iltasyazilim
FD Üye
orman haftası tiyatro,orman haftası konulu tiyatro oyunu,orman haftası ile ilgili tiyatro oyunu,orman haftasıyla ilgili tiyatro
ORMAN HAFTASI İLE İLGİLİ TİYATRO AVCI
3 perdelik oyun
Sahne: Bir köy odası
Oynayanlar
Anne
Komşu bayan Avcı Oduncu
Geyik (Geyik maskeli çocuk)
Ormandaki koyunlar
(Maskeli çocuklar)
Birinci Perde
Anne, komşu kadın ve avcı (Anne, kulübenin kapısından haricen bakar Komşu kadın sedirde oturmuş, yün eğirmektedir
ANNE – Ortalık nerede ise kararacak!
KOMŞU – Eh ne yapalım, vakit akıyor Gözümüzü açıp kapayıncaya dek akşam ofuyor!
ANNE – Aman ne söylüyorsun komşu! Bugün saatler geçmesini bilmiyor!
KOMŞU – Illaki işin yoktu da sana saatler uzun geldi Yahut ben, sabahtan beri böylece çalıştım ama bana gün böylece kısalmış gibi geldi…
ANNE – Bugün işim yoktu, lakin bir meslek tutacak gönlüm de yoktu!
KOMŞU – Ne vardı komşucuğum? Bir derdin mi vardı yahut!
ANNE – Bir derdim vardı ya!
KOMŞU – Vah vah… Geçmiş olsun! Ne İdi derdin?
ANNE – Annelerin derdi ne olur fakat! Ben avcıyı düşünüyorum?
KOMŞU Avcıyı mı? Anlayamadım! Hangi avcıyı?
ANNE – Bizim çocuğu düşünüyorum! Ona siz köyde avcı demiyor musunuz? Benim de dilim alıştı Çocuğumun adını bile unuttum! Ben de onu “avcı diye çağırıyorum…
KOMŞU – Peki! Senin avcıya ne olmuş fakat? Bu dek üzülüyorsun!
ANNE – Bir şey olmadı! Lakin…
KOMŞUAması ne?
ANNE – Aması şu: Bizim çocuğun zihnine koymuşlar! Iddiaya Göre ormanda bir yaban domuzu türemiş Bütün çiftliklere, çubuklara, tarlalara, bağlara ziyan yapıyormuş Köylülerin canı İçin de risk oluyormuş… Bu köyde ve yakın köylerde, oğlum gibi bir avcı yokmuş Ona, “Bu yerleri olsa olsa sen kurtarırsın! Senden başka kimse onu daha alçak edemez! demişler… O da bu sözlere kapıldı, önceki sabahleyin tüfeğini yüklendi, Çarıklarını giydi, canavarı avlamaya ormana gitti “Yapma oğlum, etme oğlum… dedim, dinletemedim Dün sabahleyin giderken: “Bu hayvanı vurmadan dönmeyeceğim dedi Lakin, ne dek zaman dağda, ormanda kalabilir? Çantasındaki azık da öyle azdı Dün gece gelmeyince, çok üzüldüm, fakat “Olur Ya de ormanda domuzun çıkışını bekliyor! diye kendimi avuttum “Gün ışırsa gelir! dedim… Hemen gün kavuşuyor, bizimki hâlâ görünürlerde değil! İşte anun için durmadan kapıdan bakıyor, yolunu gözlüyorum…
KOMŞU – Üzme kendini komşucuğum! Avcı oğlun arslan gibidir Üç köy avcısının öldüremediği o koca domuzu senin uşak, Allah bağışlasın; tek başına öldürür!
ANNE – Evet, Allah korusun! Şimdiye dek başına böyle bir şey gelmemişti! Lakin analık dedik ya!
(Onlar böyle konuşurken sahne hafifçe kararmaya başlar)
KOMŞU – Evet, akşam kavuşuyor Ben de kalkıp gideyim! Ocağa bir çorba koyayım!
ANNE – Ah sen de mi gidiyorsun? Yalnız kalınca daha da kuvvet olacak ummak!
KOMŞU – Yemekten sonra sana tekrar uğrarım!
ANNE – Haydi allah ’a ısmarladık!
(Anne, arkasını kapıya çevirmiştir, bu sırada ava içeriye girer)
KOMŞUİşte avcı geldi!
(Anne keyifle kapıya koşar)
ANNE – Sen mi geldin yavrum? Oh ne kadar merak ettim!
(Avcının suratı asıktır, omuzundaki torbayı yere bırakır; gelir, annesinin ve komşusunun ellerini öper)
KOMŞU – Çok yaşa yavrum…
AVCI – Siz de çok yaşayın teyze!
ANNE – Nerelerde kaldın dün gece?
AVCIMerak mı ettin?
ANNE – Kesinlikle!
AVCI – Ben sana canavarı yakalamadan dönmeyeceğim dememiş miydim?
ANNE – Dedin, dedin ama, ben canavarla boğuşmaya gittiğini biliyordum, nasıl rahat ederim?
AVCI – Ben sana canavarı vurmadan geri dönmeyeceğimi önceden söylemiştim Canavarla da buluşmak için sözleşmiş değildik ya! Onu, bir günde yakalayamayacağımı düşünürsün ve kendini üzmezsin sanmıştım…
ANNE – Bari canavarı vurdun mu?
AVCI – Ne gezer? Dağda, ormanda dolandım durdum!
KOMŞU – Ben torbayı görünce canavarı öldürdükten sonradan kafasını kesip şu çuvala koydun sanmıştım
AVCIHayır!
KOMŞU – Sonra annen lâmbayı yakınca çuvalda: “Canavarın başı bu kadar ufak olamaz! dedim
AVCI – Içten düşündün teyze, bunun içinde canavar yok, küçük bir geyik yavrusu var!
ANNE – Ne dedin, ne dedin? Bir geyik yavrusu mu?
(Yere eğilir, çuvalı aralar, derhal kapatır) Sahi ! imiş… Nasıl yaptın avcı bunu? Nasıl kıydın bu yavruya?
(Komşu kadın gelir, çuvalı aralar, bakar)
KOMŞU – Yazık avcı! Şu yavrucağı nasıl vurdun? Hem kimseyi rahatsız etmeyen, ormanlarımızı süsleyen, bu minicik yavruya nasıl kıydın? Senin hiç de mi acıman değil?
ANNE – Derhal onun annesi nasıl yanıyordur? Bilsen, anlasan bunu yapmazdın!
AVCI – Anne ben bunu öldürmek istemedim!
ANNE – O kendi kendini mi öldürdü?
AVCI – Sana nasıl olduğunu hemen anlatayım… Bütün gün canavarı aradığım için başka hayvan vurmamıştım Ertesi gün, yani bugün de böyle oldu… öğleden daha sonra, köye dönmek için yola düşmeden önce, karşıma bir geyik çıktı… Ben de köye abes dönmeyeyim diye ona nişan aldım Fakat çalıların aralarında yavrusu varmış, anasını tehlikede görünce aniden çalılar arasından fırladı Anasına koştu, silâh onu vurdu, ben de kötü oldum, bir kaza oldu Oldu ama!
ANNE – Sen iyi bir avcı değilsin! İyi bir avcı olsaydın ne yavrulu bir hayvanı vurur, ne yavruyu öksüz bırakırdın! Ne de böyle masum bir yavruyu öldürür, annesinin gönlünü dağlardın… Zaten, avcılık, ancak herkesin tarlasını harman, çorman eden muzur hayvanlar için, insanlara karşı tehlikeli olanları imha etmek İçin yapılmalıdır Keyif cin hiç bir can öldürülemez… Ben senin böyle acımasız olmanı istemiyorum… Ben sana böyle yabanîler gibi davran diye avcı olmana İzen vermedim…
AVCI – Ben de çok üzgünüm anne! Ben bu yavruyu öldürmek istemedim…
ANNE – Ama öldürdün… Ben, sana verdiğim avlanma iznini geri alıyorum… Eğer benim iznim olmadan tekrar avlanırsan, işte komşumuz da şahit, ben sana analık hakkımı helâl etmem!
AVCIAnneciğim, ben küçükten beri avcılık yaparım, avı fazla severim, Lakin mademki benim avcılık yapmama müsade vermiyorsun, o hâlde sana söz veriyorum, bundan böyle avcılık yapmayacağım…
ANNE – teşekkürler oğlum, lakin laf saptamak yetmez, bu köyümüzün avcılarının bir töresi vardır Onlar avcılığa tövbe edecekleri zaman köyün etrafını çeviren Yedidağ ’ın en tepesine tırmanırlar ve tüfeklerini yedi kere havaya boşaltırlar Sonradan evlerine gelirler ve tüfeği kapının arkasına asarlar… Eğer sen de avcılıktan vazgeçmeye karar verdinse, yarından tezi yok tüfeğini alırsın, Yedidağ ’a tırmanır, tepeye gelince törenin emrettiği gibi havaya yedi el ateş edersin ve gelip kapının ardına tüfeğini asarsın, benim günlüm de kuytu olur! Beni iyice anla, hiç sebepsiz yere seni öldürseler ben ne hâle gelirdim Düşün ancak hayvanların da onları da seven anneleri var…
AVCİ – Avcılıktan caymak bana kuvvet gelecek lakin mademki sen istiyorsun, yarın vazgeçiyorum avalıktan!
ANNE – Haydi geç sini başına, benim sana pişirdiğim çorbayı İç… (Avcı sini başına geçerken perde kapanır)
İkinci perde
Sahne: (Bir koru Bir ağaç aşağı oduncu balta ile odun yarmaktadır Ava omzunda tüfekle sağdan girer)
ODUNCU O… Merhaba avcı başı Nasılsın?
AVCİSağ ol! İyiyim! Ya sen?
ODUNCU – Şükürler olsun, ben de iyiyim… Lakin seni birazcık keyifsiz görüyorum nen var?
AVCIBir şeyim değil!
ODUNCU – Yahut önceki akşam canavarı vuramadın diye mi kederlisin?
AVCI – Vuramadım değil, bulamadım diye canım sıkkın!
ODUNCU – (Gülerek) Ben bu ormanda canavarın peşindeyiz diyen nice avcılar gördüm, hiçbiri onunla yükseklik ölçüşemedi Sen de yıldın işte! Ayıp yok!
AVCI – Ben yılmadım ama bugün avcılığa tövbe edeceğim de canım ondan sıklıyor
ODUNCU – Demek korkun benim sandığımdan daha adaleli imiş (Güler)
AVCI – Ben yılgınlıktan yok, esas hatırı için bunu yapıyorum
ODUNCU – Her Zaman korkanlar böyle söyler, ben bugüne dek korkup da korktuğunu söyleyeni hiç görmedim
(Bütün bu sırada ormanın içinden bir geyik çıkar Avcının karşısına dikilir, ona dikey düşey bakar!)
ODUNCU – (Alayla) Bak hele şuna! Avcıbaşı, sana şu geyik kafa tutuyor yahu! Tövbe etmiş bir avcı olduğunu anladı galiba! Seni umursamıyor, alay ediyor
AVCI – (Avcı ansızın parlar, tüfeğini çevirir, geyik kaçar) Ben daha pişmanlık etmedim
ODUNCU – Hey avcıbaşı, mademki pişmanlık etmedin, seninle alay eden geyiğin ardına düşsene… Lakin ey avcı, nerde sende öyle koşacak bacaklar?
(Ava, geyiğin arkasında fırlar)
ODUNCU – (Bağırır) Koş bakalım koş, sende eski solgun kalmamış arkadaş! Sen o geyiğe yetişemezsin!
(Perde kapanır)
Üçüncü Perde
(Sahneye baştanbaşa eğik bir kalas konulmuştur
Dağın tepesine çıkan bir patikadır bu Kaçıp kovalamacanın, uzun olduğunu göstermek için Geyik sağ, dan girer, sola tırmanır, soldan çıkar Yeniden aynı biçimle, geyikle ava sahneye bir taraftan girer bir taraftan çıkarlar En sonunda geyik yüksek noktaya gelince ansızın durur, başını geriye çevirir, avcı İleri atılır)
GEYİK – Dur! İlerleme, silâha da davranma ey merhametsiz, ey zalim avcı! ilerleme! Olduğun yerde dur! Bu çalıların bir karış ötesi derin bir uçurumdur Ben seni buraya değin evlâdımın intikamını almak için getirdim! Durmayıp da koşsaydım, sen de peşimden koşacaktın ve bilmediğin için, uçuruma yuvarlanıp ölecektin, fakat ben seni yok, seni kaybedince her şeyini kaybedecek anacığını düşündüm, Seni ölümle cezalandırmak, onu cezalandırmak olacaktı! Kendi acım kadar bir acıyı diğer bir anneye tattırmamak için, seni öldürmekten vazgeçtim
AVCI – Ey bağrını yaktığım geyik, beni bağışla! Ben yavrunu yok, seni vurmak istemiştim O, anacığını kurtarmak için kendisini silâhımın önüne attı… Onu öldürdüğümü görebilen annem, iyi ve zararsız hayvanları öldürmemek şartıyla vaktiyle benim avcı olmama izin verdiğini söyledi… Ama iznini geri aldı ve kendi izni olmadan yeniden avlanırsam bana analık hakkını helal etmeyeceğini de bildirip beni Yedİdağ ’ın tepesine gönderdi ve her tepede yedi kez havaya alev ettikten daha sonra avcılığa tövbe etmemi İstedi Ben, onun İçin yollarda idim, yeniden şeytana uydum Ama artık yeniden annemin sözünden çıkmayacağım… Beni affet, yaptığımı düşünemedim İşte bak! Dağın tepesindeyiz, Birincil tepeden havaya içten tüfeğimi birinci defa boşaltarak tövbe törenine başlıyorum
netten alıntı *
ORMAN HAFTASI İLE İLGİLİ TİYATRO AVCI
3 perdelik oyun
Sahne: Bir köy odası
Oynayanlar
Anne
Komşu bayan Avcı Oduncu
Geyik (Geyik maskeli çocuk)
Ormandaki koyunlar
(Maskeli çocuklar)
Birinci Perde
Anne, komşu kadın ve avcı (Anne, kulübenin kapısından haricen bakar Komşu kadın sedirde oturmuş, yün eğirmektedir
ANNE – Ortalık nerede ise kararacak!
KOMŞU – Eh ne yapalım, vakit akıyor Gözümüzü açıp kapayıncaya dek akşam ofuyor!
ANNE – Aman ne söylüyorsun komşu! Bugün saatler geçmesini bilmiyor!
KOMŞU – Illaki işin yoktu da sana saatler uzun geldi Yahut ben, sabahtan beri böylece çalıştım ama bana gün böylece kısalmış gibi geldi…
ANNE – Bugün işim yoktu, lakin bir meslek tutacak gönlüm de yoktu!
KOMŞU – Ne vardı komşucuğum? Bir derdin mi vardı yahut!
ANNE – Bir derdim vardı ya!
KOMŞU – Vah vah… Geçmiş olsun! Ne İdi derdin?
ANNE – Annelerin derdi ne olur fakat! Ben avcıyı düşünüyorum?
KOMŞU Avcıyı mı? Anlayamadım! Hangi avcıyı?
ANNE – Bizim çocuğu düşünüyorum! Ona siz köyde avcı demiyor musunuz? Benim de dilim alıştı Çocuğumun adını bile unuttum! Ben de onu “avcı diye çağırıyorum…
KOMŞU – Peki! Senin avcıya ne olmuş fakat? Bu dek üzülüyorsun!
ANNE – Bir şey olmadı! Lakin…
KOMŞUAması ne?
ANNE – Aması şu: Bizim çocuğun zihnine koymuşlar! Iddiaya Göre ormanda bir yaban domuzu türemiş Bütün çiftliklere, çubuklara, tarlalara, bağlara ziyan yapıyormuş Köylülerin canı İçin de risk oluyormuş… Bu köyde ve yakın köylerde, oğlum gibi bir avcı yokmuş Ona, “Bu yerleri olsa olsa sen kurtarırsın! Senden başka kimse onu daha alçak edemez! demişler… O da bu sözlere kapıldı, önceki sabahleyin tüfeğini yüklendi, Çarıklarını giydi, canavarı avlamaya ormana gitti “Yapma oğlum, etme oğlum… dedim, dinletemedim Dün sabahleyin giderken: “Bu hayvanı vurmadan dönmeyeceğim dedi Lakin, ne dek zaman dağda, ormanda kalabilir? Çantasındaki azık da öyle azdı Dün gece gelmeyince, çok üzüldüm, fakat “Olur Ya de ormanda domuzun çıkışını bekliyor! diye kendimi avuttum “Gün ışırsa gelir! dedim… Hemen gün kavuşuyor, bizimki hâlâ görünürlerde değil! İşte anun için durmadan kapıdan bakıyor, yolunu gözlüyorum…
KOMŞU – Üzme kendini komşucuğum! Avcı oğlun arslan gibidir Üç köy avcısının öldüremediği o koca domuzu senin uşak, Allah bağışlasın; tek başına öldürür!
ANNE – Evet, Allah korusun! Şimdiye dek başına böyle bir şey gelmemişti! Lakin analık dedik ya!
(Onlar böyle konuşurken sahne hafifçe kararmaya başlar)
KOMŞU – Evet, akşam kavuşuyor Ben de kalkıp gideyim! Ocağa bir çorba koyayım!
ANNE – Ah sen de mi gidiyorsun? Yalnız kalınca daha da kuvvet olacak ummak!
KOMŞU – Yemekten sonra sana tekrar uğrarım!
ANNE – Haydi allah ’a ısmarladık!
(Anne, arkasını kapıya çevirmiştir, bu sırada ava içeriye girer)
KOMŞUİşte avcı geldi!
(Anne keyifle kapıya koşar)
ANNE – Sen mi geldin yavrum? Oh ne kadar merak ettim!
(Avcının suratı asıktır, omuzundaki torbayı yere bırakır; gelir, annesinin ve komşusunun ellerini öper)
KOMŞU – Çok yaşa yavrum…
AVCI – Siz de çok yaşayın teyze!
ANNE – Nerelerde kaldın dün gece?
AVCIMerak mı ettin?
ANNE – Kesinlikle!
AVCI – Ben sana canavarı yakalamadan dönmeyeceğim dememiş miydim?
ANNE – Dedin, dedin ama, ben canavarla boğuşmaya gittiğini biliyordum, nasıl rahat ederim?
AVCI – Ben sana canavarı vurmadan geri dönmeyeceğimi önceden söylemiştim Canavarla da buluşmak için sözleşmiş değildik ya! Onu, bir günde yakalayamayacağımı düşünürsün ve kendini üzmezsin sanmıştım…
ANNE – Bari canavarı vurdun mu?
AVCI – Ne gezer? Dağda, ormanda dolandım durdum!
KOMŞU – Ben torbayı görünce canavarı öldürdükten sonradan kafasını kesip şu çuvala koydun sanmıştım
AVCIHayır!
KOMŞU – Sonra annen lâmbayı yakınca çuvalda: “Canavarın başı bu kadar ufak olamaz! dedim
AVCI – Içten düşündün teyze, bunun içinde canavar yok, küçük bir geyik yavrusu var!
ANNE – Ne dedin, ne dedin? Bir geyik yavrusu mu?
(Yere eğilir, çuvalı aralar, derhal kapatır) Sahi ! imiş… Nasıl yaptın avcı bunu? Nasıl kıydın bu yavruya?
(Komşu kadın gelir, çuvalı aralar, bakar)
KOMŞU – Yazık avcı! Şu yavrucağı nasıl vurdun? Hem kimseyi rahatsız etmeyen, ormanlarımızı süsleyen, bu minicik yavruya nasıl kıydın? Senin hiç de mi acıman değil?
ANNE – Derhal onun annesi nasıl yanıyordur? Bilsen, anlasan bunu yapmazdın!
AVCI – Anne ben bunu öldürmek istemedim!
ANNE – O kendi kendini mi öldürdü?
AVCI – Sana nasıl olduğunu hemen anlatayım… Bütün gün canavarı aradığım için başka hayvan vurmamıştım Ertesi gün, yani bugün de böyle oldu… öğleden daha sonra, köye dönmek için yola düşmeden önce, karşıma bir geyik çıktı… Ben de köye abes dönmeyeyim diye ona nişan aldım Fakat çalıların aralarında yavrusu varmış, anasını tehlikede görünce aniden çalılar arasından fırladı Anasına koştu, silâh onu vurdu, ben de kötü oldum, bir kaza oldu Oldu ama!
ANNE – Sen iyi bir avcı değilsin! İyi bir avcı olsaydın ne yavrulu bir hayvanı vurur, ne yavruyu öksüz bırakırdın! Ne de böyle masum bir yavruyu öldürür, annesinin gönlünü dağlardın… Zaten, avcılık, ancak herkesin tarlasını harman, çorman eden muzur hayvanlar için, insanlara karşı tehlikeli olanları imha etmek İçin yapılmalıdır Keyif cin hiç bir can öldürülemez… Ben senin böyle acımasız olmanı istemiyorum… Ben sana böyle yabanîler gibi davran diye avcı olmana İzen vermedim…
AVCI – Ben de çok üzgünüm anne! Ben bu yavruyu öldürmek istemedim…
ANNE – Ama öldürdün… Ben, sana verdiğim avlanma iznini geri alıyorum… Eğer benim iznim olmadan tekrar avlanırsan, işte komşumuz da şahit, ben sana analık hakkımı helâl etmem!
AVCIAnneciğim, ben küçükten beri avcılık yaparım, avı fazla severim, Lakin mademki benim avcılık yapmama müsade vermiyorsun, o hâlde sana söz veriyorum, bundan böyle avcılık yapmayacağım…
ANNE – teşekkürler oğlum, lakin laf saptamak yetmez, bu köyümüzün avcılarının bir töresi vardır Onlar avcılığa tövbe edecekleri zaman köyün etrafını çeviren Yedidağ ’ın en tepesine tırmanırlar ve tüfeklerini yedi kere havaya boşaltırlar Sonradan evlerine gelirler ve tüfeği kapının arkasına asarlar… Eğer sen de avcılıktan vazgeçmeye karar verdinse, yarından tezi yok tüfeğini alırsın, Yedidağ ’a tırmanır, tepeye gelince törenin emrettiği gibi havaya yedi el ateş edersin ve gelip kapının ardına tüfeğini asarsın, benim günlüm de kuytu olur! Beni iyice anla, hiç sebepsiz yere seni öldürseler ben ne hâle gelirdim Düşün ancak hayvanların da onları da seven anneleri var…
AVCİ – Avcılıktan caymak bana kuvvet gelecek lakin mademki sen istiyorsun, yarın vazgeçiyorum avalıktan!
ANNE – Haydi geç sini başına, benim sana pişirdiğim çorbayı İç… (Avcı sini başına geçerken perde kapanır)
İkinci perde
Sahne: (Bir koru Bir ağaç aşağı oduncu balta ile odun yarmaktadır Ava omzunda tüfekle sağdan girer)
ODUNCU O… Merhaba avcı başı Nasılsın?
AVCİSağ ol! İyiyim! Ya sen?
ODUNCU – Şükürler olsun, ben de iyiyim… Lakin seni birazcık keyifsiz görüyorum nen var?
AVCIBir şeyim değil!
ODUNCU – Yahut önceki akşam canavarı vuramadın diye mi kederlisin?
AVCI – Vuramadım değil, bulamadım diye canım sıkkın!
ODUNCU – (Gülerek) Ben bu ormanda canavarın peşindeyiz diyen nice avcılar gördüm, hiçbiri onunla yükseklik ölçüşemedi Sen de yıldın işte! Ayıp yok!
AVCI – Ben yılmadım ama bugün avcılığa tövbe edeceğim de canım ondan sıklıyor
ODUNCU – Demek korkun benim sandığımdan daha adaleli imiş (Güler)
AVCI – Ben yılgınlıktan yok, esas hatırı için bunu yapıyorum
ODUNCU – Her Zaman korkanlar böyle söyler, ben bugüne dek korkup da korktuğunu söyleyeni hiç görmedim
(Bütün bu sırada ormanın içinden bir geyik çıkar Avcının karşısına dikilir, ona dikey düşey bakar!)
ODUNCU – (Alayla) Bak hele şuna! Avcıbaşı, sana şu geyik kafa tutuyor yahu! Tövbe etmiş bir avcı olduğunu anladı galiba! Seni umursamıyor, alay ediyor
AVCI – (Avcı ansızın parlar, tüfeğini çevirir, geyik kaçar) Ben daha pişmanlık etmedim
ODUNCU – Hey avcıbaşı, mademki pişmanlık etmedin, seninle alay eden geyiğin ardına düşsene… Lakin ey avcı, nerde sende öyle koşacak bacaklar?
(Ava, geyiğin arkasında fırlar)
ODUNCU – (Bağırır) Koş bakalım koş, sende eski solgun kalmamış arkadaş! Sen o geyiğe yetişemezsin!
(Perde kapanır)
Üçüncü Perde
(Sahneye baştanbaşa eğik bir kalas konulmuştur
Dağın tepesine çıkan bir patikadır bu Kaçıp kovalamacanın, uzun olduğunu göstermek için Geyik sağ, dan girer, sola tırmanır, soldan çıkar Yeniden aynı biçimle, geyikle ava sahneye bir taraftan girer bir taraftan çıkarlar En sonunda geyik yüksek noktaya gelince ansızın durur, başını geriye çevirir, avcı İleri atılır)
GEYİK – Dur! İlerleme, silâha da davranma ey merhametsiz, ey zalim avcı! ilerleme! Olduğun yerde dur! Bu çalıların bir karış ötesi derin bir uçurumdur Ben seni buraya değin evlâdımın intikamını almak için getirdim! Durmayıp da koşsaydım, sen de peşimden koşacaktın ve bilmediğin için, uçuruma yuvarlanıp ölecektin, fakat ben seni yok, seni kaybedince her şeyini kaybedecek anacığını düşündüm, Seni ölümle cezalandırmak, onu cezalandırmak olacaktı! Kendi acım kadar bir acıyı diğer bir anneye tattırmamak için, seni öldürmekten vazgeçtim
AVCI – Ey bağrını yaktığım geyik, beni bağışla! Ben yavrunu yok, seni vurmak istemiştim O, anacığını kurtarmak için kendisini silâhımın önüne attı… Onu öldürdüğümü görebilen annem, iyi ve zararsız hayvanları öldürmemek şartıyla vaktiyle benim avcı olmama izin verdiğini söyledi… Ama iznini geri aldı ve kendi izni olmadan yeniden avlanırsam bana analık hakkını helal etmeyeceğini de bildirip beni Yedİdağ ’ın tepesine gönderdi ve her tepede yedi kez havaya alev ettikten daha sonra avcılığa tövbe etmemi İstedi Ben, onun İçin yollarda idim, yeniden şeytana uydum Ama artık yeniden annemin sözünden çıkmayacağım… Beni affet, yaptığımı düşünemedim İşte bak! Dağın tepesindeyiz, Birincil tepeden havaya içten tüfeğimi birinci defa boşaltarak tövbe törenine başlıyorum
netten alıntı *