Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Osmanlı Devletinin Doğuşu-Kuruluşu

Osmanlı Devletinin Doğuşu-Kuruluşu

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
37
F-D Coin
19
Osmanlının kuruluş tarihi
Osmanlı Devletinin kuruluşu


Osmanlı Devleti
Osmanlı Devleti'nin Doğuşu

Anadolu Türklüğünü her tarafta birliğe kavuşturan, yayılmasını ve güçlenmesini sağlayan Osmanlıların ortaya çıkışı meselesi, Batı Anadolu'nun uc bölgesinde yeni bir Türkiye'nin doğuşu ile sıkı sıkıya bağlıdır Osmanlı hânedanının mensup bulunduğu, Oğuzların sağ kolu olan Günhan kolunun Kayı boyu, dokuzuncu yüzyıldan itibaren, Selçuklularla beraber Ceyhun nehrini geçerek İran'a geldi Rivayetlere göre, Horasan'da Merv ve Mahan tarafına yerleşen Kayılar, Moğolların tecavüzleri üzerine, yerlerini bırakarak Azerbaycan'a ve Doğu Anadolu'ya göç ettiler Bir rivayete göre, Ahlat'a yerleşen Kayılar, oradan Erzurum ve Erzincan'a, sonradan Amasya'ya gelerek, oradan Halep taraflarına göç ettiler Bir kısmı Caber Kalesi civarında kalırken, öteki bir kısmı Çukurova'ya gitti Çukurova'ya gelenler, sonra Erzurum civarında Sürmeliçukur'a vardılar Aralarında meydana çıkan ihtilaf üzerine, bir kısmı asıl yurtlarına dönerken, Ertuğrul ile kardeşi Dündar'ın emrindekiler, bir müddet Sürmeliçukur'da kaldıktan sonradan, Moğolların batıya akınları üzerine, Selçuklu sultanı Alaaddin Keykubad'a müracaat ederek Karacadağ taraflarındaki Rum (Bizans) hududuna yerleştirildikleri söylenirse de bu, tarihî gerçeklere pek uygun düşmemektedir

Gündüz Yüksek Dağ'i Ertuğrul Gazi'nin babası olarak bildiren ve bugün ilim âleminde kabul edilen öteki bir rivayete göre ise, Gündüz Yüksek Dağ'in Ahlat'ta vefatından sonra oymağın başına geçen oğlu Ertuğrul Gazi, buradan hareketle Erzincan'a oradan da Bizans sınırına yakın edinmek gayesiyle, Karacadağ mıntıkasına gelmiştir Kesin olan bir şey varsa o da Ertuğrul Gazi liderliğindeki Kayıların, on üçüncü asır ortalarında Ankara'nın batısında bulunmalarıdır Sonraları, tahminen 1231 yılında, Sultan Alâaddin'in kendilerine ıkta (arazi) olarak verdiği Söğüt ve Domaniç'e gelip yerleşmişlerdir

üstelik Moğollar, Orta Asya Türklüğünü ve medeniyetini yıkım ederken, istilânın dehşeti karşı, onların kılıcından kurtulan büyük göçebe kitleleri, şehirli âlim, tâcir, edebiyatçı ve sanatkârlar da Anadolu'ya sığınıyordu Göç dalgaları, Selçuklu hududunda önceden beri mevcut göçebelerle yeni Türk boylarını biribirine karıştırıyor ve uclardaki yoğunluğu süratli bir şekilde arttırıyordu Kaynakların tescil ve tasvirine kadar, Azerbaycan ve Arran (Karadağ) ovaları ile vadileri, karıncalar gibi kaynaşıyor ve göç dalgaları buradan Anadolu'ya akıyordu Bu Nedenle, Moğollardan kaçan Türkmenler, Anadolu'ya nüfus ve hayatiyet getiriyor ve siyasi parçalanmaya rağmen bu ülke yeni bir kudret kazanıyordu 1261'den itibaren, Moğol kontrolünün nispeten güçsüz bulunduğu ve Türkmen nüfusunun gittikçe kuvvetlendiği Kızılırmak'ın batısındaki bölgede (KastamonuAnkaraAkşehirAntalya hattının batısında) uc beylikleri ortaya çıktı Eskişehir, Kütahya, Afyon ve Denizli, Selçukluİslâm kültürünün yerleştiği uc merkezleri olarak yükselip Gazi Türkmenlerin faaliyette bulunduğu en ileri uc bölgesiyle Selçuklu uc bölgesi arasında bir ara bölge haline geldiler Uc bölgelerinde ortaya çıkan Türkmen beylikleri aralarında Konya'ya egemen olan Karamanoğulları en kuvvetlisi görünüyor ve Selçukluların varisi olduğunu iddia ediyordu Batı Anadolu'da Aydınoğulları, devrin şartlarına tarafından çok iyi bir deniz filosu gücüne sahip bulunuyorduGöçebe bir kavmin süratle denizci olması ve Adalar (Ege) Denizini daha alçak üst eden gazalarıyla hayranlık uyandırması, şaşırtıcı bir gelişmeydi Bu tahsis Anadolu'sunda yine önemli sayılabilecek bir güce sahip bulunan Germiyanoğulları, Karesioğuları, Menteşeoğulları, Saruhanoğulları, Hamidoğulları ve Candaroğulları beyliklerinden her biri, kendi hesabına dağılma mücadelesine girişti Bunlar aralarında Söğüt'te kurulan Osmanlı Beyliği en mütevazı bir durumda bulunuyordu

Ertuğrul Bey, tahminen doksan yaşında olduğu halde, 1288'de vefat ettiğinde, Osmanlı Beyliği; Karacadağ, Söğüt, Domaniç ve çevresinde 4800 kilometrekarelik mütevazı bir toprak parçasına sahipti Ertuğrul Bey'in vefatından sonradan, uçtaki Oğuz aşiretlerinin ittifakıyla, Kayı boyundan olduğu için, Osman Bey hepsine baş seçildi Diğer Anadoluı beyleri birbirleriyle uğraşırken Osman Bey, Bizans'la mücadele etti Bu sayede 1288'de Selçuklu sultanının gönderdiği bağımsızlık alâmetlerini alan Osman Gazi, bu nedenle kendi nüfuz bölgesini ve oradaki reayayı (halkı) Bizans'a ve komşu beylere karşısında koruma mesuliyetini yüklenmiş oldu Çevresine aldığı Samsa Çavuş, Konuralp, Akçakoca, Aykut Yüksek Dağ, Abdurrahman Gazi gibi aşiret beyleriyle birlikte fetih hareketini başlatan Osman Gazi kısa sürede İnönü, Eskişehir, Karacahisar, Yarhisar, İnegöl ve Bilecik'i zaptetti Bilecik'in fethi ve Osman Bey'in beylik merkezini buraya nakletmesiyle; Anadolu Selçuklularınca Moğollara karşı girişilen başarısız Sülemiş isyanı neticesinde Sultan III Alaaddin Keykubad'ın kaçması az kalsın aynı tarihlere rastladı Bu sebeple Selçuklu Devleti'nin başsız kalması neticesinde daha bağımsızlık hareket etmeye başlayan Osman Gazi, bağımsızlığını (istiklâlini) duyuru etti (27 Ocak 1300) Bölgenin ve Bizans'ın içinde bulunduğu durumdan istifade eden Osman Bey'in kuvvetleri, Bursa önüne dek akınlarda bulunuyordu Lefke, Mekece, Akhisar, Geyve ve Leblebici kalelerinin fethinden sonradan Osman Gazi, askerî harekâtın başına oğlu Orhan Gazi'yi getirdi (1320) Osman Gazi, Bundan sonradan ölümüne dek, teşkilât meseleleriyle meşgul oldu 1324 veya 1326'da öldüğü tahmin edilen Osman Bey vefat ettiği sırada, Bursa Osmanlılar'ın eline geçti Bursa'nın zaptından sonra, beylik merkezi buraya nakledildi ve şehir halkı yeni binalarla süslendi Gerçekte, Selçuklular'ın tarih sahnesinden çekilmesiyle Anadolu bir harabe görünümündeydi Çünkü, Moğollar'ın Anadolu'daki etkisi halâ hissediliyordu Oysa, Selçuklu'dan kalan değerli hazineler vardı Bunlar dil, din ve alfabe birliğiydi Bunun ruhu da gaza aşkı idi Osmanlı, bunların hepsini kendinde toplamıştı Dil, din ve alfabe birliği sayesinde, halk sınır tanımıyordu Savaşma ve şehit olma ricası, her lahza, Hristiyanlarla gaza eden Osmanlı Beyliği'ne büyük fırsatlar verdi İşte bu aşk ve şevkle, diğer beylerin tebaası Osman eline göç etti veya en azından onların başarısı için gönülden dua etti Âlimlar de aynı yolu peşine düşüp takip ederek, Edebâli, Dâvüdı Kayserî, Dursun Fakih gibi büyükler, Karaman ülkesinden kalkıp, Osmanlı toprağına kondular ve kültür faaliyetlerini başlattılar

Orhan Gazi devrinde Bizans'a karşısında kazanılan Pelekanon Muharebesinden daha sonra İznik fethedildi (1330) Orhan Gazi'nin 1361'e kadar olan hükümdarlığı devresinde Osmanlı Devleti, kardeş beylikler üzerinde başat bir şiddet haline geldi Daha önce Ege ve Rumeli'e Karesi, Saruhan ve Aydınoğulları, gaza hareketinin öncüleri durumunda idiler Fakat, Karesi Beyliği'nin ilhakıve Aydınoğlu Gazi Umur Bey'in, Haçlı saldırıları aleyhinde İzmir limanını kaybetmesi üstüne, bu bölgedeki gaza liderliği Orhan Gazi'ye geçti Bu sırada Bizans'ta baş gösteren iç savaş ve Kantakuzen'in Gazi beylerle ittifakı, Türklerin Rumali'ye geçişini kolaylaştırdı Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Paşa'nın destanlara konu olacak mahiyette gerçekleştirdiği Rumeli'ye geçiş, Türk tarihinin en büyük hadiselerinden biri oldu başta Çimpe Hisarını ele geçiren Süleyman Paşa, burayı bir üs olarak kullanmaya başladı sonra Biga'da topladığı orduyu, Güney Marmara kıyısında Kemer limanından gemilerle karşıya naklederek Bolayır'ı zaptetti Gerisinde kuvvetlerini iki kola ayırarak, bir taraftan Gelibolu'ya, öbür yana da Trakya'ya aleyhinde iki kutup kurdu ve düzgün gaza akınlarına başladı 1354 yılnda Gelibolu'nun zaptı ile, bu birincil Rumeli fatihleri yarımadanın fethini tamamladılar 1357'de veliaht Süleyman'ın ve arkasında Sultan Orhan Gazi'nin vefatları, Rumeli'deki fetihlerin bir müddet durmasına sebep oldu ise de Sultan I Murad (13611389) Anadolu'da birliği sağladıktan sonra, baştan Rumeli cihetine yönelerek Osmanlılar'ın, Avrupa'da sağlam bir şekilde yerleşmesini sağladı 1362'de Edirne fethedildi Haçlı kuvvetlerine karşısında 1364'de Sırpsındığı, 1371'de Çirmen zaferleri kazanıldı Bu fetih ve zaferlerin sonunda Osmanlılar kesin olarak Avrupa'da yerleştiler ve etki sahaları bütün Balkanları içine alan bir genişliğe erişti Bulgaristan ve Sırbistan, Osmanlılar'a bağlı olmayı kabul ettiler Osmanlı kuvvetleri, üç koldan harekâta devamla, Kuzey Makedonya, Niş, Manastır, Sofya ve Ohri'yi aldılar bir de, Anadolu'da Türk birliğinin sağlanması için çaba veriliyordu Hamidoğuları Beyliğinden Akşehir, Beyşehir, Seydişehir, Yalvaç, Şarkikaraağaç ve Germiyanoğullarından da Kütahya, Tavşanlı, Emet, Simav ve çevresinin Osmanlılara geçmesi, KaramanOsmanlı ilişkilerini gerginleştirdi Fazla geçmeden de iki devlet arasında savaş çıktı Ancak, Karaman kuvvetlerini bozguna uğratan Osmanlılar, bir süre bu beyliğin saldırılarından muhakkak oldular öte taraftan Osmanlıları Balkanlardan atmak üzere, Sırp, Macar, Ulah, Boşnak, Arnavut, Leh ve Çek kuvvetlerinden oluşturulan büyük Haçlı kuvvetlerinin, 20 Haziran 1389'da Kosova'da değil edilmesi tarihe, örnek tahrip hareketlerinden biri olarak geçti Türk tarihinin mühim hadiselerinden biri olan Kosova Meydan Muharebesi, Doğu Avrupa'nın kaderini de görev etti Balkan yarımadasını asırlar baştan başa Türk hakimiyeti altına koyan bu galibiyet sonunda, Sultan Muradı Hüdâvendigâr, bir Sırp kadar şehid edildi

Ertuğrul Gazi'nin, oğlu Osman Gazi'ye bıraktığı 4800 kilometrekarelik beylik, 43 sene içinde, üç mislinden daha artı büyüyerek 16000 kilometrekareye ulaştı Orhan Gazi ise, babasından devraldığı devletini, altı kat daha büyüterek, 95 bin lilometrekareye çıkardı Nihayet, Muradı Hüdâvendigâr 13611389 yılları arasında, devletini beş misli daha büyüterek, 500 bin kilometrekareye yükseltti Bundan Böyle aşiretten beyliğe geçen Osmanlı Devleti, imparatorluğa hazırlanıyordu ve gayesini de çizmişti

Gerçekte de, bir aşiretten, cihangir bir imparatorluğa giden yolda, neler yapıldığı incelenecek olursa, devletin temelleri ve şaşırtıcı yükselişi daha iyi kavranabilir Nitekim Fransız tarihçisi Grengur da Bu yeni imparatorluğun teessüsü, beşer tarihinin en büyük ve hayrete değerinde vakalarından biridirdemektedir

Bu hızlı yükselişin sebepleri şöyle sıralanabilir:

1 Osman Gazi ve haleflerinin gerçekleştirdiği fetihler, Anadolu halkı için yeni gaza ve yerleşme sahaları açmakta idi Osmanlıların aralıksız ilerlemesini gören Anadolu'daki yiğit ve savaşçı gaziler gitgide çoğalan bir sayıda, Rumeli uclarına intikal ediyordu

2 Samsa Çavuş, Konur Yüksek Dağ, Akçakoca, Aykut alp, Abdurrahman Gazi, Hacı İlbeyi ve Evrenos Gazi gibi hareket serbestisi olan beylerin idaresinde toplanan kuvvetler, sürekli taaruz ve ilerlemeyle yeni hatlara yerleşiyorlar ve akınlar devam ediyordu

3 Fethedilen bölgelere, Anadolu'dan göçen yörük ve köylü kitleleri, alperenler, dervişler, ahîler öncülük etmekteydiler Onlar gazilerin yanına, hattâ bazan ilerisinde zaviyeler kurarak, sonradan gelen köylüler için tutunma ve toplanma merkezleri meydana getiriyorlardı

4 Anadolu'dan gelen yoksul köylülerle ırgatlar, zaviye civarda, ekseriya derviş adı altında, bir takım yükümlülüklerden muaf olarak toprağı işlemekte ve bir Türk köyünün doğmasına yol açmakta idiler Nitekim Trakya'da köy adlarının büyük çoğunluğu bu gibi derviş, şeyh veya fakihlerin isimlerini bugün bile taşımaktadır

5 Osmanlı fetihleri yalnız kılıçla yok, daha fazla istimâlet denilen uzlaştırıcı ve sevdirici bir politika neticesinde gerçekleşmekteydi Osmanlı idaresinin, gayrımüslimlere can ve mal güvenliğiyle dinlerinde serbestlik tanıması, onların derece derece İslamı kabul etmelerine yol açıyordu Yine bu durumun sonucu olarak çok kere, geniş bölgeler, şehir ve kasabalar kendiliğinden Osmanlı hakimiyetini tanımakta idiler

6 Osmanlılar Anadolu'da, Hristiyan varlıklarını ve idare tarzlarını bozmayarak onları kendi nüfuzları altına aldılar Bu müsamahayı, Rumeli'de daha geniş surette ve onların eski varlıklarını gözetmek üzere uyguladılar her tarafında Hristiyanlarla meskün olan Balkan Yarımadası halkı, kısa süre içinde bu tarzdaki âdilâne hareket ve idarî siyasetteki incelik sayesinde İslamiyeti seçti

7 Balkanlarda Bizans İmparatorluğunun bozulmuş olan yönetim tarzı neticesinde, ağır ve keyfî vergiler, soygunlar ve asayişsizlik yayılmıştı Buna mukabil, Türklerin disiplinli hareketleri, feth edilen yerlerin halkına aleyhinde adil, şefkatli ve taassuptan uzakta bir politika takip etmeleri, vergilerin tebaanın ödeyebileceği şekilde uygulanması ve bilhassa mutaassıp Ortodoks olan Balkan halkını Katolik mezhebine girmeleri için ölümle tehdit edenlere karşı, Türklerin buralardaki unsurların dinî ve vicdanî duygularına hürmet göstermeleri, Balkan halkının, Osmanlı idaresini Katolik baskısına aleyhinde, bir kurtarıcı olarak karşılamalarına sebep oldu

8 Osmanlı fetihlerinin en keskin vasfı, gelişigüzel, macera ve çapul biçiminde değil, bir program altında, şuurlu bir yerleşme biçiminde olmuş olmasıdır Bu da fethedilen yerlerdeki halkın hoşnutluğuna ve yeni idareden memnun olmalarına yol açtı Fetih programının esaslarından biri de yeni elde edilen stratejik yerlere, büyük ve manâlı büyük kasaba ve kasabalara Anadolu'dan göçmenler getirilerek koymak suretiyle muhtelif kısımlara ayrılıp, şehir halkı ve kasabalarda derhal ilmî ve sosyal müesseseler oluşturulmasıdır

9 Nihayet Balkan fetihlerinin gelişmesinde ve istikrarında, asırlarca evvel Balkanlara gelerek yerleşen ve sonradan Hristiyanlığı kabul etmiş olan, ama Türklüğünü unutmayan Peçenek, Kuman ve Gagavuzlar ile Vardarların da etkin olmaları olasılık dahilindedir

Osmanlı Beyliği, daha kurulduğu andan itibaren askerî, adlî ve malî teşkilatla işe başladı Bilhassa askerî işlere artı yük verilerek, başarının sebepleri hazırlandı Lakin bu görünüşteki kudret, en ince ayrıntısına kadar bambaşka dinde olan yabancı bir bölgede, yani Balkanlarda dağılım ve yerleşme için yeterli değildi Bu iş, daha fazla, manevî ruhî sebeplerle, öylesine şaşaalı bir şipşak ve şuurlu bir biçimde oldu ancak, bugün deha düşünenleri hayretler içinde bırakmakta ve 20 yüzyılda bile benzeri görünmeyen bu hareket, dün olduğu gibi bugün de yerli ve tanıdık olmayan nesillerin hayranlığını çekmektedir Nitekim, zamanın tarihçi, düşünür ve ilim adamları, bu hususta şunları söylemektedir: Hristiyan dünyasındaki arkası kesilmeyen Yahudi düşmanlığı ve Engizisyona karşılık, Hristiyan ve Müslümanlar, Osmanlıların idaresi altında âhenk içinde yaşıyorlardı(Gibbons)

Türklerin zihnine ve hafızasına nakşedilmiş olan prensipler, onları yeryüzündeki insanların en insaniyetlisi, en hayırseveri haline getirmiştir Bütün bu faziletlere karşın Avrupalıların barbar demesi, yırtıcı bulması, savaşlarına göre hüküm vermesinden ileri gelir Gerçekte Müslümanlar canlarını esirgemeden savaşırlar, düşmanları bununla birlikte dinlerinin de düşmanıdır Bu şecaat (kahramanlık) Türklere yalnızca dinlerinden değil, bununla beraber millî karakterlerinden kazanç Ama bir milletin reel karakteri, savaş alanının tabanca gürültüleri arasında ödev edilemez Türkleri doğrusu tanımak isteyenler, onların faziletlerini değerlendirmeli, törelerin şahsiyet ve fiilerindeki tesirlerini mantıklı düşünme etmeli, onları uzlaşma zamanındaki örf ve âdetleri içinde incelemelidir Sahiden Türkler, savaşta ne kadar sert, mağrur ve yırtıcı iseler, barışta da o kadar sakindirler En büyük kahramanlıkları belirten, gözlerini kırpmadan ateşe atılan bu millet, günlük hayatlarına döndükleri zaman, gerçek karakterlerini alırlar O zaman onların insanî duygularla dolu, iyiliksever halk müziği olduğu kavranabilir

Bu duygu, bütün Türklere şamildir Hepsinin de ruhuna öylesine derin bir şekilde işlemiştir ki, savaşta birer yiğitlik timsali olan bu kimseler, barışta, fakir babası, düşkünün dostu olurlar İçlerinde en kötüsü, en hasisi bile, yine de bir vazife olarak iyilik etmekten çekinmez(D'ohsson)

Neticede Osmanlı Devleti, kavimler, dinler ve mezhepler aralarında, sağlam bir âhenk, halk kitleleri arasındahiçbir fark ve tezada müsade vermemekle, dünya tarihinde uluslararası en kudretli ve cihanşümül bir siyasî varlık teşkil etti Osmanlı Devleti ve sultanlarının davaları da, kendi tabirleri ile nizamı kâinat (dünya barışı) üstünde toplanıyor, koca devletin varlık sebebi ve savaşları da, millî ve insanî esaslara emrindeki yer alan bir âlem hakimiyeti düşüncesine dayanıyordu

Osman Gazi'nin, bütün Osmanlı sultanlarının bir tüzük olarak kabul ettikleri ve uyguladıkları, vasiyetnamesinin özü şu şekildedir: Allahü teâlânın emirlerine karşı taraf bir meslek eylemeyesin! Bilmediğini âlimlerden sorup anlayasın Ayrıntılarıyla bilmeyince bir işe başlamayasın! Sana itâat edenleri güzel tutasın! Askerine in'âmı, ihsânı yetersiz etmeyesin fakat, insan ihsânın kulcağızıdır Zâlim olma! Âlemi adaletle şenlendir ve Allah için çalışmayı terk etmeyerek beni şâd et Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona talep, ikbâl ve hilm (yumuşaklık) göster! Askerine ve malına gurur getirip, ilim ehlinden uzaklaştırma Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız, Allah'ın dînini yaymaktır Yahut, gavga ve cihangirlik dâvâsı değildir Sana da bunlar yaraşır Dâima herkese ihsânda bulun! Memleket işlerini noksansız gör


alıntı *
 
858,506Konular
983,058Mesajlar
33,112Kullanıcılar
fekaSon üye
Üst Alt