nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Ludwig Wittgenstein özgeçmişi
Ludwig Wittgenstein hakkında bilgi
Wittgenstein birinci dönemin esas eseri olan Tractatus ’ta, dilin fonksiyonunu nasıl gerçekleştirdiğini ve dilin sınırlarını ortaya koyacak bir teori geliştirmeyi amaçlamıştır Dil düşünceyi ifade ettiği için, onun üstlendiği bu ödev, bununla beraber düşüncenin sınırlarına dair bir araştırma olarak anlaşılmak durumundadır; başka bir deyişle, onun projesi, Kant ’ın kalkıştığı işin, yani Kritik der Reinen Vernunft ’un dille ilgili olan versiyonuna tekabül eder Tractatus ’un iki esas tezi ya da öğretisi vardır: Bunlardan pozitif olan ve dilin dünyayı resmederek, onu temsilcilik ettiğini öne süren birincisine göre, olgusal dilin önermeleri dış dünyayı, olguları resmeder, mantığın önermeleri ise totolojilerdir Buna mukabil, eserin olumsuz olan tezi veya öğretisi, ahlaki, dini, ve hatta felsefi söylemin dilin sınırlarını aştığını ifade eder Wittgenstein ’ın, her tümcenin mümkün bir durumun, varolan bir olgunun resmi olduğunu öne süren laf konusu dil ve anlam görüşüne kadar, tümce veya önermeler, son çözümlemede basit nesne ya da şeylere gönderimde bulunmak durumunda olan isimlerin bir birleşimidir Gerçeklikle dil veya düşünce arasındaki bu resmetme ilişkisinin muhtemel olabilmesi için, onların ortak bir mantıklı form veya yapıyı paylaşmaları gerekir bununla birlikte, bu mantıklı form dünyada bulunmaz; bulunmadığı için de, dilde resmedilemez Aynı şekilde, ahlaki değerler ve benin dünya ile olan ilişkisi de, dış dünyadaki olgular aralarında bulunmadığı için, bunların da resmedilebilmeleri laf konusu olmaz Bu ve yarı şeyler, kendileriyle ilgili olarak hiçbir şeyin söylenemeyeceğini ve dolayısıyla, gürültüsüz kalınması gereken metafiziksel konulardır Wittgenstein ’ın bu görüşü, metafiziksel problemlerin, bir çözüme kavuşturulamasalar bile, ciddi ve derin konular oluşturduğunu teslim eden filozofu, Viyana Çevresinin metafizik karşıtı doğrulamacılığına çok yaklaştırır Oysa Wittgenstein ’ın ikinci dönem felsefesi kullanımsal bir manâ teorisi geliştirirken, dilin değişmez ve esas bir özü olduğu, bu özün dünyanın temsiliyle belirlendiği ve dildeki sözcüklerin salt adlandırma işlevi gördüğü görüşünü büsbütün reddeder Diğer bir deyişle, Wittgenstein bu dönemde, dilin özyapısı üstüne açık, bariz, soyut ilkeler getirmek yerine, dile doğal bir insan fenomeni, çevremizde olup biten bir şey, karmaşık insan faaliyetlerinin oluşturduğu bir tamamiyle yaklaşmıştır Bu dil anlayışının manâlı bir özelliği, onun dili özünde toplumsal bir fenomen, fakat ansızın pozitif insanın benimsediği kuralların varlığıyla işleyebilen bir fenomen olarak görmesidir Wittgenstein, bu dönemde dili, insan göre kullanılan bir makine olarak görür Bir ifadenin anlamı, o ifadenin mümkün kullanışlarının bir toplamıdır Bu da anlamı, insan faaliyetlerine ve sonunda da yaşam biçimleri bütünlerine bağlar Dille ilgili olarak fotoğraf benzetmesinden makine benzetmesine geçiş, Wittgenstein ’ın iki dil görüşü arasındaki en manâlı farktır Wittgenstein, bu ikinci dil görüşünde, dilin kullanılmasını bununla beraber oyun oynamaya benzetir Bütün oyunlar kurallar kadar yönetilen faaliyetler, yapıp etmeler olduklarına kadar, amaçlı bir etkinlik olan dil, uzlaşımsal ve değişken kuralların yönettiği öğelerle yürütülür İkinci dönemin Wittgenstein ’ına kadar, felsefe özünde bir teori değil, fakat bir faaliyettirFelsefe yapılan bir şeydir, lakin sayıp dökülecek bir öğreti bütünü değildir O felsefenin geleneksel problemlerinin kötü bir biçimde formüle edilmiş olan anlamsız problemler olduklarını öne sürer Bundan dolayı, felsefi teoriler oluşturmaktan sözünden dönmek gerekir; çünkü bu, kafaları daha da karıştırmaktan diğer bir işe afacan Wittgenstein ’a kadar, filozofa düşen, dilin, çeşitli dilekçe biçimleri içinde uygulandığı, ayrı, ancak ilişkili dil oyunlarında nasıl kullanıldığını göstermektir Filozof bunu, insanların saptırıcı benzetmelerle yoldan çıkmalarına önlemek için yapar Wittgenstein ’a kadar, birey felsefe yapmaya başlamadan önce, dilin, kendisini saptırabilme tarzlarını ve saptırdığı yolları tahlil etmek zorundadır Onun felsefe yapma biçimi işte bu anlayıştan çıkar: Felsefe, dil konusundaki hatalı ve sahte kabullerimizin, dünya üstüne olan düşüncelerimizi nasıl saptırdığının fazla yönü olan bir biçimde araştırılmasıdır Felsefenin görevi, bu tür terapidir, tedavidir Felsefi problemlerle şaşkın veya çıkmaza girmiş kişiye, insanların kullandıkları dil oyununun kuralları anlatılarak asistan olunabilir Wittgenstein ’e tarafından, insanı yanlışa sürükleyen şey, onun sözcüklerin bir oyunda nasıl kullanıldıklarına bakarak, aynı sözcüklerin başka bir oyunda da benzer şekilde kullanılacağını düşünmesidir O, birinci oyunun kurallarının ikinci oyunda da aynen geçerli olduğunu düşünür ve bu vesile ile de çıkmaza girer Böyle bir insan şaşkın olan biridir şaşkın olan birey, benim bir dükkanda çevreme bakıp, “ Bu, bir bisiklet; bu, bir televizyon; bu, bir ekmek kızartıcısı dediğime göre, kendi içime yönelerek “sol dizimde bir sancı, içimde bir fincan çay içme, bundan başka bugünün Pazar günü olması ricası var dediğim vakit, benzer bir meslek yaptığımı sanır Fakat, bunlar bütünüyle bambaşka iki işlemdir Kendimize ilişkin betimlemelerde yapılan, kendi içimizde bulduğumuz şeyleri planlamak değildir Bu konuda açıklığa varmanın yolu, Wittgenstein ’e tarafından, dili doğal çerçevesi içinde koyulmak ve insanların bir şeyler söyledikleri vakit, içinde bulundukları durumları, bunların söylenmesine eşlik eden davranışları hesaba katmaktır *
Ludwig Wittgenstein hakkında bilgi
Wittgenstein birinci dönemin esas eseri olan Tractatus ’ta, dilin fonksiyonunu nasıl gerçekleştirdiğini ve dilin sınırlarını ortaya koyacak bir teori geliştirmeyi amaçlamıştır Dil düşünceyi ifade ettiği için, onun üstlendiği bu ödev, bununla beraber düşüncenin sınırlarına dair bir araştırma olarak anlaşılmak durumundadır; başka bir deyişle, onun projesi, Kant ’ın kalkıştığı işin, yani Kritik der Reinen Vernunft ’un dille ilgili olan versiyonuna tekabül eder Tractatus ’un iki esas tezi ya da öğretisi vardır: Bunlardan pozitif olan ve dilin dünyayı resmederek, onu temsilcilik ettiğini öne süren birincisine göre, olgusal dilin önermeleri dış dünyayı, olguları resmeder, mantığın önermeleri ise totolojilerdir Buna mukabil, eserin olumsuz olan tezi veya öğretisi, ahlaki, dini, ve hatta felsefi söylemin dilin sınırlarını aştığını ifade eder Wittgenstein ’ın, her tümcenin mümkün bir durumun, varolan bir olgunun resmi olduğunu öne süren laf konusu dil ve anlam görüşüne kadar, tümce veya önermeler, son çözümlemede basit nesne ya da şeylere gönderimde bulunmak durumunda olan isimlerin bir birleşimidir Gerçeklikle dil veya düşünce arasındaki bu resmetme ilişkisinin muhtemel olabilmesi için, onların ortak bir mantıklı form veya yapıyı paylaşmaları gerekir bununla birlikte, bu mantıklı form dünyada bulunmaz; bulunmadığı için de, dilde resmedilemez Aynı şekilde, ahlaki değerler ve benin dünya ile olan ilişkisi de, dış dünyadaki olgular aralarında bulunmadığı için, bunların da resmedilebilmeleri laf konusu olmaz Bu ve yarı şeyler, kendileriyle ilgili olarak hiçbir şeyin söylenemeyeceğini ve dolayısıyla, gürültüsüz kalınması gereken metafiziksel konulardır Wittgenstein ’ın bu görüşü, metafiziksel problemlerin, bir çözüme kavuşturulamasalar bile, ciddi ve derin konular oluşturduğunu teslim eden filozofu, Viyana Çevresinin metafizik karşıtı doğrulamacılığına çok yaklaştırır Oysa Wittgenstein ’ın ikinci dönem felsefesi kullanımsal bir manâ teorisi geliştirirken, dilin değişmez ve esas bir özü olduğu, bu özün dünyanın temsiliyle belirlendiği ve dildeki sözcüklerin salt adlandırma işlevi gördüğü görüşünü büsbütün reddeder Diğer bir deyişle, Wittgenstein bu dönemde, dilin özyapısı üstüne açık, bariz, soyut ilkeler getirmek yerine, dile doğal bir insan fenomeni, çevremizde olup biten bir şey, karmaşık insan faaliyetlerinin oluşturduğu bir tamamiyle yaklaşmıştır Bu dil anlayışının manâlı bir özelliği, onun dili özünde toplumsal bir fenomen, fakat ansızın pozitif insanın benimsediği kuralların varlığıyla işleyebilen bir fenomen olarak görmesidir Wittgenstein, bu dönemde dili, insan göre kullanılan bir makine olarak görür Bir ifadenin anlamı, o ifadenin mümkün kullanışlarının bir toplamıdır Bu da anlamı, insan faaliyetlerine ve sonunda da yaşam biçimleri bütünlerine bağlar Dille ilgili olarak fotoğraf benzetmesinden makine benzetmesine geçiş, Wittgenstein ’ın iki dil görüşü arasındaki en manâlı farktır Wittgenstein, bu ikinci dil görüşünde, dilin kullanılmasını bununla beraber oyun oynamaya benzetir Bütün oyunlar kurallar kadar yönetilen faaliyetler, yapıp etmeler olduklarına kadar, amaçlı bir etkinlik olan dil, uzlaşımsal ve değişken kuralların yönettiği öğelerle yürütülür İkinci dönemin Wittgenstein ’ına kadar, felsefe özünde bir teori değil, fakat bir faaliyettirFelsefe yapılan bir şeydir, lakin sayıp dökülecek bir öğreti bütünü değildir O felsefenin geleneksel problemlerinin kötü bir biçimde formüle edilmiş olan anlamsız problemler olduklarını öne sürer Bundan dolayı, felsefi teoriler oluşturmaktan sözünden dönmek gerekir; çünkü bu, kafaları daha da karıştırmaktan diğer bir işe afacan Wittgenstein ’a kadar, filozofa düşen, dilin, çeşitli dilekçe biçimleri içinde uygulandığı, ayrı, ancak ilişkili dil oyunlarında nasıl kullanıldığını göstermektir Filozof bunu, insanların saptırıcı benzetmelerle yoldan çıkmalarına önlemek için yapar Wittgenstein ’a kadar, birey felsefe yapmaya başlamadan önce, dilin, kendisini saptırabilme tarzlarını ve saptırdığı yolları tahlil etmek zorundadır Onun felsefe yapma biçimi işte bu anlayıştan çıkar: Felsefe, dil konusundaki hatalı ve sahte kabullerimizin, dünya üstüne olan düşüncelerimizi nasıl saptırdığının fazla yönü olan bir biçimde araştırılmasıdır Felsefenin görevi, bu tür terapidir, tedavidir Felsefi problemlerle şaşkın veya çıkmaza girmiş kişiye, insanların kullandıkları dil oyununun kuralları anlatılarak asistan olunabilir Wittgenstein ’e tarafından, insanı yanlışa sürükleyen şey, onun sözcüklerin bir oyunda nasıl kullanıldıklarına bakarak, aynı sözcüklerin başka bir oyunda da benzer şekilde kullanılacağını düşünmesidir O, birinci oyunun kurallarının ikinci oyunda da aynen geçerli olduğunu düşünür ve bu vesile ile de çıkmaza girer Böyle bir insan şaşkın olan biridir şaşkın olan birey, benim bir dükkanda çevreme bakıp, “ Bu, bir bisiklet; bu, bir televizyon; bu, bir ekmek kızartıcısı dediğime göre, kendi içime yönelerek “sol dizimde bir sancı, içimde bir fincan çay içme, bundan başka bugünün Pazar günü olması ricası var dediğim vakit, benzer bir meslek yaptığımı sanır Fakat, bunlar bütünüyle bambaşka iki işlemdir Kendimize ilişkin betimlemelerde yapılan, kendi içimizde bulduğumuz şeyleri planlamak değildir Bu konuda açıklığa varmanın yolu, Wittgenstein ’e tarafından, dili doğal çerçevesi içinde koyulmak ve insanların bir şeyler söyledikleri vakit, içinde bulundukları durumları, bunların söylenmesine eşlik eden davranışları hesaba katmaktır *