iltasyazilim
FD Üye
Tahkiki, sözlük mânâsıyla “tereddütsüz, şüphesiz ilim demektir Daha geniş ve daha güzel bir başka tarif: “Birşeyi vakıa mutabık olarak itikadı sahih üzere şüphesiz bilmek
Bu tarifte, yakînin iki önemli mânâsı karşımıza çıkıyor Birisi, bir şeyi gerçekte nasılsa öyle bilmek Buna, “vakıa mutabakat deniliyor Diğeri itikadı sahih, yâni bu inançta zerrece şüphe etmemek Meselâ, haşrin cismanî değil de sadece ruhanî olduğuna tam olarak inanan bir insan, yakîne erememiştir Zira bu iman yakînin birinci şartını taşımıyor Yanlış inanca ise yakîn denilmez
Yakînin üç ana mertebesi vardır:
İlmelyakîn,
Aynelyakîn,
Hakkalyakîn…
Bazıları, “ilmelyakîni zayıf bir itikat zannederler Halbuki bu mertebelerin her üçü de kâmil imanı ifade eder Yakîn kelimesi üçünde de geçtiğine göre, her üç mertebe de “vakıa mutabık, her üç mertebe de “şüpheden uzakİmanda, vakıa mutabakatı, yâni hakikata uygunluğu, kanaatimizce, şöyle anlamak gerekir: İman hakikatlerine Kur’anı Kerim’in ve Allah Resülünün bildirdiği gibi inanmak
Meselâ, Allah’a iman hususunda, Allah’ı bütün sıfatlarıyla bilmek O’nu vacib, ezelî ve ebedî, mekândan ve zamandan münezzeh tanımak, vakıa mutabıktır Bütün mü’minler Allah’a böylece iman ederler
Yakîn imana sahip olanlarda iman, kulun fiil ve hâl âleminde daima tesirini gösterir Meselâ, melâikeye her mü’min inanır i Kur’anı Hakim’in bildirdiği gibi bilen bir insanın bu imanı vakıa mutabıktır ve şüpheden de uzaktır Ama melekleri sözü edildiği zaman hatırlamak başka, her adım atışında, her söz sarf edişinde onları yanı başında bilmek daha başkadır İşte bu ikincisi yakîn imandır Bunda da üç ana mertebe ve her mertebede sonsuz dereceler var
İlmelyakîn, bir şeyin, bir hakikatın varlığını iki kere iki dört eder gibi kat’i bilmektir O hakikatı, gördüğü yahut işittiği, kısacası his âlemine giren bir şeyi bilir gibi kat’i bilmek ise aynelyakîni ifade eder Yine o şeyi yaşadığı bir hakikatın varlığını bilir gibi bilmek ise hakkalyakîndir Meselâ, biz hâfızamız olduğunu ilmen ve yakînen biliriz Ve bundan kesinlikle şüphe etmeyiz Aynı şekilde, elimizin varlığını görerek, aynelyakîn biliriz Bunda da kat’iyen şüphemiz olamaz Bir de, hayatta olduğumuzu bilmemiz vardır ki bunu ne düşünerek, ne görerek değil, bizzat yaşayarak biliriz Bu biliş ise hakkalyakîndir
Kâtibin varlığına yazının varlığından çok daha kuvvetle inanan her insan, kendi varlığına inanmasının çok üstünde bir iman ile Allah’ı bilecek, O’na iman edecektir Yâni kendi varlığından şüphe etse bile yaratanından etmeyecektir Bu noktaya gelen mü’min yakîne ermiştir
Bir Müslüman şöyle düşünmeli:
“Madem ki Allah’ın bekasına inanıyorum, öyle ise benim için artık hiçlik, yokluk, ayrılık düşünülemez Zira O’nun ilminde bâkiyim Bu dünya sahifesinden silineceğim diye zerrece müteessir olmam
Ancak bu ince hakikatı sadece keşfetmekle ve düşünmekle kalamyıp, bu mânâyı eşyayı görür gibi hissetmeli ve ona garkolmanın safasını ruhunda, kalbinde olanca canlılığıyla yaşamalıdır
İşte Allah’ın bekasına hakkalyakîn iman budur Bu mânâ, Allah’ın diğer sıfatları için de düşünülebilir, güzel ahlâkın bütün şubeleri için de
Şu nokta gözden ırak tutulmamalı: Allah’ın zatı bilinmez İman ne kadar kâmil olursa olsun Allah’ın zatını hakkalyakin olarak bilmek mümkün değildir Yakinin üç mertebesini, tahkiki imanın mertebeleri, yahut imana ulaştıran delillerin kuvvet dereceleri olarak anlamak gerekir
Bu tarifte, yakînin iki önemli mânâsı karşımıza çıkıyor Birisi, bir şeyi gerçekte nasılsa öyle bilmek Buna, “vakıa mutabakat deniliyor Diğeri itikadı sahih, yâni bu inançta zerrece şüphe etmemek Meselâ, haşrin cismanî değil de sadece ruhanî olduğuna tam olarak inanan bir insan, yakîne erememiştir Zira bu iman yakînin birinci şartını taşımıyor Yanlış inanca ise yakîn denilmez
Yakînin üç ana mertebesi vardır:
İlmelyakîn,
Aynelyakîn,
Hakkalyakîn…
Bazıları, “ilmelyakîni zayıf bir itikat zannederler Halbuki bu mertebelerin her üçü de kâmil imanı ifade eder Yakîn kelimesi üçünde de geçtiğine göre, her üç mertebe de “vakıa mutabık, her üç mertebe de “şüpheden uzakİmanda, vakıa mutabakatı, yâni hakikata uygunluğu, kanaatimizce, şöyle anlamak gerekir: İman hakikatlerine Kur’anı Kerim’in ve Allah Resülünün bildirdiği gibi inanmak
Meselâ, Allah’a iman hususunda, Allah’ı bütün sıfatlarıyla bilmek O’nu vacib, ezelî ve ebedî, mekândan ve zamandan münezzeh tanımak, vakıa mutabıktır Bütün mü’minler Allah’a böylece iman ederler
Yakîn imana sahip olanlarda iman, kulun fiil ve hâl âleminde daima tesirini gösterir Meselâ, melâikeye her mü’min inanır i Kur’anı Hakim’in bildirdiği gibi bilen bir insanın bu imanı vakıa mutabıktır ve şüpheden de uzaktır Ama melekleri sözü edildiği zaman hatırlamak başka, her adım atışında, her söz sarf edişinde onları yanı başında bilmek daha başkadır İşte bu ikincisi yakîn imandır Bunda da üç ana mertebe ve her mertebede sonsuz dereceler var
İlmelyakîn, bir şeyin, bir hakikatın varlığını iki kere iki dört eder gibi kat’i bilmektir O hakikatı, gördüğü yahut işittiği, kısacası his âlemine giren bir şeyi bilir gibi kat’i bilmek ise aynelyakîni ifade eder Yine o şeyi yaşadığı bir hakikatın varlığını bilir gibi bilmek ise hakkalyakîndir Meselâ, biz hâfızamız olduğunu ilmen ve yakînen biliriz Ve bundan kesinlikle şüphe etmeyiz Aynı şekilde, elimizin varlığını görerek, aynelyakîn biliriz Bunda da kat’iyen şüphemiz olamaz Bir de, hayatta olduğumuzu bilmemiz vardır ki bunu ne düşünerek, ne görerek değil, bizzat yaşayarak biliriz Bu biliş ise hakkalyakîndir
Kâtibin varlığına yazının varlığından çok daha kuvvetle inanan her insan, kendi varlığına inanmasının çok üstünde bir iman ile Allah’ı bilecek, O’na iman edecektir Yâni kendi varlığından şüphe etse bile yaratanından etmeyecektir Bu noktaya gelen mü’min yakîne ermiştir
Bir Müslüman şöyle düşünmeli:
“Madem ki Allah’ın bekasına inanıyorum, öyle ise benim için artık hiçlik, yokluk, ayrılık düşünülemez Zira O’nun ilminde bâkiyim Bu dünya sahifesinden silineceğim diye zerrece müteessir olmam
Ancak bu ince hakikatı sadece keşfetmekle ve düşünmekle kalamyıp, bu mânâyı eşyayı görür gibi hissetmeli ve ona garkolmanın safasını ruhunda, kalbinde olanca canlılığıyla yaşamalıdır
İşte Allah’ın bekasına hakkalyakîn iman budur Bu mânâ, Allah’ın diğer sıfatları için de düşünülebilir, güzel ahlâkın bütün şubeleri için de
Şu nokta gözden ırak tutulmamalı: Allah’ın zatı bilinmez İman ne kadar kâmil olursa olsun Allah’ın zatını hakkalyakin olarak bilmek mümkün değildir Yakinin üç mertebesini, tahkiki imanın mertebeleri, yahut imana ulaştıran delillerin kuvvet dereceleri olarak anlamak gerekir