iltasyazilim
FD Üye
Tek şahsiyet skeç arayanlar, 29 ekimle ilgili tek şahsiyet skeç,
(sokağın başından 90 yaşlarında bir adam görünürelinde bastonu ile iki büklüm olmuş bir vaziyette sahnenin ortasındaki bankın oraya kadar ilerlerzorlanarak oturduktan sonradan kendi kendine başlar konuşmaya
kaç aydır dışarı çıkamıyordum Ne dek güzelmiş hava Ne güzel cümbür cemaat barışma içinde Ne ağız dalaşı, ne gürültü ne de silah sesleri var Ah gençliğim Şu Anda yanımda olsaydın ne güzel olurdu Her Zaman istediğin yaşam bu yok miydi ki?
Eeeee normal tabii Biz barışa , rahatlığa hasrettik Acilen fakat gençlere bakıyorum da gözlerime inanamıyorum kimi süre Onlar silahlanmaya, ağız dalaşı etmeye defalarca hazırlar Üstelik bunlar için de ellerinden ne gelirse yapıyorlar ya ben bunu anlayamıyorumne zaman dışarı çıksam ya bir tartışma görüyorum veya güçlük içinde geçen hayatlar Gazeteleri açıp okumaya gücüm yetmiyor artık Bütün sayfalarda kan , vahşet Yahu bu ne rezalet? lakin şimdilik sokak ağırbaşlı görünüyor ne hoş
(sokaktan geçen iki üç kişi konuşması sırasında O ’na bakar, gülerek gelip geçerler yanından Bir müddet daha sonra yaşlı adam yine konuşmaya başlar Lakin sözde bu sefer birisi vardır yanına)
aleyküm selamlama evladım( ayağa kalkar, şapkasını çıkararak selamlar)
emrindeki, yan Oturabilirsin İsmin ne senin bakalım
Abdullah ’mı Güzel ad Nerelisin sen bakalım?
haklısın haklısın Hepimiz Türk ’üz Nereli olduğunun ne önemi var Bağışla beni, yaşlılık işte Kaç yaşındasın?
Sen bundan böyle kocaman delikanlı olmuşsun evlat Ben senin yaşlarındayken cephede savaşıyordum Geriye Doğru bakınca ne iyi etmişim diyorum kendi kendime Eskiden böyle kuytu yaşayabilmek imkansızdı bizler için? Sokakta yürürken bile kuytu edemezdik biz
( aniden sinirlenir ihtiyar adam Sesi hemen yüksek ve kızgın bir tondadır)
dört bir yana sarılmıştık düşmanlarla Bundan Böyle zarar görmüş bir insandan farkı yoktu ülkenin Vefat döşeğinde, kan kaybeden bir zarar görmüş her nasılsa öyleydi işte Ta ki Samsun ’dan doğan o iki güneşe değin Birisi sıradan bildiğimiz güneşti tabii Diğeri ise Mustafa Kemal ’di Hayal etsene evlat, Allah ’ın bize sunduğu güneş gibi parladı Mustafa Kemal Düşmanların karanlık düşüncelerine alev, bizlerin karanlık günlerine ışık oldu Türklüğün şanını göklere çıkarttı Doğrusu üçüncü bir güneş de vardı Biliyor musun o neydi?
TÜRK HALKI Zaferden zafere koştuk, canımızı hiçe sayarak
(hüzünlenir aniden Cebinden mendilini çıkarır gözyaşlarını siler)
Annem 50 yaşında bir köylüsüyken başlamıştı savaş Ben cephedeyken aldım haberini Mühimmat taşırken kurşunlar karnına isabet etmiş Lakin o durmamış Yaralı da olsa taşımış cepheye onları Son nefesinde ne demiş biliyor musun?
bu vatan için keşke bir canım daha olsaydı Hiç acele ile onu da verirdim
Şimdi en fazla neye seviniyorum biliyor musun evlat? Çektiğimiz çileler boşa değilmiş Biz özgürlüğümüzü kazandık Biz bağımsızlığımızı kazandık Eğer ki yürekten inanmasaydık bunlar da olmazdı Özgürce düşünebiliyoruz haklarımız var Kendi kurduğumuz ülkede, kendi inançlarımızla, kendi bayrağımız aşağıda yaşıyoruz Bunlar her zaman Cumhuriyet ’in armağanı bizlere Cumhuriyet ise bizim kendimize olan güvenimizin, inancımızın armağanı
Bak sana ne anlatıcam Sıkılmadın umarım?
Savaş bitti Tüm cümbür cemaat bize büyük bir özentiyle bakıyorlar Dört bir yana, bütün ülkelerin kralları, cumhurbaşkanları ülkemizi, Atatürk ’ü ziyaret ediyorlar Bunlardan birisi olan Yugoslav kralı Alexander bir ziyaret esnasında Atatürk ’e;
Size bir sırrımı söyleyeceğim diyor ve ekliyor Bazı Avrupa devletlerinin vaadlerine kanmış olsa idik Yunanlıların yerine, Anadolu ’ya biz çıkacaktık
Atatürk gülerek kralın elini sıktıntan sonradan yanıtlıyor
O halde geçmiş olsun Majeste
Atatürk kendine ve Türk milletine büyük güven duyardı Daima en iyi olmayı isterdi En fazla kızdığı da bir şey vardı Fes takmayı gericiliğin işareti olarak görürdü Bilirsin tebdili kıyafette değişiklik kanunu çıkartmıştır O zamanlar feslerimizin yerine bambaşka bir şapka takmak beni fazla heyecanlandırmıştı İnanır mısın, yeni kıyafetlere ısınana kadar dışarı çıkmaya utandım Mısır elçisini bir toplantıda Atatürk kırmızı, uzun püsküllü bir fesle görmüş O bunlara fazla karşıydı ve bunu cümbür cemaat de bilirdi Adamın üzerine sinirli bir şekilde yürüyünce Darı ’lı çok korkmuş ama yine de fesini çıkartmamış Çünkü iş kralının emrinde
o başındaki de ne diye bağırmış Atatürk
Korkuyla karşılık vermiş elçi;
Fes
Herkes Atatürk ’ün elçiye vuracağını hesap ederken O herkesin şaşıracağı bir şey yapmış
“iyi öyleyse Çıkartmayın başınızdan demiş
Anlayacağın Atatürk öyle sertliği öyle seven bir insan değildi Sadece prensiplerinden, kurallardan ayrıcalık vermeyi sevmezdi Zaten kaba zor güçsüzlerin silahıdır Atatürk boşboğaz sözleri, konuşmaları sevmezdi Sanat ’a çok büyük bir düşkünlüğü vardı Tüm hareketlerinde bir incelik, bilgece bir söylev vardı Bak sana bir şey daha anlatıcam Sıkılmadın umarım Anlatmamı ister misin?
iyi öyleyse senin gibi meraklı, öğrenmeye niyetli gençleri görmek ne hoş Boğaziçinde bir bahçeye kendiliğinden uzaktan, etiketsiz bir ortama girmek istemiş Emrindeki muhtemel mü O girince herkes gözünün Boğaz ’ın eşsiz maviliğinden alıp O ’nun mavi gözlerine bakmaya başlamışlar Bakmış oysa bir vatandaş özgürlüğünü istediği gibi yaşayamayacak bir gence yönelmiş
Siz delikanlı ne işle uğraşıyorsunuz?
Resim yaparım Paşam
Gülümsemiş Atatürk;
Güzel, aramak sanatçısınız Bize sanatın ne olduğunu anlatır mısınız diye bir sohbet açmış Sonra konu uzadıkça uzamış ve hukuk konusuna kadar gelmiş Herkes Atatürk ’ün bu konudaki düşüncelerini büyük bir sessizlik ve ilgiyle beklemeye başlamış Büyük sessizliği bir şangırtı bölmüş Dönüp baktıklarında arkadaki masalardan birisinde, bir kadeh düşürüldüğünü görmüşler Herkesin kinci bakışları bu adama yönelmiş Adam utançtan ölecek Yerin dibine giriyor derken ikinci bir şangırtı duyulmuş Sesin geldiği yöne baktıklarında gördükleri herkesi büyük bir şaşkınlığa itmiş Ata ’nın eli düşürdüğü bardaktan sonra hala o şekilde havada duruyor Bu büyük davranışı halk müziği alkışlarıyla ödüllendirmişlerdir
Şimdi bakıyorum da, böyle halkını seven devlet adamları kaldı mı?
Haklısın Böyle bir insanla tanışmak değin onur verici bir şey yok Savaş dönüşü kendime bir tekne aldım ve balıkçılığa başladım Denize küçüklüğümden beri büyük bir aşkım vardır O yüzden bu işi seçtim Bir gece sabahçı kahvesinde otururken kapıdan Gazi Mustafa Kemal Atatürk girdi Hiç birimiz gözlerimize inanamıyorduk Diğer Taraftan o anda hiç de bir cumhurbaşkanı gibi değildi Üzerinde gelişigüzel bir elbise, üstelik kasket vardı sonra her zaman birlikte sahildeki gazinoya indik Sabaha değin danslar edildi, tartışmalar yapıldı, oyunlar oynandı Sabaha aleyhinde omuz omuza vermiş kasabiko oynuyorduk ki Vali Muhittin Üstündağ geldi mecburen o da katıldı bize Ne yapıp edip Cet ’yı götürmeliydi
Keyfi bozuldu diye bir güzel payladı Vali ’yi Atatürk
Yahu dedi Felekten bir gece çalıp eğlenmeye, alelade bir yurttaş gibi eğlenmeye kalktık Buna sen engel oldun
Meğer Atatürk hür isteğine dayanamayıp saraydaki kafesinden geceyarısı fırlayıvermiş Daha Sonra da bize katılmıştı
Ben bu büyük insanla tanışma onurunu tattım evlat Bu yüzden de fazla mutluyum Vatan uğruna canımızı vermek isterdim en başlarda daha sonra O ’nu tanıyınca ölmediğim için fazla şükrettim Fakat bizim yaptığımız bu vatan için sadece ufak bir hizmetti Şu Anda sıra senin gibi gençlerde evlat Birlik edinmek, yardımcı işler yapmak zamanı Unutma delikanlı; yaşam barışma içinde geçince hakiki değerini kazanır Kinle, nefretle geçen ömür kaybedilmiş yaşamdır ara sıra çok üzülüyorum Tek başıma ağladığım bile oluyor Fakat hiç kimse beni anlamıyor evladım Cümbür Cemaat yalnızlığıma ağladığımı sanıyor fakat ben yalnız değilim Bunu anlatamıyorum hiç kimseye Benim yanımda bu cennet vatan için ölen arkadaşlarımın sevgileri, inançları, hayalleri var Ama bu vatan hiç de yargı ettiği değeri görmüyor Ben işte buna ağlıyorum
Şu olayı da dinleyince eminim bana daha iyi adalet vereceksin;
Atatürk 1929 ’un o harikulade kışında memleket ne halde sualine cevap için kar buz içinde zorla Kırşehir ’e varıyor Şehrin kapısında vali üzerinde frak, başında silindir şapka ile karşılıyor Soy ’yı Atatürk soruyor bunun üstüne;
Vali beyefendi Bu giysi nerden icab etti
vali efendimiz yol, erkan diye başlayınca sözünü kesiyor Ata
bu memleketin beklediği yol,şu karda kışta üzerinden emniyetle geçilebilecek yoldur
Ve bu olay üzerine orada kalmıyor Cet ve Yozgat ’a geliyor Yozgaz sınırında vali Boran kamyonlarla yolu açmaya uğraşırken karşı buluyor Mustafa Kemal ’iBunun üstüne yandaki içişleri bakanı Şükrü Kaya ’ya dönüyor
Her ile böyle yol, erkan haberdar olan valin yok mu? Ve ekliyor arkasından Dilediğin süre gidemediğin yere nasıl Vatanım diyebilirsin ancak?
(bu sözün ardındaki bir müddet dalar ihtiyar adam sonradan konuşmasına devam eder)
İşte, o büyük insan 10 Kasım sabahı saat 9 ’u 5 geçe son nefesini verir Bunu duyan cümbür cemaat fazla üzülür Herkes şaşkındır İstanbul Üniversitesinde de bu haber duyulmuştur Hukuk fakültesinde olan Alman Prof de şaşkındır Derse girsin mi girmesin mi? Bir türlü karar veremez ve en sonunda rektöre sormaya karar verir kalkıp gider yanında;
Efendim Müteerridim Acaba ne yapsam?
Sizde bir büyük adam ölünce ne yaparsanız Onu yapın
Prof baş döndürücü, başı dönen kolunu iki yana açıp;
Biz de hiç böyle büyük bir adam ölmedi ama
O zamanlar herkes fazla üzülmüştü Bizler bu vatanı bize bırakan insanın gözlerinin gerisinde acelecilik kalmasına razı olamazdık Lakin öyle sanıyorum ancak şimdi kaygılı gözlerle bizi izliyor
(sahne ardından sesler işitilir)
Burada çılgın var, deli Saatlerdir kendi kendine konuşuyor Gelin de gülelim
(Ihtiyar adam bunu duyunca büyük bir endişe duyar Sahnenin ortasına kazanç ve seyircilere)
Yaptıklarımın delilik olduğunu söylüyor herkes Lakin ben çılgın değilim ki Millet beni doğrusu bilmiyorlar Ne diyebilirim fakat? İsteyen inansın isteyen inanmasın Lakin ana beni dinlemek istemeyenler, benimle dalga geçenler çılgın ben çılgın değilim *
(sokağın başından 90 yaşlarında bir adam görünürelinde bastonu ile iki büklüm olmuş bir vaziyette sahnenin ortasındaki bankın oraya kadar ilerlerzorlanarak oturduktan sonradan kendi kendine başlar konuşmaya
kaç aydır dışarı çıkamıyordum Ne dek güzelmiş hava Ne güzel cümbür cemaat barışma içinde Ne ağız dalaşı, ne gürültü ne de silah sesleri var Ah gençliğim Şu Anda yanımda olsaydın ne güzel olurdu Her Zaman istediğin yaşam bu yok miydi ki?
Eeeee normal tabii Biz barışa , rahatlığa hasrettik Acilen fakat gençlere bakıyorum da gözlerime inanamıyorum kimi süre Onlar silahlanmaya, ağız dalaşı etmeye defalarca hazırlar Üstelik bunlar için de ellerinden ne gelirse yapıyorlar ya ben bunu anlayamıyorumne zaman dışarı çıksam ya bir tartışma görüyorum veya güçlük içinde geçen hayatlar Gazeteleri açıp okumaya gücüm yetmiyor artık Bütün sayfalarda kan , vahşet Yahu bu ne rezalet? lakin şimdilik sokak ağırbaşlı görünüyor ne hoş
(sokaktan geçen iki üç kişi konuşması sırasında O ’na bakar, gülerek gelip geçerler yanından Bir müddet daha sonra yaşlı adam yine konuşmaya başlar Lakin sözde bu sefer birisi vardır yanına)
aleyküm selamlama evladım( ayağa kalkar, şapkasını çıkararak selamlar)
emrindeki, yan Oturabilirsin İsmin ne senin bakalım
Abdullah ’mı Güzel ad Nerelisin sen bakalım?
haklısın haklısın Hepimiz Türk ’üz Nereli olduğunun ne önemi var Bağışla beni, yaşlılık işte Kaç yaşındasın?
Sen bundan böyle kocaman delikanlı olmuşsun evlat Ben senin yaşlarındayken cephede savaşıyordum Geriye Doğru bakınca ne iyi etmişim diyorum kendi kendime Eskiden böyle kuytu yaşayabilmek imkansızdı bizler için? Sokakta yürürken bile kuytu edemezdik biz
( aniden sinirlenir ihtiyar adam Sesi hemen yüksek ve kızgın bir tondadır)
dört bir yana sarılmıştık düşmanlarla Bundan Böyle zarar görmüş bir insandan farkı yoktu ülkenin Vefat döşeğinde, kan kaybeden bir zarar görmüş her nasılsa öyleydi işte Ta ki Samsun ’dan doğan o iki güneşe değin Birisi sıradan bildiğimiz güneşti tabii Diğeri ise Mustafa Kemal ’di Hayal etsene evlat, Allah ’ın bize sunduğu güneş gibi parladı Mustafa Kemal Düşmanların karanlık düşüncelerine alev, bizlerin karanlık günlerine ışık oldu Türklüğün şanını göklere çıkarttı Doğrusu üçüncü bir güneş de vardı Biliyor musun o neydi?
TÜRK HALKI Zaferden zafere koştuk, canımızı hiçe sayarak
(hüzünlenir aniden Cebinden mendilini çıkarır gözyaşlarını siler)
Annem 50 yaşında bir köylüsüyken başlamıştı savaş Ben cephedeyken aldım haberini Mühimmat taşırken kurşunlar karnına isabet etmiş Lakin o durmamış Yaralı da olsa taşımış cepheye onları Son nefesinde ne demiş biliyor musun?
bu vatan için keşke bir canım daha olsaydı Hiç acele ile onu da verirdim
Şimdi en fazla neye seviniyorum biliyor musun evlat? Çektiğimiz çileler boşa değilmiş Biz özgürlüğümüzü kazandık Biz bağımsızlığımızı kazandık Eğer ki yürekten inanmasaydık bunlar da olmazdı Özgürce düşünebiliyoruz haklarımız var Kendi kurduğumuz ülkede, kendi inançlarımızla, kendi bayrağımız aşağıda yaşıyoruz Bunlar her zaman Cumhuriyet ’in armağanı bizlere Cumhuriyet ise bizim kendimize olan güvenimizin, inancımızın armağanı
Bak sana ne anlatıcam Sıkılmadın umarım?
Savaş bitti Tüm cümbür cemaat bize büyük bir özentiyle bakıyorlar Dört bir yana, bütün ülkelerin kralları, cumhurbaşkanları ülkemizi, Atatürk ’ü ziyaret ediyorlar Bunlardan birisi olan Yugoslav kralı Alexander bir ziyaret esnasında Atatürk ’e;
Size bir sırrımı söyleyeceğim diyor ve ekliyor Bazı Avrupa devletlerinin vaadlerine kanmış olsa idik Yunanlıların yerine, Anadolu ’ya biz çıkacaktık
Atatürk gülerek kralın elini sıktıntan sonradan yanıtlıyor
O halde geçmiş olsun Majeste
Atatürk kendine ve Türk milletine büyük güven duyardı Daima en iyi olmayı isterdi En fazla kızdığı da bir şey vardı Fes takmayı gericiliğin işareti olarak görürdü Bilirsin tebdili kıyafette değişiklik kanunu çıkartmıştır O zamanlar feslerimizin yerine bambaşka bir şapka takmak beni fazla heyecanlandırmıştı İnanır mısın, yeni kıyafetlere ısınana kadar dışarı çıkmaya utandım Mısır elçisini bir toplantıda Atatürk kırmızı, uzun püsküllü bir fesle görmüş O bunlara fazla karşıydı ve bunu cümbür cemaat de bilirdi Adamın üzerine sinirli bir şekilde yürüyünce Darı ’lı çok korkmuş ama yine de fesini çıkartmamış Çünkü iş kralının emrinde
o başındaki de ne diye bağırmış Atatürk
Korkuyla karşılık vermiş elçi;
Fes
Herkes Atatürk ’ün elçiye vuracağını hesap ederken O herkesin şaşıracağı bir şey yapmış
“iyi öyleyse Çıkartmayın başınızdan demiş
Anlayacağın Atatürk öyle sertliği öyle seven bir insan değildi Sadece prensiplerinden, kurallardan ayrıcalık vermeyi sevmezdi Zaten kaba zor güçsüzlerin silahıdır Atatürk boşboğaz sözleri, konuşmaları sevmezdi Sanat ’a çok büyük bir düşkünlüğü vardı Tüm hareketlerinde bir incelik, bilgece bir söylev vardı Bak sana bir şey daha anlatıcam Sıkılmadın umarım Anlatmamı ister misin?
iyi öyleyse senin gibi meraklı, öğrenmeye niyetli gençleri görmek ne hoş Boğaziçinde bir bahçeye kendiliğinden uzaktan, etiketsiz bir ortama girmek istemiş Emrindeki muhtemel mü O girince herkes gözünün Boğaz ’ın eşsiz maviliğinden alıp O ’nun mavi gözlerine bakmaya başlamışlar Bakmış oysa bir vatandaş özgürlüğünü istediği gibi yaşayamayacak bir gence yönelmiş
Siz delikanlı ne işle uğraşıyorsunuz?
Resim yaparım Paşam
Gülümsemiş Atatürk;
Güzel, aramak sanatçısınız Bize sanatın ne olduğunu anlatır mısınız diye bir sohbet açmış Sonra konu uzadıkça uzamış ve hukuk konusuna kadar gelmiş Herkes Atatürk ’ün bu konudaki düşüncelerini büyük bir sessizlik ve ilgiyle beklemeye başlamış Büyük sessizliği bir şangırtı bölmüş Dönüp baktıklarında arkadaki masalardan birisinde, bir kadeh düşürüldüğünü görmüşler Herkesin kinci bakışları bu adama yönelmiş Adam utançtan ölecek Yerin dibine giriyor derken ikinci bir şangırtı duyulmuş Sesin geldiği yöne baktıklarında gördükleri herkesi büyük bir şaşkınlığa itmiş Ata ’nın eli düşürdüğü bardaktan sonra hala o şekilde havada duruyor Bu büyük davranışı halk müziği alkışlarıyla ödüllendirmişlerdir
Şimdi bakıyorum da, böyle halkını seven devlet adamları kaldı mı?
Haklısın Böyle bir insanla tanışmak değin onur verici bir şey yok Savaş dönüşü kendime bir tekne aldım ve balıkçılığa başladım Denize küçüklüğümden beri büyük bir aşkım vardır O yüzden bu işi seçtim Bir gece sabahçı kahvesinde otururken kapıdan Gazi Mustafa Kemal Atatürk girdi Hiç birimiz gözlerimize inanamıyorduk Diğer Taraftan o anda hiç de bir cumhurbaşkanı gibi değildi Üzerinde gelişigüzel bir elbise, üstelik kasket vardı sonra her zaman birlikte sahildeki gazinoya indik Sabaha değin danslar edildi, tartışmalar yapıldı, oyunlar oynandı Sabaha aleyhinde omuz omuza vermiş kasabiko oynuyorduk ki Vali Muhittin Üstündağ geldi mecburen o da katıldı bize Ne yapıp edip Cet ’yı götürmeliydi
Keyfi bozuldu diye bir güzel payladı Vali ’yi Atatürk
Yahu dedi Felekten bir gece çalıp eğlenmeye, alelade bir yurttaş gibi eğlenmeye kalktık Buna sen engel oldun
Meğer Atatürk hür isteğine dayanamayıp saraydaki kafesinden geceyarısı fırlayıvermiş Daha Sonra da bize katılmıştı
Ben bu büyük insanla tanışma onurunu tattım evlat Bu yüzden de fazla mutluyum Vatan uğruna canımızı vermek isterdim en başlarda daha sonra O ’nu tanıyınca ölmediğim için fazla şükrettim Fakat bizim yaptığımız bu vatan için sadece ufak bir hizmetti Şu Anda sıra senin gibi gençlerde evlat Birlik edinmek, yardımcı işler yapmak zamanı Unutma delikanlı; yaşam barışma içinde geçince hakiki değerini kazanır Kinle, nefretle geçen ömür kaybedilmiş yaşamdır ara sıra çok üzülüyorum Tek başıma ağladığım bile oluyor Fakat hiç kimse beni anlamıyor evladım Cümbür Cemaat yalnızlığıma ağladığımı sanıyor fakat ben yalnız değilim Bunu anlatamıyorum hiç kimseye Benim yanımda bu cennet vatan için ölen arkadaşlarımın sevgileri, inançları, hayalleri var Ama bu vatan hiç de yargı ettiği değeri görmüyor Ben işte buna ağlıyorum
Şu olayı da dinleyince eminim bana daha iyi adalet vereceksin;
Atatürk 1929 ’un o harikulade kışında memleket ne halde sualine cevap için kar buz içinde zorla Kırşehir ’e varıyor Şehrin kapısında vali üzerinde frak, başında silindir şapka ile karşılıyor Soy ’yı Atatürk soruyor bunun üstüne;
Vali beyefendi Bu giysi nerden icab etti
vali efendimiz yol, erkan diye başlayınca sözünü kesiyor Ata
bu memleketin beklediği yol,şu karda kışta üzerinden emniyetle geçilebilecek yoldur
Ve bu olay üzerine orada kalmıyor Cet ve Yozgat ’a geliyor Yozgaz sınırında vali Boran kamyonlarla yolu açmaya uğraşırken karşı buluyor Mustafa Kemal ’iBunun üstüne yandaki içişleri bakanı Şükrü Kaya ’ya dönüyor
Her ile böyle yol, erkan haberdar olan valin yok mu? Ve ekliyor arkasından Dilediğin süre gidemediğin yere nasıl Vatanım diyebilirsin ancak?
(bu sözün ardındaki bir müddet dalar ihtiyar adam sonradan konuşmasına devam eder)
İşte, o büyük insan 10 Kasım sabahı saat 9 ’u 5 geçe son nefesini verir Bunu duyan cümbür cemaat fazla üzülür Herkes şaşkındır İstanbul Üniversitesinde de bu haber duyulmuştur Hukuk fakültesinde olan Alman Prof de şaşkındır Derse girsin mi girmesin mi? Bir türlü karar veremez ve en sonunda rektöre sormaya karar verir kalkıp gider yanında;
Efendim Müteerridim Acaba ne yapsam?
Sizde bir büyük adam ölünce ne yaparsanız Onu yapın
Prof baş döndürücü, başı dönen kolunu iki yana açıp;
Biz de hiç böyle büyük bir adam ölmedi ama
O zamanlar herkes fazla üzülmüştü Bizler bu vatanı bize bırakan insanın gözlerinin gerisinde acelecilik kalmasına razı olamazdık Lakin öyle sanıyorum ancak şimdi kaygılı gözlerle bizi izliyor
(sahne ardından sesler işitilir)
Burada çılgın var, deli Saatlerdir kendi kendine konuşuyor Gelin de gülelim
(Ihtiyar adam bunu duyunca büyük bir endişe duyar Sahnenin ortasına kazanç ve seyircilere)
Yaptıklarımın delilik olduğunu söylüyor herkes Lakin ben çılgın değilim ki Millet beni doğrusu bilmiyorlar Ne diyebilirim fakat? İsteyen inansın isteyen inanmasın Lakin ana beni dinlemek istemeyenler, benimle dalga geçenler çılgın ben çılgın değilim *