hak bir dînin mensupları göre icrâ edilebileceğini düşünen hıristiyan mîmâr, âile efrâdı ile birlikte müslüman olmakla şereflendi O da ulu İslâm dîninin yayılması için çaba eden kimseler arasına katıldı Bu mahkemeden birkaç gün sonra, Fâtih Sultan Mehmed Hân, Kâdı Hızır Beyi ziyâret etti Duruşma esnâsında gösterdiği adâlete teşekkür edip; Eğer bana, bir suçlu gibi yok de, bir pâdişâh gibi muâmele etseydin, seni şu kılıcımla parçalardımdedi Hızır Bey de, Pâdişâha mahkeme esnâsındaki hâl ve hareketleri için teşekkür ettikten sonra; Eğer pâdişâhlığına güvenip, dînin emri olan hükmüme karşı gelseydin, seni bu arslanlara parçalattırırdımdedi ve paltosunun iki eteğini çekti Bakanlar, Hızır Beyin eteği altındaki iki arslanın sert bakışlarını gördüler Böyle sultana, böyle kâdıdemekten kendilerini alamadılar *