iltasyazilim
FD Üye
osmanlı duraklama gerileme dönemi
osmanlı devleti Duraklama
osmanlı devleti duraklama dönemi hakkında bilgi
Osmanlı Devleti
Duraklama Dönemi
(15661699)
Türklerin mevcut sistemini kendi sistemimizle karşılaştırma edince, istikbalin başımıza getireceği felaketleri düşünüyor, titriyor ve akıbetimizden korkuyorum Bir ordu galip gelecek ve pâyidar olacak, diğeri de mahv olacaktır Çünkü, şüphesiz ikisi de sağlam surette devam edemez Türklerin tarafında adaleli bir imparatorluğun tüm kaynakları mevcut, hiç sarsılmamış bir güç var, sefer görmüş askerler, zafer alışkanlıkları, meşakkatlere katlanma kabiliyeti, birlik, ahenk, disiplin, kanaatkârlık ve uyanıklık var Bizim tarafta ise, umumî sefalet, hususî israf, sarsılmış şiddet, bozulmuş manevi olarak, tahammülsüzlük ve idmansızlık var Bütün bunların en kötüsü, düşmanın (Türklerin) zafere, bizim de hezimete alışılmış bulunmamızdır Sonucun ne olacağını tahminde tereddüde yer var mıdır?(Busbecq)
4 Osmanlıların, Atlas Okyanusundan Umman Denizine ve Macaristan'dan, Kırım ve Kazan'dan Habeşistan'a değin geniş yerlere etken olmaları ve adaletle idare etmeleri
5 Osmanlı Devletinin bütün esas müessese ve teşkilatı, Fatih devrinde en mükemmel bir duruma geldi Fatih, teşkilatçı ve imarcı idi Devlet yönetimini tam bir intizam içinde yürütmek için gereksinim ve gereksinim görüldükçe, kanunlar ve fermanlar yayımladı Hazırlattığı kanunnamesi, hukuk sahasında fazla kayda değer bir mevki tutmaktadır sonra Kanunî Sultan Süleyman, o güne kadar çıkarılan kanunları, Kanunnamei Âli Osmanadı aşağı tanzim ettirdi Bu kanunname, hukukî, idarî, malî, askerî ve diğer lazım mevzuları içine bölge başlıklar aşağı, ceza, ödenti ve ahaliyle askerlerinkanunlarını içeriyordu Fethedilen ülkelerde, örfî hukuk denilen, önceki yönetimden kalan kanunlar ve halkın teamülleri de, İslâm hukukuna uygunluğu şartıyla Kanunnamede yer almıştır Böylece hazırlanan kanunlar, asırlarca en iyi şekilde ve eksiksiz kullanım edilip, devletin tebaasını teşkil eden her çeşitlilik insana kolaylık ve mutluluk kaynağı olmuştur
Kanunî Sultan Süleyman'ın ölümü ile, harikulade padişahlar ve onların hamleleri sona ermekle birlikte, devletin demin karalarda üstünlüğü, iç denizlerde hakimiyeti ve sosyal düzeni bütün kudretiyle yaşamakta idi Nitekim II Selim döneminde (15661574) Avusturya'nın Erdel'e minik bir tecavüzü üstüne, şiddetli bir karşılık verildi 1570'te Kıbrıs fethedildi Türk donanması Okyanusya'ya kadar gidip Sumatra (Açe) Sultanlığıyla, yani Uzakdoğu Müslümanlarıyla temasa geçti Kurdoğlu Hayreddin Hızır Bey, 22 parça gemiyle Açe sultanı Alâadiin'e top ve topçu ustası götürdü Türk subayları, Açe ordusunda ıslahat yaptı
bundan başka, II Selim Han'ın, Türk tarihinin en şuurlu ve hayatî seferi olan, DonVolga nehirlerini bir kanalla birleştirmek, böylece Karadenizle Hazar Denizini birbirine bağlama projesi Kırım Hanı Devlet Giray'ın ihanetiyle, başarısız kaldı Bu kanal projesi sayesinde, o sırada azar azar güçlenen Rusların güneye dürüst sarkmaları önlenecek, İran kuzeyden çevrilmek suretiyle bundan böyle tehlike olmaktan çıkacak, bütün sünnî müslümanların halifesi olan Osmanlı sultanı, sünnî İslâm ve Türk ülkelerinin bununla beraber fiilî hakimi olacaktı Bütün Türk yurtlarını bir sancak aşağıda toplayabilecek dek muhteşem bu tasarıdan, Ruslar dehşete kapılmışlar, ancak karşısında koyamamışlardı öte taraftan Devlet Giray; bu kanal açıldığı takdirde, Osmanlının artık o taraflarda kendi askeriyle meslek görüp Kırımlılara ihtiyacı kalmayacağı, bu nedenle Kırım'ı ilhak edip merkezden valilerle idare edebilecekleri gibi bozuk bir us içine düştü Bu yüzden asker aralarında menfi propaganda yaptı Kış mevsiminin buralarda altı ay sürdüğünü ve kimsenin bu soğuğa dayanamayacağını söyledi Farklı Alanlara Yönlendirilmiş zorluklar çıkardı Sonuç Olarak kışı devretmek üzere Azak'a dönen Osmanlı teknik heyeti ve askerleri yeniden kanal başına gidemedi Böylece Kırım, bugünlere değin süren tarihteki talihsizliğini kendi eliyle hazırladı ve Türk tarihinin çehresini değiştirebilecek büyük ve önemli bir teşebbüs, başarısızlığa uğradı Artık, Rusya, Kafkas Türk hanlıklarını yutmaya, Osmanlıları da azami hırpalayacak bir şiddet olmaya hazırlanıyordu
Osmanlı Devletinin İkinci Selim devrinde uğradığı ikinci başarısızlık İnebahtı'da oldu Kıbrıs'ın Türkler göre fethi üzerine, Papa'nın teşvikleri sonucunda, büyük bir Haçlı donanması hazırlandı 1571'de İnebahtı'da meydana gelen deniz savaşında, Osmanlı donanması imha edildi Çok şehit verildi Oysa Uluç (Kılıç) Ali Paşa, kurtarabildiği 60 kadar gemi ile İstanbul'a gelebildi Bundan daha sonra devlet, bütün imkânlarıyla; bir kış zarfında eski donanmasını yeniden inşa ederek, Akdeniz hakimiyetini bitmiş sağladı Sokullu Mehmed Paşa, Venedik elçisine: Biz Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik Siz ise donanmamızı yakmakla, bizim yalnızca sakalımızı traş ettiniz Kesilen kol yeniden yerine gelmez, ama kazınan sakal daha gür çıkardiyerek, onlara fazla sevinmemelerini söyledi giderken, donanmanın yetişmeyeceği endişesini taşıyan Kılıç Ali Paşaya da; Paşa, bu halk o kadar bir millettir fakat, isterse tüm gemilerinin demirlerini gümüşten, yelkenlerini atlastan, halatlarını ibrişimden yaparsözü meşhurdur Gerçekte ertesi yaz, Osmanlı donanması hazırlanıp Akdeniz'e inice, Venedikliler, uzlaşma istemek zorunda kaldı Hattâ bu anlaşmada Venedik Cumhuriyeti, Türklere, Kıbrıs Seferinde yapılan masraflar karşılığı savaş tazminatı ödemeyi bile kabul etti
II Selim Han'dan sonra Osmanlı tahtına oturan III Murad döneminden (15741595) itibaren Osmanlı Devletinin giriştiği harpler çok uzun sürmeye ve devletin karşı olmaya başladı Nitekim 1578 yılında başlayıp çeşitli aralıklarla III Mehmed (15951603), Birinci Ahmed (16031617), II Osman (16181622) ve IV Murad (16231640) devirlerinde olmak üzere 1639'a değin sürmüş olan İran savaşları, Osmanlı duraklamasının esas sebeplerinden biri olmuştur Osmanlı Devletinin çelimsiz anını kollayan ve Hristiyan Batı dünyası ile birlikte hareket eden İran, devamlı olarak bu devleti uğraştırmayı amaç edinmiştir İran'a aleyhinde koyabilmek için sürekli Anadolu'dan asker desteği verilmiş, bu koşul zamanla Anadolu'da dengelerin bozulmasına yol açmıştır
Duraklamanın öteki sebepleri şu şekilde sıralanmıştır:
1 15931606 Avusturya harplerinde timarlı sipahi yerine, tüfekli piyade kullanılması mecburiyeti yüzünden, yeniçerilerin sayısı fazlasıyla arttırıldığı gibi, Anadolu'da ücretle o kadar çok tüfekli sekban askeri yazıldı Sekban askerine gereklilik kalmadığı zamanlarda parasız kalan bu eli tüfekli gruplar, Anadolu'da halkı haraca kesmeye ve saldırılara başladılar Bozgunculukları nedeniyle timarları ellerinden alınan sipahiler de onlara katıldı Bu Nedenle 15961610 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğunu temelinden sarsan Celâli hareketi başgösterdi Anadolu'da yağma ve çapulculuğa başlayan Celâlilere İran yanlılarının da katılıp, İran'ın bunları desteklemesi neticesinde, isyanlar kısa sürede büyüdü O Kadar fakat, Anadolu'da etrafına 3040 bin şahsiyet kuvvetler toplayan Celâli liderleri çıktı Bunlar, emirleri altındakileri bir ordu biçiminde teşkilatlandırıyorlar ve üzerlerine gönderilen devlet güçleriyle çetin muharebelere girişiyorlardı Devletin İran ve Avusturya ile savaş halinde olmasından da yararlanan Celâliler, Anadolu'yu baştan başa yakıp yıktılar Paniğe kapılan köylüler, topraklarını bırakarak kent ve kasabalara sığınmaya çalışıyorlar, varlıklı olanlar İstanbul'a, Kırım'a ya da Rumeli'ye kaçıyorlardı Bu şart Sultan I Ahmed Han'ın dirayeti ve veziri azam Kuyucu Murad Paşa'nın üç sene süren arıtma faaliyeti neticesinde önlenebildi Bu müddet içinde öldürülen Celâli sayısının 65 bini bulması, Anadolu'nun içine düştüğü şart hakkında bir fikir vermektedir
2 1580'lerden itibaren batıdan büyük ölçüde gümüş gelmesi sonucu fiyatların düşmesi üstüne yaşanan ve fiyatlar ihtilali denen kaos Bu vaziyet aleyhinde küçük timar sahipleri, uzaktan ve masraflı seferlerden kaçınmaya başladı üstelik Orta Avrupa'da yapılan savaşların usullerinde meydana gelen şansın dönmesi, tüfekli askerine olan ihtiyacı ortaya çıkardı Hem timarlı sipahiler, tabanca ve techizat bakımından yok, teşkilat ve taktik bakımından da, çağdaş savaş şekline but uyduramıyorlardı Bu sebeplerle devlet, yeniçeri sayısını arttırmaya ve sekbanı saruca adı altında tüfekli Anadolu leventlerini ücretli asker olarak kullanmaya başladı Yeniden bu devrede, bundan böyle işe yaramayan yayalara ait ve müsellemler ve voynuklar gibi bazı eski askeri birlikler de kaldırıldı Kapıkullarının toplam mevcudu; 1470'lerde 13000, timarlı sipahi 60000; 1526'da kapıkulu 24000, timarlı sipahi 80000 olduğu halde, 1610'larda kapıkulu 40000'e çıkmış, timarlı sipahi sayısı 20000'e düşmüştür Sonuçta, timar sisteminin bozulmasının en menfi tarafı, devletin iktisadi yapısına yansımasıdır Timarlı sipahilerin boşalttığı dirliklerin gelirini eskisi gibi toplayıp devletin hazinesine adapte etmek olası olmamıştır Bu dirliklere gönderilen mültezimler, zamanla büyük servet sahibi olarak nüfuz kazanmış ve devletin başına bela kesilmişlerdir
3 Sokullu Mehmed Paşanın ölümünden (1579) Halil Paşanın sadrazamlığına dek geçen otuz sana dahilinde hükümet reisliği makamına geçen 19 veziri azam içinde, bu mevkiye liyakati olanların adedi üçü geçmemektedir Bu şart son devirde 'kahtı rical' denilen adam yokluğunun daha 17 yüzyıldan itibaren görülmeye başladığının da işaretidir
Tüm bu olumsuzlukların başlangıcına rağmen padişahlar, kâinat hakimiyeti davalarına içtenlikle tabi bulunuyorlardı Nitekim onlar tekrar Alman hükümdarlarını imparator ve kendilerine denk kabul etmiyor, onlarla yapılan anlaşmalara yine muâhedenâme değil, ahidnâme nazarıyla bakıyor ve eskisi gibi bunu kendi lütuf ve ihsanları sayıyorlardı Osmanlı siyasî gücü gibi, sosyal nizamı da devam ediyordu Hem ticaret ve sanat hayatında ahlâkî nizam ve geleneklere tutarsız bir hareket nâdir görülüyor ve bu gibi durumlar esnaf teşekküllerinin (loncalar) şiddetli denetleme ve kontrolüne sbep oluyordu Bu Nedenle devletin bir müdahalesi olmadan ictimaî müesseseler genel düzeni muhafaza ediyordu Bu hususta Fransız elçisi D Chesneau; (Osmanlı şehirlerinde) düzen ve asayiş şahane derecede kuvvetliydi Geceleyin şehirleri muhafaza için, elinde bir sopa ve fenerle gezen tek bir kimsenin dolaşması kâfi idi Halbuki Pariste benzer meslek, bir kıta askerin başında bir kumandan tarafından, zorlukla yapılıyordudemektedir Thevanot ise Bir milyonluk büyük İstanbul şehrinde dört yılda dört öldürme vakası görülmemiştir Ticarî emtia ile dolu olan kocaman kervansaraylar, bir tek adam göre korunuyorder Böyle bir toplumda, devletin vazifesi sadece nizam ve adaleti karşılamak ve bunu dünyaya yaymaktı aynı zamanda devlet hiç bir süre İslâmlaştırma ve Türkleştirme siyaseti gütmedi Zîra, âlem hakimiyeti mefküresine inanan bir devlet, dar bir milliyetçilik görüşüne saplansa ve insanlık prensiplerine tabi kalmasa idi, bu cihanşümul vazifesini yapamaz ve diğer imparatorluklar gibi hızla çöker, uzun asırlar baştan başa yaşayamazdı
Osmanlı Türkleri, 17 yüzyılda, zaferler kazanırken, bazan da yenilgiler görüyor, böylece önceki döneme tarafından, bir duraklama içinde bulunduklarını anlıyorlardı Oysa duraklamanın sebeplerini araştıran Türk mütefekkirleri askerî, idarî ve ilmî müesseselerde gördükleri bozuklukları ıslah etmek baştan sona, İmparatorluğun eski kudretini bitmiş kazanacağına, medenî ve manevî üstünlüğün kendilerinde olduğuna inanıyorlardı Fakat kanun ve nizamlardaki bu düzelme, otorite sahibi bir padişah idaresinde mümkündü dahası bundan böyle ortalıkta tek bir padişah adayı bulunmuyordu Bir noktada vezirlerin nüfuzları konuşuyordu Bu sebepten birincil öldürülen padişah, sultan II Osman olmuştu Böylece padişahların, devletin aksayan yönlerine neşter vurabilmesi kolay görünmüyordu Hem timarlı sipahi ordusunun gücünü kaybetmesi, buna karşılık yeniçeri ordusu miktarının fazla derecede artışı, merkezde büyük bir gücün doğmasına yol açtı Yeniliklere karşısında meydana çıkan bazı devlet adamları da, her fırsatta bu gücü kullanmaya başlayarak, devletin ve yeniçeri ocağının sonunu hazırlamaya başladılar
Nitekim III Mehmed Han'dan sonradan, birincil defa ordunun başında sefere meydana çıkan II (Genç) Osman (1621), Yeniçeri kuvvetlerinin bozulmakta olduğunu fark etti Ama onun, ocağı ıslah girişimi, Osmanlı tarihinde ilk kez bir padişahın kul eliyle öldürülmesi hadisesini ortaya çıkardı aynı zamanda, II Osman'ın şehit edilmesi hâdisesinden ders alan IV Murad Han, parlak zekâsı, dikkatli siyaseti ve acı kuvveti doğruca, devlete artış devirlerini hatırlatacak bir canlılık getirdi
IV Murad Han, İran üzerine düzenlediği Revan ve Bağdat seferlerine sırası gelmişken, ilk önce Anadolu'daki sipahi zorbalarını ve mütegallibe denilen, zorla işbaşına gelmiş ya da yolsuzlukla varlıklı olarak nüfuz sahibi olmuş zümreyi temizleyerek, ülke içerisinde istikrarı sağladı sonradan Revan ve Bağdat seferlerinden zaferle çıkan Sultan, İran'la değişik aralıklarla 16 yıldır sürekli savaşa son verdi Kasrı Sevimli Muâhedesi (Anlaşması) diye ünlü olan antlaşmanın hükümleri, fazla eksik bir değişiklikle günümüze dek geldi
IV murad Han'ın genç yaşta ölümü (1640) ve daha sonra Sultan İbrahim'in, âsiler tarafından şehit edilmesi (1648) üstüne IV Mehmed'in demin yedi yaşındayken tahta çıkması, zaman geçtikçe ocak ağalarının, iderede nüfuz kazanmalarına yol açtı Yeniçeri ve sipahi ağaları, vezirlerin seçilmesinde en manâlı rolü oynuyorlardı Bu şart devletin siyasî yapısını ve malî durumunu bozdu Her meslek ağaların eline geçip, kendilerine hiç bir surette muhalefet edecek kimse kalmadı Bunlar, asker mevcudunu yüksek göstermek suretiyle pozitif ulüfe aldıkları gibi, yaptıkları tayinlerden de yüklüce rüşvetler çekiyorlardı Bu ve güya olaylar, zaman zaman önlenmesine karşın, 1656 yılında Köprülü Mehmed Paşanın sadârete getirilmesine değin sürdü Bu tarihe dek her zaman sadrazam değişikliğine rağmen, devletin hayrına çalışan, Tarhuncu Ahmed Paşa'dan başkası çıkmamıştı Merkezde süren bu bozukluk devresinde, cahil ve iktidarsız vezirlerin, eyaletlere rüşvetle adam tahsis etmeleri, halkın yeniden zorbalar eline düşmesine sebep oldu Yapılan mezalimler yüzünden, köylü halkın bir kısmı çiftini bozup eşkiyalığa başlamış, bir kısmı da büyük kasaba ve kasabalara sığınmıştı Kalanlar ise eziliyordu Önce Kuyucu Murad Paşa'nın ve daha sonra IV Murad Hanın şiddetli darbeleriyle bu ayaklanma ve şakâvetler önlenmişse de, merkez kuvvetsiz düştükçe tekrar baş kaldırmalar meydana çıkıyordu IV Mehmed Hanın ilk sekiz senesinde bu durum tüm şiddetiyle devam etti Padişah, 15 yaşına geldiğinde, kudretli vezir Köprülü Mehmed Paşayı işbaşına getirerek devlete tekrar içte kararlılık ve dışta itibar kazandırdı Köprülü Mehmed Paşa (16561661) ve Köprülü Fazıl Ahmed Paşa (16611676) dönemlerinde Osmanlı Devleti, Kanunî Sultan Süleyman devrindeki gibi huzurlu bir devre yaşadı Bu müddet içinde tek bir kapıkulu ayaklanması görülmedi Arasıra yenilgiler görülmesine karşın, Türk orduları yeni bir galibiyet çağı yaşadı Avusturyalılar'ın fazla güvendiği Uyvar Kalesi 1663'te fetholundu
Nihayet, Fazıl Ahmed Paşa'dan sonra Osmanlı sadâret makamına gelen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 1683 yılında Viyana'yı kuşattı 100120 bin şahsiyet Osmanlı ordusu, Dük Şarl dö Loren kumandasındaki Avusturya ordusunu yenerek tüm ağırlıklarını zaptetti Avusturya İmparatoru Leopold, bu bozgun üstüne bütün ümidini kaybederek Viyana'yı bırakıp kaçtı Şehirde kalan Kont Stahramberg, bütün eli tabanca tutan erkekleri asker yazıp savunma tedbirleri aldı Sadrazam Kara Mustafa Paşa, kaleyi kurtarmak için gelebilecek Haçlı kuvvetlerine karşı durmak üzere Tuna Köprüsünü tutma görevini, Kırım Hanı Murad Giray'a vermişti Düşman buradan geçtiği takdirde, Budin beylerbeyi İbrahim Paşa bunlara aleyhinde çıkacaktı Viyana'nın fethedilmesiyle AlmanAvusturya İmparatorluğu geri atılacak, böylece Macaristan'da zinde bir Macar Krallığı kurulabilecekti Macaristan ayakta durdukça, Avusturya'nın bundan böyle, Türk Devleti için önemli bir tehlike oluşturması düşünülemezdi En büyük düşman olan Avrupa'ya karşısında böyle adaleli bir savunma duvarı kurulması, Türk Devletini uzun yıllar gizli ettirecekti
Avrupa'da şok etkisi yapan Viyana kuşatmasının birincil iki aylık süresi içinde Türkler, şehrin bir çok dış tabyalarını ele geçirdiler Şehrin düşmesine sayılı günler kalmıştı Bu sırada Papa'nın önderliğinde, Viyana'nın kurtarılması için Avusturya, Lehistan, Saksonya, Bavyera ve Frankonya aralarında bir tanrısal ittifak kurularak 120 bin karakter bir kuvvet oluşturuldu
Türk tarihi için bir dönüm noktası olan DonVolga kanal projesinde olduğu gibi bu defa da en büyük ihanetlerden biri, yeniden bir Kırım hanı olan Murad Giray tarafından işlendi Haçlı ordusu, Tuna Köprüsünü geçerken, kendi askeriyle bir tepeye çekilip seyreden Tatar Hanı, saldırı etmesi için kendisine yalvaran Hanlık imamına şunları söyledi: Sen bu Osmanlı'nın bize itdüği cevri bilmezsin Bu düşmanın kovalanması benim için hiçbir şeydir ve bu işin dinimize ihanet olduğunu da bilirim Lakin isterim oysa, onlar kaç paralık adam olduklarını görsünler Tatarın kıymetini anlasınlar*
osmanlı devleti Duraklama
osmanlı devleti duraklama dönemi hakkında bilgi
Osmanlı Devleti
Duraklama Dönemi
(15661699)
Türklerin mevcut sistemini kendi sistemimizle karşılaştırma edince, istikbalin başımıza getireceği felaketleri düşünüyor, titriyor ve akıbetimizden korkuyorum Bir ordu galip gelecek ve pâyidar olacak, diğeri de mahv olacaktır Çünkü, şüphesiz ikisi de sağlam surette devam edemez Türklerin tarafında adaleli bir imparatorluğun tüm kaynakları mevcut, hiç sarsılmamış bir güç var, sefer görmüş askerler, zafer alışkanlıkları, meşakkatlere katlanma kabiliyeti, birlik, ahenk, disiplin, kanaatkârlık ve uyanıklık var Bizim tarafta ise, umumî sefalet, hususî israf, sarsılmış şiddet, bozulmuş manevi olarak, tahammülsüzlük ve idmansızlık var Bütün bunların en kötüsü, düşmanın (Türklerin) zafere, bizim de hezimete alışılmış bulunmamızdır Sonucun ne olacağını tahminde tereddüde yer var mıdır?(Busbecq)
4 Osmanlıların, Atlas Okyanusundan Umman Denizine ve Macaristan'dan, Kırım ve Kazan'dan Habeşistan'a değin geniş yerlere etken olmaları ve adaletle idare etmeleri
5 Osmanlı Devletinin bütün esas müessese ve teşkilatı, Fatih devrinde en mükemmel bir duruma geldi Fatih, teşkilatçı ve imarcı idi Devlet yönetimini tam bir intizam içinde yürütmek için gereksinim ve gereksinim görüldükçe, kanunlar ve fermanlar yayımladı Hazırlattığı kanunnamesi, hukuk sahasında fazla kayda değer bir mevki tutmaktadır sonra Kanunî Sultan Süleyman, o güne kadar çıkarılan kanunları, Kanunnamei Âli Osmanadı aşağı tanzim ettirdi Bu kanunname, hukukî, idarî, malî, askerî ve diğer lazım mevzuları içine bölge başlıklar aşağı, ceza, ödenti ve ahaliyle askerlerinkanunlarını içeriyordu Fethedilen ülkelerde, örfî hukuk denilen, önceki yönetimden kalan kanunlar ve halkın teamülleri de, İslâm hukukuna uygunluğu şartıyla Kanunnamede yer almıştır Böylece hazırlanan kanunlar, asırlarca en iyi şekilde ve eksiksiz kullanım edilip, devletin tebaasını teşkil eden her çeşitlilik insana kolaylık ve mutluluk kaynağı olmuştur
Kanunî Sultan Süleyman'ın ölümü ile, harikulade padişahlar ve onların hamleleri sona ermekle birlikte, devletin demin karalarda üstünlüğü, iç denizlerde hakimiyeti ve sosyal düzeni bütün kudretiyle yaşamakta idi Nitekim II Selim döneminde (15661574) Avusturya'nın Erdel'e minik bir tecavüzü üstüne, şiddetli bir karşılık verildi 1570'te Kıbrıs fethedildi Türk donanması Okyanusya'ya kadar gidip Sumatra (Açe) Sultanlığıyla, yani Uzakdoğu Müslümanlarıyla temasa geçti Kurdoğlu Hayreddin Hızır Bey, 22 parça gemiyle Açe sultanı Alâadiin'e top ve topçu ustası götürdü Türk subayları, Açe ordusunda ıslahat yaptı
bundan başka, II Selim Han'ın, Türk tarihinin en şuurlu ve hayatî seferi olan, DonVolga nehirlerini bir kanalla birleştirmek, böylece Karadenizle Hazar Denizini birbirine bağlama projesi Kırım Hanı Devlet Giray'ın ihanetiyle, başarısız kaldı Bu kanal projesi sayesinde, o sırada azar azar güçlenen Rusların güneye dürüst sarkmaları önlenecek, İran kuzeyden çevrilmek suretiyle bundan böyle tehlike olmaktan çıkacak, bütün sünnî müslümanların halifesi olan Osmanlı sultanı, sünnî İslâm ve Türk ülkelerinin bununla beraber fiilî hakimi olacaktı Bütün Türk yurtlarını bir sancak aşağıda toplayabilecek dek muhteşem bu tasarıdan, Ruslar dehşete kapılmışlar, ancak karşısında koyamamışlardı öte taraftan Devlet Giray; bu kanal açıldığı takdirde, Osmanlının artık o taraflarda kendi askeriyle meslek görüp Kırımlılara ihtiyacı kalmayacağı, bu nedenle Kırım'ı ilhak edip merkezden valilerle idare edebilecekleri gibi bozuk bir us içine düştü Bu yüzden asker aralarında menfi propaganda yaptı Kış mevsiminin buralarda altı ay sürdüğünü ve kimsenin bu soğuğa dayanamayacağını söyledi Farklı Alanlara Yönlendirilmiş zorluklar çıkardı Sonuç Olarak kışı devretmek üzere Azak'a dönen Osmanlı teknik heyeti ve askerleri yeniden kanal başına gidemedi Böylece Kırım, bugünlere değin süren tarihteki talihsizliğini kendi eliyle hazırladı ve Türk tarihinin çehresini değiştirebilecek büyük ve önemli bir teşebbüs, başarısızlığa uğradı Artık, Rusya, Kafkas Türk hanlıklarını yutmaya, Osmanlıları da azami hırpalayacak bir şiddet olmaya hazırlanıyordu
Osmanlı Devletinin İkinci Selim devrinde uğradığı ikinci başarısızlık İnebahtı'da oldu Kıbrıs'ın Türkler göre fethi üzerine, Papa'nın teşvikleri sonucunda, büyük bir Haçlı donanması hazırlandı 1571'de İnebahtı'da meydana gelen deniz savaşında, Osmanlı donanması imha edildi Çok şehit verildi Oysa Uluç (Kılıç) Ali Paşa, kurtarabildiği 60 kadar gemi ile İstanbul'a gelebildi Bundan daha sonra devlet, bütün imkânlarıyla; bir kış zarfında eski donanmasını yeniden inşa ederek, Akdeniz hakimiyetini bitmiş sağladı Sokullu Mehmed Paşa, Venedik elçisine: Biz Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik Siz ise donanmamızı yakmakla, bizim yalnızca sakalımızı traş ettiniz Kesilen kol yeniden yerine gelmez, ama kazınan sakal daha gür çıkardiyerek, onlara fazla sevinmemelerini söyledi giderken, donanmanın yetişmeyeceği endişesini taşıyan Kılıç Ali Paşaya da; Paşa, bu halk o kadar bir millettir fakat, isterse tüm gemilerinin demirlerini gümüşten, yelkenlerini atlastan, halatlarını ibrişimden yaparsözü meşhurdur Gerçekte ertesi yaz, Osmanlı donanması hazırlanıp Akdeniz'e inice, Venedikliler, uzlaşma istemek zorunda kaldı Hattâ bu anlaşmada Venedik Cumhuriyeti, Türklere, Kıbrıs Seferinde yapılan masraflar karşılığı savaş tazminatı ödemeyi bile kabul etti
II Selim Han'dan sonra Osmanlı tahtına oturan III Murad döneminden (15741595) itibaren Osmanlı Devletinin giriştiği harpler çok uzun sürmeye ve devletin karşı olmaya başladı Nitekim 1578 yılında başlayıp çeşitli aralıklarla III Mehmed (15951603), Birinci Ahmed (16031617), II Osman (16181622) ve IV Murad (16231640) devirlerinde olmak üzere 1639'a değin sürmüş olan İran savaşları, Osmanlı duraklamasının esas sebeplerinden biri olmuştur Osmanlı Devletinin çelimsiz anını kollayan ve Hristiyan Batı dünyası ile birlikte hareket eden İran, devamlı olarak bu devleti uğraştırmayı amaç edinmiştir İran'a aleyhinde koyabilmek için sürekli Anadolu'dan asker desteği verilmiş, bu koşul zamanla Anadolu'da dengelerin bozulmasına yol açmıştır
Duraklamanın öteki sebepleri şu şekilde sıralanmıştır:
1 15931606 Avusturya harplerinde timarlı sipahi yerine, tüfekli piyade kullanılması mecburiyeti yüzünden, yeniçerilerin sayısı fazlasıyla arttırıldığı gibi, Anadolu'da ücretle o kadar çok tüfekli sekban askeri yazıldı Sekban askerine gereklilik kalmadığı zamanlarda parasız kalan bu eli tüfekli gruplar, Anadolu'da halkı haraca kesmeye ve saldırılara başladılar Bozgunculukları nedeniyle timarları ellerinden alınan sipahiler de onlara katıldı Bu Nedenle 15961610 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğunu temelinden sarsan Celâli hareketi başgösterdi Anadolu'da yağma ve çapulculuğa başlayan Celâlilere İran yanlılarının da katılıp, İran'ın bunları desteklemesi neticesinde, isyanlar kısa sürede büyüdü O Kadar fakat, Anadolu'da etrafına 3040 bin şahsiyet kuvvetler toplayan Celâli liderleri çıktı Bunlar, emirleri altındakileri bir ordu biçiminde teşkilatlandırıyorlar ve üzerlerine gönderilen devlet güçleriyle çetin muharebelere girişiyorlardı Devletin İran ve Avusturya ile savaş halinde olmasından da yararlanan Celâliler, Anadolu'yu baştan başa yakıp yıktılar Paniğe kapılan köylüler, topraklarını bırakarak kent ve kasabalara sığınmaya çalışıyorlar, varlıklı olanlar İstanbul'a, Kırım'a ya da Rumeli'ye kaçıyorlardı Bu şart Sultan I Ahmed Han'ın dirayeti ve veziri azam Kuyucu Murad Paşa'nın üç sene süren arıtma faaliyeti neticesinde önlenebildi Bu müddet içinde öldürülen Celâli sayısının 65 bini bulması, Anadolu'nun içine düştüğü şart hakkında bir fikir vermektedir
2 1580'lerden itibaren batıdan büyük ölçüde gümüş gelmesi sonucu fiyatların düşmesi üstüne yaşanan ve fiyatlar ihtilali denen kaos Bu vaziyet aleyhinde küçük timar sahipleri, uzaktan ve masraflı seferlerden kaçınmaya başladı üstelik Orta Avrupa'da yapılan savaşların usullerinde meydana gelen şansın dönmesi, tüfekli askerine olan ihtiyacı ortaya çıkardı Hem timarlı sipahiler, tabanca ve techizat bakımından yok, teşkilat ve taktik bakımından da, çağdaş savaş şekline but uyduramıyorlardı Bu sebeplerle devlet, yeniçeri sayısını arttırmaya ve sekbanı saruca adı altında tüfekli Anadolu leventlerini ücretli asker olarak kullanmaya başladı Yeniden bu devrede, bundan böyle işe yaramayan yayalara ait ve müsellemler ve voynuklar gibi bazı eski askeri birlikler de kaldırıldı Kapıkullarının toplam mevcudu; 1470'lerde 13000, timarlı sipahi 60000; 1526'da kapıkulu 24000, timarlı sipahi 80000 olduğu halde, 1610'larda kapıkulu 40000'e çıkmış, timarlı sipahi sayısı 20000'e düşmüştür Sonuçta, timar sisteminin bozulmasının en menfi tarafı, devletin iktisadi yapısına yansımasıdır Timarlı sipahilerin boşalttığı dirliklerin gelirini eskisi gibi toplayıp devletin hazinesine adapte etmek olası olmamıştır Bu dirliklere gönderilen mültezimler, zamanla büyük servet sahibi olarak nüfuz kazanmış ve devletin başına bela kesilmişlerdir
3 Sokullu Mehmed Paşanın ölümünden (1579) Halil Paşanın sadrazamlığına dek geçen otuz sana dahilinde hükümet reisliği makamına geçen 19 veziri azam içinde, bu mevkiye liyakati olanların adedi üçü geçmemektedir Bu şart son devirde 'kahtı rical' denilen adam yokluğunun daha 17 yüzyıldan itibaren görülmeye başladığının da işaretidir
Tüm bu olumsuzlukların başlangıcına rağmen padişahlar, kâinat hakimiyeti davalarına içtenlikle tabi bulunuyorlardı Nitekim onlar tekrar Alman hükümdarlarını imparator ve kendilerine denk kabul etmiyor, onlarla yapılan anlaşmalara yine muâhedenâme değil, ahidnâme nazarıyla bakıyor ve eskisi gibi bunu kendi lütuf ve ihsanları sayıyorlardı Osmanlı siyasî gücü gibi, sosyal nizamı da devam ediyordu Hem ticaret ve sanat hayatında ahlâkî nizam ve geleneklere tutarsız bir hareket nâdir görülüyor ve bu gibi durumlar esnaf teşekküllerinin (loncalar) şiddetli denetleme ve kontrolüne sbep oluyordu Bu Nedenle devletin bir müdahalesi olmadan ictimaî müesseseler genel düzeni muhafaza ediyordu Bu hususta Fransız elçisi D Chesneau; (Osmanlı şehirlerinde) düzen ve asayiş şahane derecede kuvvetliydi Geceleyin şehirleri muhafaza için, elinde bir sopa ve fenerle gezen tek bir kimsenin dolaşması kâfi idi Halbuki Pariste benzer meslek, bir kıta askerin başında bir kumandan tarafından, zorlukla yapılıyordudemektedir Thevanot ise Bir milyonluk büyük İstanbul şehrinde dört yılda dört öldürme vakası görülmemiştir Ticarî emtia ile dolu olan kocaman kervansaraylar, bir tek adam göre korunuyorder Böyle bir toplumda, devletin vazifesi sadece nizam ve adaleti karşılamak ve bunu dünyaya yaymaktı aynı zamanda devlet hiç bir süre İslâmlaştırma ve Türkleştirme siyaseti gütmedi Zîra, âlem hakimiyeti mefküresine inanan bir devlet, dar bir milliyetçilik görüşüne saplansa ve insanlık prensiplerine tabi kalmasa idi, bu cihanşümul vazifesini yapamaz ve diğer imparatorluklar gibi hızla çöker, uzun asırlar baştan başa yaşayamazdı
Osmanlı Türkleri, 17 yüzyılda, zaferler kazanırken, bazan da yenilgiler görüyor, böylece önceki döneme tarafından, bir duraklama içinde bulunduklarını anlıyorlardı Oysa duraklamanın sebeplerini araştıran Türk mütefekkirleri askerî, idarî ve ilmî müesseselerde gördükleri bozuklukları ıslah etmek baştan sona, İmparatorluğun eski kudretini bitmiş kazanacağına, medenî ve manevî üstünlüğün kendilerinde olduğuna inanıyorlardı Fakat kanun ve nizamlardaki bu düzelme, otorite sahibi bir padişah idaresinde mümkündü dahası bundan böyle ortalıkta tek bir padişah adayı bulunmuyordu Bir noktada vezirlerin nüfuzları konuşuyordu Bu sebepten birincil öldürülen padişah, sultan II Osman olmuştu Böylece padişahların, devletin aksayan yönlerine neşter vurabilmesi kolay görünmüyordu Hem timarlı sipahi ordusunun gücünü kaybetmesi, buna karşılık yeniçeri ordusu miktarının fazla derecede artışı, merkezde büyük bir gücün doğmasına yol açtı Yeniliklere karşısında meydana çıkan bazı devlet adamları da, her fırsatta bu gücü kullanmaya başlayarak, devletin ve yeniçeri ocağının sonunu hazırlamaya başladılar
Nitekim III Mehmed Han'dan sonradan, birincil defa ordunun başında sefere meydana çıkan II (Genç) Osman (1621), Yeniçeri kuvvetlerinin bozulmakta olduğunu fark etti Ama onun, ocağı ıslah girişimi, Osmanlı tarihinde ilk kez bir padişahın kul eliyle öldürülmesi hadisesini ortaya çıkardı aynı zamanda, II Osman'ın şehit edilmesi hâdisesinden ders alan IV Murad Han, parlak zekâsı, dikkatli siyaseti ve acı kuvveti doğruca, devlete artış devirlerini hatırlatacak bir canlılık getirdi
IV Murad Han, İran üzerine düzenlediği Revan ve Bağdat seferlerine sırası gelmişken, ilk önce Anadolu'daki sipahi zorbalarını ve mütegallibe denilen, zorla işbaşına gelmiş ya da yolsuzlukla varlıklı olarak nüfuz sahibi olmuş zümreyi temizleyerek, ülke içerisinde istikrarı sağladı sonradan Revan ve Bağdat seferlerinden zaferle çıkan Sultan, İran'la değişik aralıklarla 16 yıldır sürekli savaşa son verdi Kasrı Sevimli Muâhedesi (Anlaşması) diye ünlü olan antlaşmanın hükümleri, fazla eksik bir değişiklikle günümüze dek geldi
IV murad Han'ın genç yaşta ölümü (1640) ve daha sonra Sultan İbrahim'in, âsiler tarafından şehit edilmesi (1648) üstüne IV Mehmed'in demin yedi yaşındayken tahta çıkması, zaman geçtikçe ocak ağalarının, iderede nüfuz kazanmalarına yol açtı Yeniçeri ve sipahi ağaları, vezirlerin seçilmesinde en manâlı rolü oynuyorlardı Bu şart devletin siyasî yapısını ve malî durumunu bozdu Her meslek ağaların eline geçip, kendilerine hiç bir surette muhalefet edecek kimse kalmadı Bunlar, asker mevcudunu yüksek göstermek suretiyle pozitif ulüfe aldıkları gibi, yaptıkları tayinlerden de yüklüce rüşvetler çekiyorlardı Bu ve güya olaylar, zaman zaman önlenmesine karşın, 1656 yılında Köprülü Mehmed Paşanın sadârete getirilmesine değin sürdü Bu tarihe dek her zaman sadrazam değişikliğine rağmen, devletin hayrına çalışan, Tarhuncu Ahmed Paşa'dan başkası çıkmamıştı Merkezde süren bu bozukluk devresinde, cahil ve iktidarsız vezirlerin, eyaletlere rüşvetle adam tahsis etmeleri, halkın yeniden zorbalar eline düşmesine sebep oldu Yapılan mezalimler yüzünden, köylü halkın bir kısmı çiftini bozup eşkiyalığa başlamış, bir kısmı da büyük kasaba ve kasabalara sığınmıştı Kalanlar ise eziliyordu Önce Kuyucu Murad Paşa'nın ve daha sonra IV Murad Hanın şiddetli darbeleriyle bu ayaklanma ve şakâvetler önlenmişse de, merkez kuvvetsiz düştükçe tekrar baş kaldırmalar meydana çıkıyordu IV Mehmed Hanın ilk sekiz senesinde bu durum tüm şiddetiyle devam etti Padişah, 15 yaşına geldiğinde, kudretli vezir Köprülü Mehmed Paşayı işbaşına getirerek devlete tekrar içte kararlılık ve dışta itibar kazandırdı Köprülü Mehmed Paşa (16561661) ve Köprülü Fazıl Ahmed Paşa (16611676) dönemlerinde Osmanlı Devleti, Kanunî Sultan Süleyman devrindeki gibi huzurlu bir devre yaşadı Bu müddet içinde tek bir kapıkulu ayaklanması görülmedi Arasıra yenilgiler görülmesine karşın, Türk orduları yeni bir galibiyet çağı yaşadı Avusturyalılar'ın fazla güvendiği Uyvar Kalesi 1663'te fetholundu
Nihayet, Fazıl Ahmed Paşa'dan sonra Osmanlı sadâret makamına gelen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 1683 yılında Viyana'yı kuşattı 100120 bin şahsiyet Osmanlı ordusu, Dük Şarl dö Loren kumandasındaki Avusturya ordusunu yenerek tüm ağırlıklarını zaptetti Avusturya İmparatoru Leopold, bu bozgun üstüne bütün ümidini kaybederek Viyana'yı bırakıp kaçtı Şehirde kalan Kont Stahramberg, bütün eli tabanca tutan erkekleri asker yazıp savunma tedbirleri aldı Sadrazam Kara Mustafa Paşa, kaleyi kurtarmak için gelebilecek Haçlı kuvvetlerine karşı durmak üzere Tuna Köprüsünü tutma görevini, Kırım Hanı Murad Giray'a vermişti Düşman buradan geçtiği takdirde, Budin beylerbeyi İbrahim Paşa bunlara aleyhinde çıkacaktı Viyana'nın fethedilmesiyle AlmanAvusturya İmparatorluğu geri atılacak, böylece Macaristan'da zinde bir Macar Krallığı kurulabilecekti Macaristan ayakta durdukça, Avusturya'nın bundan böyle, Türk Devleti için önemli bir tehlike oluşturması düşünülemezdi En büyük düşman olan Avrupa'ya karşısında böyle adaleli bir savunma duvarı kurulması, Türk Devletini uzun yıllar gizli ettirecekti
Avrupa'da şok etkisi yapan Viyana kuşatmasının birincil iki aylık süresi içinde Türkler, şehrin bir çok dış tabyalarını ele geçirdiler Şehrin düşmesine sayılı günler kalmıştı Bu sırada Papa'nın önderliğinde, Viyana'nın kurtarılması için Avusturya, Lehistan, Saksonya, Bavyera ve Frankonya aralarında bir tanrısal ittifak kurularak 120 bin karakter bir kuvvet oluşturuldu
Türk tarihi için bir dönüm noktası olan DonVolga kanal projesinde olduğu gibi bu defa da en büyük ihanetlerden biri, yeniden bir Kırım hanı olan Murad Giray tarafından işlendi Haçlı ordusu, Tuna Köprüsünü geçerken, kendi askeriyle bir tepeye çekilip seyreden Tatar Hanı, saldırı etmesi için kendisine yalvaran Hanlık imamına şunları söyledi: Sen bu Osmanlı'nın bize itdüği cevri bilmezsin Bu düşmanın kovalanması benim için hiçbir şeydir ve bu işin dinimize ihanet olduğunu da bilirim Lakin isterim oysa, onlar kaç paralık adam olduklarını görsünler Tatarın kıymetini anlasınlar*