iltasyazilim
FD Üye
Türkçenin Sırları kitabı
Türkçenin Sırları kitabının özeti
Türkçenin Sırları özet
Bir Dil Konferansı başlıklı yazıda; Nihat Sami Banarlı: Dilin ırk için öneminden bahsederek vakit içinde kaynağını dıştan alan ideolojilerin milleti harap etmek için dili bozmaya yöneleceğine dair kaygılarını dile getirmektedir Bir Türk dili sevdalısı olan Banarlı “Şu fâni dünya saadetleri içinde hiçbir şey aziz Türk çocuklarına Türk Dilini öğretmek dek hoş hizmet değildir diyerek dilimizi öğretmenin önemine dikkat çekici ederek bu vazifenin yalnızca Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlere ait bir vazife olmadığına uyarı çeker, öteki öğretmenlerin ve anne babaların bu konuda sorumluluk almaları gerektiğini vurgular Türk Dilindeki kelimelerdeki nağme güzelliğine dikkat çeken Banarlı, Türkçe ’nin ideal bir şiir dil oluşundan da bahseder Türkçe ’nin bir imparatorluk dili olduğunu gösteren yazarımız, “Türkçe hüküm sürdüğü toprakların neresinde hoş bir ses bulmuşsa onu kendi bünyesine almıştır der Öz Türkçecilik namına halkın benimsediği bu tür kelimeleri değiştirmenin yanlışlığına sinyâl eden yazan şöyle demektedir: “Böyle bir tarih baştan başa işlene yontula güzelleşmiş insanlar şiirine, aile harimine, millî vicdana kurulmuş kelimeleri sevmemiz, anlamamız ve korumamız tabiidir Böyle kelimeler dillerde, efsanenin Nisan yağmurundan düşen damlaları sedef içinde saklayıp işledikten daha sonra kocaman ve parlak inciler haline koyması gibi zamanla ve sabırla işlenmişlerdir Bu halis incileri birtakım encik boncukla başkalaştırmak en azından incideki kıymeti anlamamaktadırYanı sıra yazan Türk toplumundaki uzun hece kavramından bahsedip,atalarımızın eski zamanlarda iletişim baskı olduğundan kısa lakin uzun heceli kelimeler kullandığına;bu yüzden de günümüzdeki eski eserlerin çoğunda bu kavramın olduğundan bahsetmiştir
İmparatorluk Dilleri başlıklı yazı, “Her millet kendi ikliminin lisanını söyler şeklindeki Yahya Kemal ’e ait cümleyle başlamaktadır Türkçe ’yi sevmenin ve anlamının önce Türk milletini sevmek ve milletimizin tarih boyunca emek verip meydana getirdiği her millî eseri hoşlanmak, bilmek gereği ifade edilerek bir dilin imparatorluk dili olması için sahip olması gerekli şartlar aktarılır Yazar; Türkçe ’nin de bir imparatorluk dili olduğuna göze çarpan eder Türkçe ’nin hüküm sürdüğü imparatorluk içinde kullanılan ve ırk göre benimsenen kelimeleri değiştirmemek gerektiğini vurgulayarak bunun yanlışlığına temas eder: “Bir dilin doğuşunda, karakterinde, ananesinde ve dehasında diğer dillerden derlenmiş kelimeleri millîleştirme hayatı ve kudreti varsa artık o dili öz dil yapmaya kalkmak, dili kendi tabiatından ve dehasından uzaklaştırmaktır ama, bunu fakat cehaletin ve dalâletin elleri yapar… Realite şudur ancak Türk milleti gibi asırlarca hatta çağlarca dünya sathında konuşmuş büyük ve fatih bir milletin dili öz dil olamaz imparatorluk dili olur Türkçe ’yi Yahya Kemal ’in eserlerinde kullandığı dil olarak tanımlayan yazarımız görüşlerini şu şekilde dile getirir: “Türk dili Kendi Gök Kubbemiz kitabını meydana getiren müthiş şiirlerin söylendiği lisandır Bir dil Açık Deniz gibi, Sülaymaniye ’de Bayram Sabahı gibi Bir Tepeden, Itrî, Vuslat ve Erenköyü ’nde Bahar gibi şiirler söyleyebiliyorsa bu dil hatta dünya ölçüsünde büyük lisan demektir Kendi Gök Kubbemiz bir semboldür Türkçe ona benzer ve onun ayarında İstiklal Marşı gibi Çanakkale Şehitleri gibi Bülbül vb gibi Ahmet Haşim ’in Piyalesi ’nde musikîleşen şiirler gibi, Orhan Seyfi ’nin Peri Kızıyla Çoban Hikâyesi gibi Faruk Nafiz ’in Han Duvarları gibi daha nice şiirler söylenmiştir Bir milleti ebediyen ayakta tutabilecek kudretteki bu müstesna şiirler biliyoruz milletimizi çürütmek isteyenlerin kâbusudur
Bir Dil Nasıl Güzelleşir başlıklı yazıda: “Dilleri dil yapanlar birtakım alaylı hatta âlim dilciler değil milletlerdir; milletlerin dile bir alımlılık ve bir hoş ses tahsis etmek için yaratılmış kadın erkek ve adsız evlâtlarıdır bir de milletlerin dillerini seven anlayan ve ilâhî bir güzellikte kullanan büyük şairlerdir diyen Banarlı, eserindeki bu başlık aşağı daha fazla şairlerin Türk Dilini şiirleriyle güzelleştirdiklerinin altını çizer Fransız şiirinden örneklerle düşüncelerini pekiştiren yazan şiirlerdeki halkın benimsediği dili kullanmanın avantajına dikkat çeker
Bahar ve Türkçe başlığı aşağıda Banarlı; Türkçe ’nin yaşadığı ideolojik sıkıntılardan uzaklaşarak onu bir bahar sabahının ümit verici güzelliği içinde bir bahar güneşi kadar beyaz ve berrak bir duyguyla anımsamak istediğini ifade ederek Türkçe ’ye hizmet edenleri yâd eder Tarihteki en büyük Türk Dili âşıklarından olan Ali Şir Nevâî ’nin Türkçe ’nin üstünlüğü ile ilgili tespitlerine atıflarda bulunarak Türkçe kelimelerin Nevâî zamanında birer bahar gülü olduğunu söyleyerek Nevâî ’nin şu sözlerine yer verir: “Bu âlemin gül bahçelerine girdim Gülleri feleğin güneşinden daha parlaktı Her yanında göz görmedik el değmedik daha neler ve neler vardı Fakat bu mahzenin yılanı kan dökücü ve bu güllerin dikeni sayısızdı Bunları görür görmez düşündüm ve dedim fakat: Demek bizim Türk şairleri bu korkulu ve dikenli yollardan çekindikleri için Türkçe ’yi bırakıp gitmişler Ben Türkçe ’nin fezasında tabiatımın atını koşturdum; hayalimin kuşunu kanatlandırdım Vicdanım bu hazineden nihayetsiz kıymetli taşlar la ’ller, inciler aldı; gönlüm bu gül bahçesinin türlü çiçeklerinden uçsuz bucaksız güzel kokular kokladı Türkçe ’nin güzellikleriyle söylenmiş her laf ve şiiri birer gül demetine benzeten Banarlı, Fuzuli ’nin Leyla ve Mecnun ’unu bu güllerden biri olarak vasıflandırır
Beyaz Lisan başlıklı yazıda; Türkçe ’nin Serveti Fünûn ve Fecri Âtî dönemindeki seyrinden bahsedilir Abdülhak Hamîd, Tevfik Fikret, Ömer Seyfettin, Mehmet Kesin Yurdakul, Yahya Kemal, Ahmet Haşim ve Faruk Nafiz ’den Türkçe ’nin reel sanatkârları olarak bahsedilirÖmer Seyfettin ’in ana Türkçe ’yi bu lisanlardan uyanışla başlattığına uyarı çeker,ve Seyfettin ’in bu lisana ‘Beyaz Lisan ’ adını verdiği söylenir
Altın Yumurtlayan Tavuk başlığı altında yazıya başlık olan hikâye aktarılarak “Yirminci asır Türkçe ’si başlangıçta milletimize altın gibi kıymetli ve güzel kelimeler kazandıran tılsımlı bir kısmet kuşuydu Günümüz dilcileri onu boğazladılar Hikâye budur Bugün Türkçe ’mizi her bakımdan tedirginlik ve sefalet içinde bırakanların sözcük diye yaydıkları bu müzahrefat, onların hoyratça boğazladıkları altın yumurtlayan tavuğun kursağında bulduklarıdır Gerçek Türkçecilik milletin zevkine ve sevgisine yedire yedire işlenen millî kelimeler ve söyleyişler anlayışıdır denilerek konu atıfta bulunulan hikâye ile özdeşleştirilir
Benim Dünyam başlıklı yazıda Türk Halk Müziği zevkinin bir kelimeyi Türkçeleştirirken ona verdiği düzen ve sihirli söyleyişe uyarı çekilir Giyim ve kuşamlarda kullanılan elbiselerin isimlerinden bahsedilerek bunların salt bir nesne adı olmaktan çok elbisenin işlevi ile Türk zevkini çağrıştırıcı bir mânâ zenginliği taşımasının önemine bağlantı edilerek şöyle denilir: “Son yıllarda şehir halkı kızlarımızın giydiği vahşi, iri cihaz dikişli, soluk renkli gizli Amerikan pantolonlarının zevksizliği yanına yörük kızı Ayşe ’nin hâlâ çok hoş ve fazla millî bir hava ile dalgalanan kibar şalvarını ondan da yani gömlekten de cana yakın bulurdum
Kelimelerin İzacı başlıklı yazıda: izaçta olması gereken uyumdan örneklerle söz edilerek bunun zorluğundan bahsedilir Ancak ikiz ruhlarla bunun mümkün olduğundan bahisle Türk Dilindeki kelimelerin izacının böyle sihirli bir evlilik olduğu söylenir Türk halkının kudretli lisan zevki ile renkli ve aydınlatılmış terkiplerin bu şekilde oluştuğunu bahsederek bunlar nur topu gibi yeni ve millî bir izacın evlâtları olarak vasıflandırılır: Çay, anadili, arter, akağa, bindallı, bozkır, cankurtaran, çamsakızı, yanardağ, demiryolu, ateşböceği, kuş dili, ebemkuşağı, karakalem, karayel, hanımeli, yavruağzı, gülkurusu, camgöbeği, gece mavisi, su yeşili, nar kırmızısı örnekleri verilir Kelimelerin izacı ara sıra insanların izacından doğan hoş yavrulara ad olur, diyen Banarlı, bu cins isimlere şunları misal olarak verir: Gülnur, Gülşah, Gülten, Güldalı, Gülderen, Gönlügül, Ayşegül, Yazgülü Hem bunların Türkçe ’nin gelişmesinde manâlı yeri olduğu anlatılır
Güzel Evin Hikâyesi başlıklı yazıda; Ev kelimesinin öztürkçe oluşundan bahsedilerek kelimenin Türk Dil tarihi içindeki seyrinden bahsedilmiştirGenel olarak bu bölümde de halkın kabul ettiği dile sahip çıkma öğüt edilir: “Bizim dil konusunda yapacağımız meslek sözcük fethinden hatta kelime idhalinden korkmamaktır Şu şartla fakat İngilizlerin, Fransızların özellikle büyük Türk halkının yaptığı gibi derhal millî damgamızı vurabilelim Onları Türkçe ’nin sesiyle ve kendi estetiğimizle millîleştirelimÇünkü müşterek medeniyetler içinde milletlerin en büyük zaferi işte bunu yapmak, bunu yapabilmektirHem Türk milletinin böyle manâlı kelimeleri her şeye rağmen koruduğundan bahsedilmiştir *
Türkçenin Sırları kitabının özeti
Türkçenin Sırları özet
Bir Dil Konferansı başlıklı yazıda; Nihat Sami Banarlı: Dilin ırk için öneminden bahsederek vakit içinde kaynağını dıştan alan ideolojilerin milleti harap etmek için dili bozmaya yöneleceğine dair kaygılarını dile getirmektedir Bir Türk dili sevdalısı olan Banarlı “Şu fâni dünya saadetleri içinde hiçbir şey aziz Türk çocuklarına Türk Dilini öğretmek dek hoş hizmet değildir diyerek dilimizi öğretmenin önemine dikkat çekici ederek bu vazifenin yalnızca Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlere ait bir vazife olmadığına uyarı çeker, öteki öğretmenlerin ve anne babaların bu konuda sorumluluk almaları gerektiğini vurgular Türk Dilindeki kelimelerdeki nağme güzelliğine dikkat çeken Banarlı, Türkçe ’nin ideal bir şiir dil oluşundan da bahseder Türkçe ’nin bir imparatorluk dili olduğunu gösteren yazarımız, “Türkçe hüküm sürdüğü toprakların neresinde hoş bir ses bulmuşsa onu kendi bünyesine almıştır der Öz Türkçecilik namına halkın benimsediği bu tür kelimeleri değiştirmenin yanlışlığına sinyâl eden yazan şöyle demektedir: “Böyle bir tarih baştan başa işlene yontula güzelleşmiş insanlar şiirine, aile harimine, millî vicdana kurulmuş kelimeleri sevmemiz, anlamamız ve korumamız tabiidir Böyle kelimeler dillerde, efsanenin Nisan yağmurundan düşen damlaları sedef içinde saklayıp işledikten daha sonra kocaman ve parlak inciler haline koyması gibi zamanla ve sabırla işlenmişlerdir Bu halis incileri birtakım encik boncukla başkalaştırmak en azından incideki kıymeti anlamamaktadırYanı sıra yazan Türk toplumundaki uzun hece kavramından bahsedip,atalarımızın eski zamanlarda iletişim baskı olduğundan kısa lakin uzun heceli kelimeler kullandığına;bu yüzden de günümüzdeki eski eserlerin çoğunda bu kavramın olduğundan bahsetmiştir
İmparatorluk Dilleri başlıklı yazı, “Her millet kendi ikliminin lisanını söyler şeklindeki Yahya Kemal ’e ait cümleyle başlamaktadır Türkçe ’yi sevmenin ve anlamının önce Türk milletini sevmek ve milletimizin tarih boyunca emek verip meydana getirdiği her millî eseri hoşlanmak, bilmek gereği ifade edilerek bir dilin imparatorluk dili olması için sahip olması gerekli şartlar aktarılır Yazar; Türkçe ’nin de bir imparatorluk dili olduğuna göze çarpan eder Türkçe ’nin hüküm sürdüğü imparatorluk içinde kullanılan ve ırk göre benimsenen kelimeleri değiştirmemek gerektiğini vurgulayarak bunun yanlışlığına temas eder: “Bir dilin doğuşunda, karakterinde, ananesinde ve dehasında diğer dillerden derlenmiş kelimeleri millîleştirme hayatı ve kudreti varsa artık o dili öz dil yapmaya kalkmak, dili kendi tabiatından ve dehasından uzaklaştırmaktır ama, bunu fakat cehaletin ve dalâletin elleri yapar… Realite şudur ancak Türk milleti gibi asırlarca hatta çağlarca dünya sathında konuşmuş büyük ve fatih bir milletin dili öz dil olamaz imparatorluk dili olur Türkçe ’yi Yahya Kemal ’in eserlerinde kullandığı dil olarak tanımlayan yazarımız görüşlerini şu şekilde dile getirir: “Türk dili Kendi Gök Kubbemiz kitabını meydana getiren müthiş şiirlerin söylendiği lisandır Bir dil Açık Deniz gibi, Sülaymaniye ’de Bayram Sabahı gibi Bir Tepeden, Itrî, Vuslat ve Erenköyü ’nde Bahar gibi şiirler söyleyebiliyorsa bu dil hatta dünya ölçüsünde büyük lisan demektir Kendi Gök Kubbemiz bir semboldür Türkçe ona benzer ve onun ayarında İstiklal Marşı gibi Çanakkale Şehitleri gibi Bülbül vb gibi Ahmet Haşim ’in Piyalesi ’nde musikîleşen şiirler gibi, Orhan Seyfi ’nin Peri Kızıyla Çoban Hikâyesi gibi Faruk Nafiz ’in Han Duvarları gibi daha nice şiirler söylenmiştir Bir milleti ebediyen ayakta tutabilecek kudretteki bu müstesna şiirler biliyoruz milletimizi çürütmek isteyenlerin kâbusudur
Bir Dil Nasıl Güzelleşir başlıklı yazıda: “Dilleri dil yapanlar birtakım alaylı hatta âlim dilciler değil milletlerdir; milletlerin dile bir alımlılık ve bir hoş ses tahsis etmek için yaratılmış kadın erkek ve adsız evlâtlarıdır bir de milletlerin dillerini seven anlayan ve ilâhî bir güzellikte kullanan büyük şairlerdir diyen Banarlı, eserindeki bu başlık aşağı daha fazla şairlerin Türk Dilini şiirleriyle güzelleştirdiklerinin altını çizer Fransız şiirinden örneklerle düşüncelerini pekiştiren yazan şiirlerdeki halkın benimsediği dili kullanmanın avantajına dikkat çeker
Bahar ve Türkçe başlığı aşağıda Banarlı; Türkçe ’nin yaşadığı ideolojik sıkıntılardan uzaklaşarak onu bir bahar sabahının ümit verici güzelliği içinde bir bahar güneşi kadar beyaz ve berrak bir duyguyla anımsamak istediğini ifade ederek Türkçe ’ye hizmet edenleri yâd eder Tarihteki en büyük Türk Dili âşıklarından olan Ali Şir Nevâî ’nin Türkçe ’nin üstünlüğü ile ilgili tespitlerine atıflarda bulunarak Türkçe kelimelerin Nevâî zamanında birer bahar gülü olduğunu söyleyerek Nevâî ’nin şu sözlerine yer verir: “Bu âlemin gül bahçelerine girdim Gülleri feleğin güneşinden daha parlaktı Her yanında göz görmedik el değmedik daha neler ve neler vardı Fakat bu mahzenin yılanı kan dökücü ve bu güllerin dikeni sayısızdı Bunları görür görmez düşündüm ve dedim fakat: Demek bizim Türk şairleri bu korkulu ve dikenli yollardan çekindikleri için Türkçe ’yi bırakıp gitmişler Ben Türkçe ’nin fezasında tabiatımın atını koşturdum; hayalimin kuşunu kanatlandırdım Vicdanım bu hazineden nihayetsiz kıymetli taşlar la ’ller, inciler aldı; gönlüm bu gül bahçesinin türlü çiçeklerinden uçsuz bucaksız güzel kokular kokladı Türkçe ’nin güzellikleriyle söylenmiş her laf ve şiiri birer gül demetine benzeten Banarlı, Fuzuli ’nin Leyla ve Mecnun ’unu bu güllerden biri olarak vasıflandırır
Beyaz Lisan başlıklı yazıda; Türkçe ’nin Serveti Fünûn ve Fecri Âtî dönemindeki seyrinden bahsedilir Abdülhak Hamîd, Tevfik Fikret, Ömer Seyfettin, Mehmet Kesin Yurdakul, Yahya Kemal, Ahmet Haşim ve Faruk Nafiz ’den Türkçe ’nin reel sanatkârları olarak bahsedilirÖmer Seyfettin ’in ana Türkçe ’yi bu lisanlardan uyanışla başlattığına uyarı çeker,ve Seyfettin ’in bu lisana ‘Beyaz Lisan ’ adını verdiği söylenir
Altın Yumurtlayan Tavuk başlığı altında yazıya başlık olan hikâye aktarılarak “Yirminci asır Türkçe ’si başlangıçta milletimize altın gibi kıymetli ve güzel kelimeler kazandıran tılsımlı bir kısmet kuşuydu Günümüz dilcileri onu boğazladılar Hikâye budur Bugün Türkçe ’mizi her bakımdan tedirginlik ve sefalet içinde bırakanların sözcük diye yaydıkları bu müzahrefat, onların hoyratça boğazladıkları altın yumurtlayan tavuğun kursağında bulduklarıdır Gerçek Türkçecilik milletin zevkine ve sevgisine yedire yedire işlenen millî kelimeler ve söyleyişler anlayışıdır denilerek konu atıfta bulunulan hikâye ile özdeşleştirilir
Benim Dünyam başlıklı yazıda Türk Halk Müziği zevkinin bir kelimeyi Türkçeleştirirken ona verdiği düzen ve sihirli söyleyişe uyarı çekilir Giyim ve kuşamlarda kullanılan elbiselerin isimlerinden bahsedilerek bunların salt bir nesne adı olmaktan çok elbisenin işlevi ile Türk zevkini çağrıştırıcı bir mânâ zenginliği taşımasının önemine bağlantı edilerek şöyle denilir: “Son yıllarda şehir halkı kızlarımızın giydiği vahşi, iri cihaz dikişli, soluk renkli gizli Amerikan pantolonlarının zevksizliği yanına yörük kızı Ayşe ’nin hâlâ çok hoş ve fazla millî bir hava ile dalgalanan kibar şalvarını ondan da yani gömlekten de cana yakın bulurdum
Kelimelerin İzacı başlıklı yazıda: izaçta olması gereken uyumdan örneklerle söz edilerek bunun zorluğundan bahsedilir Ancak ikiz ruhlarla bunun mümkün olduğundan bahisle Türk Dilindeki kelimelerin izacının böyle sihirli bir evlilik olduğu söylenir Türk halkının kudretli lisan zevki ile renkli ve aydınlatılmış terkiplerin bu şekilde oluştuğunu bahsederek bunlar nur topu gibi yeni ve millî bir izacın evlâtları olarak vasıflandırılır: Çay, anadili, arter, akağa, bindallı, bozkır, cankurtaran, çamsakızı, yanardağ, demiryolu, ateşböceği, kuş dili, ebemkuşağı, karakalem, karayel, hanımeli, yavruağzı, gülkurusu, camgöbeği, gece mavisi, su yeşili, nar kırmızısı örnekleri verilir Kelimelerin izacı ara sıra insanların izacından doğan hoş yavrulara ad olur, diyen Banarlı, bu cins isimlere şunları misal olarak verir: Gülnur, Gülşah, Gülten, Güldalı, Gülderen, Gönlügül, Ayşegül, Yazgülü Hem bunların Türkçe ’nin gelişmesinde manâlı yeri olduğu anlatılır
Güzel Evin Hikâyesi başlıklı yazıda; Ev kelimesinin öztürkçe oluşundan bahsedilerek kelimenin Türk Dil tarihi içindeki seyrinden bahsedilmiştirGenel olarak bu bölümde de halkın kabul ettiği dile sahip çıkma öğüt edilir: “Bizim dil konusunda yapacağımız meslek sözcük fethinden hatta kelime idhalinden korkmamaktır Şu şartla fakat İngilizlerin, Fransızların özellikle büyük Türk halkının yaptığı gibi derhal millî damgamızı vurabilelim Onları Türkçe ’nin sesiyle ve kendi estetiğimizle millîleştirelimÇünkü müşterek medeniyetler içinde milletlerin en büyük zaferi işte bunu yapmak, bunu yapabilmektirHem Türk milletinin böyle manâlı kelimeleri her şeye rağmen koruduğundan bahsedilmiştir *
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.