iltasyazilim
FD Üye
Divanı Hümayun nedir, Osmanlıda an teşkilatı
Kuruluş dönemi Osmanlı Devleti'nde idare, eski Türk töresindeki aşiret usûllerine kadar uygulanıyordu Bu mânâda memleket, ailenin müşterek(müşterek) malı sayılıyordu bununla birlikte hükümdar, önemli konularda kimsesiz karar vermeyerek bir kısım devlet adamının fikrine de müracaat ediyordu Bu fonksiyon, daha sonra namına Divandenecek meclis (bir değişiklik bakanlar kurulu) kadar yerine getiriliyordu Ilk Olarak veziri âzam ve vezirler, hükümdarın birinci derecede yardımcıları idi Her şey kesin kanun ve nizamlar çerçevesinde yürütülüyordu Fâtih dönemine dek örfe(yazılmış olmayan kanun, töre) dayalı olan bu sistem, Fâtih'le birlikte yazılı kanun haline getirilmiştir bununla beraber, devletin genel kanunları haricen, her kaza ve sancağın ekonomik ve sosyal durumuna tarafından özel kanunları vardı
Îdarede tüm yetki padişahın ve onu temsilen anın elinde toplanmıştı Bu durum, mutlak bir merkezî otoriteyi ön plâna çıkarmış oluyordu Bu da devlete merkeziyetçi bir şahsiyet kazandırıyordu Çünkü, daha kuruluştan itibaren hükümdarlar, merkeziyetçiliğe dışarı giden bir yol tutmuşlardı Bu bakımdan bütün tahsis ve aziller(görevden alma), merkezin bilgisi aşağıda yapılıyordu Merkezin en önemli karar organı da Divâni Hümâyundenilen müessese idi
Divânı Hümâyun padişahın ânıdır Divânı Hümâyun geniş anlamıyla bir kuruldan daha öteye uzanır Osmanlı yönetim dilinde, Divânı Hümâyun bununla beraber bu kurula tabi olan kalemleriyle yani bürokratik örgütüyle devletin en büyük organını belirtiyordu Bakımlı anlamıyla Divânı Hümâyun, farklı alanlara yönlendirilmiş devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı bir kuruldur
DİVÂNI HÜMÂYUN
İslâm dünyasında, Hz Ömer ile başlayan ân teşkilatı, sonradan değişik şekil ve isimlerle gelişip devam etti Osmanlı döneminde kanımca padişahın başkanlığında kayda değer devlet işlerini görüşmek üzere toplanan âna; Divânı Hümâyundenirdi Bugünkü Bakanlar Kurulu gibi çalışan Divânı Hümâyun önceleri Divanhane'de toplanırken, Fatih zamanında Topkapıda; Kanûnî vaktinde ise, Kubbealtı denilen yerde toplanmaya başlamıştır Bu müessesenin, devletin ilk yıllarında nasıl geliştiğine dair emin bir bilgiye sahip değiliz Ancak araştırmacılar bu müessesenin daha Osman Gazi vaktinde ortaya çıktığını kaydederler Herhalde bu, Anadolu beyliklerinde ortaya çıkan anın bir benzeri olmalıdır ama, pek artı bir gelişme göstermemiştir Babasının yerine geçip Bey ünvanını bölge Orhan döneminde, anın varlığı bundan böyle katiyet kazanmış görünmektedir Hatta Âşık Paşazâdenin, Orhan Bey vaktinde, ana varmak zorunda olan devlet adamlarının (an üyeleri) burmalı tülbent, yani bir değişiklik sarık sarmalarını emrettiğini söylemesi, onun an erkânı için bir giysi saptama ettiğini göstermektedir Osmanlı anı, sonradan gelen hükümdarlar vâsıtasıyla oldukça geliştirilerek devletin en kayda değer organları arasında yer alacaktır
Divânı Hümâyun deyimi Fatih döneminde kullanılmaya başlanmıştır
XV yy sonlarından itibaren Divânı Hümâyun bürokrasisi daha da gelişmiş, XVI yüzyıldan itibaren klâsik yapısına kavuşmuştur Divânı Hümâyun II Bayezid ve I Selim dönemlerinde gelişimini sürdürmüş, Kânûnî Sultan Süleyman döneminde tam kurumsal yapısına kavuşmuştur Bu dönemden daha sonra bir müddet durumunu korumuş olan Divanı Hümayun XVII yy ortalarından itibaren fonksiyonları azalmaya başlamış XVII yy sonlarına doğru devlet işleri veziri âzam anında görüşülmeye başlanmıştır Sultan II Mahmut döneminde ve 1826 yılında Yeniçeri ocağının kaldırılması üzerine Divânı Hümâyuntabiri de kaldırılarak yerine Meclisi Vükelâveya Meclisi Hasdenmeye başlamıştır İşlevlerini kaybeden Divânı Hümâyun sembolik olarak da olsa devletin yıkılışına kadar devam etmiştir
Ilk dönem Osmanlı anının fazla sade ve kolay olduğu varsayım edilebilir Pek anlaşılıyor oysa bu birincil an, yelken direği beyliği zamanındaki şeklini öyle ya da böyle muhafaza etmişti Divan heyetinde, Osmanlı beyinin kendisinden başka bir veziri, muhtemelen hükümet merkezi olan şehrin kadısı, beyliğin malî işlerini yöneten nâib veya defterdar gibi eksik sayıda üye vardı zaman zaman, bey yerine icâbında orduyu kumanda eden şahıs olarak sahnede Osmanlı beyinin oğlu görülmektedir fakat, bu gidişat, an kuruluşunun yelken direği beyliği anının modeline kadar olduğu hakkında bir kanaat vermektedir Ama Selçuklu Devleti iyice yıkılıp Moğol nüfuzu da sarsılmaya başlayınca müstakil bir devlet olma yolunu tutan Osmanlı Beyliğinde, anın gittikçe Selçuklu anı modeline benzer bir mâhiyet kazandığı görülür
Orhan Bey zamanında müesseseleştiği görülen anın üyeleri için, bundan böyle resmî bir kıyafetin tespit edildiği görülür Divan toplantıları, Sultan I Murat, Yıldırım Bayezid, Çelebi Sultan Mehmet ve II Murat devirlerinde de devam etmişti Yıldırım Bayezid, halkın şikâyetlerini dinlemek üzere her sabahtan yüksek bir yere çıkardı Herhangi bir derdi ve sıkıntısı olanlar orada kendisine şikayette bulunurlardı O da bunların problemlerini hemencecik çözerdi
Divan, Orhan Bey zamanından, Fâtih'in ilk devirlerine kadar her gün toplanırdı Toplantılar sabah namazından sonradan başlar ve öğleye kadar devam ederdi XV asrın ortalarından sonradan (Fâtih dönemi) toplantılar haftada dört güne (Cumartesi, Pazar, Pazartesi, Salı) inmiş, Pazar ve Salı günleri de talep günleri olarak tespit edilmişti
Divan, hangi din ve millete mensup olursa olsun, hangi sınıf ve tabakadan bulunursa bulunsun, bayan erkek herkese açıktı İdarî, siyasî ve örfî işler re'sen(başlı başına, müstakil), diğerleri de başvuru, şikâyet veya görülen ihtiyaç üstüne veya itiraz nedeniyle temyiz suretiyle incelenir ve değerlendirilirdi Memleketin herhangi bir uygun haksızlığa uğrayan, zulüm gören ya da mahallî kadılarca haklarında yanlış hüküm verilmiş olanlar, vali ve askerî sınıftan şikâyeti bulunanlar, vakıf mütevellilerinin haksız muamelelerine uğrayanlar vs gibi davacılar için an kapısı daima açıktı Divanda önce halkın istek ve şikâyetleri dinlenir, ondan sonra devlet işleri görüşülüp karara bağlanırdı Divânı Hümâyundan çıkan kararlara hükümadı verilirdi Hükümler, ahkâm defterlerine sıra ile yazılırlardı
Divanda idarî, askerî ve örfî işler veziri âzam, şer'î ve hukûkî işler kadıasker, malî işler defterdar, arazi işleri de nişancı tarafından görülürdü Divan müzakereleri o günkü rûznâmeye (gündeme) göre yapılırdı Görüşme bittikten ve Maliye hazinesi ile Defterhane, veziri âzamın mührü ile mühürlenip kapandıktan sonra çavuşbaşı, elindeki asasını yere vurarak anın sona erdiğini bildirirdi Divandan daha sonra Yeniçeri ağası padişah tarafından kabul olunarak ocak hakkında data alınırdı Ondan sonradan kadı askerler huzura girip kendileri ile ilgili işleri talep ederlerdi Bundan sonradan da veziri azam ile vezirler ve defterdar kabul olunurdu Tüm bunlardan sonra da padişahlar, veziri âzam ve vezirlerle beraber yemek yemek yerlerdi Ama bu usûl, Fâtih Sultan Mehmet döneminde kaldırılmıştı Divan erkânından(üyeleri) başka o gün işleri için ana gelmiş yer alan halka da din ve uyruk farkı gözetilmeksizin yemek yemek verilirdi
O Kadar anlaşılıyor oysa, Osmanlı Devletinde Divânı Hümâyun, devletin en yüksek organı özelliğini taşımaktaydı Devlet başkanı olarak hükümdar, çoğu kez an üyelerinin fikirlerini edinmek ihtiyacını hissediyordu Bu durum, devlet idaresinin bir kişinin değil, bir kurulu teşkil eden üyelerinin fikirlerinden yararlanılarak en çok iyi şekilde yapılabileceğinin açık bir göstergesidir Divanda, ırk ile devletin bütün problemleri, özellikle tımar işleri ve önemli mevkilere yapılacak atamalar da görüşülmekteydi Bu, yüksek memuriyetlere, hükümeti teşkil eden üyelerin fikirlerinin alınarak atamalar yapıldığına işarettir Bir kurulun oluşturacağı atamaların ise bir tek kişinin oluşturacağı atamalardan daha isabetli olacağı bir gerçektir Divanda son laf hiç kuşkusuz sultanındır Ama gördüğümüz gibi hükümdarın, vezirlerin mütalaalarını ve görüşlerini alması, daha doğrusu böyle bir ihtiyacı hissetmesi, devlet idaresinde meslek birliği ve koordinasyonun ön planda tutulduğunu göstermektedir *
Kuruluş dönemi Osmanlı Devleti'nde idare, eski Türk töresindeki aşiret usûllerine kadar uygulanıyordu Bu mânâda memleket, ailenin müşterek(müşterek) malı sayılıyordu bununla birlikte hükümdar, önemli konularda kimsesiz karar vermeyerek bir kısım devlet adamının fikrine de müracaat ediyordu Bu fonksiyon, daha sonra namına Divandenecek meclis (bir değişiklik bakanlar kurulu) kadar yerine getiriliyordu Ilk Olarak veziri âzam ve vezirler, hükümdarın birinci derecede yardımcıları idi Her şey kesin kanun ve nizamlar çerçevesinde yürütülüyordu Fâtih dönemine dek örfe(yazılmış olmayan kanun, töre) dayalı olan bu sistem, Fâtih'le birlikte yazılı kanun haline getirilmiştir bununla beraber, devletin genel kanunları haricen, her kaza ve sancağın ekonomik ve sosyal durumuna tarafından özel kanunları vardı
Îdarede tüm yetki padişahın ve onu temsilen anın elinde toplanmıştı Bu durum, mutlak bir merkezî otoriteyi ön plâna çıkarmış oluyordu Bu da devlete merkeziyetçi bir şahsiyet kazandırıyordu Çünkü, daha kuruluştan itibaren hükümdarlar, merkeziyetçiliğe dışarı giden bir yol tutmuşlardı Bu bakımdan bütün tahsis ve aziller(görevden alma), merkezin bilgisi aşağıda yapılıyordu Merkezin en önemli karar organı da Divâni Hümâyundenilen müessese idi
Divânı Hümâyun padişahın ânıdır Divânı Hümâyun geniş anlamıyla bir kuruldan daha öteye uzanır Osmanlı yönetim dilinde, Divânı Hümâyun bununla beraber bu kurula tabi olan kalemleriyle yani bürokratik örgütüyle devletin en büyük organını belirtiyordu Bakımlı anlamıyla Divânı Hümâyun, farklı alanlara yönlendirilmiş devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı bir kuruldur
DİVÂNI HÜMÂYUN
İslâm dünyasında, Hz Ömer ile başlayan ân teşkilatı, sonradan değişik şekil ve isimlerle gelişip devam etti Osmanlı döneminde kanımca padişahın başkanlığında kayda değer devlet işlerini görüşmek üzere toplanan âna; Divânı Hümâyundenirdi Bugünkü Bakanlar Kurulu gibi çalışan Divânı Hümâyun önceleri Divanhane'de toplanırken, Fatih zamanında Topkapıda; Kanûnî vaktinde ise, Kubbealtı denilen yerde toplanmaya başlamıştır Bu müessesenin, devletin ilk yıllarında nasıl geliştiğine dair emin bir bilgiye sahip değiliz Ancak araştırmacılar bu müessesenin daha Osman Gazi vaktinde ortaya çıktığını kaydederler Herhalde bu, Anadolu beyliklerinde ortaya çıkan anın bir benzeri olmalıdır ama, pek artı bir gelişme göstermemiştir Babasının yerine geçip Bey ünvanını bölge Orhan döneminde, anın varlığı bundan böyle katiyet kazanmış görünmektedir Hatta Âşık Paşazâdenin, Orhan Bey vaktinde, ana varmak zorunda olan devlet adamlarının (an üyeleri) burmalı tülbent, yani bir değişiklik sarık sarmalarını emrettiğini söylemesi, onun an erkânı için bir giysi saptama ettiğini göstermektedir Osmanlı anı, sonradan gelen hükümdarlar vâsıtasıyla oldukça geliştirilerek devletin en kayda değer organları arasında yer alacaktır
Divânı Hümâyun deyimi Fatih döneminde kullanılmaya başlanmıştır
XV yy sonlarından itibaren Divânı Hümâyun bürokrasisi daha da gelişmiş, XVI yüzyıldan itibaren klâsik yapısına kavuşmuştur Divânı Hümâyun II Bayezid ve I Selim dönemlerinde gelişimini sürdürmüş, Kânûnî Sultan Süleyman döneminde tam kurumsal yapısına kavuşmuştur Bu dönemden daha sonra bir müddet durumunu korumuş olan Divanı Hümayun XVII yy ortalarından itibaren fonksiyonları azalmaya başlamış XVII yy sonlarına doğru devlet işleri veziri âzam anında görüşülmeye başlanmıştır Sultan II Mahmut döneminde ve 1826 yılında Yeniçeri ocağının kaldırılması üzerine Divânı Hümâyuntabiri de kaldırılarak yerine Meclisi Vükelâveya Meclisi Hasdenmeye başlamıştır İşlevlerini kaybeden Divânı Hümâyun sembolik olarak da olsa devletin yıkılışına kadar devam etmiştir
Ilk dönem Osmanlı anının fazla sade ve kolay olduğu varsayım edilebilir Pek anlaşılıyor oysa bu birincil an, yelken direği beyliği zamanındaki şeklini öyle ya da böyle muhafaza etmişti Divan heyetinde, Osmanlı beyinin kendisinden başka bir veziri, muhtemelen hükümet merkezi olan şehrin kadısı, beyliğin malî işlerini yöneten nâib veya defterdar gibi eksik sayıda üye vardı zaman zaman, bey yerine icâbında orduyu kumanda eden şahıs olarak sahnede Osmanlı beyinin oğlu görülmektedir fakat, bu gidişat, an kuruluşunun yelken direği beyliği anının modeline kadar olduğu hakkında bir kanaat vermektedir Ama Selçuklu Devleti iyice yıkılıp Moğol nüfuzu da sarsılmaya başlayınca müstakil bir devlet olma yolunu tutan Osmanlı Beyliğinde, anın gittikçe Selçuklu anı modeline benzer bir mâhiyet kazandığı görülür
Orhan Bey zamanında müesseseleştiği görülen anın üyeleri için, bundan böyle resmî bir kıyafetin tespit edildiği görülür Divan toplantıları, Sultan I Murat, Yıldırım Bayezid, Çelebi Sultan Mehmet ve II Murat devirlerinde de devam etmişti Yıldırım Bayezid, halkın şikâyetlerini dinlemek üzere her sabahtan yüksek bir yere çıkardı Herhangi bir derdi ve sıkıntısı olanlar orada kendisine şikayette bulunurlardı O da bunların problemlerini hemencecik çözerdi
Divan, Orhan Bey zamanından, Fâtih'in ilk devirlerine kadar her gün toplanırdı Toplantılar sabah namazından sonradan başlar ve öğleye kadar devam ederdi XV asrın ortalarından sonradan (Fâtih dönemi) toplantılar haftada dört güne (Cumartesi, Pazar, Pazartesi, Salı) inmiş, Pazar ve Salı günleri de talep günleri olarak tespit edilmişti
Divan, hangi din ve millete mensup olursa olsun, hangi sınıf ve tabakadan bulunursa bulunsun, bayan erkek herkese açıktı İdarî, siyasî ve örfî işler re'sen(başlı başına, müstakil), diğerleri de başvuru, şikâyet veya görülen ihtiyaç üstüne veya itiraz nedeniyle temyiz suretiyle incelenir ve değerlendirilirdi Memleketin herhangi bir uygun haksızlığa uğrayan, zulüm gören ya da mahallî kadılarca haklarında yanlış hüküm verilmiş olanlar, vali ve askerî sınıftan şikâyeti bulunanlar, vakıf mütevellilerinin haksız muamelelerine uğrayanlar vs gibi davacılar için an kapısı daima açıktı Divanda önce halkın istek ve şikâyetleri dinlenir, ondan sonra devlet işleri görüşülüp karara bağlanırdı Divânı Hümâyundan çıkan kararlara hükümadı verilirdi Hükümler, ahkâm defterlerine sıra ile yazılırlardı
Divanda idarî, askerî ve örfî işler veziri âzam, şer'î ve hukûkî işler kadıasker, malî işler defterdar, arazi işleri de nişancı tarafından görülürdü Divan müzakereleri o günkü rûznâmeye (gündeme) göre yapılırdı Görüşme bittikten ve Maliye hazinesi ile Defterhane, veziri âzamın mührü ile mühürlenip kapandıktan sonra çavuşbaşı, elindeki asasını yere vurarak anın sona erdiğini bildirirdi Divandan daha sonra Yeniçeri ağası padişah tarafından kabul olunarak ocak hakkında data alınırdı Ondan sonradan kadı askerler huzura girip kendileri ile ilgili işleri talep ederlerdi Bundan sonradan da veziri azam ile vezirler ve defterdar kabul olunurdu Tüm bunlardan sonra da padişahlar, veziri âzam ve vezirlerle beraber yemek yemek yerlerdi Ama bu usûl, Fâtih Sultan Mehmet döneminde kaldırılmıştı Divan erkânından(üyeleri) başka o gün işleri için ana gelmiş yer alan halka da din ve uyruk farkı gözetilmeksizin yemek yemek verilirdi
O Kadar anlaşılıyor oysa, Osmanlı Devletinde Divânı Hümâyun, devletin en yüksek organı özelliğini taşımaktaydı Devlet başkanı olarak hükümdar, çoğu kez an üyelerinin fikirlerini edinmek ihtiyacını hissediyordu Bu durum, devlet idaresinin bir kişinin değil, bir kurulu teşkil eden üyelerinin fikirlerinden yararlanılarak en çok iyi şekilde yapılabileceğinin açık bir göstergesidir Divanda, ırk ile devletin bütün problemleri, özellikle tımar işleri ve önemli mevkilere yapılacak atamalar da görüşülmekteydi Bu, yüksek memuriyetlere, hükümeti teşkil eden üyelerin fikirlerinin alınarak atamalar yapıldığına işarettir Bir kurulun oluşturacağı atamaların ise bir tek kişinin oluşturacağı atamalardan daha isabetli olacağı bir gerçektir Divanda son laf hiç kuşkusuz sultanındır Ama gördüğümüz gibi hükümdarın, vezirlerin mütalaalarını ve görüşlerini alması, daha doğrusu böyle bir ihtiyacı hissetmesi, devlet idaresinde meslek birliği ve koordinasyonun ön planda tutulduğunu göstermektedir *