Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Nefis, Nefsin Yapısı, Özellikleri, Değişebilirliğinin Zorluğu

Nefis, Nefsin Yapısı, Özellikleri, Değişebilirliğinin Zorluğu

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
İnsan iki öğeden meydana gelmektedir Birincisi ruhtur Ruh Allah’tandır Onda bütün güzellikler ve faziletler vardır İyilik ruhtan gelir İkincisi nefistir Nefsin temel kaynağı anasırı erbadır (toprak, su, ateş, hava) Anasırı erba Allah’ın emri ile yoktan yaratıldığı için bütün kötü olan şeyler bunlardan kaynaklanır Çünkü yokluk bütün kötülüklerin kaynağıdır Ayrıca kötü anılar da kompleks olarak nefsin nasırları olarak işlev görür Onlara basıldığı zaman sıkıntılar yaşanır Bir de tabii nefsin içgüdüleri vardır ki nefis bu yönü ile hayvanlarla ortak bir dünyaya sahiptir Bunların da usulüne göre doyurulması gerekir Yani nefis bütün çirkinlikleri ve rezillikleri barındırır İnsan, ruhu ile nefsi arasında bir denge kurarak yaşamaya çalışır Bazen nefsine meyleder bazen de ruhunun sesine kulak verebilir
Nefis daima dünyaya meyleder, şeytan da onu bu dünya ile kandırır Nefis bedene bağlıdır Bedenin ihtiyaçları karşılanınca nefis de biraz rahatlar Ama nefis çok açgözlüdür Onun ihtiyaçları bitmediği gibi bütün dünyaya sahip olsa da tamamen tatmin olması mümkün değildir Ruhsa bu dünyaya ait değildir O Allah’tan bir nefhadır (soluktur) Ruhun gıdası ibadetlerle elde edilebilecek olan nurdur Kişi ibadetlerden uzak olduğu zaman ruhu zayıflar, kendisini pek belli edemez Böyle bir insanda hâkim olan öğe nefistir Nefis ibadetleri sevmez Ruh ise ibadetlerle yaşayabilir; ibadetlerden sonsuz bir haz alır Onlarla beslenir
Nefis güzelliklere şehvetle yaklaşır Ruhsa âşık olur Nefis daima kendini düşünür Ruh ise diğerkâmdır
Çağdaş bilimler, özellikle psikoloji ve psikanaliz (nefis çözümleme iken ruh çözümleme diye yanlış dilimize çevrilip terim olarak kullanılmaktadır), insanı sadece nefis yönü ile tanırlar ve tanıtırlar Ruhu tamamen inkâr ederler Psikolojik savunma mekanizmaları ve psikolojik hastalıklar olarak tarif ettikleri şeyler tamamen nefisle ilgili şeylerdir Nefse bilinçdışı veya bunun organı veya yeri olarak kabul ettikleri bilinçaltı (id) derler Onlara göre insan insanın kurdudur Bir insanın diğer bir insana menfaatsiz iyilik yapması imkânsızdır İnsanın yaptığı bütün iyiliklerin altında bir çıkar vardır Faziletler bu çıkar ilişkilerinden doğar Allah rızası diye bir kavramı algılamaları imkânsızdır Zira Allah dini bir kavramdır Bilimsel düşüncede dine yer yoktur Onlara göre din de dinsel kavramlar da insanların çıkarları için uydurdukları zihinsel zincirlerdir Onlarla birbirlerini bağlarlar Yine onlara göre insanın diğer bir insana âşık olması bilinçsizce bir şehvet hissidir Şehvet duygusundan uzak bir aşk söz konusu olamaz Platonik aşk bir psikolojik rahatsızlıktır
Psikanalizin kurucusu SFreud gençken koyu bir Yahudi olarak kutsal kitaplardan yani Tevrat ve onun tefsiri olan Talmut’tan nefis kavramını inceden inceye öğrenmiştir Sonra olgunlaştığında inanç bunalımı yaşadığı devirde onu seküler alana taşıyıp önce bilinçdışı diye tanımlamış, sonra da hastaları üzerindeki gözlem ve deneylerle çağdaş bilimlerin yöntem ve teknikleri ile açımlamış ve çeşitli bilgilerle ve kavramlarla sistemleştirmiştir Ruhu ise sistem dışı bırakarak insanı sadece nefisten ibaret cinsel bir yaratık olarak tanımlamıştır İnsanı en etkili içgüdüsü, yani cinselliği etkisi altında bir oyuncak gibi göstermiş, bu içgüdüsü engellenip tatmin olmayınca çeşitli ruhsal hastalıklara yakalandığını ifade etmiştir Kuşkusuz söyledikleri sadece nefisten ibaret kalan ve ibadetsiz bir hayatla ruhunu zayıflatmış veya öldürmüş insanlar için doğrudur, yerindedir Gerçeğin ta kendisidir Ama tanımladığı insan Müslüman için eksik kalır Çünkü bir Müslüman nefsinin bu tür hastalıkları yanında ruhunun gücüyle kurtulur ve cinsel içgüdünün üstünde bazı ruhsal doyumlarla tatmin olduğu için ruhsal yönden sağlığını da korur İbadet hayatı bir ruhsal sağaltım (terapi) gibi işlev gördüğü için kolay kolay ruhsal hastalıkların kıskacına girmeyecektir
İnsanı böyle yarım yamalak tanımladıkları, yani ruhu inkâr ettikleri ve insanın sadece nefisten meydana geldiğini ifade ettikleri için psikoloji ve psikanalizle ciddi bir şekilde ilgilenen insanlar, genellikle Allah’ın da varlığını kabul etmezler Ateist, teist, deist gibi birtakım inanç biçimlerini kabul ederler
Gerçi bir hadisi şerifte (bazıları kelamı kibar olarak kabul ediyorlar) ‘Nefsini bilen Rabbini bilir’ denmektedir Ama insanı sadece nefis yönü ile bilen Allah’ı inkâr eder Küfür ve isyan bataklığına gömülür İnsan, ruhun varlığını kabul ederek nefsini tanırsa büyük bir irfana, marifete kavuşur Çünkü iç dünyamızı tanımamız büyük bir keşiftir Bu bilgi bizim kendimizi tanımamızı sağlamakla kalmayacak Allah’ı da tanımamızı sağlayacaktır Çünkü Allah sadece dış dünyada değil iç dünyamızda da kendi varlık ve birliğine işaret eden pek çok ayet yaratmıştır Bunları insan tanımaya başladıkça Allah’ı tanımaya ve anlamaya başlayacak, dolayısıyla irfana ve marifete ulaşacaktır Nefsinin kötü eğilimleri ile şeytanın ortaklaşa hareket etmesi sırrına vakıf olan bir insan düşmanlarını tanıdığı için dünyanın hazinelerinden daha üstün bir hazineye sahip olacaktır Zira bu bilgi ile cennetin anahtarlarını elde etmek isteyebilir Çünkü gerçek düşmanlarını bilen Rabbini tanıyacak ve O’nun rızasını kazanacak şeyleri elde etmeye çalışacaktır Böylece ‘Nefsini bilen Rabbini bilir’ sözü tahakkuk edecektir
Nefsin en büyük özelliği değişmezliğidir Hâlbuki bu söz yanlıştır Bu sözün doğrusu şudur: ‘Nefis çok inatçıdır Kolay kolay değişmez’ Onun için pek çok atasözü onun bu durumunu anlatmaktadır: İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur Huy canın altındadır Can çıkar huy çıkmaz vb Bu atasözleri insanın nefsinin değişmezliğini, değişmekte direndiğini çok güzel anlatmaktadır Gerçekten de öyledir Nefsin değişse bile huylarını devam ettirmekte ne kadar inatçı olduğunu herkes kötü alışkanlıklarını bıraktıktan sonra bile anlayabilir İçki gibi kötü bir alışkanlığı olan bunu bıraktıktan sonra nefsi çay, soda, gazoz vs başka bir içeceğin tiryakisi kesilir Bunlara yapışır Kaybını bunlarla telafi eder Eskiden kötü kadınlarla yatıp kalkan bir arkadaşım tövbe edip hak yola dönünce bu sefer de gül gibi karısının üstüne kuma getirmeye kalktı Yani nefis eski yoldaki alışkanlıklarını bu sefer meşru yoldan telafi etmeye devam edecektir Nefsi bunlardan alıkoymak, önünü kesmek kolay değildir Nefis bildiğini başka kılıklarda yine okuyacaktır
Nefsin bir diğer özelliği de küfür üzere yaratılmış olması ve akılla, nasihatle yola gelmemesidir Bilindiği üzere tasavvufta nefsin yedi makamı vardır Bunlar sırasıyla şunlardır: 1Nefsi Emmâre 2 Nefsi Levvâme 3 Nefsi Mülhime 4 Nefsi Mutmainne 5 Nefsi Raziyye 6 Nefsi Marziyye 7 Nefsi Kâmile
Nefsin bu makamları kaza ve kader karşısında aldığı tavırla belli olur Nefsi Emmâre kaza ve kadere aleyhine olduğu zaman isyan eder, hep kendisinin haklı olduğunu düşünür İşlediği günahlarda bile kendince haklı gerekçeleri vardır Nefsi levvâme böyle bir durumda bocalamasına karşın bazen kendisini kaybederek yanlış yola koyulabilir Kaza ve kadere rıza mülhime makamında tomurcuklanmaya, ancak mutmainne makamında meyvelerini vermeye başlar, nefsi raziyye de ise bu meyveler olgunlaşıp kıvama gelir Nefsi marziyye ise kulun kaza ve kadere rızasının Allah tarafından kabul edildiğinin, nefsi kâmile ise bunun taltif edildiğinin makamlarıdır Bu durumda insan şöyle düşünebilir: Bu üstün mertebelere ulaşma, velilik, kutupluk sadece nefsin kaza ve kadere rıza göstermesine bağlı ise bunu niçin herkes kolay bir şekilde gerçekleştiremiyor, tarikatlara girip onca sıkıntılara düşüyorlar? Bu konuda kitaplar yazılsa onları okuyarak ve bu konularda bilinçlenerek nefis makamlarını aşamazlar mı? Evet, iş bu kadar basit olsaydı, elbette insanlar bu biçim bir yola koyulur, kitaplar okuyarak veli olurlardı Kuşkusuz bu konuda bilinçlenmek, bilinçlenmemeye göre güzeldir Ama insanlar bu konuda bütün kitapları bir ömür boyu okusalar da böyle okumalarla nefis makamlarını aşamazlar Çünkü nefsin akılla, zekâyla, düşünmeyle pek bağlantısı yoktur Nefis entelektüel yaşantıyla değişmez Nefis bizzat yaşadıklarıyla değişir Onlardan etkilenir Yaşantılarla değişir Düşünceler değil, eylemler, ilişkiler nefse anlamlı gelir Yani nefsin dili, mantığı çok farklıdır Ona ulaşmak, hitap etmek, onu değiştirmek, onu bir makamdan diğer makama ulaştırmak o kadar kolay değildir Ondan yukarıdaki atasözlerimiz onun değişiminin imkânsızlığından söz etmişlerdir
Nefsi ya bizzat nefse hitap eden ibadetlerle ya da ruha seslenen ibadetlerle değiştirebiliriz Onun için tarikatlar her ne kadar birbirinden farklı ibadetlerle, yöntem ve tekniklerle nefsi tezkiye, ruhu tasfiye ediyorlarsa da aslında iki gruba ayrılırlar
Tarikatların bir grubu daha ziyade zikre ağırlık vererek ruhu tasfiye ederek nurlarla güçlendirmeye çalışırlar Nakşibendiyye tarikatı bu gruba girer Ruh nurla olgunlaşarak kendisine gelir, yavaş yavaş iç dünyada söz sahibi olarak nefsi kendisine benzetmeye, onu tezkiye etmeye başlar Yani nurlarla ruh çarkı döndükçe nefis tezkiye olup makam kazanır Tabii nefsin makam kazanması kolay değildir Her makamda elli bin perde olduğu söyleniyor Bu çok yavaş olur Zikir Allah rızası için çekildikçe olur Çarklar işler Onun için zikirde şu cümleyi belli bir periyotla söylemek gerekir: ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allahım Sen maksadımsın, isteğim de Sen’in rızandır)’ Zira çekilen zikir Allah’a ulaştıracak rüzgâr ise bu ilgili cümle onun rotasıdır Rota, rüzgar kadar hatta ondan da önemlidir Zikir bu niyetle çekilmedi mi nefse hizmet eder Nefsi bir gaye ile zikir çekilmeye başlanır Nefis de gitgide şişer, yoldan çıkar Şeytanın oyuncağı olur Onu çıkamayacağı uçurumlara atar Yalancı mehdiler, kutuplar, evliyalar hep bu rotadan sapan insanlardan çıkar Allah göstermesin Allah zikrinde bizleri rızası dışında başka noktalara sürüklemesin İşte zikir Allah rızası için çekilirse ruh saflaşır nefis de Allah’tan gelen şeylere, hususiyle kaza ve kaderine rıza gözlüğü ile bakmağa başlar Ruh zikri bu niyetle çekip saflaşması ile nefse bu konuda dersler verip onu kendisine benzetmeye çalışır
Tarikatların diğer bir grubu da doğrudan nefsi hedef alarak onu tezkiye etmeye çalışırlar Bunun için müritleri zorlu hizmetlere koşarlar Oruç ve erbain (çile) gibi ibadetlere önem verirler Bu tür tarikatlar kurumsal alt yapılara ihtiyaç gösterdiğinden zamanımızda kalmamışlardır Halveti, Mevlevi gibi tarikatlar bu gruba girer Elbette zikir gerek ferdi gerekse bireysel bu tarikatlarda da vardır, ama birinci planda değildir Nefis bu zorlu ibadetlerle zamanla dize gelerek nefis makamlarının kat edilmesindeki Allah’ın kaza ve kaderine rızayı öğrenmeye, daha doğrusu bu bilgiyi içselleştirmeye başlar, bu yolla nefis makamları tek tek aşılır Ama tabii bunlar çok uzun yılları da alabilir Yani nefsin değişimi onlarca yıl sürebilir
Tabii her şeyde olduğu gibi insanların kabiliyetleri de farklı farklıdır Kimisinin meşrebi nefsi ibadetlerden hoşlanırken kimisi de ruhu geliştiren ibadetlere meyleder Kimisi tasavvuftan ve tarikattan hiç zevk almaz Cemaatleri sever Cemaatte de belli hizmetler hoşuna gider Elbette tasavvuf ve tarikat yolu farz değildir Farz ve yasak olan şeyler bellidir İnsanlar İslam’ın hükümlerinden sorumludur Nefsi makamlar kat ettirip mutmainneye ulaştırmak zorunda değiliz Ama Allah’ın dinini hayatımıza uygulamak, farzları yerine getirmeye ve yasaklardan kaçınmaya mecburuz Daha doğrusu Allah bizleri bununla sorumlu tutmaktadır Bunun için bize levvâme (Allah’a dönen, günahlara pişmanlık duyan) nefis de yeterlidir Ama herhalukarda nefsi emmâreden kurtulmak gerekiyor Zira bu nefis sahibini cehenneme götürür Allah korusun Allah hepimize tövbei nasuh nasip eyleyip kaza ve kaderine rızayı, hususiyle Kendisi’nin rızasını nasip eylesin Amin
Muhsin İyi
 

Similar threads

Nefse mertebeler verilebilir Bununla kastedilen, nefsin terbiye edildikçe mertebece olgunlaşabileceğidir Fakat, nefis bir makamda sabit durmaz Bu mertebeler arasında gider gelir Yükselişler, düşüşler yaşar İnsan her zaman alayı illiyyin ile esfeli safilin arasında uçsuz bucaksız bir merenin...
Cevaplar
0
Görüntüleme
107
Kaza ve kader Allah’ın (cc) hakkıdır Çünkü O kullarına dilediği gibi hükmetme hakkına sahiptir İsterse herkese zulüm yapabilir Kullarının buna hiçbir suretle itirazları olamaz Nitekim insan et ihtiyacı için hayvanları kesmekte ve yemektedir Aklı başında olan hiç kimse hayvanların yaşam...
Cevaplar
0
Görüntüleme
98
Nefis terbiyesi ne demektir? Bir tarladan iyi mahsul almanın yolu, tarlanın iyi işlenmesinden geçer Eğer tarlaya iyi bir bakım yapılmazsa, yabani otlar ve dikenler her tarafı istila eder İşte, insanın nefsi de tarla gibidir Eğer terbiye edilmezse, kötü kabiliyetler boy gösterir Eğer iyi bir...
Cevaplar
0
Görüntüleme
53
Hz Âişe (ranh) Resûlullah’a (sav), “İnsan rabbini ne zaman tanır? diye sorduğunda, Peygamber Efendimiz, “Nefsini tanıdığı zaman; zira nefsini bilen rabbini bilir buyurmuştur (Aclûnî) Nefsi emmare (kötülüğü emreden nefis) ile mücadele iki yolla olur: 1 Riyazet 2 Mücahede Nefs, Arapça bir...
Cevaplar
0
Görüntüleme
100
Dini Kuşkuların, Şüphelerin, Kuruntuların Kaynağı, Vesveselerin Nedenleri Nelerdir? İnsan bu dünyaya imtihan için gönderilmiştir İmtihanı en başta nefis ve şeytanla olmaktadır Müslümanların akıllarına gelen dini kuşkulara vesvese denir Nefis ve şeytanla imtihan edildiğimiz için buna bağlı...
Cevaplar
0
Görüntüleme
124
858,467Konular
981,169Mesajlar
29,537Kullanıcılar
emirbregaSon üye
Üst Alt