iltasyazilim
FD Üye
Mucizelerin En Büyüğü Kuran
Bugüne kadar gelen bütün şairler, edebiyatçılar, Kur’anı kerimin nazmında ve manasında aciz ve hayran kalmışlardır Bir âyetin benzerini söyleyememişlerdir İ’cazı ve belagati insan sözüne benzemiyor Yani, bir kelimesi çıkarılsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozuluyor Bir kelimesinin yerine koymak için, başka kelime arayanlar bulamamışlardır Nazmı Arap şairlerinin şiirlerine benzemiyor
Geçmişte olmuş ve gelecekte olacak nice gizli şeyleri haber vermektedir İşitenler ve okuyanlar, tadına doyamıyorlar Yorulsalar da, usanmıyorlar Okuması veya dinlemesi, sıkıntıları giderdiği sayısız tecrübelerle anlaşılmıştır İşitenlerden kalblerine dehşet ve korku çökenler, bu sebepten ölenler bile görülmüştür Nice azılı İslam düşmanları, Kur’anı kerimi dinlemekle, kalbleri yumuşamış, imana gelmişlerdir İslam düşmanlarından ve muattala, melahide ve karamita denilen müslüman ismini taşıyan zındıklardan Kur’anı kerimi değiştirmeye, bozmaya ve benzerini söylemeye çalışanlar olmuş ise de hiçbiri, arzularına kavuşamamıştır
Bütün ilimler ve tecrübe ile bulunamayacak güzel şeyler ve iyi ahlak ve insanlara üstünlük sağlayan meziyetler ve dünya ve ahiret saadetine kavuşturacak iyilikler ve varlıkların başlangıcı ve sonu hakkında bilgiler ve insanlara faydalı ve zararlı olan şeylerin hepsi Kur’anı kerimde açıkça veya kapalı olarak bildirilmiştir Kapalı olanlarını, erbabı anlayabilmektedir
Semavi kitapların hepsinde, Tevrat’ta, Zebur’da ve İncil’de bulunan ilimlerin ve esrarın hepsi Kur’anı kerimde bildirilmiştir Kur’anı kerimde mevcut ilimlerin hepsini ancak Allahü teâlâ bilir Çoğunu sevgili Peygamberine bildirmiştir
Kur’anı kerimi okumak çok büyük bir nimettir Allahü teâlâ, bu nimeti Habibinin ümmetine ihsan etmiştir bu nimetten mahrumdurlar Bunun için, Kur’anı kerim okunan yere toplanıp dinlerler Bütün tefsirler, Kur’anı kerimdeki ilimlerden çok azını bildirmektedirler Kıyamet günü, Peygamber efendimiz minbere çıkıp Kur’anı kerim okuyunca, dinleyenler bütün ilimlerini anlayacaklardır
Mucize olarak onlara Kur’an yetmez mi?
Kur’anı kerim misli olmayan büyük bir mucizedir Aşağıda beyan edeceğimiz gibi, içinde en derin ilmi ve fenni bilgiler, bütün dünyada bugüne kadar yapılmış medeni kanunlara numune teşkil edecek ilmi ve hukuki esaslar, eski tarihe ait birçok bilinmeyen malumat, insanlara verilebilecek en büyük ahlak esasları, nasihatler, dünya ve ahiret hakkında en mantıki izahat esasları ve bunlara benzer, o zamana kadar hiçbir kimsenin bilmediği, bilemediği, tasavvur bile edemediği hususlar vardır Bunlar, kimsenin söyleyemeyeceği yüksek bir ifade ile beyan edilmiştir
Peygamber efendimiz ümmi idi Yani kimseden bir şey okumamış, öğrenmemiş, hiç bir şey yazmamıştı Âyeti kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Ey Muhammed “aleyhisselam! Bu Kur’anı kerim sana indirilmeden önce Sen daha önce bir kitaptan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin Eğer öyle olsaydı bâtıla uyanlar şüpheye düşerlerdi) Ankebut 48
Müşrikler, Kur’anı kerimi, başkasından öğrenmiş veya önceki semavi kitaplardan almış derlerdi Yahudiler de, Onun vasfı Tevrat’ta ümmi olarak bildirilmiştir, bu ise ümmi değil diye şüpheye düşerlerdi
Kur’anı kerim, Allahü teâlâ tarafından vahiy edilen muazzam bir eserdir Şimdi bunu tetkik edelim:
Bir yeni peygamber zuhur edince, onun etrafında toplanan halk, ondan mucizeler bekler Gerek Musa aleyhisselam, gerek İsa aleyhisselam peygamberliklerini ispat etmek için mucizeler göstermek zorunda kaldılar Hakikatte bu mucizeler, ancak Allahü teâlânın emir ve müsaadesi ve yaratması ile meydana geldi Bizim gibi insan olan Peygamberler, kendiliklerinden mucize yapamazlar Mucize, ancak Allahü teâlâ tarafından yaratılır Peygamberler ancak, Allahü teâlânın yarattığı mucizeleri insanlara gösterirler
Allahü teâlâ, Peygamber efendimize en büyük mucize olarak (Kur’anı kerimi) vahiy etmiştir Kur’anı kerim, mucize olduğu muhakkak olan en büyük kitaptır Halbuki insanlar, Muhammed aleyhisselamdan, semadan bir kitap indirilmesini veya bir dağı altuna çevirmesini istiyorlardı Âyeti kerimelerde mealen buyuruluyor ki:
(“Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil miydi? derler Ey habibim Sen onlara de ki, mucizeler Rabbimin katındadır Allahü teâlânın kudreti ve iradesi ile olur Ne zaman ve nasıl isterse öyle yaratır Bunları yapmak benim elimde değildir Doğrusu ben ancak Onun azabını size tebliğ edici, haber vericiyim Kur’an gibi bir kitabı sana indirmiş olmamız, onlara mucize olarak yetmez mi? Elbette inanan kavim için, onda rahmet ve ibret vardır) Ankebut 50,51
O halde, Muhammed aleyhisselamın en büyük mucizesi, Kur’anı kerimdir (Bu Allah kitabı değildir, onu Muhammed yazmıştır) diyebileceklere karşı da, Allahü teâlâ, yukarıda meali şerifini bildirdiğimiz, Ankebut suresinin kırksekizinci âyetinde cevap vermiştir Böyle şüphelere mahal bırakmamıştır
Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselamın ümmi, yani okuma yazma öğrenmemiş olduğunu bildirmiş ve bu sebepten Kur’anı kerimin ancak Allahü teâlâ tarafından vahiy edilebileceğinin anlaşılmasını dilemiştir
Allahü teâlâ, Nisa suresinin 82 âyetinde mealen, (Hâlâ Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer Allah’tan başkasından gelmiş olsaydı, onda birçok tutarsızlık bulurlardı) buyurulmuştur Allah kelamı olmadığını öğrendiğimiz bugünkü (Kitabı mukaddes)de, Tevrat ve İncillerde pek çok ihtilaflar vardır Bu da, bunların asılları bozularak sonradan, insan eliyle yazılmış olduklarını ispat etmektedir
Şimdi, Kur’anı kerimin büyük bir mucize olduğunu beraber görelim
Bir kitabın mucize olması için, onun çok belagatli bir lisanla yazılmış olması, kimsenin o zamana kadar bilmediği, duymadığı hakikatleri, hikmetleri ortaya koyması ve eserin hiçbir kimsenin yapamayacağı bir tarzda tertip edilmiş bulunması lazımdır
Kur’anı kerimin lisanının belagati hakkında çok misal verilmiştir Bu husus, esasen bütün dünya tarafından kabul edilmiştir Kur’anı kerimin belagatini inkâr eden tek insan yoktur
Kur’anı kerimde, o zamana kadar hiç bilinmeyen hususlar zikredilmiş midir? Bunu tetkik edelim:
Bugün dünyamızın nasıl meydana geldiği hakkında büyük ansiklopedilerde ve fen adamlarının kitaplarında şu malumat vardır:
(Milyarlarca sene evvel, bütün kâinat Evren bir tek parçadan ibaret idi Bu tek parçanın ortasında birdenbire büyük bir infilak oldu ve bu tek parça birçok parçalara ayrıldı Parçaların her biri başka bir cihete doğru gidiyordu Nihayet, bu parçaların bazıları birbirleriyle birleşerek muhtelif seyyareler gezegenler ve ayrı ayrı galeksiler saman yolları, güneşler ve peykler aylar meydana getirdiler Artık Fezada uzayda bu ilk patlamaya karşı bir mukavemet kalmadığından, bu seyyareler ve uydular ve bunların içinde bulundukları galeksiler fezada kendi mahreklerinde yörüngelerinde devr etmeye dönmeye ve yüzmeye devam ettiler Dünya, içinde güneşin de bulunduğu bir galeksidir Kâinatta sayılamayacak kadar çok galeksiler vardır Kâinat, gittikçe genişleyen bir manzume sistemdir Galeksiler yavaş yavaş dünyadan uzaklaşmaktadır Çünkü, Kâinat, genişlemektedir Bir kere, süratleri ziyanın süratine varırsa, artık öteki galeksileri görmemize imkan kalmayacaktır Şimdiden, daha kuvvetli teleskoplar yapmaya mecburuz Zira, bir müddet sonra, onları göremiyeceğimizden korkmaktayız) diyorlar
Kendileri ile görüştüğümüz fen adamlarına, (Bu neticeye ne zaman vasıl oldunuz?) dediğimiz zaman, (Şöyle böyle 5060 seneden beri, bütün dünya fen adamları bu kanaatlerde birleşmiştir) demektedirler 5060 sene, dünya hayatında çok kısa bir fasıladır
Şimdi hemen bu hususta âyeti kerimelerde ne buyurulduğuna bakalım:
(İnkâr edenler, gökler ve Erd küresi birbirlerine yapışık iken onları ayırdığımızı bilmezler mi?) Enbiya 30
(İnkâr edenlere bir delil de, gecedir Biz, ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner) Yasin 37,38
Demek oluyor ki, Allahü teâlâ, fen adamlarının ancak 5060 sene evvel meydana çıkarabildikleri dünyanın yaratılışını bundan tam 1400 sene evvel insanlara bildirmiştir
Şimdi yine fen adamlarına dönelim:
Biyologlar: (Bugün hayatın nasıl meydana geldiğini şöyle açıklıyoruz: Dünyanın ilk havasında amonyak, oksijen ve karbonik asit vardı Yıldırımların tesirleri ile bunlardan aminoasitler meydana geldi Milyarlarca sene evvel, ilk defa su içinde protoplazma husule geldi Bunlardan ilk amibler meydana çıktı Hayat suda başladı Sudan karaya çıkan canlılar, havadan aminoasitleri alarak proteinli bünyeler meydana getirdiler Görüldüğü gibi, bütün canlılar sudan gelmektedir ve ilk canlılar suda teşekkül etmiştir) diyorlar
Şimdi, âyeti kerimelerde ne buyurulduğuna bakalım:
(İnkâr edenler, bütün canlıları sudan yarattığımızı bilmezler mi?) Enbiya 30
(İnsanı sudan meniden yaratarak erkek ve kadın akrabalar yapan Allah’tır) Furkan 54
(Yerin yetiştirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allahü teâlâ her türlü ayb ve noksandan münezzehdir) Yasin 36
Burada, nebatatı ve hayvanatı tetkik edenlere ve bunların yanında (Bilmedikleri şeyler) buyurarak, insanların ancak zamanla ve yavaş yavaş bulabildikleri, atom enerjisi gibi, yeni kaynakları inceleyen ilim adamlarına imalar, işaretler vardır Nitekim âyeti kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Gökleri ve yerleri yaratması, renklerinizin ve lisanlarınızın ayrı olması, Onun varlığının âyetlerinden işaretlerindendir Doğrusu burada âlimler anlayış sahipleri için ibret vardır) Rum 22
Demek oluyor ki, (lisan ve renk farklarında) henüz bizim bugün daha bilemediğimiz bazı incelikler vardır Bunlar zamanla meydana çıkacaktır
Şimdi, dünyanın sonu hakkındaki malumatımızı tetkik edelim Fen adamları, (Dünyanın muhakkak sonu gelecektir Nitekim, kâinatta bazen bir seyyare parçalanıp ortadan kaybolmaktadır Bizim tetkiklerimize göre, dünyamız, önceden kat’i olarak hesap edemediğimiz bir zaman sonra, muvazenesini kaybederek param parça olacaktır) demektedirler Halbuki bunu Kur’anı kerim bize 1400 sene evvel bildirmiştir Âyeti kerimelerde mealen buyuruluyor ki:
(Yer dehşetle sarsıldıkça sarsıldığı, yeryüzü ağırlıklarını dışarıya çıkardığı zaman) Zilzal 1,2
(Size, varlığına ve birliğine delalet eden âyetlerini, mucizelerini gösteren, size gökten rızk indiren Odur Bu âyetlerden, işaretlerden Allah’a inananlardan başkası ibret almaz) Mümin 13
Buradaki (gökten rızk indiren) tâbiri, çok kereler Musa aleyhisselam ve kavmi, çölde yolunu kaybettiği zaman, gökten inen (Kudret helvası) denilen ve bugün de susuz yerlerde peyda olan Manna adlı şekerli maddeyi işaret olabilir denilmiştir Halbuki bu açıklama yanlıştır Tefsir kitaplarında, âyeti kerimedeki (Size gökten rızk indiren) mealindeki kısım, (Size gökten rızkınızın sebebi yağmur ve gayrilerini kar, rutubet indiren Allahü teâlâdır) şeklinde tefsir buyurulmuştur Çünkü Allahü teâlâ, bizim rızkımızı hakikaten semadan indirmektedir
Bunu biraz izah edelim Bugün, en büyük fen adamları, dünyada albüminlerin, proteinlerin nasıl meydana geldiğini şöyle izah etmektedir: (Yağmurlu günlerde yıldırım ve şimşeklerin tesirleri ile havadaki oksijen ve azot birleşerek renksiz azot monoksit gazını meydana getirmekte, bu gaz tekrar oksijenle birleşerek, turuncu renkli azot dioksid, diğer taraftan yine yıldırım ve şimşeklerin tesiri ile havadaki rutubet ve azottan, amonyak meydana gelmektedir Azot dioksid ise, rutubetin tesiriyle nitrik aside dönüşmekte, bu sefer nitrik asit ile amonyak, yine havada bulunan karbonik asitle birleşerek amonyum nitrat ve amonyum karbonat hasıl olmakta, meydana gelen bu tuzlar, yağmurla yer yüzüne inmektedir Yer yüzünde bu tuzlar toprakta bulunan kalsiyum tuzları ile birleşerek kalsiyum nitratı meydana getirmekte, bu tuz da nebatat bitkiler tarafından mass edilerek emilerek onların yetişmesine sebep olmaktadır Bu nebatatı yiyen insanlarda ve hayvanlarda, o maddeler muhtelif proteinlere, ki bunların arasında albüminler de vardır tehavvül etmekte ve bu hayvanların etlerini, sütlerini, yumurtalarını yiyen insanları beslemektedir)
O halde, insanların rızkı, Kur’anı kerimde bildirilmiş olduğu gibi, semadan gelmektedir
Şimdi bir de Musa aleyhisselam zamanında tanrılık iddiasında bulunan Firavun’un, (ibret için) ne olduğuna bakalım:
“(Ey Firavun!) Senden sonra geleceklere ibret olman için, bugün senin bedenini (cansız olarak) kurtaracağız İşte insanlardan bir çoğu, hakikaten âyetlerimizden gafildirler Yunus 92
Firavun, eski Mısır hükümdarlarına verilen isimdir Mısır’a hakim olan 26 firavun sülalesi vardı Her sülalede çeşitli firavunlar asırlarca hükümdarlık etti Musa aleyhisselam zamanındaki firavun, tanrılık iddiasında bulundu Kendisine secde etmeyenlere ve Musa aleyhisselama inananlara işkence ve zulümler yaptı Bu firavun dört yüz sene yaşamış, bir defa baş ağrısı görmemişti Eğer bir defa başı ağrısaydı, bu saygısızlık hatırına gelmezdi
Musa aleyhisselam, Mısır’a gelip Firavunu dine davet etti Firavun kabul etmedi Yanındaki veziri Hâmân’a sordu O da; “Musa, büyük sihirbazdır Bizi aldatıp, memleketimizi elimizden almak istiyor dedi Böylece Firavunun imana gelmesine mani oldu ve iman eden hanımı Âsiye’nin de şehid olmasına sebep oldu
Musa aleyhisselamın mucizelerine Firavun inanmadı, kâfirlerin suları kan oldu, kurbağa yağdı, cilt hastalıkları oldu Üç günlük karanlık devam etti Firavun bu mucizeleri görünce korktu Musa aleyhisselam ile inananların Mısır’dan gitmesine izin verdi Sonra Firavun bu iznine pişman oldu Askerlerle arkasına düştü Kızıldeniz’in Süveyş kısmında askerleri ile birlikte boğuldu
Firavunun, Musa aleyhisselama ve ona inanan kimselere karşı yaptığı işler hakkında Bekara, Kasas, Tâhâ, Şuarâ, Tahrim, Gâfir (Mü’min), A’râf, Yunus, Zuhruf, Duhan, İsrâ, Sâffât, Ankebut surelerinde bilgi verilmektedir Yunus suresi 92 âyeti kerimesinde mealen; “(Ey Firavun!) Senden sonra geleceklere ibret olman için, bugün senin bedenini (cansız olarak) kurtaracağız İşte insanlardan bir çoğu, hakikaten âyetlerimizden gafildirler buyurulmaktadır
Üç bin seneden fazla bir zaman önce ölen bu Firavunun cesedi, mumyalanmış olarak değil, ibreti âlem için mumyasız olarak korunmuştur, tam bir ibret vesikası olarak vücudu hiç bozulmamış, etleri çürümemiş ve tüyleri dahi dökülmemiş şekilde ve secde eder vaziyette bulunmuştur Firavunun bozulmamış bu cesedi şimdi Londra’daki British Museum’da teşhir edilmektedir
Son olarak, Kur’anı kerimin Muhammed aleyhisselamın en büyük mucizesi olduğuna dair, herkesin bildiği bir olayı, bir hakikati burada tekrar hatırlatalım:
Müslümanlığı tercih edenlerin arasında denizaltı araştırmaları ile bütün dünyanın yakından tanıdığı, dünyanın en meşhur denizaltı kâşiflerinden Fransız ilim adamı Kaptan Kusto yer alıyor
Televizyonda yayınlanan Yaşayan Deniz programı ile okyanusların sırlarını bir bir gözler önüne getiren Kaptan Kusto, İslam dinini tercih etmesine asıl sebep olan vak’anın, Atlas Okyanusu ile Akdeniz sularının birbirine karışmadığını tespit ettikten sonra, bunun 1400 sene önce dünyaya indirilen Kur’anı kerimde beyan buyurulduğunu görmesi olduğunu bildirdi
Kaptan Kusto, İslam dinini tercih etmesine sebep olan hadiseyi şöyle anlattı:
(1962 senesinde Alman ilim adamları, Aden körfezi ile Kızıldeniz’in birleştiği Mendeb boğazında, Kızıldeniz’in suyu ile Hind Okyanusunun suyunun birbirine karışmadığını bildirmişlerdi Biz de, Atlas Okyanusu ile Akdeniz’in sularının birbirine karışıp, karışmadığını tetkik etmeye başladık Evvela, Akdeniz’in kendine has sıcaklığı, tuzluluğu ve kesâfeti ile ihtiva ettiği canlıları tespit ettik Aynı tetkikatı Atlas Okyanusunda tekrarladık İki su kütlesi binlerce seneden beri Cebelitarık boğazında birleşiyordu Bu vaziyette, iki su kütlesinin karışması ile tuzluluk, kesâfet gibi unsurların birbirlerine müsavi, hiç olmazsa yakın olması icap ediyordu Halbuki, her iki denizin en yakın kısımlarında bile deniz suyu kendi hassasını koruyordu Yani, iki denizin birleşme noktasında bir su perdesi iki deniz suyunun birbirine karışmasına mani oluyordu Bu hâli anlattığım İslamiyet'i seçerek müslüman olan Profesör Maurice Bucaille, bunda şaşılacak bir şey olmadığını, İslam’ın kudsi kitabı Kur’anı kerimin bunu açık bir şekilde yazdığını söyledi Hakikaten bu hâl Kur’anı kerimde açıklanıyordu Bunu öğrenince Kur’anı kerimin (Allahü teâlânın kelamı) olduğuna inandım Hak din olan İslamiyet’i seçtim)
Birbirine karışmayan iki denizin bulunduğu hususunda birkaç âyeti kerime vardır:
(Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerinin ki tuzlu ve acı iki denizin arasına bir engel, aşılamaz bir serhat koyan Odur) Furkan 53
(İki deniz, birbirine bitişik iken, Rabbinizin koyduğu engel ile birbirine karışmaz) Rahman 19, 20
(iki deniz arasına perde koyan) Neml 61
(İki denizden biri tatlıdır, harareti keser, içimi kolaydır Diğeri de tuzludur, boğazı yakar) Fatır 12
Yukarıdaki bilgileri, (Kur’anı kerimde bildirilen şeyler, fen bilgilerine uymuyor, Muhammed “aleyhisselam arkadaşlarıyla kendi yazdı) diyenlere cevap olarak yazıyoruz
İslam âlimleri, tefsir ilminin mütehassısları, âyeti kerimeleri, zamanlarındaki fen bilgilerine göre tefsir etmişlerdir Biz burada, Kur’anı kerimin her asırdaki fen bilgilerine uygun olduğu gibi, en yeni keşiflere de muvafık olduğunu göstermek istiyoruz Her âyeti kerimenin birçok, hatta sonsuz manası vardır Çünkü, Allahü teâlânın bütün sıfatları gibi, kelam sıfatı da sonsuzdur Bu manaların hepsini, ancak Kur’anı kerimin sahibi, yani Allahü teâlâ bilir Bunların çoğunu sevgili Peygamberine bildirmiştir Bu mübarek Peygamberi de, münasip gördüklerini Eshabına haber vermiştir Yukarıda verdiğimiz malumat, o manalar deryasından birkaç damla olabilir kanaatindeyiz
Şimdi biz, bütün bu fen adamlarına, (Acaba bu hakikatleri bundan tam 1400 sene evvel, okuma yazma öğrenmemiş olan bir zat düşünebilir miydi?) diye soracak olsak, onlar: (Böyle şey olur mu? Bugün, bu hakikatlere varmak için, insanlar sayısız kitaplar okumuşlar, sayısız tecrübeler yapmışlar ve ancak asırlardan sonra, bu hakikatlere varmışlardır Bu tecrübeleri yapabilmek için, uzun seneler okumak, muazzam laboratuvarlar kurmak, birçok hassas aletleri hazırlamak ve kullanmak icap eder) diyeceklerdir
O halde, okuma yazma öğrenmemiş olan ve tamamen cahil bir muhitte yetişen bir zatın, böyle muazzam ilmi hakikatleri kendiliğinden bulup ortaya koyması düşünülebilir mi? Elbette ki düşünülemez O halde, Kur’anı kerimin Muhammed aleyhisselam tarafından yazıldığı iddiasını yapmak hiçbir bakımdan doğru değildir Bugün, birçok gayretlerden sonra, elde edilen hakikatleri bize 1400 sene evvel bildiren bir kitab, ancak Allahü teâlânın Kitabı olabilir Böyle muazzam bir kudret, insanlarda olamaz Ancak Allahü teâlâda vardır Yukarıdaki hususları dikkat ile okuyan herkes, buna inanacaktır Buna inanmamak taassup, inatçılık ve cahillik olur Muhammed aleyhisselam Kur’anı kerim surelerini neşr ederken, ancak Allahü teâlânın kendisine vahiy ettiği sözleri nakil ediyor, bunları O da, diğer insanlarla birlikte öğreniyordu
Resulullah efendimiz hakkında, bütün dünyanın ancak hürmet duyduğunu ve mutaassıp birkaç papazdan başka hiç kimsenin aleyhinde hiçbir söz söylemediğini bir kere daha tekrar edelim Aşağıda Almanya’da Stuttgart şehrinde 1888 h1305 senesinde, neşr edilmiş olan Kürschner ansiklopedisinin (Muhammed ve İslam dini) hakkındaki yazısını beraber okuyalım Bu yazıyı bir ansiklopediden almamız, bu gibi kitapların, tamamen her hususu yanlış yazamayacaklarına göre, bazı hususları doğru yazmak mecburiyetinde kalmaları sebebi iledir Bizi burada asıl alakadar eden kısım, Peygamber efendimizin ahlakı ve meziyetleri hakkında kullanılan sözlerdir Daha bundan yüz sene evvel, İslam dini hakkında hıristiyan ilim adamlarının neler düşündüğünü de bildirdiği için, bu parçayı tamamen tercüme ederek sizlere sunuyoruz:
(Muhammed “aleyhisselamın künyesi, Ebülkasım bin Abdullahdır İslam dininin müessisidir 20 Nisan 571 tarihinde Mekke’de doğmuştur Küçük yaşından beri ticaret ile meşgul olmuş, çok seyahatler yapmış, halk ile temas etmiş, her şeyi öğrenmeye heveslenmiştir Daha genç yaşında, zengin bir tüccardan dul kalmış olan ve işlerini takip için kendisini yanına almış bulunan, Hatice ile evlenmiştir
610 senesinde, kendisinin Peygamber olduğuna ve Allah tarafından kendisine vahy geldiğine inanmış ve tek Allah mefhumunu, birçok putlara tapan Araplara tebliğ için, büyük bir gayret ile faaliyete geçmiştir Muhammed “aleyhisselam, Allah tarafından bu vazifenin kendisine verildiğine bütün kalbi ile inanıyordu Mekke halkının büyük kısmı kendisinin aleyhinde olduğu, fikirlerini şiddet ile red ettiği, hatta kendisini öldürmek istedikleri halde, mücadelesini, faaliyetini durdurmadı Nihayet, kendisine karşı çıkanların fazla tazyiki üzerine, 622 senesinde Mekke’den ayrılarak Yesrib Medine şehrine gitti Müslümanlar bu harekete (Hicret) adını verirler ve takvimlerini bu tarihe göre başlatırlar
Muhammed “aleyhisselam, Medine’de birçok taraftar buldu Bir putperestlik dini olan eski Arap dinini tamamen ıslah, onlara Allah’ın bir olduğunu ispat etmek istiyordu Muhammed “aleyhisselamın bildirdiğine göre, hak din olan İbrahim “aleyhisselamın dininde bildirdiği esaslar ile, Musa ve İsa’nın “aleyhimesselam bildirdikleri dinlerin esasları birdi Fakat sonradan bu dinlerin içerisine bozuk itikadlar, inanışlar karıştırılarak tahrif edilmiş, yahudilik ve hıristiyanlık şeklini almıştı Muhammed “aleyhisselam, bütün bu dinlerin birbirinin temadisi, devamı olduğunu ve en temizlenmiş şeklinin ise, ancak İslamiyet olduğunu herkese anlatıyordu
(İslam) demek, (kendini tamamen teslim etmek) demektir İslam dininin kitabı, Kur’anı kerimdir Diğer dinlerin kitaplarında yalnız manevi hususlardan bahis olunurken, Kur’anı kerimde aynı zamanda, içtimai, iktisadi ve hukuki hükümler de mevcuttur İnsanlara dünyada neler yapmaları lazım geldiği hakkında, hatta medeni kanun şeklinde olan hükümler çoktur Aynı zamanda, nasıl ibadet edileceği, nasıl oruç tutulacağı, vücudun nasıl yıkanacağı hakkında emirler bulunduğu gibi, diğer insanlara ve başka dinden olanlara karşı nasıl hüsni muamele edileceği hakkında da malumat vardır Kur’anı kerim, müslüman olmayan zalim hükümetlere karşı mücadeleyi emreder Bütün esası tek Allah’a ibadet etmektir Dini resimleri, heykelleri men eder Şarabı ve domuz etini yasaklar Musa ve İsa’yı da “aleyhimesselam, Peygamber olarak kabul eder Fakat, bunların derecelerinin son Peygamber olan Muhammed “aleyhisselamdan daha aşağı olduğunu bildirmiştir
İslam dinini kabul edenler ve Onun emirlerine uygun olarak yaşayanların ahirette, içinde dünya zevkleri, nehirler, meyveler, ipekli sedirler bulunan Cennete gideceklerini ve orada kendilerine genç ve güzel huriler verileceğini müjdeler
Muhammed “aleyhisselam, gayet güzel huylu, güler yüzlü, kibar tavırlı ve çok dürüst bir zat idi Daima hiddet ve şiddetten kaçmış, hiçbir zaman zulüm yapmamıştır Müslümanların daima iyi huylu, güler yüzlü olmasını istemiş, Cennete iyi huy ve sabır ile gidileceğini bildirmiştir Doğru sözlülüğü, merhameti, fakirlere yardımı, misafirperverliği, şefkati, daima Müslümanlığın esas temelleri olduğunu beyan etmişti Daima kanaat ile yaşamış, debdebe ve gösterişten kaçınmıştır etmiştir Müslümanlar arasında hiçbir sınıf farkı tanımamış, en fakir bir müslümanın bile hatırını saymıştır Büyük bir zaruret olmayınca, zora başvurmamış, bütün meseleleri tatlılık ile, anlaşma ile, nasihat ve izah ile hal etmeye uğraşmış ve çok kereler bunda muvaffak olmuştur 630 tarihinde tekrar Mekke’ye dönerek, bu şehri kolayca feth etmiş ve çok kısa zaman içinde, yari vahşi Arapları, dünyanın en medeni insanları hâline getirmiştir
İslam dini, her birinin hakkını tanımak şartı ile, bir erkeğin dörde kadar kadınla evlenmesine izin vermektedir Muhammed “aleyhisselam, 8 Haziran 632 tarihinde vefat etmiştir) (Kürschner Ansiklopedisi)
Ansiklopedinin bu yazısını okuduğumuz zaman, şu kanaate varıyoruz:
Bunu hazırlayan tarihçi, İslam dininin Allahü teâlânın dini olduğuna tam inanmasa bile, bu dinin mükemmel bir din olduğunu ve tek Allah’a inanmayı emrettiğini, vahşi Arapları medeni yaptığını kabul etmekte, hele Peygamber efendimizden, pek büyük bir meth ve sena ile bahsetmektedir İşte, ne mükemmel bir insan olduğunu bütün dünyanın tasdik etmek mecburiyetinde kaldıkları Muhammed aleyhisselama, son derece dürüstlüğü ve sadakati sebebi ile, en büyük düşmanları, azgın kâfirler dahi (Muhammedülemin) Kendine güvenilir Muhammed derlerdi Bu kudsi vazifeyi, her türlü müşkilata rağmen, devam ettirdi
Âyeti kerimelerde mealen buyuruluyor ki:
(Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik) Enbiya 107
(De ki, ey insanlar, ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm) Araf 158
(Rabbinin sana verdiği nimetlerle mecnun değilsin Senin için bitmeyen, sonsuz mükafat vardır Elbette sen en büyük ahlak üzeresin) Kalem 24
(Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmez) Sebe 28
(Alemlere Cin ve insanlara ilahi azap ile korkutucu uyarıcı olarak Furkanı Kur’anı kuluna Muhammed aleyhisselama indiren Allah’ın şânı ne yücedir) Furkan 1
(De ki, insanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak, bu Kur’anın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, yemin olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar) İsra 88
(Muhammed “aleyhisselam, kendi arzusu ile konuşmaz Çünkü O, tevhidi ilan ve şirki yok etmek ve dini yaymak ile emr olunmuştur Onun din işlerinde konuşması ancak vahiydir) Necm 3,4
(De ki, ben de ancak sizin gibi bir insanım (Şu var ki) bana İlahınızın sadece tek bir ilah olduğu vahiy olunmuştur Zatında benzeri, sıfatlarında şeriki, ortağı yoktur Rabbine kavuşmak isteyen bir kimse, ameli salih, faydalı iş işlesin ve Rabbine kulluk etmekte hiç şerik ortak koşmasın) Kehf 110
Bütün bu zikrettiğimiz hususlar, beyan ettiğimiz hakikatler, tertibindeki ilahi nizam, Kur’anı kerimin dünyanın en büyük mucizesi olduğunu, inansın inanmasın herkese gösteriyor
Âyeti kerimelerde mealen buyuruluyor ki:
(Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini, hidayet ve hak din İslam ile gönderen Odur Şahid olarak Allah yeter) Feth 28
(Müşrikler istemeseler de, İslam dinini diğer bütün dinlerden üstün kılmak için resulü Muhammed aleyhisselamı, sebebi hidayet olan Kur’an ve İslam dini ile birlikte gönderen Allahü teâlâdır) Saf 9
Bugüne kadar gelen bütün şairler, edebiyatçılar, Kur’anı kerimin nazmında ve manasında aciz ve hayran kalmışlardır Bir âyetin benzerini söyleyememişlerdir İ’cazı ve belagati insan sözüne benzemiyor Yani, bir kelimesi çıkarılsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozuluyor Bir kelimesinin yerine koymak için, başka kelime arayanlar bulamamışlardır Nazmı Arap şairlerinin şiirlerine benzemiyor
Geçmişte olmuş ve gelecekte olacak nice gizli şeyleri haber vermektedir İşitenler ve okuyanlar, tadına doyamıyorlar Yorulsalar da, usanmıyorlar Okuması veya dinlemesi, sıkıntıları giderdiği sayısız tecrübelerle anlaşılmıştır İşitenlerden kalblerine dehşet ve korku çökenler, bu sebepten ölenler bile görülmüştür Nice azılı İslam düşmanları, Kur’anı kerimi dinlemekle, kalbleri yumuşamış, imana gelmişlerdir İslam düşmanlarından ve muattala, melahide ve karamita denilen müslüman ismini taşıyan zındıklardan Kur’anı kerimi değiştirmeye, bozmaya ve benzerini söylemeye çalışanlar olmuş ise de hiçbiri, arzularına kavuşamamıştır
Bütün ilimler ve tecrübe ile bulunamayacak güzel şeyler ve iyi ahlak ve insanlara üstünlük sağlayan meziyetler ve dünya ve ahiret saadetine kavuşturacak iyilikler ve varlıkların başlangıcı ve sonu hakkında bilgiler ve insanlara faydalı ve zararlı olan şeylerin hepsi Kur’anı kerimde açıkça veya kapalı olarak bildirilmiştir Kapalı olanlarını, erbabı anlayabilmektedir
Semavi kitapların hepsinde, Tevrat’ta, Zebur’da ve İncil’de bulunan ilimlerin ve esrarın hepsi Kur’anı kerimde bildirilmiştir Kur’anı kerimde mevcut ilimlerin hepsini ancak Allahü teâlâ bilir Çoğunu sevgili Peygamberine bildirmiştir
Kur’anı kerimi okumak çok büyük bir nimettir Allahü teâlâ, bu nimeti Habibinin ümmetine ihsan etmiştir bu nimetten mahrumdurlar Bunun için, Kur’anı kerim okunan yere toplanıp dinlerler Bütün tefsirler, Kur’anı kerimdeki ilimlerden çok azını bildirmektedirler Kıyamet günü, Peygamber efendimiz minbere çıkıp Kur’anı kerim okuyunca, dinleyenler bütün ilimlerini anlayacaklardır
Mucize olarak onlara Kur’an yetmez mi?
Kur’anı kerim misli olmayan büyük bir mucizedir Aşağıda beyan edeceğimiz gibi, içinde en derin ilmi ve fenni bilgiler, bütün dünyada bugüne kadar yapılmış medeni kanunlara numune teşkil edecek ilmi ve hukuki esaslar, eski tarihe ait birçok bilinmeyen malumat, insanlara verilebilecek en büyük ahlak esasları, nasihatler, dünya ve ahiret hakkında en mantıki izahat esasları ve bunlara benzer, o zamana kadar hiçbir kimsenin bilmediği, bilemediği, tasavvur bile edemediği hususlar vardır Bunlar, kimsenin söyleyemeyeceği yüksek bir ifade ile beyan edilmiştir
Peygamber efendimiz ümmi idi Yani kimseden bir şey okumamış, öğrenmemiş, hiç bir şey yazmamıştı Âyeti kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Ey Muhammed “aleyhisselam! Bu Kur’anı kerim sana indirilmeden önce Sen daha önce bir kitaptan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin Eğer öyle olsaydı bâtıla uyanlar şüpheye düşerlerdi) Ankebut 48
Müşrikler, Kur’anı kerimi, başkasından öğrenmiş veya önceki semavi kitaplardan almış derlerdi Yahudiler de, Onun vasfı Tevrat’ta ümmi olarak bildirilmiştir, bu ise ümmi değil diye şüpheye düşerlerdi
Kur’anı kerim, Allahü teâlâ tarafından vahiy edilen muazzam bir eserdir Şimdi bunu tetkik edelim:
Bir yeni peygamber zuhur edince, onun etrafında toplanan halk, ondan mucizeler bekler Gerek Musa aleyhisselam, gerek İsa aleyhisselam peygamberliklerini ispat etmek için mucizeler göstermek zorunda kaldılar Hakikatte bu mucizeler, ancak Allahü teâlânın emir ve müsaadesi ve yaratması ile meydana geldi Bizim gibi insan olan Peygamberler, kendiliklerinden mucize yapamazlar Mucize, ancak Allahü teâlâ tarafından yaratılır Peygamberler ancak, Allahü teâlânın yarattığı mucizeleri insanlara gösterirler
Allahü teâlâ, Peygamber efendimize en büyük mucize olarak (Kur’anı kerimi) vahiy etmiştir Kur’anı kerim, mucize olduğu muhakkak olan en büyük kitaptır Halbuki insanlar, Muhammed aleyhisselamdan, semadan bir kitap indirilmesini veya bir dağı altuna çevirmesini istiyorlardı Âyeti kerimelerde mealen buyuruluyor ki:
(“Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil miydi? derler Ey habibim Sen onlara de ki, mucizeler Rabbimin katındadır Allahü teâlânın kudreti ve iradesi ile olur Ne zaman ve nasıl isterse öyle yaratır Bunları yapmak benim elimde değildir Doğrusu ben ancak Onun azabını size tebliğ edici, haber vericiyim Kur’an gibi bir kitabı sana indirmiş olmamız, onlara mucize olarak yetmez mi? Elbette inanan kavim için, onda rahmet ve ibret vardır) Ankebut 50,51
O halde, Muhammed aleyhisselamın en büyük mucizesi, Kur’anı kerimdir (Bu Allah kitabı değildir, onu Muhammed yazmıştır) diyebileceklere karşı da, Allahü teâlâ, yukarıda meali şerifini bildirdiğimiz, Ankebut suresinin kırksekizinci âyetinde cevap vermiştir Böyle şüphelere mahal bırakmamıştır
Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselamın ümmi, yani okuma yazma öğrenmemiş olduğunu bildirmiş ve bu sebepten Kur’anı kerimin ancak Allahü teâlâ tarafından vahiy edilebileceğinin anlaşılmasını dilemiştir
Allahü teâlâ, Nisa suresinin 82 âyetinde mealen, (Hâlâ Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer Allah’tan başkasından gelmiş olsaydı, onda birçok tutarsızlık bulurlardı) buyurulmuştur Allah kelamı olmadığını öğrendiğimiz bugünkü (Kitabı mukaddes)de, Tevrat ve İncillerde pek çok ihtilaflar vardır Bu da, bunların asılları bozularak sonradan, insan eliyle yazılmış olduklarını ispat etmektedir
Şimdi, Kur’anı kerimin büyük bir mucize olduğunu beraber görelim
Bir kitabın mucize olması için, onun çok belagatli bir lisanla yazılmış olması, kimsenin o zamana kadar bilmediği, duymadığı hakikatleri, hikmetleri ortaya koyması ve eserin hiçbir kimsenin yapamayacağı bir tarzda tertip edilmiş bulunması lazımdır
Kur’anı kerimin lisanının belagati hakkında çok misal verilmiştir Bu husus, esasen bütün dünya tarafından kabul edilmiştir Kur’anı kerimin belagatini inkâr eden tek insan yoktur
Kur’anı kerimde, o zamana kadar hiç bilinmeyen hususlar zikredilmiş midir? Bunu tetkik edelim:
Bugün dünyamızın nasıl meydana geldiği hakkında büyük ansiklopedilerde ve fen adamlarının kitaplarında şu malumat vardır:
(Milyarlarca sene evvel, bütün kâinat Evren bir tek parçadan ibaret idi Bu tek parçanın ortasında birdenbire büyük bir infilak oldu ve bu tek parça birçok parçalara ayrıldı Parçaların her biri başka bir cihete doğru gidiyordu Nihayet, bu parçaların bazıları birbirleriyle birleşerek muhtelif seyyareler gezegenler ve ayrı ayrı galeksiler saman yolları, güneşler ve peykler aylar meydana getirdiler Artık Fezada uzayda bu ilk patlamaya karşı bir mukavemet kalmadığından, bu seyyareler ve uydular ve bunların içinde bulundukları galeksiler fezada kendi mahreklerinde yörüngelerinde devr etmeye dönmeye ve yüzmeye devam ettiler Dünya, içinde güneşin de bulunduğu bir galeksidir Kâinatta sayılamayacak kadar çok galeksiler vardır Kâinat, gittikçe genişleyen bir manzume sistemdir Galeksiler yavaş yavaş dünyadan uzaklaşmaktadır Çünkü, Kâinat, genişlemektedir Bir kere, süratleri ziyanın süratine varırsa, artık öteki galeksileri görmemize imkan kalmayacaktır Şimdiden, daha kuvvetli teleskoplar yapmaya mecburuz Zira, bir müddet sonra, onları göremiyeceğimizden korkmaktayız) diyorlar
Kendileri ile görüştüğümüz fen adamlarına, (Bu neticeye ne zaman vasıl oldunuz?) dediğimiz zaman, (Şöyle böyle 5060 seneden beri, bütün dünya fen adamları bu kanaatlerde birleşmiştir) demektedirler 5060 sene, dünya hayatında çok kısa bir fasıladır
Şimdi hemen bu hususta âyeti kerimelerde ne buyurulduğuna bakalım:
(İnkâr edenler, gökler ve Erd küresi birbirlerine yapışık iken onları ayırdığımızı bilmezler mi?) Enbiya 30
(İnkâr edenlere bir delil de, gecedir Biz, ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner) Yasin 37,38
Demek oluyor ki, Allahü teâlâ, fen adamlarının ancak 5060 sene evvel meydana çıkarabildikleri dünyanın yaratılışını bundan tam 1400 sene evvel insanlara bildirmiştir
Şimdi yine fen adamlarına dönelim:
Biyologlar: (Bugün hayatın nasıl meydana geldiğini şöyle açıklıyoruz: Dünyanın ilk havasında amonyak, oksijen ve karbonik asit vardı Yıldırımların tesirleri ile bunlardan aminoasitler meydana geldi Milyarlarca sene evvel, ilk defa su içinde protoplazma husule geldi Bunlardan ilk amibler meydana çıktı Hayat suda başladı Sudan karaya çıkan canlılar, havadan aminoasitleri alarak proteinli bünyeler meydana getirdiler Görüldüğü gibi, bütün canlılar sudan gelmektedir ve ilk canlılar suda teşekkül etmiştir) diyorlar
Şimdi, âyeti kerimelerde ne buyurulduğuna bakalım:
(İnkâr edenler, bütün canlıları sudan yarattığımızı bilmezler mi?) Enbiya 30
(İnsanı sudan meniden yaratarak erkek ve kadın akrabalar yapan Allah’tır) Furkan 54
(Yerin yetiştirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allahü teâlâ her türlü ayb ve noksandan münezzehdir) Yasin 36
Burada, nebatatı ve hayvanatı tetkik edenlere ve bunların yanında (Bilmedikleri şeyler) buyurarak, insanların ancak zamanla ve yavaş yavaş bulabildikleri, atom enerjisi gibi, yeni kaynakları inceleyen ilim adamlarına imalar, işaretler vardır Nitekim âyeti kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Gökleri ve yerleri yaratması, renklerinizin ve lisanlarınızın ayrı olması, Onun varlığının âyetlerinden işaretlerindendir Doğrusu burada âlimler anlayış sahipleri için ibret vardır) Rum 22
Demek oluyor ki, (lisan ve renk farklarında) henüz bizim bugün daha bilemediğimiz bazı incelikler vardır Bunlar zamanla meydana çıkacaktır
Şimdi, dünyanın sonu hakkındaki malumatımızı tetkik edelim Fen adamları, (Dünyanın muhakkak sonu gelecektir Nitekim, kâinatta bazen bir seyyare parçalanıp ortadan kaybolmaktadır Bizim tetkiklerimize göre, dünyamız, önceden kat’i olarak hesap edemediğimiz bir zaman sonra, muvazenesini kaybederek param parça olacaktır) demektedirler Halbuki bunu Kur’anı kerim bize 1400 sene evvel bildirmiştir Âyeti kerimelerde mealen buyuruluyor ki:
(Yer dehşetle sarsıldıkça sarsıldığı, yeryüzü ağırlıklarını dışarıya çıkardığı zaman) Zilzal 1,2
(Size, varlığına ve birliğine delalet eden âyetlerini, mucizelerini gösteren, size gökten rızk indiren Odur Bu âyetlerden, işaretlerden Allah’a inananlardan başkası ibret almaz) Mümin 13
Buradaki (gökten rızk indiren) tâbiri, çok kereler Musa aleyhisselam ve kavmi, çölde yolunu kaybettiği zaman, gökten inen (Kudret helvası) denilen ve bugün de susuz yerlerde peyda olan Manna adlı şekerli maddeyi işaret olabilir denilmiştir Halbuki bu açıklama yanlıştır Tefsir kitaplarında, âyeti kerimedeki (Size gökten rızk indiren) mealindeki kısım, (Size gökten rızkınızın sebebi yağmur ve gayrilerini kar, rutubet indiren Allahü teâlâdır) şeklinde tefsir buyurulmuştur Çünkü Allahü teâlâ, bizim rızkımızı hakikaten semadan indirmektedir
Bunu biraz izah edelim Bugün, en büyük fen adamları, dünyada albüminlerin, proteinlerin nasıl meydana geldiğini şöyle izah etmektedir: (Yağmurlu günlerde yıldırım ve şimşeklerin tesirleri ile havadaki oksijen ve azot birleşerek renksiz azot monoksit gazını meydana getirmekte, bu gaz tekrar oksijenle birleşerek, turuncu renkli azot dioksid, diğer taraftan yine yıldırım ve şimşeklerin tesiri ile havadaki rutubet ve azottan, amonyak meydana gelmektedir Azot dioksid ise, rutubetin tesiriyle nitrik aside dönüşmekte, bu sefer nitrik asit ile amonyak, yine havada bulunan karbonik asitle birleşerek amonyum nitrat ve amonyum karbonat hasıl olmakta, meydana gelen bu tuzlar, yağmurla yer yüzüne inmektedir Yer yüzünde bu tuzlar toprakta bulunan kalsiyum tuzları ile birleşerek kalsiyum nitratı meydana getirmekte, bu tuz da nebatat bitkiler tarafından mass edilerek emilerek onların yetişmesine sebep olmaktadır Bu nebatatı yiyen insanlarda ve hayvanlarda, o maddeler muhtelif proteinlere, ki bunların arasında albüminler de vardır tehavvül etmekte ve bu hayvanların etlerini, sütlerini, yumurtalarını yiyen insanları beslemektedir)
O halde, insanların rızkı, Kur’anı kerimde bildirilmiş olduğu gibi, semadan gelmektedir
Şimdi bir de Musa aleyhisselam zamanında tanrılık iddiasında bulunan Firavun’un, (ibret için) ne olduğuna bakalım:
“(Ey Firavun!) Senden sonra geleceklere ibret olman için, bugün senin bedenini (cansız olarak) kurtaracağız İşte insanlardan bir çoğu, hakikaten âyetlerimizden gafildirler Yunus 92
Firavun, eski Mısır hükümdarlarına verilen isimdir Mısır’a hakim olan 26 firavun sülalesi vardı Her sülalede çeşitli firavunlar asırlarca hükümdarlık etti Musa aleyhisselam zamanındaki firavun, tanrılık iddiasında bulundu Kendisine secde etmeyenlere ve Musa aleyhisselama inananlara işkence ve zulümler yaptı Bu firavun dört yüz sene yaşamış, bir defa baş ağrısı görmemişti Eğer bir defa başı ağrısaydı, bu saygısızlık hatırına gelmezdi
Musa aleyhisselam, Mısır’a gelip Firavunu dine davet etti Firavun kabul etmedi Yanındaki veziri Hâmân’a sordu O da; “Musa, büyük sihirbazdır Bizi aldatıp, memleketimizi elimizden almak istiyor dedi Böylece Firavunun imana gelmesine mani oldu ve iman eden hanımı Âsiye’nin de şehid olmasına sebep oldu
Musa aleyhisselamın mucizelerine Firavun inanmadı, kâfirlerin suları kan oldu, kurbağa yağdı, cilt hastalıkları oldu Üç günlük karanlık devam etti Firavun bu mucizeleri görünce korktu Musa aleyhisselam ile inananların Mısır’dan gitmesine izin verdi Sonra Firavun bu iznine pişman oldu Askerlerle arkasına düştü Kızıldeniz’in Süveyş kısmında askerleri ile birlikte boğuldu
Firavunun, Musa aleyhisselama ve ona inanan kimselere karşı yaptığı işler hakkında Bekara, Kasas, Tâhâ, Şuarâ, Tahrim, Gâfir (Mü’min), A’râf, Yunus, Zuhruf, Duhan, İsrâ, Sâffât, Ankebut surelerinde bilgi verilmektedir Yunus suresi 92 âyeti kerimesinde mealen; “(Ey Firavun!) Senden sonra geleceklere ibret olman için, bugün senin bedenini (cansız olarak) kurtaracağız İşte insanlardan bir çoğu, hakikaten âyetlerimizden gafildirler buyurulmaktadır
Üç bin seneden fazla bir zaman önce ölen bu Firavunun cesedi, mumyalanmış olarak değil, ibreti âlem için mumyasız olarak korunmuştur, tam bir ibret vesikası olarak vücudu hiç bozulmamış, etleri çürümemiş ve tüyleri dahi dökülmemiş şekilde ve secde eder vaziyette bulunmuştur Firavunun bozulmamış bu cesedi şimdi Londra’daki British Museum’da teşhir edilmektedir
Son olarak, Kur’anı kerimin Muhammed aleyhisselamın en büyük mucizesi olduğuna dair, herkesin bildiği bir olayı, bir hakikati burada tekrar hatırlatalım:
Müslümanlığı tercih edenlerin arasında denizaltı araştırmaları ile bütün dünyanın yakından tanıdığı, dünyanın en meşhur denizaltı kâşiflerinden Fransız ilim adamı Kaptan Kusto yer alıyor
Televizyonda yayınlanan Yaşayan Deniz programı ile okyanusların sırlarını bir bir gözler önüne getiren Kaptan Kusto, İslam dinini tercih etmesine asıl sebep olan vak’anın, Atlas Okyanusu ile Akdeniz sularının birbirine karışmadığını tespit ettikten sonra, bunun 1400 sene önce dünyaya indirilen Kur’anı kerimde beyan buyurulduğunu görmesi olduğunu bildirdi
Kaptan Kusto, İslam dinini tercih etmesine sebep olan hadiseyi şöyle anlattı:
(1962 senesinde Alman ilim adamları, Aden körfezi ile Kızıldeniz’in birleştiği Mendeb boğazında, Kızıldeniz’in suyu ile Hind Okyanusunun suyunun birbirine karışmadığını bildirmişlerdi Biz de, Atlas Okyanusu ile Akdeniz’in sularının birbirine karışıp, karışmadığını tetkik etmeye başladık Evvela, Akdeniz’in kendine has sıcaklığı, tuzluluğu ve kesâfeti ile ihtiva ettiği canlıları tespit ettik Aynı tetkikatı Atlas Okyanusunda tekrarladık İki su kütlesi binlerce seneden beri Cebelitarık boğazında birleşiyordu Bu vaziyette, iki su kütlesinin karışması ile tuzluluk, kesâfet gibi unsurların birbirlerine müsavi, hiç olmazsa yakın olması icap ediyordu Halbuki, her iki denizin en yakın kısımlarında bile deniz suyu kendi hassasını koruyordu Yani, iki denizin birleşme noktasında bir su perdesi iki deniz suyunun birbirine karışmasına mani oluyordu Bu hâli anlattığım İslamiyet'i seçerek müslüman olan Profesör Maurice Bucaille, bunda şaşılacak bir şey olmadığını, İslam’ın kudsi kitabı Kur’anı kerimin bunu açık bir şekilde yazdığını söyledi Hakikaten bu hâl Kur’anı kerimde açıklanıyordu Bunu öğrenince Kur’anı kerimin (Allahü teâlânın kelamı) olduğuna inandım Hak din olan İslamiyet’i seçtim)
Birbirine karışmayan iki denizin bulunduğu hususunda birkaç âyeti kerime vardır:
(Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerinin ki tuzlu ve acı iki denizin arasına bir engel, aşılamaz bir serhat koyan Odur) Furkan 53
(İki deniz, birbirine bitişik iken, Rabbinizin koyduğu engel ile birbirine karışmaz) Rahman 19, 20
(iki deniz arasına perde koyan) Neml 61
(İki denizden biri tatlıdır, harareti keser, içimi kolaydır Diğeri de tuzludur, boğazı yakar) Fatır 12
Yukarıdaki bilgileri, (Kur’anı kerimde bildirilen şeyler, fen bilgilerine uymuyor, Muhammed “aleyhisselam arkadaşlarıyla kendi yazdı) diyenlere cevap olarak yazıyoruz
İslam âlimleri, tefsir ilminin mütehassısları, âyeti kerimeleri, zamanlarındaki fen bilgilerine göre tefsir etmişlerdir Biz burada, Kur’anı kerimin her asırdaki fen bilgilerine uygun olduğu gibi, en yeni keşiflere de muvafık olduğunu göstermek istiyoruz Her âyeti kerimenin birçok, hatta sonsuz manası vardır Çünkü, Allahü teâlânın bütün sıfatları gibi, kelam sıfatı da sonsuzdur Bu manaların hepsini, ancak Kur’anı kerimin sahibi, yani Allahü teâlâ bilir Bunların çoğunu sevgili Peygamberine bildirmiştir Bu mübarek Peygamberi de, münasip gördüklerini Eshabına haber vermiştir Yukarıda verdiğimiz malumat, o manalar deryasından birkaç damla olabilir kanaatindeyiz
Şimdi biz, bütün bu fen adamlarına, (Acaba bu hakikatleri bundan tam 1400 sene evvel, okuma yazma öğrenmemiş olan bir zat düşünebilir miydi?) diye soracak olsak, onlar: (Böyle şey olur mu? Bugün, bu hakikatlere varmak için, insanlar sayısız kitaplar okumuşlar, sayısız tecrübeler yapmışlar ve ancak asırlardan sonra, bu hakikatlere varmışlardır Bu tecrübeleri yapabilmek için, uzun seneler okumak, muazzam laboratuvarlar kurmak, birçok hassas aletleri hazırlamak ve kullanmak icap eder) diyeceklerdir
O halde, okuma yazma öğrenmemiş olan ve tamamen cahil bir muhitte yetişen bir zatın, böyle muazzam ilmi hakikatleri kendiliğinden bulup ortaya koyması düşünülebilir mi? Elbette ki düşünülemez O halde, Kur’anı kerimin Muhammed aleyhisselam tarafından yazıldığı iddiasını yapmak hiçbir bakımdan doğru değildir Bugün, birçok gayretlerden sonra, elde edilen hakikatleri bize 1400 sene evvel bildiren bir kitab, ancak Allahü teâlânın Kitabı olabilir Böyle muazzam bir kudret, insanlarda olamaz Ancak Allahü teâlâda vardır Yukarıdaki hususları dikkat ile okuyan herkes, buna inanacaktır Buna inanmamak taassup, inatçılık ve cahillik olur Muhammed aleyhisselam Kur’anı kerim surelerini neşr ederken, ancak Allahü teâlânın kendisine vahiy ettiği sözleri nakil ediyor, bunları O da, diğer insanlarla birlikte öğreniyordu
Resulullah efendimiz hakkında, bütün dünyanın ancak hürmet duyduğunu ve mutaassıp birkaç papazdan başka hiç kimsenin aleyhinde hiçbir söz söylemediğini bir kere daha tekrar edelim Aşağıda Almanya’da Stuttgart şehrinde 1888 h1305 senesinde, neşr edilmiş olan Kürschner ansiklopedisinin (Muhammed ve İslam dini) hakkındaki yazısını beraber okuyalım Bu yazıyı bir ansiklopediden almamız, bu gibi kitapların, tamamen her hususu yanlış yazamayacaklarına göre, bazı hususları doğru yazmak mecburiyetinde kalmaları sebebi iledir Bizi burada asıl alakadar eden kısım, Peygamber efendimizin ahlakı ve meziyetleri hakkında kullanılan sözlerdir Daha bundan yüz sene evvel, İslam dini hakkında hıristiyan ilim adamlarının neler düşündüğünü de bildirdiği için, bu parçayı tamamen tercüme ederek sizlere sunuyoruz:
(Muhammed “aleyhisselamın künyesi, Ebülkasım bin Abdullahdır İslam dininin müessisidir 20 Nisan 571 tarihinde Mekke’de doğmuştur Küçük yaşından beri ticaret ile meşgul olmuş, çok seyahatler yapmış, halk ile temas etmiş, her şeyi öğrenmeye heveslenmiştir Daha genç yaşında, zengin bir tüccardan dul kalmış olan ve işlerini takip için kendisini yanına almış bulunan, Hatice ile evlenmiştir
610 senesinde, kendisinin Peygamber olduğuna ve Allah tarafından kendisine vahy geldiğine inanmış ve tek Allah mefhumunu, birçok putlara tapan Araplara tebliğ için, büyük bir gayret ile faaliyete geçmiştir Muhammed “aleyhisselam, Allah tarafından bu vazifenin kendisine verildiğine bütün kalbi ile inanıyordu Mekke halkının büyük kısmı kendisinin aleyhinde olduğu, fikirlerini şiddet ile red ettiği, hatta kendisini öldürmek istedikleri halde, mücadelesini, faaliyetini durdurmadı Nihayet, kendisine karşı çıkanların fazla tazyiki üzerine, 622 senesinde Mekke’den ayrılarak Yesrib Medine şehrine gitti Müslümanlar bu harekete (Hicret) adını verirler ve takvimlerini bu tarihe göre başlatırlar
Muhammed “aleyhisselam, Medine’de birçok taraftar buldu Bir putperestlik dini olan eski Arap dinini tamamen ıslah, onlara Allah’ın bir olduğunu ispat etmek istiyordu Muhammed “aleyhisselamın bildirdiğine göre, hak din olan İbrahim “aleyhisselamın dininde bildirdiği esaslar ile, Musa ve İsa’nın “aleyhimesselam bildirdikleri dinlerin esasları birdi Fakat sonradan bu dinlerin içerisine bozuk itikadlar, inanışlar karıştırılarak tahrif edilmiş, yahudilik ve hıristiyanlık şeklini almıştı Muhammed “aleyhisselam, bütün bu dinlerin birbirinin temadisi, devamı olduğunu ve en temizlenmiş şeklinin ise, ancak İslamiyet olduğunu herkese anlatıyordu
(İslam) demek, (kendini tamamen teslim etmek) demektir İslam dininin kitabı, Kur’anı kerimdir Diğer dinlerin kitaplarında yalnız manevi hususlardan bahis olunurken, Kur’anı kerimde aynı zamanda, içtimai, iktisadi ve hukuki hükümler de mevcuttur İnsanlara dünyada neler yapmaları lazım geldiği hakkında, hatta medeni kanun şeklinde olan hükümler çoktur Aynı zamanda, nasıl ibadet edileceği, nasıl oruç tutulacağı, vücudun nasıl yıkanacağı hakkında emirler bulunduğu gibi, diğer insanlara ve başka dinden olanlara karşı nasıl hüsni muamele edileceği hakkında da malumat vardır Kur’anı kerim, müslüman olmayan zalim hükümetlere karşı mücadeleyi emreder Bütün esası tek Allah’a ibadet etmektir Dini resimleri, heykelleri men eder Şarabı ve domuz etini yasaklar Musa ve İsa’yı da “aleyhimesselam, Peygamber olarak kabul eder Fakat, bunların derecelerinin son Peygamber olan Muhammed “aleyhisselamdan daha aşağı olduğunu bildirmiştir
İslam dinini kabul edenler ve Onun emirlerine uygun olarak yaşayanların ahirette, içinde dünya zevkleri, nehirler, meyveler, ipekli sedirler bulunan Cennete gideceklerini ve orada kendilerine genç ve güzel huriler verileceğini müjdeler
Muhammed “aleyhisselam, gayet güzel huylu, güler yüzlü, kibar tavırlı ve çok dürüst bir zat idi Daima hiddet ve şiddetten kaçmış, hiçbir zaman zulüm yapmamıştır Müslümanların daima iyi huylu, güler yüzlü olmasını istemiş, Cennete iyi huy ve sabır ile gidileceğini bildirmiştir Doğru sözlülüğü, merhameti, fakirlere yardımı, misafirperverliği, şefkati, daima Müslümanlığın esas temelleri olduğunu beyan etmişti Daima kanaat ile yaşamış, debdebe ve gösterişten kaçınmıştır etmiştir Müslümanlar arasında hiçbir sınıf farkı tanımamış, en fakir bir müslümanın bile hatırını saymıştır Büyük bir zaruret olmayınca, zora başvurmamış, bütün meseleleri tatlılık ile, anlaşma ile, nasihat ve izah ile hal etmeye uğraşmış ve çok kereler bunda muvaffak olmuştur 630 tarihinde tekrar Mekke’ye dönerek, bu şehri kolayca feth etmiş ve çok kısa zaman içinde, yari vahşi Arapları, dünyanın en medeni insanları hâline getirmiştir
İslam dini, her birinin hakkını tanımak şartı ile, bir erkeğin dörde kadar kadınla evlenmesine izin vermektedir Muhammed “aleyhisselam, 8 Haziran 632 tarihinde vefat etmiştir) (Kürschner Ansiklopedisi)
Ansiklopedinin bu yazısını okuduğumuz zaman, şu kanaate varıyoruz:
Bunu hazırlayan tarihçi, İslam dininin Allahü teâlânın dini olduğuna tam inanmasa bile, bu dinin mükemmel bir din olduğunu ve tek Allah’a inanmayı emrettiğini, vahşi Arapları medeni yaptığını kabul etmekte, hele Peygamber efendimizden, pek büyük bir meth ve sena ile bahsetmektedir İşte, ne mükemmel bir insan olduğunu bütün dünyanın tasdik etmek mecburiyetinde kaldıkları Muhammed aleyhisselama, son derece dürüstlüğü ve sadakati sebebi ile, en büyük düşmanları, azgın kâfirler dahi (Muhammedülemin) Kendine güvenilir Muhammed derlerdi Bu kudsi vazifeyi, her türlü müşkilata rağmen, devam ettirdi
Âyeti kerimelerde mealen buyuruluyor ki:
(Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik) Enbiya 107
(De ki, ey insanlar, ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm) Araf 158
(Rabbinin sana verdiği nimetlerle mecnun değilsin Senin için bitmeyen, sonsuz mükafat vardır Elbette sen en büyük ahlak üzeresin) Kalem 24
(Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmez) Sebe 28
(Alemlere Cin ve insanlara ilahi azap ile korkutucu uyarıcı olarak Furkanı Kur’anı kuluna Muhammed aleyhisselama indiren Allah’ın şânı ne yücedir) Furkan 1
(De ki, insanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak, bu Kur’anın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, yemin olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar) İsra 88
(Muhammed “aleyhisselam, kendi arzusu ile konuşmaz Çünkü O, tevhidi ilan ve şirki yok etmek ve dini yaymak ile emr olunmuştur Onun din işlerinde konuşması ancak vahiydir) Necm 3,4
(De ki, ben de ancak sizin gibi bir insanım (Şu var ki) bana İlahınızın sadece tek bir ilah olduğu vahiy olunmuştur Zatında benzeri, sıfatlarında şeriki, ortağı yoktur Rabbine kavuşmak isteyen bir kimse, ameli salih, faydalı iş işlesin ve Rabbine kulluk etmekte hiç şerik ortak koşmasın) Kehf 110
Bütün bu zikrettiğimiz hususlar, beyan ettiğimiz hakikatler, tertibindeki ilahi nizam, Kur’anı kerimin dünyanın en büyük mucizesi olduğunu, inansın inanmasın herkese gösteriyor
Âyeti kerimelerde mealen buyuruluyor ki:
(Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini, hidayet ve hak din İslam ile gönderen Odur Şahid olarak Allah yeter) Feth 28
(Müşrikler istemeseler de, İslam dinini diğer bütün dinlerden üstün kılmak için resulü Muhammed aleyhisselamı, sebebi hidayet olan Kur’an ve İslam dini ile birlikte gönderen Allahü teâlâdır) Saf 9