iltasyazilim
FD Üye
KUR’ÂNI KERÎM
Îsâ aleyhisselâmdan sonra, bir son Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm geleceği İncîlde yazılıdır Yuhannâ İncîlinin 14 cü bâbının 16 cı âyetinde Îsâ aleyhisselâm;
(Allah size, sizinle berâber kalacak bir tesellî edici gönderecekdir)demekdedir 26 cı âyetinde ise, (Bu hakîkî tesellîci size herşeyi öğretecek ve size benim öğretdiklerimi de hâtırlatacakdır) demekdedir 16 cı bâbın 13 cü âyetinde ise, (O, size her hakîkate yol gösterecekdir Zîrâ O, size kendiliğinden birşey söylemiyecek, fekat Allahın söylediklerini size bildirecekdir)demekdedir Hıristiyanlar (Tesellîci) kelimesini (Rûh) diye tercemede ısrâr ederler
Bundan başka, Kitâbı mukaddesin Eski Ahd (Tevrât) kısmında Arab ırkından bir Peygamber geleceği yazılıdır Tesniyenin 18 ci bâbının 15 inci âyetinde, Mûsâ aleyhisselâmın İsrâîllilere, (Rab sizin için aranızdan, kardeşlerinizden benim gibi bir Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm çıkaracakdır)dediği yazılıdır Burada bahs konusu olan İsrâîllilerin kardeşleri, İsmâîlîler ya’nî arablardır İşte İncîlde ve Tevrâtda yazılı olan ve Arab ırkından geleceği müjdelenen bu son Peygamber, Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellemdir Getirdiği din, (İslâm) dînidir Bu dîne îmân edenlere (Müslimân) ismi verilir Müslimânların kudsî kitâbı, (Kur’ânı kerîm)dir Kur’ânı kerîm, Allahü teâlâ tarafından Peygamberimiz Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, arabî olarak vahy olunmuşdur Aradan 1400 sene geçmiş olmasına rağmen, tek kelimesi, hattâ tek harfi değişmemişdirHangi dinden olursa olsun, herkes onu okuduğu zemân azamet ve haşmetine hayrân kalır Hattâ, arabî bilmeyenler bile, onun başka dillerdeki tercemesini okurken, bu muazzam ifâdenin kudretini i’tirâf etmeğe mecbûr olurlar
Üç mukaddes kitâb hakkında Nişancızâde Muhammed Efendinin1 (Mir’âtı kâinât) kitâbında şu bilgiler vardır:
Mûsâ aleyhisselâm, Medyen şehrinde Şuayb aleyhisselâma on sene hizmet etdikden sonra, anasını ve kardeşini ziyâret için Mısra giderken Tûr dağında kendisine Peygamber olduğu bildirildi Mısra gitdi Fir’avnı ve kavmini dîne da’vet etdi Dönüşde yine Tûra uğrayıp Allahü teâlâ ile konuşdu Kendisine (Evâmiri aşere) ya’nî on emr ve kırk cild Tevrât nâzil oldu Her cildde bin sûre, her sûrede bin âyet vardı Bir cild, bir senede okunurdu Mûsâ, Hârûn, Yûşa’ ve Uzeyr ve Îsâdan “aleyhimüsselâm başka kimse Tevrâtı ezberlememişdir Mûsâ aleyhisselâmdan sonra, Tevrât nüshaları yazıldı Mûsâ “aleyhisselâm, Allahü teâlânın emri ile, altın ve gümüşden bir sandık yapıp, kendine nâzil olan Tevrâtı içine koydu Kudüse yakın bir yerde yüzyirmi yaşında vefât etdi 668 m 1269 senesinde Mısr sultânı Beybers kabri üzerine türbe yapdırdı Mûsâ aleyhisselâmdan sonra Yûşa’ “aleyhisselâm, Amâlikadan Kudüsü aldı Çok zemân sonra İsrâîl oğullarının dinleri ve ahlâkları bozuldu Buhtunnasar Bâbilden gelip, Kudüsü aldı Süleymân aleyhisselâmın yapmış olduğu Mescîdi aksâyı yıkdı Tevrâtları yakdı İkiyüzbin kişi öldürdü Yetmişbin din adamını esîr aldı Bâbile götürdü Behmen pâdişah olunca esîrleri serbest bırakdı Uzeyr aleyhisselâm Tevrâtı okudu İşitenler yazdılar Uzeyr aleyhisselâmdan sonra yine bozuldular Bin Peygamberi şehîd etdiler İskender gelinceye kadar, Îrânın emrinde yaşadılar İskenderden sonra, Yunanlıların ta’yîn etdiği yehûdî vâlîlerle idâre edildiler
İncîle gelince, bu da ilk şeklinde olduğu gibi saklanmadı Hele İncîli ezberden bilen tek kişi yokdu Havârîlerin bile İncîli ezberden bildiğine dâir tek bir kayd yokdur İncîl hakkında, kitâbımızın birinci kısmı başında geniş bilgi verilmişdir Hâlbuki Kur’ânı kerîm, yirmiüç senede, parça parça nâzil oldukça, Onu mü’minler hemen ezberliyorlardı Ancak (Yemâme)1 muhârebesinde, Kur’ânı kerîmin hepsini ezberlemiş 70 hâfız şehîd olunca, (Kur’ânı kerîmi ezberden bilenler azalıyor) diye, telâş eden Ömer “radıyallahü anh, o zemânki halîfe Ebûbekre “radıyallahü teâlâ anh başvurarak, Kur’ânı kerîmin toplanıp yazılmasını tavsiye ve ricâ etdi Bunun üzerine, hazreti Ebûbekr, Muhammed aleyhisselâmın kâtibi olan Zeyd bin Sâbite “radıyallahü teâlâ anh Kur’ânı kerîm sûrelerinin ayrı ayrı kâğıdlara yazılmasını emr etdi Kur’ânı kerîm Kureyş lehçesi dâhil, yedi lehçe üzerine vahy edilmişdi Hattâ ba’zen herhangi bir Kur’ânı kerîm kelimesini iyi telaffuz edemeyenlere, aynı ma’nâda başka bir kelime kullanmasına da müsâ’ade olunuyordu Meselâ, Abdüllah ibni Mes’ûd “radıyallahü teâlâ anh (Taâmülesîm) kelimesini mütemâdiyen (Tâmmülyetîm)diye okuyan bir köylüye, (Sen bu kelimeyi telaffuz edemiyorsan, bunun yerine aynı ma’nâda olan (Taâmülfâcir) kelimesini kullan!) demişdi Fekat Kur’ânı kerîmin böyle muhtelif lehçelerle okunması, aynı ma’nâda da olsa, başka kelimeler kullanılması, müslimânlar arasında münâkaşalara, hangi lehçenin dahâ iyi olduğu hakkında münâkaşaya (ihtilâfa) sebeb oldu Bunun üzerine, o zemânki halîfe Osmân “radıyallahü teâlâ anh, yine Zeyd bin Sâbit “radıyallahü teâlâ anh reîsliği altında bir hey’et toplıyarak, Kur’ânı kerîmin yalnız Kureyş lehçesi üzerine yeniden yazılmasını ve tertîb edilmesini emr etdi Sûreler, hep Kureyş lehcesi ile yazılmış sahîfelerden seçildi Bu Mıshafdan, yedi aded yazılarak vilâyetlere gönderildi Bu sûretle, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem vefât edeceği sene, Cebrâîl aleyhisselâm ile iki def’a okumuş oldukları Kur’ânı kerîm yazıldı Buna uymıyan nüshaları imhâ edildi Bugün bütün islâm memleketlerinde mevcûd olan Kur’ânı kerîmlerin tertîbi ve şekli (Mıshafı Osmânî)ye tam uygundur O zemândan beri bir tek harfi değişmemişdir)
(Rıyâdunnâsıhîn) ismindeki fârisî kitâbda diyor ki, (Osmân “radıyallahü teâlâ anh halîfe iken, Eshâbı kirâmı “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în topladı Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem vefât etdiği sene okuduğu Kur’ânı kerîm bu olduğuna ittifak ile karâr verdilerYedi lugatden birini tercîh etmek, ümmete vâcib değildi, câizdi)
İslâm dîninin menba’ları dörtdürKur’ânı kerîm, hadîsi şerîf, icmâı ümmet ve kıyâsı Fukahâ İcmâ’, sözbirliği demekdir Eshâbı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în sözbirliği ile dört mezheb imâmlarının sözbirliği, müslimânlar için seneddir, vesîkadır Çünki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem, (Ümmetim, hatâ, dalâlet üzerinde birleşmez) buyurmuşdur İcmâ’ ile anlaşılan bilgilerin doğru olacaklarını, bu hadîsi şerîf de haber vermekdedirBunun için, Eshâbı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în icmâ’ etdiği bu Mıshaf sahîhdir Bundan başkasını okumak harâmdır Zâten, bugün Kureyş lehçesinden başka lehçelerle yazılmış Kur’ânı kerîm mevcûd değildir Yedi lehçenin hepsi zemânla tegayyür etmiş, unutulmuş, gayb olmuşlardır Bugün müsta’mel muhtelif arabî lugatlar ile Kur’ânı kerîmi anlayabilmek için, tefsîr kitâblarını okuyarak, Kureyş lehçesini, kelimelerin o zemânki kullanıldıkları ma’nâları öğrenmek lâzımdır
Kur’ânı kerîm hakkında garblı meşhûr âlimler, edîbler, hayrânlıklarını dâimâ izhâr etmişlerdirMeşhûr edîblerden biri olan Alman şâiri Goethe1, Kur’ânı kerîmin, tam doğru olmıyan almanca bir tercemesini okudukdan sonra, (İçindeki tekrârlardan sıkıntı duydum Fekat ifâdenin azameti, haşmeti karşısında hayrân kaldım) demekden kendini men’ edememişdir
Bir ingiliz râhibi olan BeoworthSmith, (Muhammed ve Muhammede bağlı olanlar) “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem ismli eserinde, (Kur’ân, üslûb temizliği, ilm, felsefe ve hakîkat mu’cizesidir) diye yazmakdadır
Kur’ânı kerîmi ingilizceye terceme eden Arberry ise, (Ne zemân ezân dinlesem, o bana çok te’sîr eder Akan nağmelerin altında, sanki davula vuruluyormuş gibi bir ses duyarım Bu vuruş, sanki kalbimin vuruşu gibidir) demekdedir
Marmaduke Pisthali ise, Kur’ânı kerîm için, (En taklîd olunmaz bir âhenk, en sağlam bir ifâde! İnsanları ağlamağa veyâ sonsuz muhabbet ve aşka sevk eden bir kudret!)ifâdesini kullanmışdır Bunların yanında birçok garblı filozof, ilm ve siyâset adamları, Kur’ânı kerîmden, büyük bir hurmet, büyük bir takdîr, büyük bir hayranlıkla bahs etmekdedirler Fekat bunlar, Kur’ânı kerîmi, Allah kitâbı olarak değil, Muhammed aleyhisselâmın yazdığı büyük ve kıymetli bir eser olarak kabûl etmekdedirler Eğer böyle olmasaydı, bütün bu hayrânların müslimân olmaları îcâb ederdi
Bakınız, Lamartin2 bile:
(Muhammed, bir yalancı Peygamber değildir Çünki O, kendisinin Allah tarafından yeni bir dîni yaymak için seçildiğine inanıyordu) demekdedir Bu da, şunu gösterir:Garblı ilm adamları, Muhammed aleyhisselâmın yalancı olmadığını, fekat Onun kendi karîhasından zekâsından gelen Kur’ânı kerîmi Allahü teâlânın vahyi zan etdiğini ileri sürüyorlar Onlara göre Muhammed “aleyhisselâm, yalan söylemiyordu Hakîkaten kendisini Peygamber zan ediyor ve ağzından çıkan sözlerin, Ona Allahü teâlâ tarafından gönderildiğine inanıyordu
Kur’ânı kerîm misli olmıyan büyük bir mu’cizedir Aşağıda beyân edeceğimiz gibi, içinde en derin ilmî ve fennî bilgiler, bütün dünyâda bugüne kadar yapılmış medenî kanûnlara nümûne teşkil edecek ilmî ve hukûkî esâslar, eski târîhe âid birçok bilinmeyen ma’lûmât, insanlara verilebilecek en büyük ahlâk esâsları, nasîhatler, dünyâ ve âhiret hakkında en mantıkî îzâhat esâsları ve bunlara benzer, o zemâna kadar hiçbir kimsenin bilmediği, bilemediği, tasavvur bile edemediği husûslar vardırBunlar kimsenin söyliyemeyeceği yüksek bir ifâde ile beyân edilmişdir
Muhammed “aleyhisselâm ümmî idi Ya’nî kimseden bir şey okumamış, öğrenmemiş, hiç bir şey yazmamışdı Bu husûs Kur’ânı kerîmde, Ankebût sûresinin kırksekizinci âyetinde meâlen, (Ey Muhammed “aleyhisselâm! Bu Kur’ânı kerîm sana indirilmeden önce Sen bir kitâbdan okumuş ve elinle onu yazmış değildin Eğer öyle olsaydı müşrikler Kur’ânı kerîmi, başkasından öğrenmiş veyâ önceki semâvî kitâblardan almış derlerdi Yehûdîler de, Onun vasfı Tevrâtda ümmî olarak bildirilmişdir, bu ise ümmî değil diye şübheye düşerlerdi) buyurulmuşdur Muhammed aleyhisselâm 40 yaşında iken, ibâdet için çekildiği Hirâ dağındaki mağarada, kendisine Cebrâîl aleyhisselâm tarafından ilk vahy getirildiği zemân, korkudan şaşkına dönmüş, ne yapacağını şaşırmış, koşa koşa evine giderek zevcesi olan Hadîce radıyallahü anhâdan kendisini yatağa yatırmasını, üstünü sıkıca örtmesini ricâ etmiş, uzun müddet kendisine gelememişdi Kendisinde büyük bir rûhâniyyet, bir üstünlük olduğunu kabûl eden, insanlar için yeni bir din kitâbı hâzırlamak isteyen bir zât, böyle mi olur?Her şeyden evvel, böyle bir mu’azzam eseri yazabilecek kudretde bilgi öğrenmesi, pek çok şeyler okuması, birçok tedkîkler yapması îcâb etmez mi?Hâlbuki Muhammed aleyhisselâm çocuk iken, iki kerre tüccârlarla Şâm tarafına götürülmüş, bu seferlerinde, yalnız ticâret eşyâsının muhâfazası ve emniyyeti vazîfesini yapmış, ticâret kervanları idâre etmiş, bunları yalnız SON DERECE YÜKSEK OLAN DÜRÜSTLÜĞÜ ve inanılmaz derecede yüksek olan hâfızası ile yapmışdı Kendisine, hâtırına bile gelmiyen, hiç beklemediği böyle bir vahy gelmesi, onu sevindirmemiş, bil’aks korkutmuşdu Ancak vahyler tekrarlandıkça, Allahü teâlânın kendisine hakîkaten gâyet mühim ve ağır bir vazîfe verdiğini anlamış ve Allahü teâlânın emrlerine bütün mevcûdiyyeti ile itâ’at ederek, Onun bildirdiği (Tek Allah) esâsı üzerine kurulmuş olan (İslâm dîni)ni neşre başlamışdı Muhammed aleyhisselâmın islâm dînini neşr etmesi, Ona hiçbir dünyevî menfe’at temîn etmemiş, bil’aks hemen hemen, bütün Mekkeliler kendisine düşman kesilmişdi (Hiçbir Peygamber, benim çekdiğim eziyyeti çekmedi, benim kadar üzülmedi) buyurmuşdur Bu hadîsi şerîf, kitâblarda yazılıdır Bu da gösteriyor ki, Muhammed aleyhisselâm yeni bir din neşr etmesinde hiçbir menfe’ati veyâ arzûsu bulunmuyordu Esâsen, yukarıda da zikr etdiğimiz gibi, kendisinin yetişmesi ve muhîti böyle mu’azzam bir iş için kâfî değildi
O hâlde, Muhammed aleyhisselâmın Kur’ânı kerîmi kendi başına tertîb etdiğini kabûl etmeğe imkân yokdur Acabâ Kur’ânı kerîm, ancak Allahü teâlâ tarafından vahy edilen mu’azzam bir eser midir?Bir de bunu tedkîk edelim:
Bir yeni peygamber zuhûr edince, onun etrâfında toplanan halk, ondan mu’cizeler bekler Gerek Mûsâ “aleyhisselâm, gerek Îsâ “aleyhisselâm peygamberliklerini isbât etmek için mu’cizeler göstermek zorunda kaldılar Hakîkatde bu mu’cizeler, ancak Allahü teâlânın emr ve müsâ’adesi ve yaratması ile meydâna geldi Fekat, bunları târîhçiler, (Mûsânın ve Îsânın “aleyhimesselâm mu’cizesi) diye kayd etdiler Hâlbuki, bizim gibi insan olan Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât, kendiliklerinden mu’cize yapamazlar Mu’cize, ancak Allahü teâlâ tarafından yaratılır Peygamberler ancak, Allahü teâlânın yaratdığı mu’cizeleri insanlara gösterirler
Allahü teâlâ, Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme en büyük mu’cize olarak (Kur’ânı kerîmi) vahy etmişdir Kur’ânı kerîm, mu’cize olduğu muhakkak olan en büyük kitâbdır Hâlbuki Arablar, Muhammed aleyhisselâmdan, semâdan bir kitâb indirilmesini veyâ bir dağı altuna çevirmesini istiyorlardı Kur’ânı kerîm, bu husûsu ne güzel beyân buyurmakdadır Ankebût sûresinin elli ve ellibirinci âyetlerinde meâlen, (Müşrikler, ne olur rabbinden Muhammed aleyhisselâmın nübüvvetine delâlet eden Îsâ aleyhisselâmın sofrası, Mûsâ aleyhisselâmın asâsı gibi mu’cizeler indirilmiş olsaydı dediler Ey habîbim Sen onlara de ki, mu’cizeler Allahü teâlânın kudreti ve irâdesi ile olur Ne zemân ve nasıl isterse öyle yaratır Bunları yapmak benim elimde değildir Doğrusu ben ancak Onun azâbını size teblîg edici, haber vericiyim Kur’ân gibi bir kitâbı sana indirmiş olmamız, onlara mu’cize olarak yetmez mi?Bunda, inanan kavm için, rahmet ve nasîhat vardır) buyurulmuşdur O hâlde, Muhammed aleyhisselâmın en büyük mu’cizesi, Kur’ânı kerîmdir (Bu Allah kitâbı değildir, onu Muhammed yazmışdır) diyebileceklere karşı da, Allahü teâlâ, yukarıda meâli şerîfini bildirdiğimiz, Ankebût sûresinin kırksekizinci âyetinde cevâb vermişdir Böyle şübhelere mahal bırakmamışdır Allahü teâlâ, Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemin böyle bir kitâbı yazacak bir kudretde olmadığını ve Kur’ânı kerîmin kendisi tarafından vahy edildiğini teyîd etmekdedir Esâsen Muhammed aleyhisselâmı Peygamber olarak seçerken, Onun bilhâssa ümmî, ya’nî okuma yazma öğrenmemiş olmasını bildirmiş ve bu sebebden Kur’ânı kerîmin ancak Allahü teâlâ tarafından vahy edilebileceğinin anlaşılmasını istemişdir Bu âyeti kerîmenin tefsîrinde bu husûsda geniş ma’lûmât vardır Muhammed aleyhisselâmın Peygamber olduğunu gösteren en büyük vasfı, FEVKAL’ÂDE DÜRÜSTLÜĞÜ, SADÂKATİ, CESÂRETİ, SABR VE DİRÂYETİDİR Yalnız yüksek ilmi değil Allahü teâlâ, Nisâ sûresinin 82 ci âyetinde meâlen, (Kur’ânı kerîmin ma’nâsını düşünmiyorlar mı?Eğer Allahdan başkasından gelmiş olsaydı, içinde pek çok ihtilâf bulunurdu) buyurulmuşdur ki, bu ne kadar doğrudur Allah kelâmı olmadığını öğrendiğimiz bugünkü (Kitâbı mukaddes)de, Tevrât ve İncîlde pek çok ihtilâflar vardır Bu da, bunların insan eliyle yazılmış olduklarını isbât etmekdedir
Îsâ aleyhisselâmdan sonra, bir son Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm geleceği İncîlde yazılıdır Yuhannâ İncîlinin 14 cü bâbının 16 cı âyetinde Îsâ aleyhisselâm;
(Allah size, sizinle berâber kalacak bir tesellî edici gönderecekdir)demekdedir 26 cı âyetinde ise, (Bu hakîkî tesellîci size herşeyi öğretecek ve size benim öğretdiklerimi de hâtırlatacakdır) demekdedir 16 cı bâbın 13 cü âyetinde ise, (O, size her hakîkate yol gösterecekdir Zîrâ O, size kendiliğinden birşey söylemiyecek, fekat Allahın söylediklerini size bildirecekdir)demekdedir Hıristiyanlar (Tesellîci) kelimesini (Rûh) diye tercemede ısrâr ederler
Bundan başka, Kitâbı mukaddesin Eski Ahd (Tevrât) kısmında Arab ırkından bir Peygamber geleceği yazılıdır Tesniyenin 18 ci bâbının 15 inci âyetinde, Mûsâ aleyhisselâmın İsrâîllilere, (Rab sizin için aranızdan, kardeşlerinizden benim gibi bir Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm çıkaracakdır)dediği yazılıdır Burada bahs konusu olan İsrâîllilerin kardeşleri, İsmâîlîler ya’nî arablardır İşte İncîlde ve Tevrâtda yazılı olan ve Arab ırkından geleceği müjdelenen bu son Peygamber, Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellemdir Getirdiği din, (İslâm) dînidir Bu dîne îmân edenlere (Müslimân) ismi verilir Müslimânların kudsî kitâbı, (Kur’ânı kerîm)dir Kur’ânı kerîm, Allahü teâlâ tarafından Peygamberimiz Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, arabî olarak vahy olunmuşdur Aradan 1400 sene geçmiş olmasına rağmen, tek kelimesi, hattâ tek harfi değişmemişdirHangi dinden olursa olsun, herkes onu okuduğu zemân azamet ve haşmetine hayrân kalır Hattâ, arabî bilmeyenler bile, onun başka dillerdeki tercemesini okurken, bu muazzam ifâdenin kudretini i’tirâf etmeğe mecbûr olurlar
Üç mukaddes kitâb hakkında Nişancızâde Muhammed Efendinin1 (Mir’âtı kâinât) kitâbında şu bilgiler vardır:
Mûsâ aleyhisselâm, Medyen şehrinde Şuayb aleyhisselâma on sene hizmet etdikden sonra, anasını ve kardeşini ziyâret için Mısra giderken Tûr dağında kendisine Peygamber olduğu bildirildi Mısra gitdi Fir’avnı ve kavmini dîne da’vet etdi Dönüşde yine Tûra uğrayıp Allahü teâlâ ile konuşdu Kendisine (Evâmiri aşere) ya’nî on emr ve kırk cild Tevrât nâzil oldu Her cildde bin sûre, her sûrede bin âyet vardı Bir cild, bir senede okunurdu Mûsâ, Hârûn, Yûşa’ ve Uzeyr ve Îsâdan “aleyhimüsselâm başka kimse Tevrâtı ezberlememişdir Mûsâ aleyhisselâmdan sonra, Tevrât nüshaları yazıldı Mûsâ “aleyhisselâm, Allahü teâlânın emri ile, altın ve gümüşden bir sandık yapıp, kendine nâzil olan Tevrâtı içine koydu Kudüse yakın bir yerde yüzyirmi yaşında vefât etdi 668 m 1269 senesinde Mısr sultânı Beybers kabri üzerine türbe yapdırdı Mûsâ aleyhisselâmdan sonra Yûşa’ “aleyhisselâm, Amâlikadan Kudüsü aldı Çok zemân sonra İsrâîl oğullarının dinleri ve ahlâkları bozuldu Buhtunnasar Bâbilden gelip, Kudüsü aldı Süleymân aleyhisselâmın yapmış olduğu Mescîdi aksâyı yıkdı Tevrâtları yakdı İkiyüzbin kişi öldürdü Yetmişbin din adamını esîr aldı Bâbile götürdü Behmen pâdişah olunca esîrleri serbest bırakdı Uzeyr aleyhisselâm Tevrâtı okudu İşitenler yazdılar Uzeyr aleyhisselâmdan sonra yine bozuldular Bin Peygamberi şehîd etdiler İskender gelinceye kadar, Îrânın emrinde yaşadılar İskenderden sonra, Yunanlıların ta’yîn etdiği yehûdî vâlîlerle idâre edildiler
İncîle gelince, bu da ilk şeklinde olduğu gibi saklanmadı Hele İncîli ezberden bilen tek kişi yokdu Havârîlerin bile İncîli ezberden bildiğine dâir tek bir kayd yokdur İncîl hakkında, kitâbımızın birinci kısmı başında geniş bilgi verilmişdir Hâlbuki Kur’ânı kerîm, yirmiüç senede, parça parça nâzil oldukça, Onu mü’minler hemen ezberliyorlardı Ancak (Yemâme)1 muhârebesinde, Kur’ânı kerîmin hepsini ezberlemiş 70 hâfız şehîd olunca, (Kur’ânı kerîmi ezberden bilenler azalıyor) diye, telâş eden Ömer “radıyallahü anh, o zemânki halîfe Ebûbekre “radıyallahü teâlâ anh başvurarak, Kur’ânı kerîmin toplanıp yazılmasını tavsiye ve ricâ etdi Bunun üzerine, hazreti Ebûbekr, Muhammed aleyhisselâmın kâtibi olan Zeyd bin Sâbite “radıyallahü teâlâ anh Kur’ânı kerîm sûrelerinin ayrı ayrı kâğıdlara yazılmasını emr etdi Kur’ânı kerîm Kureyş lehçesi dâhil, yedi lehçe üzerine vahy edilmişdi Hattâ ba’zen herhangi bir Kur’ânı kerîm kelimesini iyi telaffuz edemeyenlere, aynı ma’nâda başka bir kelime kullanmasına da müsâ’ade olunuyordu Meselâ, Abdüllah ibni Mes’ûd “radıyallahü teâlâ anh (Taâmülesîm) kelimesini mütemâdiyen (Tâmmülyetîm)diye okuyan bir köylüye, (Sen bu kelimeyi telaffuz edemiyorsan, bunun yerine aynı ma’nâda olan (Taâmülfâcir) kelimesini kullan!) demişdi Fekat Kur’ânı kerîmin böyle muhtelif lehçelerle okunması, aynı ma’nâda da olsa, başka kelimeler kullanılması, müslimânlar arasında münâkaşalara, hangi lehçenin dahâ iyi olduğu hakkında münâkaşaya (ihtilâfa) sebeb oldu Bunun üzerine, o zemânki halîfe Osmân “radıyallahü teâlâ anh, yine Zeyd bin Sâbit “radıyallahü teâlâ anh reîsliği altında bir hey’et toplıyarak, Kur’ânı kerîmin yalnız Kureyş lehçesi üzerine yeniden yazılmasını ve tertîb edilmesini emr etdi Sûreler, hep Kureyş lehcesi ile yazılmış sahîfelerden seçildi Bu Mıshafdan, yedi aded yazılarak vilâyetlere gönderildi Bu sûretle, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem vefât edeceği sene, Cebrâîl aleyhisselâm ile iki def’a okumuş oldukları Kur’ânı kerîm yazıldı Buna uymıyan nüshaları imhâ edildi Bugün bütün islâm memleketlerinde mevcûd olan Kur’ânı kerîmlerin tertîbi ve şekli (Mıshafı Osmânî)ye tam uygundur O zemândan beri bir tek harfi değişmemişdir)
(Rıyâdunnâsıhîn) ismindeki fârisî kitâbda diyor ki, (Osmân “radıyallahü teâlâ anh halîfe iken, Eshâbı kirâmı “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în topladı Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem vefât etdiği sene okuduğu Kur’ânı kerîm bu olduğuna ittifak ile karâr verdilerYedi lugatden birini tercîh etmek, ümmete vâcib değildi, câizdi)
İslâm dîninin menba’ları dörtdürKur’ânı kerîm, hadîsi şerîf, icmâı ümmet ve kıyâsı Fukahâ İcmâ’, sözbirliği demekdir Eshâbı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în sözbirliği ile dört mezheb imâmlarının sözbirliği, müslimânlar için seneddir, vesîkadır Çünki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem, (Ümmetim, hatâ, dalâlet üzerinde birleşmez) buyurmuşdur İcmâ’ ile anlaşılan bilgilerin doğru olacaklarını, bu hadîsi şerîf de haber vermekdedirBunun için, Eshâbı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în icmâ’ etdiği bu Mıshaf sahîhdir Bundan başkasını okumak harâmdır Zâten, bugün Kureyş lehçesinden başka lehçelerle yazılmış Kur’ânı kerîm mevcûd değildir Yedi lehçenin hepsi zemânla tegayyür etmiş, unutulmuş, gayb olmuşlardır Bugün müsta’mel muhtelif arabî lugatlar ile Kur’ânı kerîmi anlayabilmek için, tefsîr kitâblarını okuyarak, Kureyş lehçesini, kelimelerin o zemânki kullanıldıkları ma’nâları öğrenmek lâzımdır
Kur’ânı kerîm hakkında garblı meşhûr âlimler, edîbler, hayrânlıklarını dâimâ izhâr etmişlerdirMeşhûr edîblerden biri olan Alman şâiri Goethe1, Kur’ânı kerîmin, tam doğru olmıyan almanca bir tercemesini okudukdan sonra, (İçindeki tekrârlardan sıkıntı duydum Fekat ifâdenin azameti, haşmeti karşısında hayrân kaldım) demekden kendini men’ edememişdir
Bir ingiliz râhibi olan BeoworthSmith, (Muhammed ve Muhammede bağlı olanlar) “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem ismli eserinde, (Kur’ân, üslûb temizliği, ilm, felsefe ve hakîkat mu’cizesidir) diye yazmakdadır
Kur’ânı kerîmi ingilizceye terceme eden Arberry ise, (Ne zemân ezân dinlesem, o bana çok te’sîr eder Akan nağmelerin altında, sanki davula vuruluyormuş gibi bir ses duyarım Bu vuruş, sanki kalbimin vuruşu gibidir) demekdedir
Marmaduke Pisthali ise, Kur’ânı kerîm için, (En taklîd olunmaz bir âhenk, en sağlam bir ifâde! İnsanları ağlamağa veyâ sonsuz muhabbet ve aşka sevk eden bir kudret!)ifâdesini kullanmışdır Bunların yanında birçok garblı filozof, ilm ve siyâset adamları, Kur’ânı kerîmden, büyük bir hurmet, büyük bir takdîr, büyük bir hayranlıkla bahs etmekdedirler Fekat bunlar, Kur’ânı kerîmi, Allah kitâbı olarak değil, Muhammed aleyhisselâmın yazdığı büyük ve kıymetli bir eser olarak kabûl etmekdedirler Eğer böyle olmasaydı, bütün bu hayrânların müslimân olmaları îcâb ederdi
Bakınız, Lamartin2 bile:
(Muhammed, bir yalancı Peygamber değildir Çünki O, kendisinin Allah tarafından yeni bir dîni yaymak için seçildiğine inanıyordu) demekdedir Bu da, şunu gösterir:Garblı ilm adamları, Muhammed aleyhisselâmın yalancı olmadığını, fekat Onun kendi karîhasından zekâsından gelen Kur’ânı kerîmi Allahü teâlânın vahyi zan etdiğini ileri sürüyorlar Onlara göre Muhammed “aleyhisselâm, yalan söylemiyordu Hakîkaten kendisini Peygamber zan ediyor ve ağzından çıkan sözlerin, Ona Allahü teâlâ tarafından gönderildiğine inanıyordu
Kur’ânı kerîm misli olmıyan büyük bir mu’cizedir Aşağıda beyân edeceğimiz gibi, içinde en derin ilmî ve fennî bilgiler, bütün dünyâda bugüne kadar yapılmış medenî kanûnlara nümûne teşkil edecek ilmî ve hukûkî esâslar, eski târîhe âid birçok bilinmeyen ma’lûmât, insanlara verilebilecek en büyük ahlâk esâsları, nasîhatler, dünyâ ve âhiret hakkında en mantıkî îzâhat esâsları ve bunlara benzer, o zemâna kadar hiçbir kimsenin bilmediği, bilemediği, tasavvur bile edemediği husûslar vardırBunlar kimsenin söyliyemeyeceği yüksek bir ifâde ile beyân edilmişdir
Muhammed “aleyhisselâm ümmî idi Ya’nî kimseden bir şey okumamış, öğrenmemiş, hiç bir şey yazmamışdı Bu husûs Kur’ânı kerîmde, Ankebût sûresinin kırksekizinci âyetinde meâlen, (Ey Muhammed “aleyhisselâm! Bu Kur’ânı kerîm sana indirilmeden önce Sen bir kitâbdan okumuş ve elinle onu yazmış değildin Eğer öyle olsaydı müşrikler Kur’ânı kerîmi, başkasından öğrenmiş veyâ önceki semâvî kitâblardan almış derlerdi Yehûdîler de, Onun vasfı Tevrâtda ümmî olarak bildirilmişdir, bu ise ümmî değil diye şübheye düşerlerdi) buyurulmuşdur Muhammed aleyhisselâm 40 yaşında iken, ibâdet için çekildiği Hirâ dağındaki mağarada, kendisine Cebrâîl aleyhisselâm tarafından ilk vahy getirildiği zemân, korkudan şaşkına dönmüş, ne yapacağını şaşırmış, koşa koşa evine giderek zevcesi olan Hadîce radıyallahü anhâdan kendisini yatağa yatırmasını, üstünü sıkıca örtmesini ricâ etmiş, uzun müddet kendisine gelememişdi Kendisinde büyük bir rûhâniyyet, bir üstünlük olduğunu kabûl eden, insanlar için yeni bir din kitâbı hâzırlamak isteyen bir zât, böyle mi olur?Her şeyden evvel, böyle bir mu’azzam eseri yazabilecek kudretde bilgi öğrenmesi, pek çok şeyler okuması, birçok tedkîkler yapması îcâb etmez mi?Hâlbuki Muhammed aleyhisselâm çocuk iken, iki kerre tüccârlarla Şâm tarafına götürülmüş, bu seferlerinde, yalnız ticâret eşyâsının muhâfazası ve emniyyeti vazîfesini yapmış, ticâret kervanları idâre etmiş, bunları yalnız SON DERECE YÜKSEK OLAN DÜRÜSTLÜĞÜ ve inanılmaz derecede yüksek olan hâfızası ile yapmışdı Kendisine, hâtırına bile gelmiyen, hiç beklemediği böyle bir vahy gelmesi, onu sevindirmemiş, bil’aks korkutmuşdu Ancak vahyler tekrarlandıkça, Allahü teâlânın kendisine hakîkaten gâyet mühim ve ağır bir vazîfe verdiğini anlamış ve Allahü teâlânın emrlerine bütün mevcûdiyyeti ile itâ’at ederek, Onun bildirdiği (Tek Allah) esâsı üzerine kurulmuş olan (İslâm dîni)ni neşre başlamışdı Muhammed aleyhisselâmın islâm dînini neşr etmesi, Ona hiçbir dünyevî menfe’at temîn etmemiş, bil’aks hemen hemen, bütün Mekkeliler kendisine düşman kesilmişdi (Hiçbir Peygamber, benim çekdiğim eziyyeti çekmedi, benim kadar üzülmedi) buyurmuşdur Bu hadîsi şerîf, kitâblarda yazılıdır Bu da gösteriyor ki, Muhammed aleyhisselâm yeni bir din neşr etmesinde hiçbir menfe’ati veyâ arzûsu bulunmuyordu Esâsen, yukarıda da zikr etdiğimiz gibi, kendisinin yetişmesi ve muhîti böyle mu’azzam bir iş için kâfî değildi
O hâlde, Muhammed aleyhisselâmın Kur’ânı kerîmi kendi başına tertîb etdiğini kabûl etmeğe imkân yokdur Acabâ Kur’ânı kerîm, ancak Allahü teâlâ tarafından vahy edilen mu’azzam bir eser midir?Bir de bunu tedkîk edelim:
Bir yeni peygamber zuhûr edince, onun etrâfında toplanan halk, ondan mu’cizeler bekler Gerek Mûsâ “aleyhisselâm, gerek Îsâ “aleyhisselâm peygamberliklerini isbât etmek için mu’cizeler göstermek zorunda kaldılar Hakîkatde bu mu’cizeler, ancak Allahü teâlânın emr ve müsâ’adesi ve yaratması ile meydâna geldi Fekat, bunları târîhçiler, (Mûsânın ve Îsânın “aleyhimesselâm mu’cizesi) diye kayd etdiler Hâlbuki, bizim gibi insan olan Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât, kendiliklerinden mu’cize yapamazlar Mu’cize, ancak Allahü teâlâ tarafından yaratılır Peygamberler ancak, Allahü teâlânın yaratdığı mu’cizeleri insanlara gösterirler
Allahü teâlâ, Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme en büyük mu’cize olarak (Kur’ânı kerîmi) vahy etmişdir Kur’ânı kerîm, mu’cize olduğu muhakkak olan en büyük kitâbdır Hâlbuki Arablar, Muhammed aleyhisselâmdan, semâdan bir kitâb indirilmesini veyâ bir dağı altuna çevirmesini istiyorlardı Kur’ânı kerîm, bu husûsu ne güzel beyân buyurmakdadır Ankebût sûresinin elli ve ellibirinci âyetlerinde meâlen, (Müşrikler, ne olur rabbinden Muhammed aleyhisselâmın nübüvvetine delâlet eden Îsâ aleyhisselâmın sofrası, Mûsâ aleyhisselâmın asâsı gibi mu’cizeler indirilmiş olsaydı dediler Ey habîbim Sen onlara de ki, mu’cizeler Allahü teâlânın kudreti ve irâdesi ile olur Ne zemân ve nasıl isterse öyle yaratır Bunları yapmak benim elimde değildir Doğrusu ben ancak Onun azâbını size teblîg edici, haber vericiyim Kur’ân gibi bir kitâbı sana indirmiş olmamız, onlara mu’cize olarak yetmez mi?Bunda, inanan kavm için, rahmet ve nasîhat vardır) buyurulmuşdur O hâlde, Muhammed aleyhisselâmın en büyük mu’cizesi, Kur’ânı kerîmdir (Bu Allah kitâbı değildir, onu Muhammed yazmışdır) diyebileceklere karşı da, Allahü teâlâ, yukarıda meâli şerîfini bildirdiğimiz, Ankebût sûresinin kırksekizinci âyetinde cevâb vermişdir Böyle şübhelere mahal bırakmamışdır Allahü teâlâ, Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemin böyle bir kitâbı yazacak bir kudretde olmadığını ve Kur’ânı kerîmin kendisi tarafından vahy edildiğini teyîd etmekdedir Esâsen Muhammed aleyhisselâmı Peygamber olarak seçerken, Onun bilhâssa ümmî, ya’nî okuma yazma öğrenmemiş olmasını bildirmiş ve bu sebebden Kur’ânı kerîmin ancak Allahü teâlâ tarafından vahy edilebileceğinin anlaşılmasını istemişdir Bu âyeti kerîmenin tefsîrinde bu husûsda geniş ma’lûmât vardır Muhammed aleyhisselâmın Peygamber olduğunu gösteren en büyük vasfı, FEVKAL’ÂDE DÜRÜSTLÜĞÜ, SADÂKATİ, CESÂRETİ, SABR VE DİRÂYETİDİR Yalnız yüksek ilmi değil Allahü teâlâ, Nisâ sûresinin 82 ci âyetinde meâlen, (Kur’ânı kerîmin ma’nâsını düşünmiyorlar mı?Eğer Allahdan başkasından gelmiş olsaydı, içinde pek çok ihtilâf bulunurdu) buyurulmuşdur ki, bu ne kadar doğrudur Allah kelâmı olmadığını öğrendiğimiz bugünkü (Kitâbı mukaddes)de, Tevrât ve İncîlde pek çok ihtilâflar vardır Bu da, bunların insan eliyle yazılmış olduklarını isbât etmekdedir