iltasyazilim
FD Üye
Sabırla şükürden her biri diğerinin hakikatına girer Buna göre, bunlardan her birinin varlığı, diğerinin varlığına bağlıdır Ancak bunlardan her birine, üstün bulunduğu yer itibariyle özel isim verilmiştir Böyle olmasa, şükrün hakikati, sabır, irade ve fiil ile birleşir Çünkü şükür Allah'a taat ve ibadet etmek ve O'na isyan etmemektir
Sabır bunların aslıdır Taat ve ibadeti eda ederken çekilen meşakkatlara sabretmek ve günahlardan uzaklaşmaya sabretmek şükrün ta kendisidir Sabır emredilince sabretmek şükürdür
Yukarıdaki bu açıklamadan sabır ile şükrün bir olduğu anlaşılmaktadır gibi bir soru akla gelebilir
Halbuki bu, aklen, lugaten ve örfen mümkün değildir Çünkü Allah Teala, bunların aralarını ayırmıştır Evet, bunların manaları ayrıdır Ancak biz bunların birbirinden ayrılmadıklarını ve bunlardan herbirinin varlığının diğerinin varlığına muhtaç olduğunu beyan ettik
Şükür, sabırdan ayrıldığı zaman şükrün şükür olması batıl olur
Sabır şükürden ayrıldığı zaman, sabrın sabır olması da batıl olur
Birincisi açıktır,
İkinciye gelince sabır, şükürden ayrıldığı takdirde nankörlük olur Nankörlüğün sabra zıd olmadı gazaba zıd olmasından daha büyüktür
Şöyle bir soru sorulursa; burada başka bir kısım daha vardır ki, ne nankörlük olur ne de şükür olur Bilakis zoraki sabır olur Buna göre şükrün hakikati yapılmadığı gibi sabır da sabır olmaktan çıkmaz
Şöyle cevap verilir:
Bizim sözümüz taat olan emredilmiş sabır hakkındadır Yoksa hayvanların sabrı gibi zoraki sabır hakkında değildir Taat olan sabrı, ancak şükreden kimse yapar Fakat şükredenin şükrü, sabrının içine girmiş olur da hüküm sabır için olur Nitekim şükredenin sabrı da şükrünün içine girmiş olur da hüküm şükür için olur
İman, makamlarından bir makamdan diğer bir makama geçerken yok olmaz Bilakis, aşağı derecede bulunan makam yukarı derecede bulunan makamın içine girmiş olur
Nitekim iman, ihsanın içine girdiği gibi, sabır da rıza makamları içine girer Yoksa, sabır yok olmuş değildir Rıza makamı da tefviz makamının içine girdiği gibi, havf ile reca makamları da muhabbet makamının içine girerler Yoksa havf ile reca yok olmuş olmazlar
Allah Teala, kullarını musibetlerle imtihan ettiği gibi nimetleriyle de imtihan eder Nitekim Cenabı Hak:
Sizi bir imtihan olarak kötülüklerle ve iyiliklerle deneyeceğiz(Enbiya35); diğer bir ayette,
Fakat insan, ne zaman Rabbi, kendisini imtihan edip ikramda bulunur ve nimet verirse, Rabbim bana ikram ettider, ama onu imtihan edip de rızkım kırarsa, o vakit de, Rabbim bana ihanet ettider, (Fecr1516);
diğer bir ayette:
Biz yeryüzündeki şeylere ona mahsus bir ziynet yaptık ki, insanları imtihan edelim Bakalım hangisi daha güzel bir emelde bulunacak! (Kehf7);
diğer bir ayette:
O Allah ki, amelce hanginiz daha güzeldir diye sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratmıştır (Mülk2);
diğer bir ayette:
O amelce hanginizin daha güzel olduğunu imtihan için gökleri ve yeri altı günde yaratandır Daha önce Arş'ı suyun üstünde idi (Hud7) buyurmuştur
Allah Teala, yerleri, gökleri yarattı, mahlukatı için ömür takdir etti Yeryüzündeki varlıkları imtihan ve denemek için yarattı Bu imtihan, kulların hayırda, şerde, bollukta, darlıkta sabır ve şükür imtihanlarıdır Zenginlik, afiyet, mevki ve kudret nimetlerine sahib bulunan kimsenin imtihanı bunlara sahib olmayan şahsın imtihanından daha büyüktür
Allah'ın taatı üzerine sabretmek en zor sabırlardandır
Nitekim ashabı kiram:
Biz fakirlikle imtihan edildik sabrettik, fakat zenginlikle imtihan edildik sabredemedikdemişlerdir
Fakirlik nimeti, hastalık nimeti, dünyalığın alınmasının nimeti, dünyalık sebeblerinin alınmasının nimeti, insanların eza etmesinin nimeti bazen nimetlerin en büyüklerinden olur Çünkü bu nimetlere şükretmenin farz olması, bu nimetlerin zıdlarına şükretmekten daha evladır Zira Allah Teala nimetleriyle imtihan eder, bela ve musibetleriyle de nimet verir
Şükür ile sabırdan hangisinin üstün olduğuna gelince;
Sabır ile şükür, Allah'ın emrinde, nehyinde, kaza ve kaderinde kul için lazım olan iki haldir Bu sabır ile şükür göz açıp kapayıncaya kadar biri diğerinden ayrılmaz Bunlardan hangisinin üstün olduğunu sormak, his ve hareketten hangisinin üstün olduğunu, veya yemekle içmekden hangisinin üstün olduğunu yahut kulun havf, (Allah'ın azabından korkması) ile recasının (Allah'ın rahmetini umut etmesinden) hangisinin üstün olduğunu sormak gibidir
Taat ve ibadetler ancak sabır ve şükürle eda edilir
Yasaklardan da ancak sabır ve şükürle uzaklaşılır
Kul, takdir edilmiş olan musibetler başına geldiğinde sabrederse, şükrü sabrının içine girmiş olur
Nitekim, şükredenin sabrı da şükrünün içine girmiş olur Bunu şöyle açıklayabiliriz:
Allah Teala, kulunu nefsi ve hevasıyla imtihan etti, kulun üzerine bunlarla cihad etmeyi vacib kıldı, yani, kul her vakit nefsiyle cihad etmeye devam edecektir Şöyle ki:
Emredilmiş olan taat ve ibadetleri eda ederek şükredecek,
Heva ve hevesinden uzaklaşmaya sabredecektir Zengin olsun, fakir olsun, sıhhatta olsun hasta olsun, nefsi ve hevasına karşı devamlı cihad etmesi lazımdır
Bu mesele, şükreden zengin ile sabreden fakirden hangisinin üstün olduğu meselesidir Bu mesele hakkında alimlerin üç görüşü vardır:
Bu üç görüşü Ebu'lFerec İbni Cevzi ve diğer alimler nakletmişlerdir
Netice olarak şükreden zengin ile sabreden fakirden hangisi daha çok takva sahibi ise o efdaldir denilmiştir Takvada müsavi olurlarsa, fazilette de müsavi olurlar Çünkü Cenabı Hak insanları afiyet ve bela ile üstün kılmadığı gibi fakirlik ye zenginlikle de üstün kılmamıştır Ancak takvalıkla üstün kılmıştır
Nitekim Allah Teala:
Allah katında en iyiniz takvaca en ileride olanınızdır (Hucurat13) buyurmuştur
Bir hadisi şerifde:
Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap olana üstünlüğü yoktur Ancak takvalıkla vardır İnsanlar Adem'den meydana gelmiştir Adem de topraktan yaratılmıştırbuyrulmuştur (Müsnedi İmam Ahmed)
Takvaiki asıl ve esasa bağlıdır:
1 biri sabır
2 diğeri de şükürdür
Zenginle fakirden herbiri için sabırla şükür lazımdır Bunlardan hangisinin sabrı ile şükrü mükemmel ise o üstün olur
Fakirin sabrı mükemmel, zenginin de şükrü mükemmel olursa bunlardan hangisi efdaldir? diye bir soru sorulacak olursa; buna şöyle cevap verilir:
Bunlardan vazifesinde ve halinin gereğinde Allah'dan en çok korkanıdır Bu olmaksızın efdallik düşünülemez Çünkü zenginin bazen şükründeki takvalığı, fakirin sabrındaki takvalığından daha üstün olabilir Fakirin de bazen sabrındaki takvalığı zenginin şükründeki takvalığından daha üstün olabilir Buna göre zengin zenginliği ile üstün, fakir fakirliği ile üstün denilemez
O halde, şükreden zengin sabreden fakirden üstündür denilmesi doğru olmadığı gibi, sabreden fakir şükreden zenginden üstündür denilmesi de doğru değildir Çünkü şükür ile sabır, imanın iki bineğidir, bunların bulunması lazımdır
Şükreden zengin ile sabreden fakirden hangisi daha çok vacib ve mendub'a sarılmışsa o üstündür Çünkü üstünlük, vacib ile mendub'a sarılmaya bağlıdır
Nitekim Allah Teala, bir hadisi kudside:
Bana kulum hiçbir şeyle yaklaşamaz ancak kendisine farz kıldığım şeylere devam etmekle yaklaşır Kulum nafile ibadetlerle durmadan bana yaklaşır ve nihayet ben onu severimbuyurmuştur (Tirmizi, Müsnedi Ahmed)
Buna göre, şükreden zengin ile sabreden fakirden hangisi vaciplere daha çok sarılıyor ve daha çok nafile namaz kılıyorsa o üstündür
Bir hadisi şerifde:
Ümmetimin fakirleri zenginlerinden yarım gün yani beşyüz sene önce cennete gireceklerdirbuyrulmuştur (Tirmizi, İbni Mace)
Bu hadisi şerif, fakirlerin zenginlerden üstün olduğuna delalet etmez mi diye sorulursa: buna:
Bu hadisi şerif, fakirlerin her ne kadar zenginlerden önce cennete gireceklerine delalet etse de fakirlerin derece ve makamda zenginlerden üstün olduğuna delalet etmez, şükreden zengin ile adaletli hükümdar hesap vermek için cennete girmekde geç kalsa da cennete girince derecesi ve makamı daha yüksek olurdiye cevap verilebilir
Fakirler, Resulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem), zenginlerin köle azad etmek ve sadaka vermek suretiyle, amellerinin kendi amellerinden daha çok olduğunu şikayet ettiler Allah Resulü onlara:
Ben de size bir şey bildireyim mi? onu yaparsanız onunla o sizi geçenlere yetişirsinizbuyurmuş ve, her namazdan sonra otuz üç kere:
Elhamdülillah, otuz üç kere:
Subhanallah, otuz üç kere:
Allahüekberdemelerini bildirmiştir
Zenginler bunu işitince onlar da bunu yapmaya başlamışlar Bunun üzerine fakirler, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a dönerek zenginlerin de bunu yaptığını anlatmışlar
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
Bu Allah'ın bir fazlu keremidir onu dilediğine verirbuyurmuştur (Buhari, Müslim)
Bu sefer, bu hadisi şerif, şükreden zenginlerin sabreden fakirlerden üstün olduğuna delalet etmez mi diye sorulursa: buna:
Bu hadisi şerif sabreden fakir ile şükreden zenginden hangisi daha çok nafile ibadetlere sarılırsa o üstündür diyen görüş için bir hüccettir Çünkü şükreden zenginler, sabreden fakirlere farz ve nafile amellerde, cihadda, Allah uğrunda çekilen ezada ve mukadderata sabırda eşit oldular Fakat zenginlerin köle azad etmek ve sadaka vermek gibi nafile ibadetleri çok olunca fakirlerden üstün oldular Eğer sabreden fakirlerin nafile ibadetleri, şükreden zenginlerin nafile ibadetlerinden daha çok olursa, bu sefer fakirler zenginlerden üstün olurlardiye cevap verilir
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hem şükredenlerin, hem de sabredenlerin efendisidir
Denildi ki: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a dünya hazinelerinin anahtarları sunuldu da onları kabul etmeyerek:
Bir gün aç bir gün tok dururumbuyurdu
Hişam b Urve babasından, o da Aişe (ra)'dan naklen rivayet etti Aişe (ra) dedi ki:
Resulullah dünyadan çıktı, buğday ekmeğinden doymadı Vefat ettiğinde ehli için almış olduğu yiyecekten dolayı zırhı bir Yahudinin yanında rehin bulunuyordu
İmam Ahmed rivayet ettiğine göre, Ebu Hüreyre (ra) şöyle demiştir:
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
Allah'ım Muhammed'in aline yetecek kadar rızık verdiye dua ederdi
İmam Ahmed, rivayet ettiğine göre, Aişe (ra) şöyle demiştir:
Ensardan bir kadın benim yanıma gelmişti Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in döşeğinin ikiye katlanmış bir aba olduğunu gördü
Evine dönünce bana bir yün döşek gönderdi Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) gelince:
Bu nedir?diye sordu
Ben de:
Ensardan filan kadın benim yanıma geldi, senin döşeğini görünce bunu bana gönderdidedim
Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
Ey Aişe! Bu döşeği geri verbuyurdu
Fakat ben o döşeği geri vermedim Çünkü o döşeğin evimde bulunması hoşuma gidiyordu Nihayet Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bana bunu üç defa söyledi Ve:
Ya Aişe! Bu döşeği geri ver Allah'a yemin ederim ki ben isteseydim, Allah Teala, benimle beraber altın ve gümüş dağlarını yürütürdübuyurdu
Bunun üzerine ben de o döşeği geri verdim
Allah Teala, Resulü için ancak efdal olanını seçmiştir Eğer Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), dünyayı alsaydı onun hepsini Allah'ın rızası yolunda harcardı ve bu sayede onun şükrü bütün alemlerin şükrünün üstünde olurdu
Denildi ki: sabreden fakirler ile şükreden zenginlerden her biri Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın halini delil göstermişlerdir
Netice olarak Allah Teala, Resulü için her iki makamın arasını mükemmel bir şekilde birleştirmiştir
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şükreden zenginlerin de, sabreden fakirlerin de efendisidir Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), fakirliğe karşı hiçbir kimsenin gösteremeyeceği sabrı göstermiştir Zenginliğe karşı da hiçbir zenginin yapamayacağı şükrü yapmıştır
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın hayatını düşünen bir kimse işin böyle olduğunu anlar Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), sabredilecek yerlerde insanların en sabırlısıydı Şükredilecek yerlerde de insanların en çok şükredeniydi
Allah Teala, resulü için kemal mertebelerini mükemmel kılıp, onu şükreden zenginlerin mertebelerinin en yükseğinde ve sabreden fakirlerin mertebelerinin de en yükseğinde kılmıştır
Seni, bir fakir bulup (Hatice'nin malı ile) zengin etmedi mi? (Duha8) ayeti kerimesindeki ailenkelimesinin fakir manasına olduğunda müfessirler ittifak etmişlerdir
Nitekim bir adam fakir düştüğü vakit, alerrecülüdenilir Bir adamın evlad ve ıyali çok olduğu vakit ealerrecülüdenilir
Nitekim Allah Teala:
Bu (tek zevce) sizin (Hakdan) eğrilip sapmamanıza daha yakındır (Nisa3) buyurmuştur
Bazı müfessirler bu ayeti kerimeyi:
Tek zevce ve cariye ile evlenmeniz evlad ve iyalinizin çok olmamasına daha yakındırdiye tefsir etmişlerdir
Fakat birinci tefsir birçok vecihlerden dolayı evladır:
Birincisi: lugatta sülasi mücerred babından Aleyeulükelimesinin evlad ve ıyali çok olması manasında kullanıldığı meşhur olmayıp, ziyade babdan, eale yüilüşeklinde kullanılması meşhurdur
Sülasi babından, lee yeulükelimesi, zulüm ve cefamanasına gelir Lügatçıların hepsi böyle zikretmişlerdir
İkincisi: Allah Teala, dörde kadar evlenmeyi aralarında adalet yapmak şartıyla mubah kılmıştır Bunların aralarında adalet yapılmaktan korkulduğu vakit bir tane ile yahut sahib olunan cariyelerle yetinilmesini emretmiştir Bu ayeti kerimedeki, enlâ teûlûkelimesinin evlad ve iyalin çok olmaması manasıyla tefsir edilmesi uygun değildir
Üçüncüsü: Allah Teala, yetim kadınlarla evlenildiğinde onlar hakkında adalet yapamamaktan korkulduğu vakit onlara zulüm ve cefa edilmemesi için hükmü yetim olmayan kadınlarla evlenmeye nakletmiştir
Allah Teala, erkeklerin birden dörde kadar evlenmelerini caiz kılmış sonra kadınlar arasında adalet yapamamaktan korkulduğunda evlenme hükmünü bir kadınla veya çok oldukları için aralarında müsavi davranılması şart olmayan cariyelerle iktifa edilmesine nakletmiştir
Bu ayeti kerime adalet yapılmak şartıyla yetim ve yetim olmayan dört kadınla evlenmenin caiz olduğunu bildirdiği gibi kadınlar arasında adalet yapılmamaktan korkulduğunda bir kadınla yetinilmesini de bildirmektedir
Bu ayeti kerimede evlad ve iyalin çok olmasının bir tesiri yoktur
Dördüncüsü: eğer evlad ve iyalin çok olmasından korkulsaydı Allah Teala, tahdidsiz cariyelere sahib olunmasını ve onlar ile cinsi yakınlıkta bulunulmasını mubah kılmazdı Çünkü evlad ve iyalin çokluğu eş veya eşlerden olabildiği gibi cariyelerden de olur
Zira Cenabı Hakk'ın dört kadın arasında adalet yapılamamasından korkulduğunda, hükmü, sahib olunan cariyelere nakletmesi, onların hizmetkârlar olmadığını, onlarla cinsi yakınlıkta bulunan cariyeler olduğunu göstermektedir
Beşincisi: evlad ve iyalin çok olması, Allah için sakınılacak ve hoş olmayan bir iş değildir Çünkü bu ümmetin en hayırlısı evlad ve iyali çok olanıdır
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
Kocasına sevgi ile bağlı olan ve çocuk doğuran kadınla evlenin Çünkü ben diğer ümmetler topluluklarına karşı sizin çokluğunuzla övünürümbuyurmuştur
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı ümmetinin çokluğu ile iftihar edebilmesi için çocuk doğuran kadınla evlenmeyi emretmiştir
Netice olarak Cenabı Hak, Resulünü sabreden, fakir kıldıktan sonra şükreden zengin kılmıştır
Buna göre, sabreden fakir sınıfı ile, şükreden zengin sınıfından her biri Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın halini kendi hallerine hüccet gösterir
ALINTIDIR
Sabır bunların aslıdır Taat ve ibadeti eda ederken çekilen meşakkatlara sabretmek ve günahlardan uzaklaşmaya sabretmek şükrün ta kendisidir Sabır emredilince sabretmek şükürdür
Yukarıdaki bu açıklamadan sabır ile şükrün bir olduğu anlaşılmaktadır gibi bir soru akla gelebilir
Halbuki bu, aklen, lugaten ve örfen mümkün değildir Çünkü Allah Teala, bunların aralarını ayırmıştır Evet, bunların manaları ayrıdır Ancak biz bunların birbirinden ayrılmadıklarını ve bunlardan herbirinin varlığının diğerinin varlığına muhtaç olduğunu beyan ettik
Şükür, sabırdan ayrıldığı zaman şükrün şükür olması batıl olur
Sabır şükürden ayrıldığı zaman, sabrın sabır olması da batıl olur
Birincisi açıktır,
İkinciye gelince sabır, şükürden ayrıldığı takdirde nankörlük olur Nankörlüğün sabra zıd olmadı gazaba zıd olmasından daha büyüktür
Şöyle bir soru sorulursa; burada başka bir kısım daha vardır ki, ne nankörlük olur ne de şükür olur Bilakis zoraki sabır olur Buna göre şükrün hakikati yapılmadığı gibi sabır da sabır olmaktan çıkmaz
Şöyle cevap verilir:
Bizim sözümüz taat olan emredilmiş sabır hakkındadır Yoksa hayvanların sabrı gibi zoraki sabır hakkında değildir Taat olan sabrı, ancak şükreden kimse yapar Fakat şükredenin şükrü, sabrının içine girmiş olur da hüküm sabır için olur Nitekim şükredenin sabrı da şükrünün içine girmiş olur da hüküm şükür için olur
İman, makamlarından bir makamdan diğer bir makama geçerken yok olmaz Bilakis, aşağı derecede bulunan makam yukarı derecede bulunan makamın içine girmiş olur
Nitekim iman, ihsanın içine girdiği gibi, sabır da rıza makamları içine girer Yoksa, sabır yok olmuş değildir Rıza makamı da tefviz makamının içine girdiği gibi, havf ile reca makamları da muhabbet makamının içine girerler Yoksa havf ile reca yok olmuş olmazlar
Allah Teala, kullarını musibetlerle imtihan ettiği gibi nimetleriyle de imtihan eder Nitekim Cenabı Hak:
Sizi bir imtihan olarak kötülüklerle ve iyiliklerle deneyeceğiz(Enbiya35); diğer bir ayette,
Fakat insan, ne zaman Rabbi, kendisini imtihan edip ikramda bulunur ve nimet verirse, Rabbim bana ikram ettider, ama onu imtihan edip de rızkım kırarsa, o vakit de, Rabbim bana ihanet ettider, (Fecr1516);
diğer bir ayette:
Biz yeryüzündeki şeylere ona mahsus bir ziynet yaptık ki, insanları imtihan edelim Bakalım hangisi daha güzel bir emelde bulunacak! (Kehf7);
diğer bir ayette:
O Allah ki, amelce hanginiz daha güzeldir diye sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratmıştır (Mülk2);
diğer bir ayette:
O amelce hanginizin daha güzel olduğunu imtihan için gökleri ve yeri altı günde yaratandır Daha önce Arş'ı suyun üstünde idi (Hud7) buyurmuştur
Allah Teala, yerleri, gökleri yarattı, mahlukatı için ömür takdir etti Yeryüzündeki varlıkları imtihan ve denemek için yarattı Bu imtihan, kulların hayırda, şerde, bollukta, darlıkta sabır ve şükür imtihanlarıdır Zenginlik, afiyet, mevki ve kudret nimetlerine sahib bulunan kimsenin imtihanı bunlara sahib olmayan şahsın imtihanından daha büyüktür
Allah'ın taatı üzerine sabretmek en zor sabırlardandır
Nitekim ashabı kiram:
Biz fakirlikle imtihan edildik sabrettik, fakat zenginlikle imtihan edildik sabredemedikdemişlerdir
Fakirlik nimeti, hastalık nimeti, dünyalığın alınmasının nimeti, dünyalık sebeblerinin alınmasının nimeti, insanların eza etmesinin nimeti bazen nimetlerin en büyüklerinden olur Çünkü bu nimetlere şükretmenin farz olması, bu nimetlerin zıdlarına şükretmekten daha evladır Zira Allah Teala nimetleriyle imtihan eder, bela ve musibetleriyle de nimet verir
Şükür ile sabırdan hangisinin üstün olduğuna gelince;
Sabır ile şükür, Allah'ın emrinde, nehyinde, kaza ve kaderinde kul için lazım olan iki haldir Bu sabır ile şükür göz açıp kapayıncaya kadar biri diğerinden ayrılmaz Bunlardan hangisinin üstün olduğunu sormak, his ve hareketten hangisinin üstün olduğunu, veya yemekle içmekden hangisinin üstün olduğunu yahut kulun havf, (Allah'ın azabından korkması) ile recasının (Allah'ın rahmetini umut etmesinden) hangisinin üstün olduğunu sormak gibidir
Taat ve ibadetler ancak sabır ve şükürle eda edilir
Yasaklardan da ancak sabır ve şükürle uzaklaşılır
Kul, takdir edilmiş olan musibetler başına geldiğinde sabrederse, şükrü sabrının içine girmiş olur
Nitekim, şükredenin sabrı da şükrünün içine girmiş olur Bunu şöyle açıklayabiliriz:
Allah Teala, kulunu nefsi ve hevasıyla imtihan etti, kulun üzerine bunlarla cihad etmeyi vacib kıldı, yani, kul her vakit nefsiyle cihad etmeye devam edecektir Şöyle ki:
Emredilmiş olan taat ve ibadetleri eda ederek şükredecek,
Heva ve hevesinden uzaklaşmaya sabredecektir Zengin olsun, fakir olsun, sıhhatta olsun hasta olsun, nefsi ve hevasına karşı devamlı cihad etmesi lazımdır
Bu mesele, şükreden zengin ile sabreden fakirden hangisinin üstün olduğu meselesidir Bu mesele hakkında alimlerin üç görüşü vardır:
Bu üç görüşü Ebu'lFerec İbni Cevzi ve diğer alimler nakletmişlerdir
Netice olarak şükreden zengin ile sabreden fakirden hangisi daha çok takva sahibi ise o efdaldir denilmiştir Takvada müsavi olurlarsa, fazilette de müsavi olurlar Çünkü Cenabı Hak insanları afiyet ve bela ile üstün kılmadığı gibi fakirlik ye zenginlikle de üstün kılmamıştır Ancak takvalıkla üstün kılmıştır
Nitekim Allah Teala:
Allah katında en iyiniz takvaca en ileride olanınızdır (Hucurat13) buyurmuştur
Bir hadisi şerifde:
Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap olana üstünlüğü yoktur Ancak takvalıkla vardır İnsanlar Adem'den meydana gelmiştir Adem de topraktan yaratılmıştırbuyrulmuştur (Müsnedi İmam Ahmed)
Takvaiki asıl ve esasa bağlıdır:
1 biri sabır
2 diğeri de şükürdür
Zenginle fakirden herbiri için sabırla şükür lazımdır Bunlardan hangisinin sabrı ile şükrü mükemmel ise o üstün olur
Fakirin sabrı mükemmel, zenginin de şükrü mükemmel olursa bunlardan hangisi efdaldir? diye bir soru sorulacak olursa; buna şöyle cevap verilir:
Bunlardan vazifesinde ve halinin gereğinde Allah'dan en çok korkanıdır Bu olmaksızın efdallik düşünülemez Çünkü zenginin bazen şükründeki takvalığı, fakirin sabrındaki takvalığından daha üstün olabilir Fakirin de bazen sabrındaki takvalığı zenginin şükründeki takvalığından daha üstün olabilir Buna göre zengin zenginliği ile üstün, fakir fakirliği ile üstün denilemez
O halde, şükreden zengin sabreden fakirden üstündür denilmesi doğru olmadığı gibi, sabreden fakir şükreden zenginden üstündür denilmesi de doğru değildir Çünkü şükür ile sabır, imanın iki bineğidir, bunların bulunması lazımdır
Şükreden zengin ile sabreden fakirden hangisi daha çok vacib ve mendub'a sarılmışsa o üstündür Çünkü üstünlük, vacib ile mendub'a sarılmaya bağlıdır
Nitekim Allah Teala, bir hadisi kudside:
Bana kulum hiçbir şeyle yaklaşamaz ancak kendisine farz kıldığım şeylere devam etmekle yaklaşır Kulum nafile ibadetlerle durmadan bana yaklaşır ve nihayet ben onu severimbuyurmuştur (Tirmizi, Müsnedi Ahmed)
Buna göre, şükreden zengin ile sabreden fakirden hangisi vaciplere daha çok sarılıyor ve daha çok nafile namaz kılıyorsa o üstündür
Bir hadisi şerifde:
Ümmetimin fakirleri zenginlerinden yarım gün yani beşyüz sene önce cennete gireceklerdirbuyrulmuştur (Tirmizi, İbni Mace)
Bu hadisi şerif, fakirlerin zenginlerden üstün olduğuna delalet etmez mi diye sorulursa: buna:
Bu hadisi şerif, fakirlerin her ne kadar zenginlerden önce cennete gireceklerine delalet etse de fakirlerin derece ve makamda zenginlerden üstün olduğuna delalet etmez, şükreden zengin ile adaletli hükümdar hesap vermek için cennete girmekde geç kalsa da cennete girince derecesi ve makamı daha yüksek olurdiye cevap verilebilir
Fakirler, Resulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem), zenginlerin köle azad etmek ve sadaka vermek suretiyle, amellerinin kendi amellerinden daha çok olduğunu şikayet ettiler Allah Resulü onlara:
Ben de size bir şey bildireyim mi? onu yaparsanız onunla o sizi geçenlere yetişirsinizbuyurmuş ve, her namazdan sonra otuz üç kere:
Elhamdülillah, otuz üç kere:
Subhanallah, otuz üç kere:
Allahüekberdemelerini bildirmiştir
Zenginler bunu işitince onlar da bunu yapmaya başlamışlar Bunun üzerine fakirler, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a dönerek zenginlerin de bunu yaptığını anlatmışlar
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
Bu Allah'ın bir fazlu keremidir onu dilediğine verirbuyurmuştur (Buhari, Müslim)
Bu sefer, bu hadisi şerif, şükreden zenginlerin sabreden fakirlerden üstün olduğuna delalet etmez mi diye sorulursa: buna:
Bu hadisi şerif sabreden fakir ile şükreden zenginden hangisi daha çok nafile ibadetlere sarılırsa o üstündür diyen görüş için bir hüccettir Çünkü şükreden zenginler, sabreden fakirlere farz ve nafile amellerde, cihadda, Allah uğrunda çekilen ezada ve mukadderata sabırda eşit oldular Fakat zenginlerin köle azad etmek ve sadaka vermek gibi nafile ibadetleri çok olunca fakirlerden üstün oldular Eğer sabreden fakirlerin nafile ibadetleri, şükreden zenginlerin nafile ibadetlerinden daha çok olursa, bu sefer fakirler zenginlerden üstün olurlardiye cevap verilir
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hem şükredenlerin, hem de sabredenlerin efendisidir
Denildi ki: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a dünya hazinelerinin anahtarları sunuldu da onları kabul etmeyerek:
Bir gün aç bir gün tok dururumbuyurdu
Hişam b Urve babasından, o da Aişe (ra)'dan naklen rivayet etti Aişe (ra) dedi ki:
Resulullah dünyadan çıktı, buğday ekmeğinden doymadı Vefat ettiğinde ehli için almış olduğu yiyecekten dolayı zırhı bir Yahudinin yanında rehin bulunuyordu
İmam Ahmed rivayet ettiğine göre, Ebu Hüreyre (ra) şöyle demiştir:
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
Allah'ım Muhammed'in aline yetecek kadar rızık verdiye dua ederdi
İmam Ahmed, rivayet ettiğine göre, Aişe (ra) şöyle demiştir:
Ensardan bir kadın benim yanıma gelmişti Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in döşeğinin ikiye katlanmış bir aba olduğunu gördü
Evine dönünce bana bir yün döşek gönderdi Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) gelince:
Bu nedir?diye sordu
Ben de:
Ensardan filan kadın benim yanıma geldi, senin döşeğini görünce bunu bana gönderdidedim
Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
Ey Aişe! Bu döşeği geri verbuyurdu
Fakat ben o döşeği geri vermedim Çünkü o döşeğin evimde bulunması hoşuma gidiyordu Nihayet Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bana bunu üç defa söyledi Ve:
Ya Aişe! Bu döşeği geri ver Allah'a yemin ederim ki ben isteseydim, Allah Teala, benimle beraber altın ve gümüş dağlarını yürütürdübuyurdu
Bunun üzerine ben de o döşeği geri verdim
Allah Teala, Resulü için ancak efdal olanını seçmiştir Eğer Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), dünyayı alsaydı onun hepsini Allah'ın rızası yolunda harcardı ve bu sayede onun şükrü bütün alemlerin şükrünün üstünde olurdu
Denildi ki: sabreden fakirler ile şükreden zenginlerden her biri Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın halini delil göstermişlerdir
Netice olarak Allah Teala, Resulü için her iki makamın arasını mükemmel bir şekilde birleştirmiştir
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şükreden zenginlerin de, sabreden fakirlerin de efendisidir Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), fakirliğe karşı hiçbir kimsenin gösteremeyeceği sabrı göstermiştir Zenginliğe karşı da hiçbir zenginin yapamayacağı şükrü yapmıştır
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın hayatını düşünen bir kimse işin böyle olduğunu anlar Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), sabredilecek yerlerde insanların en sabırlısıydı Şükredilecek yerlerde de insanların en çok şükredeniydi
Allah Teala, resulü için kemal mertebelerini mükemmel kılıp, onu şükreden zenginlerin mertebelerinin en yükseğinde ve sabreden fakirlerin mertebelerinin de en yükseğinde kılmıştır
Seni, bir fakir bulup (Hatice'nin malı ile) zengin etmedi mi? (Duha8) ayeti kerimesindeki ailenkelimesinin fakir manasına olduğunda müfessirler ittifak etmişlerdir
Nitekim bir adam fakir düştüğü vakit, alerrecülüdenilir Bir adamın evlad ve ıyali çok olduğu vakit ealerrecülüdenilir
Nitekim Allah Teala:
Bu (tek zevce) sizin (Hakdan) eğrilip sapmamanıza daha yakındır (Nisa3) buyurmuştur
Bazı müfessirler bu ayeti kerimeyi:
Tek zevce ve cariye ile evlenmeniz evlad ve iyalinizin çok olmamasına daha yakındırdiye tefsir etmişlerdir
Fakat birinci tefsir birçok vecihlerden dolayı evladır:
Birincisi: lugatta sülasi mücerred babından Aleyeulükelimesinin evlad ve ıyali çok olması manasında kullanıldığı meşhur olmayıp, ziyade babdan, eale yüilüşeklinde kullanılması meşhurdur
Sülasi babından, lee yeulükelimesi, zulüm ve cefamanasına gelir Lügatçıların hepsi böyle zikretmişlerdir
İkincisi: Allah Teala, dörde kadar evlenmeyi aralarında adalet yapmak şartıyla mubah kılmıştır Bunların aralarında adalet yapılmaktan korkulduğu vakit bir tane ile yahut sahib olunan cariyelerle yetinilmesini emretmiştir Bu ayeti kerimedeki, enlâ teûlûkelimesinin evlad ve iyalin çok olmaması manasıyla tefsir edilmesi uygun değildir
Üçüncüsü: Allah Teala, yetim kadınlarla evlenildiğinde onlar hakkında adalet yapamamaktan korkulduğu vakit onlara zulüm ve cefa edilmemesi için hükmü yetim olmayan kadınlarla evlenmeye nakletmiştir
Allah Teala, erkeklerin birden dörde kadar evlenmelerini caiz kılmış sonra kadınlar arasında adalet yapamamaktan korkulduğunda evlenme hükmünü bir kadınla veya çok oldukları için aralarında müsavi davranılması şart olmayan cariyelerle iktifa edilmesine nakletmiştir
Bu ayeti kerime adalet yapılmak şartıyla yetim ve yetim olmayan dört kadınla evlenmenin caiz olduğunu bildirdiği gibi kadınlar arasında adalet yapılmamaktan korkulduğunda bir kadınla yetinilmesini de bildirmektedir
Bu ayeti kerimede evlad ve iyalin çok olmasının bir tesiri yoktur
Dördüncüsü: eğer evlad ve iyalin çok olmasından korkulsaydı Allah Teala, tahdidsiz cariyelere sahib olunmasını ve onlar ile cinsi yakınlıkta bulunulmasını mubah kılmazdı Çünkü evlad ve iyalin çokluğu eş veya eşlerden olabildiği gibi cariyelerden de olur
Zira Cenabı Hakk'ın dört kadın arasında adalet yapılamamasından korkulduğunda, hükmü, sahib olunan cariyelere nakletmesi, onların hizmetkârlar olmadığını, onlarla cinsi yakınlıkta bulunan cariyeler olduğunu göstermektedir
Beşincisi: evlad ve iyalin çok olması, Allah için sakınılacak ve hoş olmayan bir iş değildir Çünkü bu ümmetin en hayırlısı evlad ve iyali çok olanıdır
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
Kocasına sevgi ile bağlı olan ve çocuk doğuran kadınla evlenin Çünkü ben diğer ümmetler topluluklarına karşı sizin çokluğunuzla övünürümbuyurmuştur
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı ümmetinin çokluğu ile iftihar edebilmesi için çocuk doğuran kadınla evlenmeyi emretmiştir
Netice olarak Cenabı Hak, Resulünü sabreden, fakir kıldıktan sonra şükreden zengin kılmıştır
Buna göre, sabreden fakir sınıfı ile, şükreden zengin sınıfından her biri Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın halini kendi hallerine hüccet gösterir
ALINTIDIR
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.