iltasyazilim
FD Üye
Kadercilik Ne Demektir Kadercilik Hakkında Data
Tüm olayların, tek ve tabiatüstü bir etken kadar değiştirilmez şekilde belirlendiğini ileri süren kuram
Kadercilik ya da teolojik gerekirciliği bilimsel gerekircilikten kesinkes yarmak gerekir Kadercilik, yüzyıllar baştan başa, değişik şekillere bürünmüştür; kaderciliğin evrimi karşıt kavramı olan hürlük fikriyle bağıntılıdır
Eskiçağdaki çoğu öğretiye kadar olaylar yükümlülük (anagke) ya da kader (fatum) tarafından yönetilirdi Zorunluluk ya da felek de, tanrıların bile boyun eğdiği esrarlı ve hâkim kuvvetlerdi Gücü her şeye yeten bu alın yazısı, Yunan trajedisinde olduğu gibi eskiçağ felsefelerinde ve bilhassa stoa'cılarda kendini gösteriyordu
Stoa'cılara kadar, insanoğlu, dış olayları değiştiremezdi Kaderden kurtulmanın tek yolu, olayları kabul etmekti («alın yazısı, direneni sürükler, razı olanı ise güder») Aramak ancak, hürlük, adamakıllı, bir iç reel olarak görülüyordu Hıristiyanlık ve Tanrı'nın hikmetine inanışla birlikte, bu mesele, tamamen güçleşti çünkü insan davranışlarında, seçme ve karar verme hürlüğünün varolduğunu ve bu yüzden insanın kurtuluşu veya lânetlenmeyi hak ettiğini kabul etmek gerekiyordu Yani insan gücünü bağdaştırmak zorunluydu Bu ilahiyat meselesine çoğu çözüm yolu bulundu
Plotinos, Tanrı'nın hür olmayı önceden belirlediğini, Aquino'lu Thommaso, Tan rı'nın ölümsüz olduğunu, her şeyi hattâ geleceği ve dolayısıyla insanın gelecekteki fiillerini de gördüğünü, bunlar serbestçe hemfikir olunmuş olsa bile durumun değişmediğini, Malebranche, Tanrı'nın bizim kararımız «vesilesi»yle etkiyi meydana getirdiğini ileri sürdü aynı zamanda, önceden belirlenme teorileri, hürlüğü, tanrı hikmetine feda ediyordu
Bilimsel düşünüşün gelişmesiyle birlikte, kadercilik, bilimsel gerekircilik aleyhinde geriledi Çünkü, bilimsel gerekircilik, tabiat zorunluluklarını daha iyi alt etmek için bunları öğrenmeye çalışıyordu Zorunluluk, bir kere öğrenilince Spinoza'nın belirttiği gibi, kader olmaktan çıkarak hürlüğe dönüşüyordu Demek fakat, evvelden kestirilemeyen akıldışı mutlak diye bir şey yoktu; yani âmâ bir alın yazısı söz konusu değildi Antik devir felek kavramının son sığınağı olan tesadüf da, yavaş yavaş istatistik bilimi hesaba dönüşmektedir *
Tüm olayların, tek ve tabiatüstü bir etken kadar değiştirilmez şekilde belirlendiğini ileri süren kuram
Kadercilik ya da teolojik gerekirciliği bilimsel gerekircilikten kesinkes yarmak gerekir Kadercilik, yüzyıllar baştan başa, değişik şekillere bürünmüştür; kaderciliğin evrimi karşıt kavramı olan hürlük fikriyle bağıntılıdır
Eskiçağdaki çoğu öğretiye kadar olaylar yükümlülük (anagke) ya da kader (fatum) tarafından yönetilirdi Zorunluluk ya da felek de, tanrıların bile boyun eğdiği esrarlı ve hâkim kuvvetlerdi Gücü her şeye yeten bu alın yazısı, Yunan trajedisinde olduğu gibi eskiçağ felsefelerinde ve bilhassa stoa'cılarda kendini gösteriyordu
Stoa'cılara kadar, insanoğlu, dış olayları değiştiremezdi Kaderden kurtulmanın tek yolu, olayları kabul etmekti («alın yazısı, direneni sürükler, razı olanı ise güder») Aramak ancak, hürlük, adamakıllı, bir iç reel olarak görülüyordu Hıristiyanlık ve Tanrı'nın hikmetine inanışla birlikte, bu mesele, tamamen güçleşti çünkü insan davranışlarında, seçme ve karar verme hürlüğünün varolduğunu ve bu yüzden insanın kurtuluşu veya lânetlenmeyi hak ettiğini kabul etmek gerekiyordu Yani insan gücünü bağdaştırmak zorunluydu Bu ilahiyat meselesine çoğu çözüm yolu bulundu
Plotinos, Tanrı'nın hür olmayı önceden belirlediğini, Aquino'lu Thommaso, Tan rı'nın ölümsüz olduğunu, her şeyi hattâ geleceği ve dolayısıyla insanın gelecekteki fiillerini de gördüğünü, bunlar serbestçe hemfikir olunmuş olsa bile durumun değişmediğini, Malebranche, Tanrı'nın bizim kararımız «vesilesi»yle etkiyi meydana getirdiğini ileri sürdü aynı zamanda, önceden belirlenme teorileri, hürlüğü, tanrı hikmetine feda ediyordu
Bilimsel düşünüşün gelişmesiyle birlikte, kadercilik, bilimsel gerekircilik aleyhinde geriledi Çünkü, bilimsel gerekircilik, tabiat zorunluluklarını daha iyi alt etmek için bunları öğrenmeye çalışıyordu Zorunluluk, bir kere öğrenilince Spinoza'nın belirttiği gibi, kader olmaktan çıkarak hürlüğe dönüşüyordu Demek fakat, evvelden kestirilemeyen akıldışı mutlak diye bir şey yoktu; yani âmâ bir alın yazısı söz konusu değildi Antik devir felek kavramının son sığınağı olan tesadüf da, yavaş yavaş istatistik bilimi hesaba dönüşmektedir *