iltasyazilim
FD Üye
yörükler hakkında bilgi
yörükler kimdir
YörüklerOğuz türkleri
Yörükler
Anadolu ve Rumeli ’de göçebe olarak yaşayan, geçimlerini hayvancılıkla karşılayan ve mevsimlere tarafından ova ya da yaylalarda kurdukları çadırlarda oturan Oğuz Türklerine bahşedilen isim Bunlara, Türkmenler adı da verilir “Gözü Kara, muhârip, iyi yürüyen, eli ayağı sağlam gibi mânâları açıklayan “Yörük kelimesi yerine, “yürük kelimesi de kullanılır Umumî olarak konargöçer hayat yaşamış bütün topluluklar için kullanılan bu isim, daha fazla göçebe Oğuz boyları için alem (özel isim) olmuştur
On birinci yüzyılda Orta Asya ’dan göç eden ve göçebe yaşam yaşamış Oğuzlar, İran ’dan geçerek, Malazgirt Zaferi'nden sonradan Anadolu ’ya geldiler Burada da eski yaşam tarzlarını tıpkı devam ettirdiler Birincil zamanlar Türkmen adıyla anılan Oğuzların bir kısmı oturmuş hayata geçti Anadolu ’nun İslâmlaştırılıp Türkleştirilmesi sırasında, Oğuz boyları, Anadolu ’nun her tarafına yayıldı Bir kısmı yerleşik hayata geçerek Türkmen adını aldı, bir kısmı da göçebe hayatını sürdürüp Yörük ismiyle anıldı
Anadolu Selçukluları ve beylikleri dönemlerinde, Yörüklerden, askerî kuvvet olarak faydalanıldı Selçuklular ve Osmanlılar, Yörükleri sistematik bir şekilde toprağa yerleştirmeye çalıştılar Orhan Gâzi ve Şimşek Bayezid devirlerinde, geçitlerin, derbentlerin korunması, Yörüklere yaptırıldı Osmanlıların Rumeli ’ye geçişinden sonradan, Yörüklerin önemli bir bölümü de Rumeli ’ye göç ettirildi Sultan Birinci Murad Han zamanında, Saruhan ’dan, Serez taraflarına topluluk gruplar hâlinde sevk edilen Yörükler, iskân edildikleri yeni bölgelerde, tanıdık olmayan unsurlar arasında bir takviye noktası teşkil ettiler ve ileride yapılacak fetihlere yardımcı oldular Yörüklerin Rumeli ’ye geçirilmeleri, Yıldırım Bayezid Han devrinde daha yoğun bir şekilde devam etti
Sultan İkinci Murad Han ve Fatih Sultan Mehmed Han zamanlarında, yeni fethedilen yerlere, fazla Yörük nüfus nakledildi Fatih Kanunnâmesi ’nde Yörüklere, öteki ahaliye göre bir takım aidat muafiyetleri tanındı Fatih Kanunnâmesi ’nde, Yörüklerin, ağnam (koyunlar) resmî mükellefi ve askerlikle mükellef oldukları belirtildi Orduda asistan güç olarak vazife bölge Yörükler, Kanunî devrinden itibaren, daha çok imar ve muhafaza hizmetlerinde kullanıldı Bulundukları coğrafî mevki itibariyle çeşitli hizmetler gören Yörükler, sahillerde gemi malzemesi temini ve gemi yapımında; derbentlerde ve ana güzergâhlarda yol emniyeti, tamir, muhafaza, köprü inşası ve menzillere zahire toplanması ve korunmasında; madenlerde, ordunun nakliye işlerinde ve devletin kalelerinin onarımlarında da istihdam edildiler Yörüklerin, geçtikleri yerlerde kalabilecekleri, yaylak ve kışlak alanları belirlendi
Yörüklerin Rumeli ’ye geçirilmesi ve fethedilen yerlere yerleştirilmesi, sonradan Osmanlı Devletinin umumî bir siyaseti oldu Fakat, sonraki devirlerde, Yörüklerin Rumeli ’ye yerleştirilmesi yavaşladı Fakat 18 yüzyılın sonlarına kadar devam etti Bu göçlerin bir kısmı, isteğe tabi olduğu gibi, bir kısmı ise devlet siyaseti doğrultusunda mecburî olmuştur
Anadolu ’da başgösteren Celâlî isyanları ve neticesinde meydana gelen iç çalkantılar ve hesaplı buhranlar, Anadolu ’daki Yörüklerin düzeninin bozulmasına yol açtı Bu karışıklıklar, Yörük camiasına da sirayet etti Devlet, bu yüzden, Yörükler üzerindeki idarî otoriteyi karşılamak ve doğabilecek zararları durdurmak için, onları mecburî yerleşmeye tâbi tuttu Mecburî iskânın gayesi, göçebe yaşam tarzı nedeniyle Yörüklerin, yerleşik halka hasar yapmalarını önlemek, mahvolmuş ve boş olan iskân merkezlerinin imar edilmesini, ekilmeyen toprakların işlenmesini tedarik etmek, devlet göre denetim edilmesi şiddet olan eşkıya gruplarına karşısında bir güvenlik unsuru olarak set vazifesi görmelerini sağlamaktı
1683 Viyana Seferi'nin mağlubiyetle sonuçlanması, Rumeli ve Anadolu ’da, geniş çapta aşiret hareketleri ve eşkıyalık hadiselerine sebep odu Köprülüzâde Fazıl Mustafa Paşa'nın sadrazamlığı esnasında, 1691 senesinde, Yörükleri ayrıntılarıyla iskân etmek için harekete geçildi
Rumeli ’deki Yörükler, “Evlâdı Fâtihân adı aşağı yeni bir teşkilata tâbi tutuldu Bunlardan, askerî maksatlarla faydalanılmaya çalışıldı Anadolu ’daki Yörükler ise, özellikle Hama, Humus, Rakka ve Halep bölgelerine yerleşmiş olmak suretiyle, Aneze ve Şammar aşiretlerinin baskınları önlenmeye çalışıldı 18 Mart 1692 tarihli bir ferman ile, Anadolu ’nun değişik vilayet ve sancaklarından, muhtelif yörük aşiretlerine mensup yetmiş kadar oymak yerleştirildi Bu aşiretlerin, yerlerini terk etmemeleri için de, Adana ve Maraş taraflarında, derbent mahallelerine Yörükler yerleştirildi 1720 senesinde, Şam vilayetine bağlı bazı sancaklar Yörükler yerleştirilmek suretiyle, Türk nüfusu yönünden destek edildi Bazı Yörük oymakları da, kendi yaylak ve kışlaklarında iskâna alt tutuldular 1693 senesinde, Kayseri vilayetine tabi Zamantı ve Pınarbaşı yaylaları, 1728 ’de Zamantı Irmağının etrafındaki enkaz köyler, bu bölgede yaylakkışlak hayatı yaşamış Yörüklere tayin edildi Hem Kozan Dağındaki Yörükler, Çukurova ’ya, Orta Toroslar'daki kalabalık Yörük cemaatleri İçel ’e, Antalya ve Isparta bölgelerinde düzensiz halde yer alan Yörükler ise, Taşeli yaylaklarına yerleştirildiler giderken, Orta Anadolu ’ya (Çiçekdağı, Nevşehir, Niğde) yörük iskânı yapılırken, Teke, Hamid, Beyşehir, Alanya ve Akşehir Yörüklerinin de yerinde yerlere yerleştirilmeleri için, 1732 senesinde ferman çıkarıldı Hem doğudan batıya uzanan Toros Dağlarının iç ve dış kısımlarında yeni kurulan birçok kasaba ve nahiyelere de, dağıtılmış yörük cemaatleri yerleştirildi İçel ve Alanya bölgesinde yaşayan bir takım Yörükler, Kıbrıs Adasına gönderildiler
On dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren, Yörüklerin iskânı, daha düzenli olarak yapılmaya başlandı Vilayetlerine Yörük iskân edilecek valiler, yaylak ve kışlaktaki Yörükler üzerine iskân nazırı tahsis ederek, onları disiplin altına almaya çalıştılar Tanzimat'tan itibaren de abes araziler ve terk edilmiş yerler, iskân sahası olarak seçildi Bu şekilde iskân için Bursa, Sivas, Ankara, Konya ve Aydın eyaletleriyle mülhakatı (ast yerler) seçildi Yörüklerin iskânı için düzen edilen Fırkai Islâhiye, Adana Halep, Maraş ve Ayıntab'da (Anteb) yeni kasabalar da düzenlemek şartıyla o kadar fazla Yörük cemaatini iskâna tâbi tuttu
Bugün, Yörüklerin tamamı oturmuş hayata geçmişlerdir Fakat, eski yaşam tarzlarını devam ettiren ve yaylakkışlaklarda göçebe olarak yaşamış Yörükler, Toroslar'da hâlâ mevcuttur
Yörüklerin isimleri ve onlarla ilgili kanunî hükümler, birincil defa Fatih Kanunnâmesi ’nde yer aldı Buna tarafından kurulan yörük teşkilatı, idarî ve askerî maksatlara uygun şekilde düzenlendi Fatih Kanunnâmesi ’nde, Yörüklerin, sefere çıktıklarında her türlü teçhizatı kendilerinin temin etmeleri ve avârızdan muaf tutulmaları ve sefere çıkanların ertesi sene çıkmamaları kanun hâline getirildi Ama, Yörüklerle ilgili kanunnâme Kanunî devri ortalarına içten tamamlandı Hasılatı, devletin hazine defterlerinde yazılı ve muayyen zeamet birliklerine çevrilen Yörükler, seraskerlik adı altında bir takım gruplara ayrıldı
Bunların başında, Yörüklerin arasından seçilerek bir patent ile görev edilen “serasker (yörük reisi) bulunurdu Yörük seraskerlikleri, kendi aralarında ocaklara taksim olunmuşlardı Ilk zamanlar yirmi beş birey bir “ocak sayılırken, daha sonra ocağın sayısı, otuza çıkarıldı Bu ocakların her birinden beş kişi, sefere gitmek veya devlet hizmetini bakmak üzere “eşkinci olarak ayrılır, ocakta kalan diğer yirmi beş birey de “yamak olurdu Eşkinci olarak seçilen bu beş kişinin, sefer ve dîvânı hümâyûna hizmet masraflarını, altı aylık müddetle ve ellişer akça elde etmek üzere yamaklar karşılar, buna mukabil avârızı dîvâniye vergisinden muaf tutulurlardı Yörükler, yörük tarzı hayatı devam ettirirlerse, kendi yaşam düzenlerine göre ayarlanmış bir kısım vergileri verirlerdi Onlardan, hiçbir surette, öteki halktan alınan ödenti alınmazdı Ama Yörükler, tabiî hayatlarını bırakır da, ziraî hayata geçerlerse reaya kaydolunurlar, öteki halkın verdiği vergileri öderlerdi
Yörüklerin yaşadıkları mıntıkalarda, köyler, mezralar ve yurtlardan meydana gelen kazalar kurulmuştu Yörükler için cazip bir hâle getirilen kazalarda, Yörüklerin kazâî (adlî) meselelerini hal için, bir kadı bulunurdu Kadılar, bununla birlikte, Yörüklerin sahip oldukları hayvanların tahrirleri ile, sefer sırasında orduda ikmal ve taşıma işlerinde vazife alacak olanların isimlerini ve kira bedellerini de saptama ederdi Anadolu ’da, bu şekilde kurulan çoğu yörük kazası vardı
Yörükler, Orta Asya ’dan getirdikleri gelenekleri devam ettiriyorlardı Hayatları, muhakkak kaidelere bağlanmıştı Bu kaideler, daha fazla, örfe bağlıydı Yazları serin olan yaylalarda, kışları ise sıcak veya ılık kışlaklarda geçiren Yörüklerin, yaylalara gidiş gelişleri, belirli bir harmoni içinde yapılırdı Bu gidiş gelişler, emin yollardan olurdu Yaylağı ve kışlağı olmayan Yörükler de mera kiralarlardı Yörüklerde yaylaklar, oymakların malı sayılır, o oymağa mensup olan herkesin hayvanları, burada serbestçe otlardı Yaylak ya da kışlaklardaki evler ve çevrelerindeki ufak bahçeler, şahıslara aitti Çadırların ve minik bahçelerin bulunduğu yere, “yurt yeri denirdi Bir oymağın hayvanlarının, diğer oymakların hayvanlarına karışmasını önlemek için, hayvanlara “dökün, vurma veya “döğme adı bahşedilen damgalar vurulurdu Hayvanların kulakları, kesin şekillerde çentilerek de, öteki oba hayvanlarından ayrılırdı Bu işaretlere “en adı verilirdi Koyun, keçi, sığır ve deve gibi hayvanlar besleyen Yörükler, yaylak ve kışlaklarda buğday, arpa, darı ve bazı sebzeleri yetiştirirlerdi Süt mâmulleri ve et, temel gıdalarını teşkil ederdi Giyim ve ev eşyalarını, kendileri dokurlardı bununla birlikte, kapalı bir ekonomiye sahip olmayıp, köy ve kasabalardaki pazarlara inerler, ürünlerini satarak kendi ihtiyaçlarını satın alırlardı Develeriyle, şehirler aralarında tartı taşırlardı İstanbul gibi büyük şehirlere, buğday ve benzeri tüketim maddelerini, develeriyle, Yörükler taşırlardı Keçi besleyen Yörükler, kıldan üretilmiş çadırlarda, diğerleri ise keçeden yapılmış çadırlarda otururlardı Evi hatırlatan yörük çadırlarında, oturma, yatma ve yemek pişirme için bölümler vardı Çadır, orta direğin etrafına sıralanmış 59 kutup üstüne kurulurdu Büyük çadırlarda, binek hayvanlarının bağlandığı birim zeka bulunurdu Çadırın oturma bölümü, Yörük kilimleriyle döşenir, kenarlarda minderler bulunurdu Çadırda, herkesin oturacağı yer belliydi
Yörüklerde aile yapısı, daha çok erkek hakimiyetine dayanırdı Yörüklerde evlilik şekli, tek evliliktir Umumiyetle, evlenen çocuklar, babayla birlikte yaşardı Bu yüzden, büyük aileler meydana getirirlerdi Yörükler, amca kızı, dayı kızı, amca ve teyze kızı gibi yakın akrabayla da evlenirlerdi
Yörüklerin idarî teşkilatlanmaları, oba, yontmak, tepe ve halk şeklindeydi Yaylak ve kışlaklarda, bir soyun yaşadığı alana “oba denirdi Bu terim, zamanla kaybolmuş ve yerini semt kelimesi almıştır Bir ya da iki oba halkına “oymak denirdi Oymakların başında, “kethüda bulunurdu Yörükler, buna, “kâhya derlerdi Birkaç oymağın birleşmesinden meydana gelen topluluklara, “irtifa adı verilirdi Boyun başında “boybeyi bulunurdu Doruk beylerine sonradan, “yörük başbuğu adı da verildi Birkaç boyun birleşmesinden “kamu meydana kazanç, bunun başkanlarına “ulusbeyi denirdi
Arı duru bir Türkçe konuşan ve varlıklı bir folkloru yer alan Yörüklerde, lahza'ane ve geleneklere bağlılık vardı Yörüklerin göçleri, belli esaslara bağlanmıştı Yaylaklara göç, bahar aylarında olurdu Yontmak veya yükseklik beyleri, göçün gününü önceden saptama ederek herkese duyururdu Göç günü gelmeden önce, zorunlu hazırlıklar yapılırdı Evvelden bildirilen gün gelince, bütün eşyalar develere yüklenir, üstüne kilimler atılırdı Develerin alınlarına süs, küçük ve büyük çanlar takılırdı Kervanın önünde, yeni elbiselerini giymiş, elinde kirmanı ile yün eğirerek bir gelin giderdi Çevrede, cet binmiş genç erkekler, tabanca atarak, at sürerek plato yoluna yürürlerdi Boyun çocukları, kadınları ve genç kızları, hayvan sürülerinin önünde veya yanına yürürlerdi Uzun yolculuktan daha sonra yaylağa varılır, yerleşilirdi Sonbaharda da buna aynı merasimle yaylaktan göç edilirdi Yörüklerin nişan, düğün, bayram ve sünnet zamanlarında uyguladıkları, buna benzer merasimleri vardı
Yörüklerin, bir kısmı bugün de sürekli, nişan ve nikah âdetleri şöyleydi:
Oğlu evlenme çağına gelen yörük ailesi, kendisine yerinde bulduğu ailenin kızına dünür giderdi Eğer olumlu cevap alınırsa, kız evinde kahve içilirdi Bunun tersi olursa, dünürcüler, hemen evi terk ederlerdi Dünürcüler, uygun yanıt aldıkları zaman, erkek çocuk evi tarafından hazırlanan ve beraberlerinde getirdikleri şerbeti içerlerdi Yerinde cevap alınıp, laf kesildikten sonradan, “beylik ismi aşağıda, erkek çocuk kadar seçilen kadınlar, kız evine giderler ve kıza nişan takarlardı Nişanlar, elbise, altın, gümüş gibi ziynet eşyalarıydı Laf kesiminde, oğlan kadar kızın babasına ya da velîsine bir arz para verilirdi İslâm dinine kadar alınmasının haram olduğu bildirilen bu paraya “başlık adı verilirdi Oğlan tarafı, kızın elbise, mutfak ve diğer eşyalarını aldıktan diğer, kızın akrabalarına da uygun hediyeler alırdı Bunun ismine “yol denirdi Kız, başka köyden gelecek olursa, oğlan babası ağırlama edeceği köylerin her odasına ve her oda sahibine hem birer yol (dâvet hediyesi) gönderirdi Bu yollar kâse, kadeh, sahan, şeker, kahve gibi şeylerdi Oda sahipleri, düğüncüleri odalarına eğlence ederek yedirip içirirler ve erkek çocuk babasına düğün sahibiymiş gibi takviye ederlerdi Odalara inen misafirlerin misafirliği, tamamen oda sahiplerine ait olurdu Kız tarafı da davetçiler çıkarırdı Nikah başladığında, her iki taraf, konuklarına ikramlarda bulunurdu
Kız evinde, kına gecesi yapılırdı Gelinin gideceği gün, kız evinde hazırlanan ve erkek çocuk göre evvelden kız evine gönderilen çeyizler, kapının önüne çıkarılırdı Kız evinden, yüzü alla örtülü olarak çıkarılan gelin, soy bindirilirdi Çeyizler de yükletilip oğlan evine götürülürdü Oğlan evine götürülen gelinin, yollarda önüne çoğu kez çocuklar tarafından ipler gerilir, çocuklara hediyeler verilerek geçilirdi Gelini, güveyin evi önünde, yengeler attan indirirdi Gelin attan inmeden önce, güveyin yakın akrabalarından biri, başına üzüm, şeker, arpa, buğday, para gibi şeyler serperdi Gelin attan ineceği sırada, erkek çocuk babası misafir etme edilir, geline hediye verir veya vaad ederdi Kaynana ve diğer yakınlar da, çeşitli hediyeler verirlerdi Gelin attan indikten daha sonra, güveyinin evine gider, çeyiz içinde bölünmüş olan ve “dürü adı verilen bir takım eşyalar, davetlilere dağıtılırdı
Damada törenle elbise giydirilirdi Damat, elbiseyi giydikten sonradan, “sağdıç adı verilen, evli bir kimsenin evine götürülür, vaktin gelişine kadar, güveye her türlü şakalar yapılır, damat burada izin almadıkça yerinden kalkamaz, gülemez ve laf söyleyemezdi Bundan daha sonra meclise köyün hocası gelirdi Güveye, gerdeğe ait sıhhî ve dinî öğütler verir, kendisine hayırlı bir evlilik için dua ederdi Yatsı namazı kılındıktan sonradan, güveyi, arkadaşları evine götürürler, evin antre kapısı önünde öğretmen tarafından dua okunduktan sonradan, arkadaşları kadar vurulan birkaç yumruk arasında, güveyi eve girerdi
Ertesi gün kadınlar, gelini ziyaret ederler, bu ziyaret sırasında yapılan törene “baş bağlama veya “duvak açma adı verilirdi Bir hafta veya bir ay sonra güvey, gelinle beraber kayınpederin evine gitgide artarak, büyüklerin ellerini ve dizlerini öptükten sonradan, kayınpeder ve kayınvalidesini evine ağırlama ederdi Bu ziyafet günü, kayınpeder de, keza bir gün için onları ağırlama etmiş olur ki, buna “el öpme denirdi
Yörükler mensup oldukları Oğuz boylarına kadar ad alırlardı: Kayı, Bayat, Karaevli, Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı, Avşar, Kızık, Beğdili, Karkın, Bayındır, Peçenek (Beçenek), Çavundur, Çepni, Salur, Eymir, Alavuntlu, Yüreğir, İğdir, Buğdüz ve Kınık isimleri yörük boylarına ait isimlerdir Bugün Anadolu ’daki birçok mezra, köy ve kasaba, isimlerini bu yörük boylarının isimlerinden almışlardır Yörükler, umumiyetle Orta, Güney ve Batı Anadolu ’da yerleşmişlerdi Bugünkü, Sivas, Ankara, Bolu, Kastamonu, Balıkesir, Manisa, Kütahya, Afyon, Uşak, İzmir, Aydın Antalya, Konya, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Adana, Hatay, Gaziantep ve Maraş illerinin bulunduğu geniş bir sahaya yayılmışlardı Büyük gruplar hâlinde yaşayan Yörükler, hem birçok tâli kollara ayrılmışlar ve dağıtılmış yerlere dağılmışlardı Bunlardan Ankara, Tokat, Kırşehir bölgesinde yaşamış Yüceyörük topluluğu ve Ankara Yörükleri, Orta Anadolu yaylalarında yaşamaktaydılar Aydın, Honaz, Nif, Çeşme ve Bozdoğan havalisinde KaracaKoyunlu, Menteşe bölgesinde Oturak Barza, Güne Barza, Küre Barza, İskender Bey, Kayı, Horzum, KızılcaYalınç, Bolu, Uluborlu, Tefenni ve Ereğli civarında Bolu Yörükleri diye adlandırılan Yörükler yaşamaktaydı Söğüt Yörükleri diye anılan büyük bir topluluk, Bursa ’daki Emir Sultan Evkafı reayası olarak, Söğüt, Edincik, Balıkesir, Bursa, Bergama, Gönen ve İnegöl ’e kadar yayılmışlardı KaraKeçili Yörükleri, Söke; Boynuİncelü Yörükleri, Nevşehir ve Aksaray; Kayı ve Çoban Yörükleri, Manisa civarında dolaşıyorlardı Topluluk nüfusa sahip Danişmendlü Yörükleri de, Aksaray, Kırşehir, Okumuş ve Adana gibi geniş bir sahaya yayılmışlardı Biga ve çevresinde yaşayan AğacaKoyunlu Yörükleri ise, daha ufak bir cemaati teşkil etmekteydi
Anadolu ’da düzensiz bir durumda yer alan Yörükler, Rumeli ’de daha teşkilâtlı ve belirli yerlerde yaşamaktaydılar Rumeli ’deki Yörükler, İstanbul ’dan kuzeye içten Bender ve Akkerman ’a kadar, Tuna ’yı takiben Bulgaristan ve Sırbistan hudutlarına, oradan da Selanik Çatalcasına kadar yayılmışlardı Bu geniş saha içinde, sekiz grup olarak defterlere kaydedilmiş olan Yörükler, daha sıkı disiplin altındaydılar Rumeli ’deki Yörükler, Tekirdağ, Naldöken, Kocacık, Vize, Selanik, Ofçabolu Yörükleri, Aktuğ ve Oktav Tatarları adlarını taşımaktaydılar
Uzun müddet Rumeli ’de kalan, fetihler esnasında Osmanlı ordularına muavin olan bu Yörükler, zamanla azaldılar Osmanlılar'ın, Rumeli ’den çekilmeleri üstüne, onlar da Anadolu ’ya göç ederek, değişik yerlere yerleştirildiler Rumeli ’de kalan yörüklerden bir kısmı, bugün Yugoslavya ’da Ograzden Dağlarının güney eteklerinde hayvancılıkla uğraşmakta, geleneklerini, dillerini ve hesaplı yapılarını korumaktadırlar
Bugün, yaklaşık olarak adamakıllı yerleşik hayata geçmiş olan Yörükler; Aydınlatılmış, Manisa, Kütahya, Antalya, Mersin, Adana, Muğla ve Balıkesir gibi muhtelif yerlerde yerleşmişlerdir Eski lahza ’anelerini ve hâlen konargöçer yaşayışlarını sürdüren Yörükler de vardır Bilhassa Orta Toroslar üzerindeki Bulgar (Bolkar) Dağlarının eteklerinde bulunan, Güzeloluk, Yağdağ, Karagül, Eğriçayır, Perçengediği, Sarıtaşgediği, Konçagediği, Bayboğan, Düden, Çatalca, Dikmen, Yağlıpınar, Bastırık, Dedeli, Barçın, Alaçayır, Cumayalık, Konurcuk yaylalarında; yine Toroslar üzerindeki Aladağlar eteğindeki Üçkapılı, Demirkazık, Baş Yayla, Alagöl, Göşdere, Dönberi, Taşhan, Tekir ve Namrun yaylalarında; Kozandağı eteklerindeki, Uyuzpınarı, Seyhan Nehrinin kolu Zamantı Suyunun yamaçlarındaki Şıhlı, Yeniköy, Bakırdağı, Kurşundağı, Çataloluk, Dereşimli, Gölalan, Çadıryeri, Boncuklubel, Boyduran yaylalarında; Binboğa Dağlarındaki Ayran Pınarı, Yedi Kardeş Pınarı, Alapınar, Karagöl, Yaylaklı, Kemerli gibi yaylalarda; Nurhak Dağlarındaki Gülkice, Akpınar, Beysöğüt, Yamrıtaş, Isırganlı, Yapraklı ve Abeş yaylalarında sözde konar göçer halde yaşamaktadırlar *
yörükler kimdir
YörüklerOğuz türkleri
Yörükler
Anadolu ve Rumeli ’de göçebe olarak yaşayan, geçimlerini hayvancılıkla karşılayan ve mevsimlere tarafından ova ya da yaylalarda kurdukları çadırlarda oturan Oğuz Türklerine bahşedilen isim Bunlara, Türkmenler adı da verilir “Gözü Kara, muhârip, iyi yürüyen, eli ayağı sağlam gibi mânâları açıklayan “Yörük kelimesi yerine, “yürük kelimesi de kullanılır Umumî olarak konargöçer hayat yaşamış bütün topluluklar için kullanılan bu isim, daha fazla göçebe Oğuz boyları için alem (özel isim) olmuştur
On birinci yüzyılda Orta Asya ’dan göç eden ve göçebe yaşam yaşamış Oğuzlar, İran ’dan geçerek, Malazgirt Zaferi'nden sonradan Anadolu ’ya geldiler Burada da eski yaşam tarzlarını tıpkı devam ettirdiler Birincil zamanlar Türkmen adıyla anılan Oğuzların bir kısmı oturmuş hayata geçti Anadolu ’nun İslâmlaştırılıp Türkleştirilmesi sırasında, Oğuz boyları, Anadolu ’nun her tarafına yayıldı Bir kısmı yerleşik hayata geçerek Türkmen adını aldı, bir kısmı da göçebe hayatını sürdürüp Yörük ismiyle anıldı
Anadolu Selçukluları ve beylikleri dönemlerinde, Yörüklerden, askerî kuvvet olarak faydalanıldı Selçuklular ve Osmanlılar, Yörükleri sistematik bir şekilde toprağa yerleştirmeye çalıştılar Orhan Gâzi ve Şimşek Bayezid devirlerinde, geçitlerin, derbentlerin korunması, Yörüklere yaptırıldı Osmanlıların Rumeli ’ye geçişinden sonradan, Yörüklerin önemli bir bölümü de Rumeli ’ye göç ettirildi Sultan Birinci Murad Han zamanında, Saruhan ’dan, Serez taraflarına topluluk gruplar hâlinde sevk edilen Yörükler, iskân edildikleri yeni bölgelerde, tanıdık olmayan unsurlar arasında bir takviye noktası teşkil ettiler ve ileride yapılacak fetihlere yardımcı oldular Yörüklerin Rumeli ’ye geçirilmeleri, Yıldırım Bayezid Han devrinde daha yoğun bir şekilde devam etti
Sultan İkinci Murad Han ve Fatih Sultan Mehmed Han zamanlarında, yeni fethedilen yerlere, fazla Yörük nüfus nakledildi Fatih Kanunnâmesi ’nde Yörüklere, öteki ahaliye göre bir takım aidat muafiyetleri tanındı Fatih Kanunnâmesi ’nde, Yörüklerin, ağnam (koyunlar) resmî mükellefi ve askerlikle mükellef oldukları belirtildi Orduda asistan güç olarak vazife bölge Yörükler, Kanunî devrinden itibaren, daha çok imar ve muhafaza hizmetlerinde kullanıldı Bulundukları coğrafî mevki itibariyle çeşitli hizmetler gören Yörükler, sahillerde gemi malzemesi temini ve gemi yapımında; derbentlerde ve ana güzergâhlarda yol emniyeti, tamir, muhafaza, köprü inşası ve menzillere zahire toplanması ve korunmasında; madenlerde, ordunun nakliye işlerinde ve devletin kalelerinin onarımlarında da istihdam edildiler Yörüklerin, geçtikleri yerlerde kalabilecekleri, yaylak ve kışlak alanları belirlendi
Yörüklerin Rumeli ’ye geçirilmesi ve fethedilen yerlere yerleştirilmesi, sonradan Osmanlı Devletinin umumî bir siyaseti oldu Fakat, sonraki devirlerde, Yörüklerin Rumeli ’ye yerleştirilmesi yavaşladı Fakat 18 yüzyılın sonlarına kadar devam etti Bu göçlerin bir kısmı, isteğe tabi olduğu gibi, bir kısmı ise devlet siyaseti doğrultusunda mecburî olmuştur
Anadolu ’da başgösteren Celâlî isyanları ve neticesinde meydana gelen iç çalkantılar ve hesaplı buhranlar, Anadolu ’daki Yörüklerin düzeninin bozulmasına yol açtı Bu karışıklıklar, Yörük camiasına da sirayet etti Devlet, bu yüzden, Yörükler üzerindeki idarî otoriteyi karşılamak ve doğabilecek zararları durdurmak için, onları mecburî yerleşmeye tâbi tuttu Mecburî iskânın gayesi, göçebe yaşam tarzı nedeniyle Yörüklerin, yerleşik halka hasar yapmalarını önlemek, mahvolmuş ve boş olan iskân merkezlerinin imar edilmesini, ekilmeyen toprakların işlenmesini tedarik etmek, devlet göre denetim edilmesi şiddet olan eşkıya gruplarına karşısında bir güvenlik unsuru olarak set vazifesi görmelerini sağlamaktı
1683 Viyana Seferi'nin mağlubiyetle sonuçlanması, Rumeli ve Anadolu ’da, geniş çapta aşiret hareketleri ve eşkıyalık hadiselerine sebep odu Köprülüzâde Fazıl Mustafa Paşa'nın sadrazamlığı esnasında, 1691 senesinde, Yörükleri ayrıntılarıyla iskân etmek için harekete geçildi
Rumeli ’deki Yörükler, “Evlâdı Fâtihân adı aşağı yeni bir teşkilata tâbi tutuldu Bunlardan, askerî maksatlarla faydalanılmaya çalışıldı Anadolu ’daki Yörükler ise, özellikle Hama, Humus, Rakka ve Halep bölgelerine yerleşmiş olmak suretiyle, Aneze ve Şammar aşiretlerinin baskınları önlenmeye çalışıldı 18 Mart 1692 tarihli bir ferman ile, Anadolu ’nun değişik vilayet ve sancaklarından, muhtelif yörük aşiretlerine mensup yetmiş kadar oymak yerleştirildi Bu aşiretlerin, yerlerini terk etmemeleri için de, Adana ve Maraş taraflarında, derbent mahallelerine Yörükler yerleştirildi 1720 senesinde, Şam vilayetine bağlı bazı sancaklar Yörükler yerleştirilmek suretiyle, Türk nüfusu yönünden destek edildi Bazı Yörük oymakları da, kendi yaylak ve kışlaklarında iskâna alt tutuldular 1693 senesinde, Kayseri vilayetine tabi Zamantı ve Pınarbaşı yaylaları, 1728 ’de Zamantı Irmağının etrafındaki enkaz köyler, bu bölgede yaylakkışlak hayatı yaşamış Yörüklere tayin edildi Hem Kozan Dağındaki Yörükler, Çukurova ’ya, Orta Toroslar'daki kalabalık Yörük cemaatleri İçel ’e, Antalya ve Isparta bölgelerinde düzensiz halde yer alan Yörükler ise, Taşeli yaylaklarına yerleştirildiler giderken, Orta Anadolu ’ya (Çiçekdağı, Nevşehir, Niğde) yörük iskânı yapılırken, Teke, Hamid, Beyşehir, Alanya ve Akşehir Yörüklerinin de yerinde yerlere yerleştirilmeleri için, 1732 senesinde ferman çıkarıldı Hem doğudan batıya uzanan Toros Dağlarının iç ve dış kısımlarında yeni kurulan birçok kasaba ve nahiyelere de, dağıtılmış yörük cemaatleri yerleştirildi İçel ve Alanya bölgesinde yaşayan bir takım Yörükler, Kıbrıs Adasına gönderildiler
On dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren, Yörüklerin iskânı, daha düzenli olarak yapılmaya başlandı Vilayetlerine Yörük iskân edilecek valiler, yaylak ve kışlaktaki Yörükler üzerine iskân nazırı tahsis ederek, onları disiplin altına almaya çalıştılar Tanzimat'tan itibaren de abes araziler ve terk edilmiş yerler, iskân sahası olarak seçildi Bu şekilde iskân için Bursa, Sivas, Ankara, Konya ve Aydın eyaletleriyle mülhakatı (ast yerler) seçildi Yörüklerin iskânı için düzen edilen Fırkai Islâhiye, Adana Halep, Maraş ve Ayıntab'da (Anteb) yeni kasabalar da düzenlemek şartıyla o kadar fazla Yörük cemaatini iskâna tâbi tuttu
Bugün, Yörüklerin tamamı oturmuş hayata geçmişlerdir Fakat, eski yaşam tarzlarını devam ettiren ve yaylakkışlaklarda göçebe olarak yaşamış Yörükler, Toroslar'da hâlâ mevcuttur
Yörüklerin isimleri ve onlarla ilgili kanunî hükümler, birincil defa Fatih Kanunnâmesi ’nde yer aldı Buna tarafından kurulan yörük teşkilatı, idarî ve askerî maksatlara uygun şekilde düzenlendi Fatih Kanunnâmesi ’nde, Yörüklerin, sefere çıktıklarında her türlü teçhizatı kendilerinin temin etmeleri ve avârızdan muaf tutulmaları ve sefere çıkanların ertesi sene çıkmamaları kanun hâline getirildi Ama, Yörüklerle ilgili kanunnâme Kanunî devri ortalarına içten tamamlandı Hasılatı, devletin hazine defterlerinde yazılı ve muayyen zeamet birliklerine çevrilen Yörükler, seraskerlik adı altında bir takım gruplara ayrıldı
Bunların başında, Yörüklerin arasından seçilerek bir patent ile görev edilen “serasker (yörük reisi) bulunurdu Yörük seraskerlikleri, kendi aralarında ocaklara taksim olunmuşlardı Ilk zamanlar yirmi beş birey bir “ocak sayılırken, daha sonra ocağın sayısı, otuza çıkarıldı Bu ocakların her birinden beş kişi, sefere gitmek veya devlet hizmetini bakmak üzere “eşkinci olarak ayrılır, ocakta kalan diğer yirmi beş birey de “yamak olurdu Eşkinci olarak seçilen bu beş kişinin, sefer ve dîvânı hümâyûna hizmet masraflarını, altı aylık müddetle ve ellişer akça elde etmek üzere yamaklar karşılar, buna mukabil avârızı dîvâniye vergisinden muaf tutulurlardı Yörükler, yörük tarzı hayatı devam ettirirlerse, kendi yaşam düzenlerine göre ayarlanmış bir kısım vergileri verirlerdi Onlardan, hiçbir surette, öteki halktan alınan ödenti alınmazdı Ama Yörükler, tabiî hayatlarını bırakır da, ziraî hayata geçerlerse reaya kaydolunurlar, öteki halkın verdiği vergileri öderlerdi
Yörüklerin yaşadıkları mıntıkalarda, köyler, mezralar ve yurtlardan meydana gelen kazalar kurulmuştu Yörükler için cazip bir hâle getirilen kazalarda, Yörüklerin kazâî (adlî) meselelerini hal için, bir kadı bulunurdu Kadılar, bununla birlikte, Yörüklerin sahip oldukları hayvanların tahrirleri ile, sefer sırasında orduda ikmal ve taşıma işlerinde vazife alacak olanların isimlerini ve kira bedellerini de saptama ederdi Anadolu ’da, bu şekilde kurulan çoğu yörük kazası vardı
Yörükler, Orta Asya ’dan getirdikleri gelenekleri devam ettiriyorlardı Hayatları, muhakkak kaidelere bağlanmıştı Bu kaideler, daha fazla, örfe bağlıydı Yazları serin olan yaylalarda, kışları ise sıcak veya ılık kışlaklarda geçiren Yörüklerin, yaylalara gidiş gelişleri, belirli bir harmoni içinde yapılırdı Bu gidiş gelişler, emin yollardan olurdu Yaylağı ve kışlağı olmayan Yörükler de mera kiralarlardı Yörüklerde yaylaklar, oymakların malı sayılır, o oymağa mensup olan herkesin hayvanları, burada serbestçe otlardı Yaylak ya da kışlaklardaki evler ve çevrelerindeki ufak bahçeler, şahıslara aitti Çadırların ve minik bahçelerin bulunduğu yere, “yurt yeri denirdi Bir oymağın hayvanlarının, diğer oymakların hayvanlarına karışmasını önlemek için, hayvanlara “dökün, vurma veya “döğme adı bahşedilen damgalar vurulurdu Hayvanların kulakları, kesin şekillerde çentilerek de, öteki oba hayvanlarından ayrılırdı Bu işaretlere “en adı verilirdi Koyun, keçi, sığır ve deve gibi hayvanlar besleyen Yörükler, yaylak ve kışlaklarda buğday, arpa, darı ve bazı sebzeleri yetiştirirlerdi Süt mâmulleri ve et, temel gıdalarını teşkil ederdi Giyim ve ev eşyalarını, kendileri dokurlardı bununla birlikte, kapalı bir ekonomiye sahip olmayıp, köy ve kasabalardaki pazarlara inerler, ürünlerini satarak kendi ihtiyaçlarını satın alırlardı Develeriyle, şehirler aralarında tartı taşırlardı İstanbul gibi büyük şehirlere, buğday ve benzeri tüketim maddelerini, develeriyle, Yörükler taşırlardı Keçi besleyen Yörükler, kıldan üretilmiş çadırlarda, diğerleri ise keçeden yapılmış çadırlarda otururlardı Evi hatırlatan yörük çadırlarında, oturma, yatma ve yemek pişirme için bölümler vardı Çadır, orta direğin etrafına sıralanmış 59 kutup üstüne kurulurdu Büyük çadırlarda, binek hayvanlarının bağlandığı birim zeka bulunurdu Çadırın oturma bölümü, Yörük kilimleriyle döşenir, kenarlarda minderler bulunurdu Çadırda, herkesin oturacağı yer belliydi
Yörüklerde aile yapısı, daha çok erkek hakimiyetine dayanırdı Yörüklerde evlilik şekli, tek evliliktir Umumiyetle, evlenen çocuklar, babayla birlikte yaşardı Bu yüzden, büyük aileler meydana getirirlerdi Yörükler, amca kızı, dayı kızı, amca ve teyze kızı gibi yakın akrabayla da evlenirlerdi
Yörüklerin idarî teşkilatlanmaları, oba, yontmak, tepe ve halk şeklindeydi Yaylak ve kışlaklarda, bir soyun yaşadığı alana “oba denirdi Bu terim, zamanla kaybolmuş ve yerini semt kelimesi almıştır Bir ya da iki oba halkına “oymak denirdi Oymakların başında, “kethüda bulunurdu Yörükler, buna, “kâhya derlerdi Birkaç oymağın birleşmesinden meydana gelen topluluklara, “irtifa adı verilirdi Boyun başında “boybeyi bulunurdu Doruk beylerine sonradan, “yörük başbuğu adı da verildi Birkaç boyun birleşmesinden “kamu meydana kazanç, bunun başkanlarına “ulusbeyi denirdi
Arı duru bir Türkçe konuşan ve varlıklı bir folkloru yer alan Yörüklerde, lahza'ane ve geleneklere bağlılık vardı Yörüklerin göçleri, belli esaslara bağlanmıştı Yaylaklara göç, bahar aylarında olurdu Yontmak veya yükseklik beyleri, göçün gününü önceden saptama ederek herkese duyururdu Göç günü gelmeden önce, zorunlu hazırlıklar yapılırdı Evvelden bildirilen gün gelince, bütün eşyalar develere yüklenir, üstüne kilimler atılırdı Develerin alınlarına süs, küçük ve büyük çanlar takılırdı Kervanın önünde, yeni elbiselerini giymiş, elinde kirmanı ile yün eğirerek bir gelin giderdi Çevrede, cet binmiş genç erkekler, tabanca atarak, at sürerek plato yoluna yürürlerdi Boyun çocukları, kadınları ve genç kızları, hayvan sürülerinin önünde veya yanına yürürlerdi Uzun yolculuktan daha sonra yaylağa varılır, yerleşilirdi Sonbaharda da buna aynı merasimle yaylaktan göç edilirdi Yörüklerin nişan, düğün, bayram ve sünnet zamanlarında uyguladıkları, buna benzer merasimleri vardı
Yörüklerin, bir kısmı bugün de sürekli, nişan ve nikah âdetleri şöyleydi:
Oğlu evlenme çağına gelen yörük ailesi, kendisine yerinde bulduğu ailenin kızına dünür giderdi Eğer olumlu cevap alınırsa, kız evinde kahve içilirdi Bunun tersi olursa, dünürcüler, hemen evi terk ederlerdi Dünürcüler, uygun yanıt aldıkları zaman, erkek çocuk evi tarafından hazırlanan ve beraberlerinde getirdikleri şerbeti içerlerdi Yerinde cevap alınıp, laf kesildikten sonradan, “beylik ismi aşağıda, erkek çocuk kadar seçilen kadınlar, kız evine giderler ve kıza nişan takarlardı Nişanlar, elbise, altın, gümüş gibi ziynet eşyalarıydı Laf kesiminde, oğlan kadar kızın babasına ya da velîsine bir arz para verilirdi İslâm dinine kadar alınmasının haram olduğu bildirilen bu paraya “başlık adı verilirdi Oğlan tarafı, kızın elbise, mutfak ve diğer eşyalarını aldıktan diğer, kızın akrabalarına da uygun hediyeler alırdı Bunun ismine “yol denirdi Kız, başka köyden gelecek olursa, oğlan babası ağırlama edeceği köylerin her odasına ve her oda sahibine hem birer yol (dâvet hediyesi) gönderirdi Bu yollar kâse, kadeh, sahan, şeker, kahve gibi şeylerdi Oda sahipleri, düğüncüleri odalarına eğlence ederek yedirip içirirler ve erkek çocuk babasına düğün sahibiymiş gibi takviye ederlerdi Odalara inen misafirlerin misafirliği, tamamen oda sahiplerine ait olurdu Kız tarafı da davetçiler çıkarırdı Nikah başladığında, her iki taraf, konuklarına ikramlarda bulunurdu
Kız evinde, kına gecesi yapılırdı Gelinin gideceği gün, kız evinde hazırlanan ve erkek çocuk göre evvelden kız evine gönderilen çeyizler, kapının önüne çıkarılırdı Kız evinden, yüzü alla örtülü olarak çıkarılan gelin, soy bindirilirdi Çeyizler de yükletilip oğlan evine götürülürdü Oğlan evine götürülen gelinin, yollarda önüne çoğu kez çocuklar tarafından ipler gerilir, çocuklara hediyeler verilerek geçilirdi Gelini, güveyin evi önünde, yengeler attan indirirdi Gelin attan inmeden önce, güveyin yakın akrabalarından biri, başına üzüm, şeker, arpa, buğday, para gibi şeyler serperdi Gelin attan ineceği sırada, erkek çocuk babası misafir etme edilir, geline hediye verir veya vaad ederdi Kaynana ve diğer yakınlar da, çeşitli hediyeler verirlerdi Gelin attan indikten daha sonra, güveyinin evine gider, çeyiz içinde bölünmüş olan ve “dürü adı verilen bir takım eşyalar, davetlilere dağıtılırdı
Damada törenle elbise giydirilirdi Damat, elbiseyi giydikten sonradan, “sağdıç adı verilen, evli bir kimsenin evine götürülür, vaktin gelişine kadar, güveye her türlü şakalar yapılır, damat burada izin almadıkça yerinden kalkamaz, gülemez ve laf söyleyemezdi Bundan daha sonra meclise köyün hocası gelirdi Güveye, gerdeğe ait sıhhî ve dinî öğütler verir, kendisine hayırlı bir evlilik için dua ederdi Yatsı namazı kılındıktan sonradan, güveyi, arkadaşları evine götürürler, evin antre kapısı önünde öğretmen tarafından dua okunduktan sonradan, arkadaşları kadar vurulan birkaç yumruk arasında, güveyi eve girerdi
Ertesi gün kadınlar, gelini ziyaret ederler, bu ziyaret sırasında yapılan törene “baş bağlama veya “duvak açma adı verilirdi Bir hafta veya bir ay sonra güvey, gelinle beraber kayınpederin evine gitgide artarak, büyüklerin ellerini ve dizlerini öptükten sonradan, kayınpeder ve kayınvalidesini evine ağırlama ederdi Bu ziyafet günü, kayınpeder de, keza bir gün için onları ağırlama etmiş olur ki, buna “el öpme denirdi
Yörükler mensup oldukları Oğuz boylarına kadar ad alırlardı: Kayı, Bayat, Karaevli, Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı, Avşar, Kızık, Beğdili, Karkın, Bayındır, Peçenek (Beçenek), Çavundur, Çepni, Salur, Eymir, Alavuntlu, Yüreğir, İğdir, Buğdüz ve Kınık isimleri yörük boylarına ait isimlerdir Bugün Anadolu ’daki birçok mezra, köy ve kasaba, isimlerini bu yörük boylarının isimlerinden almışlardır Yörükler, umumiyetle Orta, Güney ve Batı Anadolu ’da yerleşmişlerdi Bugünkü, Sivas, Ankara, Bolu, Kastamonu, Balıkesir, Manisa, Kütahya, Afyon, Uşak, İzmir, Aydın Antalya, Konya, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Adana, Hatay, Gaziantep ve Maraş illerinin bulunduğu geniş bir sahaya yayılmışlardı Büyük gruplar hâlinde yaşayan Yörükler, hem birçok tâli kollara ayrılmışlar ve dağıtılmış yerlere dağılmışlardı Bunlardan Ankara, Tokat, Kırşehir bölgesinde yaşamış Yüceyörük topluluğu ve Ankara Yörükleri, Orta Anadolu yaylalarında yaşamaktaydılar Aydın, Honaz, Nif, Çeşme ve Bozdoğan havalisinde KaracaKoyunlu, Menteşe bölgesinde Oturak Barza, Güne Barza, Küre Barza, İskender Bey, Kayı, Horzum, KızılcaYalınç, Bolu, Uluborlu, Tefenni ve Ereğli civarında Bolu Yörükleri diye adlandırılan Yörükler yaşamaktaydı Söğüt Yörükleri diye anılan büyük bir topluluk, Bursa ’daki Emir Sultan Evkafı reayası olarak, Söğüt, Edincik, Balıkesir, Bursa, Bergama, Gönen ve İnegöl ’e kadar yayılmışlardı KaraKeçili Yörükleri, Söke; Boynuİncelü Yörükleri, Nevşehir ve Aksaray; Kayı ve Çoban Yörükleri, Manisa civarında dolaşıyorlardı Topluluk nüfusa sahip Danişmendlü Yörükleri de, Aksaray, Kırşehir, Okumuş ve Adana gibi geniş bir sahaya yayılmışlardı Biga ve çevresinde yaşayan AğacaKoyunlu Yörükleri ise, daha ufak bir cemaati teşkil etmekteydi
Anadolu ’da düzensiz bir durumda yer alan Yörükler, Rumeli ’de daha teşkilâtlı ve belirli yerlerde yaşamaktaydılar Rumeli ’deki Yörükler, İstanbul ’dan kuzeye içten Bender ve Akkerman ’a kadar, Tuna ’yı takiben Bulgaristan ve Sırbistan hudutlarına, oradan da Selanik Çatalcasına kadar yayılmışlardı Bu geniş saha içinde, sekiz grup olarak defterlere kaydedilmiş olan Yörükler, daha sıkı disiplin altındaydılar Rumeli ’deki Yörükler, Tekirdağ, Naldöken, Kocacık, Vize, Selanik, Ofçabolu Yörükleri, Aktuğ ve Oktav Tatarları adlarını taşımaktaydılar
Uzun müddet Rumeli ’de kalan, fetihler esnasında Osmanlı ordularına muavin olan bu Yörükler, zamanla azaldılar Osmanlılar'ın, Rumeli ’den çekilmeleri üstüne, onlar da Anadolu ’ya göç ederek, değişik yerlere yerleştirildiler Rumeli ’de kalan yörüklerden bir kısmı, bugün Yugoslavya ’da Ograzden Dağlarının güney eteklerinde hayvancılıkla uğraşmakta, geleneklerini, dillerini ve hesaplı yapılarını korumaktadırlar
Bugün, yaklaşık olarak adamakıllı yerleşik hayata geçmiş olan Yörükler; Aydınlatılmış, Manisa, Kütahya, Antalya, Mersin, Adana, Muğla ve Balıkesir gibi muhtelif yerlerde yerleşmişlerdir Eski lahza ’anelerini ve hâlen konargöçer yaşayışlarını sürdüren Yörükler de vardır Bilhassa Orta Toroslar üzerindeki Bulgar (Bolkar) Dağlarının eteklerinde bulunan, Güzeloluk, Yağdağ, Karagül, Eğriçayır, Perçengediği, Sarıtaşgediği, Konçagediği, Bayboğan, Düden, Çatalca, Dikmen, Yağlıpınar, Bastırık, Dedeli, Barçın, Alaçayır, Cumayalık, Konurcuk yaylalarında; yine Toroslar üzerindeki Aladağlar eteğindeki Üçkapılı, Demirkazık, Baş Yayla, Alagöl, Göşdere, Dönberi, Taşhan, Tekir ve Namrun yaylalarında; Kozandağı eteklerindeki, Uyuzpınarı, Seyhan Nehrinin kolu Zamantı Suyunun yamaçlarındaki Şıhlı, Yeniköy, Bakırdağı, Kurşundağı, Çataloluk, Dereşimli, Gölalan, Çadıryeri, Boncuklubel, Boyduran yaylalarında; Binboğa Dağlarındaki Ayran Pınarı, Yedi Kardeş Pınarı, Alapınar, Karagöl, Yaylaklı, Kemerli gibi yaylalarda; Nurhak Dağlarındaki Gülkice, Akpınar, Beysöğüt, Yamrıtaş, Isırganlı, Yapraklı ve Abeş yaylalarında sözde konar göçer halde yaşamaktadırlar *