Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Kuran Mucizesi "EKBER"iyet

Kuran Mucizesi "EKBER"iyet

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
“Yeni Çağa girdik, demiştim önceki yazımda… Nedir bu “Yeni Çağ?

Eşsiz muhteşem insan Muhammed (aleyhisselâm)’ın uyarılarından birinde yer alan bir gerçeğin, günümüz bilim dünyası tarafından keşfi…

Risâlet Nuru’nun, yeniden, bir sürü insan tarafından değilse de, düşünme kapasitesine sahip bilinçlerce değerlendirilmesi sürecinin başlaması…

Üzerinde yaşadığınız mekân, bu bildiğiniz Dünya olmayıp da, örneğin, DNA zincirini oluşturan moleküllerden birinde yer alan sayısız atomlardan biri olsaydı… Acaba, uzayınız ve evreniniz neresi olacaktı, bunu hiç düşündünüz mü?

Bilim, bazı gerçekleri farkederken, acaba bir algılama hatası oluşturacak şekilde de, düşüncelerimize yön veriyor mu?

Size bunu anlatmaya çalışacağım bu yazımda…

Ayrıca, KURÂNı Kerîm isimli bilgi kaynağını anlamada çok önemli bir kod çözücü anlayışı açıklamaya çalışacağım

Biraz daha açayım bu konuyu…

Bahsettiğim YENİÇAĞ, “EKBERiyetin ne olduğunun farkedilmesi çağıdır!

İnsanların, hayallerinde yaratılmış “tanrı kavramının boş bir zan olduğunun kavranılması…

Tanrıbilimci (ilâhiyatçı) ve din adamlarının halkı şartlandırdığı şekilde, yukarıda, gökte, yanına gidilecek ya da belirli zamanlarda huzuruna çıkılacak bir tanrının var olmayıp…

Yalnızca, “EKBER olan ve “ALLAH adıyla işâret edilenin söz konusu olduğu gerçeğinin farkedilme çağıdır bu yeni çağ!

Bilim, aklı başında insanlara bu realitenin yolunu açmaktadır

Deccâliyet, insanları, ötelerde bir tanrı, anlayışına sürüklerken her türlü yayınla… (Deccal’ın, insanlarda yerleşmiş tanrı kavramı sonrasında, kendisinin bir tanrı olduğunu iddia ederek, insanların kendisine kulluk etmelerini istemesi öncesi)

Çağlar üstü evrensel insan ve sonsuzluğun muhteşem “RUHu olarak açığa çıkan Nuru Muhammedî, asırlar öncesinden, insanları “Ekber olan “Allah ismiyle işaret edilene, “B sırrı kapsamında iman etmeye davet ediyor; bunu anlamadan kendisini tasdik edenleri de şöyle uyarıyordu:

“Ey İMAN EDENLER, iman edin “ALLAHa “B sırrı kapsamıyla! (Nisâ136)

“İnsanlardan bir kısmı, Allaha ve gelecekteki yaşamımıza iman etik, derler ama, ‘B’ nin işaret ettiği anlamın bilincinde olarak iman etmemişlerdir (28)

(Konunun detayı “AKIL VE İMAN isimli kitabımın “Nefsin Hakikatine İman bahsinde mevcuttur)

Şimdi, önce “RUH konusundaki yetersiz bir yoruma dayalı olarak sürdürülen yanlış bir yönlendirmeyi düzeltip; sonra da “ben Hakk’ım anlayışının nasıl oluştuğundan kısaca söz etmek istiyorum Ondan sonra da ana konumuz “EKBERiyet gerçeğine gelecek sıra

Hani, Bektaşî’ye sormuşlar, “niye namaz kılmazsın, diye de; cevap vermiş, “duydum ki “namaza yaklaşmayın yazıyormuş Kurân’da! “Baba demişler, “o âyetin başında “sarhoşken kelimesi var… “İmanım benim o kadar okumam yoktur; ilmim bu kadardır, onu uygularım!!!…

“RUH konusunda konuşmayı yasaklayanlar da, bu Bektaşî babası gibiler…

Olayın neden nasıl kaynaklandığını; o âyetin kimlere hitap ettiğini insanlardan saklayıp, sadece son kısmını söyleyerek konuyu çarpıtıyorlar Ayrıca, bu konuda açıklama yapmış zevâtı da suçlayarak, kendi cehaletlerini örtmeye çalışıyorlar

Kısaca olayı özetleyelim…

Üç Yahudi âlimi aralarında anlaşırlar ve Hazreti Muhammed (aleyhisselâm)’ı imtihan amacıyla, ona “RUH konusu dahil üç soru sormaya karar verirler Derler ki birbirlerine, “bugüne kadar RUH konusunda hiçbir kimse bilgi vermemiştir Eğer o konuda açıklama yaparsa, biliriz ki yalancıdır

Bundan sonra gelirler ve sorularını sorarlar

“RUHun ne olduğunu soran Yahudi âlimlerine şu âyetle cevap gelir ertesi gün:

“Sana o (Yahudi âlimleri) RUH’un ne olduğunu sordular… De ki: (onlara), Ruh Rabbimin emridir Onlara Ruh ilminden az bir şey verilmiştir! (1785)

Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız

Kısaltarak naklettiğim, fakat orijinalini yukarıdaki linkten okuyabileceğiniz bu konuyu dikkatle incelerseniz, “RUH hakkında az bir bilgi verilmiş olanların, âyetin muhatabı olan Yahudiler olduğunu apaçık görürsünüz…

Nitekim İmamı Gazalî başta olmak üzere pek çok İslam âlimi ve velisi olduğunu düşündüğümüz zevât “RUH konusunda çeşitli açıklamalar yapmıştır

Önceki yazımda, bazı “şatâhat sahibi zatlarla ilgili yanlış anlamalara yol açabilecek bir hususa da burada açıklık getirmeye çalışayım

Kişi varlığın ve kendisinin hakikatini, orijinini sorgulamaya başladığı ilk aşamada, “BEN “EGO “ENE merkezli bir düşünce sistemine sahiptir

“Nefsi Emmâre yani “emreden bilinç diye tanımlanan bu kişilik, kendini yalnızca beden yapı olarak kabul ederek, bildiği her şeyin bu “bene ait olmasını ister

“Ben en iyisini yiyeyim, içeyim, her şey benim olsun! Maneviyat mı var, benim olsun… Mertebe mi var, en yükseği benim olsun! “Allah mı var, ben, O’na en yakın olayım; türünden benliğine yönelik istekler hep düşüncesindedir…

Bu sorgulama ve düşünce içindeyken kişi, öğrendikleri ve yaptığı çalışmalar sonucu oluşan gelişmeyle yavaş yavaş farketmeye başlar ki, “Ben dediği varlık, gerçekte yalnızca, “O diye düşündüğü varlığın tasarrufundadır… Tüm varlığını “Ona borçludur Her an varlığında “O hükmünü sürdürmektedir Ve dahi tüm varlıkta her an hükmü yerine gelen “Odur!

İşte bu anlayışa gelince, kendini hâlâ, “Ondan ayrı olarak var sanmaktan dolayı eleştirmeye, yani kendi kendine “levm etmeye başlar “Niçin varlıkta mutlak hüküm süren olarak “Onu bildiğim halde hâlâ karşımdakilerin yaptığını “Ondan olarak göremeyip, “Ondan perdeleniyorum fikri, kendisindeki “şirk anlayışı (şirki hafî) olarak açığa çıkar!

Bu ve benzeri, çeşitli “ikilik bakış açılarına sık sık düştüğü için de hep kendine “levm eder; yani kendini eleştirip üzülür Bir an gerçeği düşünür; sonra olaylar içinde varlığın ve karşısındakinin hakikatinden perdelenmiş, gaflete düşmüş olarak uzunca bir süre bu süreçte yol alır…

“Levvame bilinç anlayışının bu gerçek yüzünden söz etmeyen birçokları, meseleyi, çeşitli dinsel tekliflere itaatsizlik dolayısıyla edilen “levme bağlayarak çevrelerindekilere anlatmıştır! Bu da, onları, kendilerince bir gerekçeyle oyalamaktan başka bir şey değildir

Bu süreç, “seyri enfüsî ve “seyri afakiyi de içine alan süreçtir Kimi yollarda önce birincisi, kimi yollarda önce ikincisi yaşatılır kişiye

Bu konularda geniş bilgi, “KENDİNİ TANI ve “BİLİNCİN ARINIŞI isimli kitaplarımda vardır

Eğer kişinin istidadı ve kabiliyeti müsait ise, bu zorlu süreç ertesinde, artık “ben dediği varlığın gerçekte hiçbir zaman “var olmamış (vücud sahibi olmamış) olduğunu farkederek, varlığında açığa çıkanın, gerçekte yalnızca eskiden “O dediğinin olduğunu hissedip yaşamaya başlar…

Bu durum, o sırada aldığı ilhamlar sonucu meydana gelen bir hissediş ve yaşam şekli olduğu için de, bu anlayış mertebesine “nefsi mülhime yani “ilhamlarla kendini hakikatini farkeden bilinç denir “Mülhime Nefs anlayışı ile ilgili sohbetimi dinlemenizi öneririm

İşte önceki yazımda söz ettiğim çeşitli “şatâhat denilen ve hakikatini dillendiren cümleler sarf edenler, bu bilinç düzeyinin sonuçlarını yaşayanlardır

Bu yaşam “Mi’râc ile tamamlanır Ve sonucu “El Velî isminin anlamının kişinin yaşamını düzenlemesidir

Bazıları, velâyetin ilk basamağında yaşanan “mi’râc olayını, işin sonu sanır; oysa daha işin kapısıdır o yaşantı O kapıdan geçildikten sonra işin hakikati yaşanmaya başlanır Rasûller haricindekiler için

Bundan sonra zan, beşerî hayal ve tasavvur biter; kozadan çıkılır ve varoluş gerçekleri yaşamına adım atılmış olunur Rasûl, irsâl olur; bilgi, inzâl olur! Rasûller gayzer gibidir; velîler ise artezyen gibi! (AKIL VE İMANisimli kitabım okunabilir detaylı bilgi için)

Artık bu mertebede kişide açığa çıkan yaşantı, mutlak istikrarlı bir seyir hâlidir ki, O, Hakk’ın nuru ile algılar (Es Semî) her şeyi… O yüzden de bu bilinç “mutmain olmuş; dolayısıyla her an “RIZA mertebesiyle yaşamakta olandır…

Burada söz edilen “rıza da elbette ki genelde anlaşılan, hoş olmayan şeylere dahi rıza göstermek anlamında değildir Bu yaşayanların bileceği bir hâldir

Ana konumuz olan “EKBERiyet sırrı ise, bunların çok ötesindedir “Ekberiyet sırrının kişide açılımının sonucu, dâimi haşyettir

Bunun taklidi sayılacak, “ilmel yakîni, “mülhime bilinç kavrayışının sonunda olur; tahkiki ise “Mardiyye bilinç yaşantısıdır!

“El Velî isminin işaret ettiği anlamlardan bir anlamın kişinin fıtratına göre açığa çıkışından sonra, korkulacak veya hüzün duyulacak hiçbir şey kalmaz o yaşam algılaması içinde… Ama “Haşyet kapısı ebeden açıktır!

Kul, ebeden kuldur, kesinlikle kul, “Allah olmaz; hangi mertebede olursa olsun; bunun aksi bir anlayış, tümden cehalettir! Esasen, mertebeler de Neyse ileriye gitmeyelim!

Burada farkedilmesi gereken önemli bir incelik de şudur…

“Huşûnun nedeni, “rububiyet gerçeği değil; “Ekberiyet nurlarının kişiye açılmaya başlamasıdır

Bu durum da kişiyi, “Kahhâriyet gerçeği ile yüzleştirir! Sonuç, “Ahadiyet sıfatının bilinçte açığa çıkışıdır Bu mertebenin zâhiri (dışa dönük yönü) “mardiye bilinci; bâtını (içe dönük yönü – hissedişi) ise “sâfiye hâlidir yaşantısı “â’mâiyettir!

Tüm bu olaylar, hep esmâ mertebesinin tecellileridir ki, “Zâti denen “sıfatlar dahi, gene bu “esma mertebesi tecellileri şeklinde açığa çıkar

Bizim öğrendiklerimize göre olay böyledir

İşte önceki yazımda sözünü ettiğim “şatâhat sahibi zevât dahi, “nefsi mülhime mertebesinde hissettiklerinden sonra, ileriye geçip; “velâyet sırrı yaşamlarında zâhir olmuştur Elbette görebilene…

Sırası gelmişken ekleme yapayım konuya…

Geçmişteki değerli zâtların, hangi cümleyi veya şiiri hangi aşamada söylediklerine; yazdıklarının sıralamasına çok dikkat etmek, olayın seyrini anlamak ve düşünsel gelişmeleri hakkıyla tespit açısından çok önemlidir

Bu konuya da böylece kısaca açıklık getirdikten sonra gelelim yazımızın başında değindiğimiz hususa…

İnsanları, Dünya’da etkemik beden kabul eden; yukarıda tanrı var anlayışıyla zindanda yaşatmaya çalışan deccaliyet düşüncesine karşılık…

Gelelim “Allah adıyla işâret edilenin “EKBERiyetine adım adım yönelen bilim dünyasının keşiflerine…

Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız

Daha önce de vermiş olduğum bu linkteki “powersoften görüntülerini umarım seyretmişsinizdir… Eğer seyretme imkânınız olmadıysa, şimdi seyredin; anlatacağım olayı net bir şekilde farketmeniz için

Evrenin ve algıladığımız varlığın derinliklerine inişin seyrini 80’li yıllar ve sonrasında “ÜST MADDE isimli sesli ve “ALLAH’I TANIYALIM (2) isimli video sohbetlerimde anlatmıştım Ayrıca daha sonra yazdığım “TEKİN SEYRİ kitabında bu konudaki açıklamalarım okunabilir

Şimdilerde ise, bu olay çeşitli görüntüler eşliğinde yeniden gündeme oturdu bilimsel düşünmeye çalışanlar katında

İncelemede önce Dünya üzerinden yükselerek galaksi içinde Dünyanın yerini farkediyoruz… Sonra yüz milyarlarca yıldız ihtiva eden lokal galaksiler topluluğunu seyrediyoruz; ve nihayet milyarlarla galaksi ihtiva eden evrende, bizim birkaç yüz milyar yıldızdan oluşan galaksimizin bir iğne ucu kadar dahi yer kaplamadığını farkediyoruz

Ve dahi böylece kafamızda yarattığımız “yukarıda bir tanrı var balonu patlıyor! Elbette, bu kabule dayalı tüm öğreti de iflâs ediyor!

Bu defa otomatikman olayı sorgulamak ve gerçekçi bir şekilde düşünmek zorunda kalıyoruz

Kimi konularıyla, geldiği çağın toplumunun sorularına cevap veren; kimi yönüyle insanlık yaşadıkça insanlığın sorunlarının cevabını veren; kimi işaretleriyle de bir kısım insanların sonsuza dek soru ve sorunlarına, yaşamına “NUR olan “KURÂN isimli gerçek “bilgi kaynağı acaba bize neleri anlatmak istiyor?

“ALLAHU EKBER sözü neye işaret etmektedir? Bu tanımlama, acaba hangi gerçeğin dile gelen sözcüğüdür?

“EKBERiyet nedir; ve dahi “EKBER olan “ALLAH adıyla işaret edilen, “tanrılık kavramıyla sınırlanacak bir ilâh mıdır?

O muhteşem Allah Rasûlü ve son Nebî’sinin bildirdiği akılları zorlayan olay, nasıl olmuştur da, gökte ulu tanrı, yerde postacı peygamber kabulüne oturmuştur? Ve dahi olay, topraktan yaratılmış bedenlerin, Dünya’nın buhar olmuş olduğu bir boyutta, yeniden topraktan(?) yaratılarak, tanrının huzuruna gidip, iki kefeli terazide hesap verecekleri bir mahşer yeri anlayışında bloke olmuştur?

Kurânı Kerîmi değerlendirme kapısını açan kod çözücü anlayış şudur…

Risâlet Nuru kaynağından gelen bilgilerde…

Gerek dünya ve gerekse ölüm ötesi yaşam boyutu ile ilgili işâret kelimeleri, o kelimenin, geçmişteki anlamı ile değil; o kelimenin yaşanılmakta olan sürecte ulaşılmış en derin kavramı itibariyle anlaşılmalıdır Yani, kelimenin 1400 küsur yıl önceki birebir düz manası ile değil

Uyarının yapıldığı devirdeki anlayış neyse, zorunlu olarak o seviyeden bir kelime kullanılması, anlamın o kelimedeki mânâ ile sınırlı olmasını asla getirmez

Çünkü, Risâlet Nuru, zaman ve mekân ötesi bir boyuttan, tüm zaman ve mekânları müşahede eden bir kaynaktan gelmektedir

Demek istediğimizi anlayan için, bu çok çok önemli bir Kurân dekoderidir; ve dahi, O “Bilgi Kaynağının, niçin kıyâmete kadar geçerli olduğunun açıklamasıdır İşte bu anlayış, bu anahtar Kurân dinamiğidir

“Toprak deniyorsa, atomik boyut; “kan pıhtısından söz ediliyorsa en azından DNA katmanını düşünmek gibi…

Zirâ, topraktan karılarak yaratılmış tek bir insan mevcut değildir Dünya’da! Dahi toprağı karacak iki elli bir tanrıdan asla söz edilemez! Hücre yapı dahi, Kurân isimli “Bilgi kaynağında “balçık benzetmesiyle anlatılmıştır; ihtiva ettiği mineraller ve su dolayısıyla

İblîs’in, Adem’in yaratılışında kullandığı “tıyn kelimesi bildiğimiz toprağın hokus pokusla insana dönüşmesini değil, insanın bedeninin, toprakta bulunan mineralleri ihtiva etmesi dolayısıyla, maddeye bağımlı yaşama sürecinde bir varlık olduğunu vurgulamaktadır Öte yandan iblîs, “ben, ışınsal bedenim itibariyle, atomik yapılı boşluktan oluşmuş bedeni olan insanın bedeni içinde cirit atarım, o da kim oluyormuş ki demek istemiştir bu olayda! Kendi bakış açısına GÖRE de haklıdır!

Ne var ki, insan “RUHu, Allah isimlerinin bir bileşimi olarak, yeryüzünde “halife olma vasfına sahip tek varlıktır; bu yön itibariyle de “hilafetini yaşayanlar, Allah gözüyle (El Basîr) âlemleri seyredip, “Allah “Ekberiyetine şehadet ederler!

Esasen “İNSAN varlığını toprak’tan değil, “RUHtan alır!

İnsan denince de, isimler bileşimi olan RUH (mânâ – özellikler bütünü), bilinç sahibi varlık kastedilir

Evrende her oluş, kendi zaman kavramına ve boyutuna göre, çok uzun süreçler almıştır

“SÜNNETULLAH da sihirbaz değneği yoktur!

“Mucizenin anlamı, insanların veri tabanları yetersizliği nedeniyle, oluşumunu anlamakta âciz kaldıkları olay, demektir “Kerâmet, kişinin hakikatinden gelen kuvvenin açığa çıkmasıyla gerçekleşen bir olay demektir İstidrâç dahi böyledir; bir farkla ki, kişi bunu benliğine bağlar hakikatinden bîhaber olduğu için Çalışan sistem ise aynıdır!

“KURÂN, defalarca, akıl sahiplerine hitap edip, “biz misallerle anlattık hâlâ bu misaller üzerine düşünmeyecek misiniz (İsra89) dediği halde…

“…efala ta’kılun? (En’am32) “Niye AKLINIZI kullanmazsınız?; dediği halde…

Niçin bizler hâlâ, gerek Kurân ve gerekse Hadislerde benzetmelerle anlatılan olayı, kelimelere takılıp, somut ve birebir olarak kabulleniyor, bunların birer işaret olduğunu farkedemiyoruz Sonra da, birebir somut olaylar sandığımız misal ve sembolleri, akıl ve mantıkla bütünleştiremeyince inkâra gidiyoruz?

Misâl, benzetme veya işâret yollu anlatılanları izah edecek kapasitesi olmayan nakilcitaklit ehli kişiler, o misal, işaret veya benzetmeleri birebir gerçek sanıp; sonra da bunlar akılla anlaşılmaz diyerek, aklı başında insanların kendileri gibi taklitçi anlayışla yaşamalarını istiyorlar!

Akıl sahibi insanların, din konusunda nakledilenleri körükörüne “aman günaha girmeyelim diyerek kabullenmeleri yerine; olayı kavramak için, derinliğine sorgulamaları gerekmez mi?

Neyse, konuyu daha fazla yaymayıp kaldığımız yerden devam edelim

Gözün görme sınırlarına GÖRE, geliştirilmiş cihazlarla görmekteyiz ki…

Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız

Bir yanda, yatay, katman içi bakışla uzay ve evren…

Öte yanda da dikey, katmanlar hâlinde, algıladığımız varlığın katmanları!

Oysa ilk bakışta, sanki, kuarktan evrene tek bir dikey algılama yolculuğundaymışız gibi anlatılmaktadır ve görüntülenmektedir olay

Çeşitli işlevler gören çeşitli organlarımız topluca insan bedenini meydana getirirken…

Bedeni oluşturan organlar ise bir alt katmanda trilyonlarca hücreden oluşmaktadır

Hücrelerin her biri dahi, içindekileri oluşturan milyarlarca molekülden oluşmaktadır bir alt katman olarak…

Molekülleri meydana getiren atomların bir alt katmanında ise kuarklar okyanusu yeralmaktadır… Bu katman (semâ) itibariyle de evren, bir kuark okyanusudur Algılayıcısına göre…

Nihayet, bir manâ okyanusu, sonsuz sınırsız bize göre!… Esmâ mertebesi, denmiş… İhtiva ettiği anlamlar ve yaratmadaki amaç itibariyle “ayanı sabite denmiş… Her an kendindeki manaları kendi seyreden…

Gerçekte, “çok boyutlu tek kare resim seyri, tek bir tecellî… “State tabiriyle veya string teorisiyle işaret edilmek istenen Holografik bütünlük!… Ne madde, ne manâ diye nitelendirilebilecek bir anlam okyanusu! Bir “nokta! Zaman boyutunun adı “AN! Ama tek bir “AN! İkincisi olmayan!

Bakın Allah Rasûlü muhteşem Zât, 1400 küsur sene önce, bu katmansal değerlendirmeyi nasıl anlatmış mecâz – benzetme yollu:

“Birinci kat semâ ikinci kat semâ içinde çöle atılmış bir yüzük halkası gibidir İkinci kat sema ise üçüncü kat semâ içinde, çöldeki bir yüzük halkası gibi kalır… Yedinci kat semaya kadar bu böylece devam eder… Yedi kat semâ ise kürsî içinde bir yüzük halkası gibi kalır çöldeki!

“Kürsî ve “semâ kelimeleriyle işaret edilen katları, afâka göğe, uzaya dönük olarak değil; varlığın orijinine, “noktaya doğru katmanlar olarak değerlendirin

Ayrıca… Daha da ötesi…

Atomik kökenli olarak algılamakta olduğumuz katman olan evrenimiz, acaba, hangi “üstmadde(?) türü evrenin içindeki, bir alt katman (semâ) olarak kalmaktadır? Bir de bunu sorgulayıp düşünelim!

Bana ulaşanlara göre, yazılarımı okuyanların en zorlandıkları husus, “noktadaki “esma mertebesinin projeksiyonu ile oluşan evren içre evrenler yanı sıra; sonsuz sayıda projeksiyonlar oluşturan sayısız “noktaların varlığı hususu…

Yazılarımızdan sonra, okuyucularımız arasında genelde yanlış olarak anlaşılan bir husus da, “Allah isminin “Noktaya işaret ettiği kanâati…

Oysa, hiç bir yaratılmışın havsalasının alamayacağı alan, bundan sonrası…

“Allah âlemlerden Ganî’dir vurgulaması ve hükmü var!

“Allah adıyla işaret edilenin algılanabilen hiçbir şey ile kayıtlanamayacağı; yanı sıra…

“NOKTA ötesi itibariyle de, “Ganî oluşu zorunlu hükümdür!

“Noktalar sonsuz ve sayısız, “ALLAH ismiyle işaret edilen ise tüm kavramların ötesinde!

Her biri, evren içre evrenler ihtiva eden sayısız “noktalar!

Nihayet, tüm bunları yaratan, “ALLAH adıyla işâret edilen!

“EKBER kelimesi dışında, bu gerçeğe işaret eden başka da isim yok!

“ALLAHU EKBER!

Bu gerçeği düşünebilen ve daha da ötesi, hissedebilenin “haşyet duymaması mümkün mü?

Varlığı, ancak ilimle farkedilen; ama detayına ulaşılması muhal olanaksız olan “nokta ötesi realite! “EKBER isminin işareti olan anlam!

“ALLAHU EKBER!

Nitekim bu duruma Allah Rasûlü secdede okuduğu şu cümlesiyle işaret ediyor;

“La uhsiy senâen aleyke ente kemâ esneyte ala nefsik

“Senin kendini bilmen gibi benim seni değerlendirmem asla mümkün değildir!

Acaba, kaç kişi gerçek anlamıyla “Allah diyebiliyor; “Allahu Ekber diyebiliyor hayatı boyunca, dediğini derinliğine düşünerek ve hissederek?

Kaç kişi, kafasında yarattığı sınırlı sorumlu hesaba çekilir tanrısına “Allah ismini etiketleyip; ona, “benim güzel allahım, “ulu tanrım en büyüktür diyerek; Musa (aleyhisselâm)’ın, “tanrısını kucağına yatırıp kafasındaki bitleri ayıklamak isteyen çobanı gibi bu Dünya’dan geçip gidiyor?

Ciddî olarak, bunu hiç düşündünüz mü?

AHMED HULÛSİ
06 Şubat 2007
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
 

Similar threads

Öncelikle konuya HzAli ( kv ) ' ın şu sözüyle başlarsak daha anlamlı olacaktır Kur'anın sırrı Fatiha'da, Fatihanın Sırrı Bismillah'da, Bismillah ' ın sırrı da başındaki Bharfindedir KURÂNI KERÎM “B MEÂLİ Değerli dostlarım… Kurânı Kerîm'in, işaret ettiğimiz anlamlarına açıklık getiren bir...
Cevaplar
0
Görüntüleme
69
! ? 1428… Yeni bir yıla giriyoruz bugün… Yeni bir döneme… Hayretteyim! Hicreti esas alan Müslümanların takvimine göre, yüzyılın başını 27 yıl geçti ve yeni bir yıla, yeni bir döneme daha giriyoruz; ama hâlâ umdukları gibi bir “Müceddid (yenileyici) gelmedi! Beyaz atı ve elinde kılıncıyla...
Cevaplar
0
Görüntüleme
109
Püf noktası nedir; ismi “ALLAH olanı, “İslâm dini tanımlamasıyla anlatılan evrensel sistemi ve de “ben kimim, neyim sorularının cevaplarını anlamanın? Niçin bu konularda sapmalar meydana geliyor? Niçin bir yerlerde takılıp, konunun tam resmini göremiyoruz? Niçin Kur’ânı Kerîm’i hakkıyla...
Cevaplar
0
Görüntüleme
66
“HOLOGRAFİK EVREN gerçekliği, bildiğiniz üzere, geçtiğimiz yüzyılın en önemli bilimsel bulgularından birisi… Batıdan doğan bilim güneşi, insanlığı, varlığın “TEKliğine giden yolda düşünmeye; tanrı kavramından arınıp, “Allah ismiyle neye işaret edildiğine yönlendirirken… Ne yazık ki doğuda…...
Cevaplar
0
Görüntüleme
78
Tanrı ulu mudur? Ne kadar uludur? Tanrıya tapınılır mı? Kimilerine göre, tanrı vardır gökte bir yerde, arşı üstünde oturur, uludur; o ulu tanrıya da tapınılır; yoktur ondan başka tapılacak; çünkü o tek kraldır, pardon tanrıdır gökte!!! Oysa Yeryüzünde yaşamış en muhteşem beyin ve...
Cevaplar
0
Görüntüleme
71
858,497Konular
982,015Mesajlar
29,998Kullanıcılar
OhSoYouParisSon üye
Üst Alt