Scarlet Nexus hakkında Eren’le konuşurken bana animesinin ilk bölümünün yayınlandığını, üstüne bir de lore videosu paylaştıklarını söylemiş, “belki incelemede yardımı olur” demişti. Ben bir oyunu oynamadan önce yok anime izleyeyim, yok hikâyesini okuyayım gibi şeyleri gerçekten anlamsız bulanlardanım, bu düşüncemi Eren’le de paylaşmıştım zaten. Oyun dediğin öncelikle tek başına bir medya olmalı, oyunu oynayan kişi bir şeyleri kaçırdığı hissine kapılmamalı. Ha sonrasında istersen hikâyeyi genişletmek, arka plan bilgileri vs. vermek için çizgi roman da çıkar, roman da yaz, anime de yayınla, filmini de çek.
Ancak Scarlet Nexus oynamaya başlayınca gördüm ki oyunu gerçekten de hiçbir şey okumadan ya da izlemeden oynamaya başlarsanız sudan çıkmış balık gibi oluyorsunuz. Daha kısacık süre içinde o kadar çok karakterle tanışıyorsunuz ki kim kimdi, kim hangi fraksiyondaydı, kim ne yapıyordu hepsi birbirine giriyor. Düşünsenize Game of Thrones’a yeni başlamışsınız ve daha ilk bölümden romandaki tüm haneler, bu hanelerin tüm önemli (ve önemsiz isimleri), aralarında geçmiş tüm olayları üzerinize atıyorlar. İşte Scarlet Nexus tam olarak bunu yapıyor.
Scarlet Nexus’un önceki bölümlerinde...
Eleştirilerimi baştan yapıp bir kenara çekilmek istedim gördüğünüz gibi. Normalde bir dizinin bir sezonu boyunca size yavaş yavaş tanıtacağı çoklukta karakteri 10 dakika içinde görünce bırakın herhangi biriyle bağ kurmayı, bir daha gördüğünüzde “lan bunun ismi neydi” diye soruyorsunuz otomatik olarak. Yani diyeceğim odur ki siz ben olmayın, bu oyuna başlamadan önce oturun bir animesini izleyin, hikâye videolarını seyredin, oyun dünyasını bilerek başlayın bu işe.
Scarlet Nexus uzak bir gelecekte geçiyor. İnsan beyninde insanlara ekstra duyusal güçler kazandıran psiyonik bir hormon keşfediliyor ve tüm dünyanın kaderi değişiyor. Bununla birlikte bu güçlere çekilen Diğerleri ismindeki yaratıklar da ortaya çıkıyor. Gökyüzündeki sis benzeri Extinction Belt’ten yeryüzüne inen bu yaratıklar sürekli acı çekiyorlar ve sakinleşmek için de canlı organizmaların beyinlerini yemeleri gerekiyor. Bir nevi Romero zombisi yani
Son derece güçlü bu yaratıklara karşı insanlık OSF, yani Diğerlerini Baskılama Timi isminde özel bir fraksiyon kuruyor. Akut duyusal yeteneklere sahip olan psiyonikler bu fraksiyona alınıyor ve yaratıklarla savaşmaya başlıyorlar. Bu psiyoniklerin en güçlüleri Kahraman olarak görülüyor, Scarlet Guardians adı verilen bu kişiler halk arasında da inanılmaz bir popülariteye sahip.
Yuito dersem çık, Kasane dersem çıkma
Oyunda iki tane ana kahramanımız var, prestijli bir politikacı aileden gelen Yuito Sumeragi ve güçleriyle OSF içinde bile olay yaratmış gizemli kız Kasane Randall. Oyunun başında bu iki kahramandan birini seçip hikâyeyi onun gözünden oynuyoruz ama tüm öyküyü ortaya çıkarmak için her ikisiyle de oynamak gerekiyor. Yuito yakın dövüşleri tercih ederken, Kasane’nin tercihi uzaktan saldırmak. Yani ikisiyle de oynarken oynanışta önemli bir fark oluyor neyse ki.
Scarlet Nexus kendisini brain punk olarak tanımlamış, bu cidden de muhteşem bir kelime seçimi. Beyin güçlerinin dünyayı değiştirecek güçte olduğu bir geleceği anlatıyor, ileride yeni ‘brainpunk’ oyunlar görmemizin de önünü açmış oluyor bu terim. Dünyadaki herkesin beyinleri Psynet ismindeki bir ağa bağlı durumda, bu da hikâyenin zemininde oldukça ilginç bir gelecek olduğu anlamına geliyor.
OSF üyeleri birbirlerine SAS adı verilen bir yolla bağlı; sanal kablolar yoluyla beyinleri birbirine bağlanıyor ve bu sayede tamamen düşünce bazında iletişim kurabiliyorlar. Bu aynı zamanda oyunun en önemli mekaniğinin de kaynağı; grubunuzdaki diğer OSF üyelerinin özel psiyonik güçlerini kendi gücünüz gibi kullanabiliyorsunuz. Mesela Hanabi’nin Pyrokinesis gücünü kullanarak saldırılarımıza alev gücü ekleyebiliyor, Shiden’in Electrokinesis gücüyle elektriğe hükmetmeye başlıyoruz. Kagero bize görünmezlik veriyor (sürpriz saldırılar için), Tsugumi görünmez yaratıkları görmemizi sağlıyor, Luka sayesinde ışınlanabiliyoruz vs. Çıktığımız görevde yanımızda kimler varsa onların gücünü kullanabildiğimizden bu da savaşlara güzel bir çeşitlilik getiriyor. Ana karakterlerimizin özel gücüyse Psychokinesis, yani etrafımızdaki eşyaları zihin gücümüzle hareket ettirip fırlatabiliyoruz.
Ne içtiysen aynısından lütfen
Nerede olduğunu inanın hatırlamıyorum ama bir yerde Scarlet Nexus için “kafayı çekmiş Code Vein” dendiğini görmüştüm. Bir oyun en güzel böyle ifade edilir. İki oyun birbirine cidden çok benziyor, hatta Scarlet Nexus’un ilk duyuru fragmanını izlerken Code Vein 2 duyurulacak sanmıştım. Bölüm aralarında bir odada arkadaşlarla beraber toplanmak, hatta bu arkadaşlara ilgilerini çeken hediyeler vererek aramızdaki bağı güçlendirmek falan doğrudan Code Vein diye bağırıyor. Kafayı çekme muhabbetiyse aksiyonun Code Vein’e göre çok daha hızlı, çok daha aksiyon-vari olmasından kaynaklı. Yani bir Soulslike oyunda olduğu gibi hamleleri çok fazla ölçüp tartmanıza gerek yok, düşmanlara kafa göz dalıyorsunuz, kombolar yapıyorsunuz, yakınlarda araba, otobüs, kaldırım taşı, artık ne bulursanız Psychokinesis’le kaldırıp fırlatıyorsunuz, SAS’le ödünç aldığınız güçleri kombolara yediriyorsunuz. İşin bu kısmı zevkli ama bir noktadan sonra bu tür oyunların en büyük sorunu olan kendini tekrar etme durumu ortaya çıkıyor işte. Boss’lar haricinde pek de bir stratejiye ihtiyacınız yok, o yüzden savaşlar çoğunlukla “düşünme, sadece tuşlara bas” şeklinde ilerliyor.
Aralara serpiştirilmiş olan “Bağ” görevleri hem yetenekleri daha da güçlendirmek hem de diğer karakterleri biraz daha iyi tanımak açısından önemli. Ancak bunlardan öyle çok detaylı içerik bekliyorsanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz, çünkü oyundaki normal görevlerden çok da farkları yok. Örneğin Kasane ile Yuito arasındaki ilk bağ görevinde komutanlardan birinin kaybettiği tükenmez kalemi arıyoruz (evet, aynen öyle) ve bunu da yine normal görevlerdeki gibi karşımıza çıkan Diğerlerini kesip ilerleyerek yapıyoruz.
Peki bağ bunun neresinde diye soracak olursanız, bu parçalarda araya giren anime sekansları size bu bağı yaşatıyor. Yine bu örnekte Kasane, Yuito’nun “çıkmaya değecek biri olup olmadığını” sorguluyor mesela, ama bu sorguyu kendisi için değil de kardeşi için yapıyor. Böylece bu sorunlu dünyada tutunacak birkaç eğlenceli hikâye parçacığı bulmuş oluyorsunuz.
Ayıp olmasın diye araya oyun oynadığımız kısımlar sokmuşlar
Ancak Scarlet Nexus’ta bu ara sahne olayı resmen abartılmış durumda. Yani gerçekten de oyun oynamaktan çok anime seyreder gibiyiz, hatta öyle de demeyeyim de, manga okur gibiyiz diyeyim. Çünkü ara sahnelerin %90’ı statik çizgi roman benzeri ekranlardan oluşuyor, animasyonlu olanlar genellikle boss öncelerinde veya çok önemli olayların olacağı anlarda karşımıza çıkıyor. Eğer animelere bayılan biriyseniz Scarlet Nexus tam sizin oyununuz, ona hiç şüphem yok. Ha ben de anime sevmiyor değilim ama çok defa kendimi “yeter artık bitsin şu ara sahneler de oyuna dönelim, kaydedip çıkayım” diye sabırsızlanırken buldum. Özellikle de başlarda oyun size zibilyon tane karakteri tanıtması gerektiği için sürekli olarak bu sahneleri izletip duruyor, acaba ne zaman oyun oynayacağız diye merak ediyorsunuz.
Burada bir eleştiriyi daha hak ediyor oyun. Öylesine derin bir lore yaratmaya çalışmışlar ki, bu lore’un çoğu önemli noktasına ancak yüzeysel olarak değinebilmişler. İnsanlığın yeni evrimi, basının herkesin her anını drone’larla izliyor ve bunu bazı yerlerde haberden çok reality show’a dönüştürüyor olması, militarizmin son derece ön planda ve değerli olması, askerlerin miadı dolunca bir kenara atılması, süper-insanların toplumda birer rock star muamelesi görmesi... Hikâye boyunca böyle onlarca ilgi çekici konu var, bolca sürpriz var, şaşırtmaca var, ama neredeyse hiçbirine de hak ettiği kadar odaklanamamış oyun. Belli ki “biz gerisini animeyle, videolarla vs. anlatırız; bunu bir transmedya serisine dönüştürürüz” düşüncesi hâkim.
Oyunun grafiklerinde eleştirecek bir nokta aramayacağım, göze gayet hitap eden harika bir tarzı var. Hatta o kadar hoşuma gitti ki dakika başı güzelliklerin ekran görüntüsünü aldım. Ancak her ne kadar anime anime desek de, türün klişelerine karşı koyan bir yapısı var Scarlet Nexus’un. Bu oyunda öyle koca memeli, derin dekolteli, mini etekli kızlar falan yok. Aykırı tipler, uçuk kaçık karakter tasarımlar da yok. Bu da oyunun Onur gibi meme ve Japon karşıtı arkadaşlarımıza da hitap etmesini sağlamış Tabii bu, işin anime kısmına odaklanmak isteyen ve bu tür tasarımlar görmeyi umanlar için eksi puan yazabilir. Code Vein sanki o konuda biraz daha başarılıydı. Oyundaki düşman tasarımlarıysa tam kıvamında, son derece orijinal ve hatta sürpriz tasarımlarla karşılaşıyoruz. Aklınıza mesela FF7 Remake’teki Hell House dövüşünü getirin, o kalibrede absürt düşmanlar var burada da.
Scarlet Nexus orijinal dövüş mekanikleri, farklı saldırı seçenekleri, yetenek bolluğu ve hızıyla aksiyon severlere doğrudan hitap edebilecek, bitmek bilmeyen ara sahne sekanslarıyla anime hastalarını da kalplerinden vurabilecek bir oyun. Ancak yan görev konusunda oldukça tembel davranılmış ve yaşayan şehir hissi de bir nebze eksik kalmış. Bu hikâyeden çok daha derinliği olan, insanları yan görev yapmaya özendiren (NieR Replicant gibi) bir oyun çıkabilirmiş ama yine de bunun yeni bir fikri mülk olduğunu düşünürsek kesinlikle gelecek vaat ettiğini de söyleyebilirim. Yazıda çok fazla övmek istemedim, daha çok hoşunuza gitmeyebilecek kısımlara değinmeyi tercih ettim bu sefer. Aslında tüm olay ilk birkaç saatin yoğunluğunu atlatmaya bakıyor, o dakikada oyunun size hitap edip etmediğini anlayacaksınız zaten.