iltasyazilim
FD Üye
Yumuşakçalar Nelerdir?Yumuşakçalar Hangi Canlılardır?
Yumuşakçaların Özellikleri Yumuşakçaların Beslenmesi
YUMUŞAKÇALAR
Konut Akvaryumundaki minik bir salyangozdan 15 metre boyundaki dev mürekkep balığına; tüm yaşamı boyunca aynı kayaya ya da kabuğa sıkıca yapışan istiridyeden serbestçe yüzen tarağa ve etçil sümüklüböcekten etobur ahtapota kadar olan canlılar, boyutları, görünüşleri ve hayat alanları bakımından fazla bambaşka hayvanlardır Oysa yinede tümü Mollusca filumuna, yumuşakçalara girer Bu filum, hayvanlar dünyasının en büyük topluluklarından biridir Şimdiye kadar 70000 ’den pozitif tür saptanmıştır Yumuşakçaların birçok denizlerde, bir bölümü tatlı su göllerinde, havuzlarda ve ırmaklarda, bazıları ise karada yaşarlar
Yumuşakça adı Latince ’de yumuşak anlamına gelen molluscus sözcüğünden kazanç Bu isim, yumuşakçaların gövdeleri yumuşak olduğu için verilmiştir Birçok türde cisim, manâlı ölçüde kalsiyum karbonattan oluşan bir kabuk ile korunur Bu kabuk, manto adı bahşedilen karoser örtüsünün salgılarından oluşur
Çoğu yumuşakçadan keza “ayak adı bahşedilen acayip bir inşa bulunur Bu bacak, değişik türlerde öbür biçimlerdedir Sözgelimi, taraklarda bu ayak, gövdenin kassal bir uzantısıdır ve çamurda, kumda yol açıp ilerlemek için kullanılır Salyangozlarda ise yassıdır ve sürünmek için kullanılır Mürekkepbalıkları ve ahtapotlarda kurbanları yakalama işlevi görebilen çok sayıda kollar biçimindedir Bazı istiridyelerde bacak yoktur
Yumuşakçalar filumu, beş sınıfa ayrılır Kafadanayaklılar (Cephalopoda) sınıfında mürekkepbalığı,ahtapot, supya ve notilus yer alır Baltaayaklılar (Pelecypoda) yada diğer adıyla çift kabuklular (Bivalvia) sınıfında istiridye, tarak, deniz yelpazesi, midye, teredo (bir tür deniz kurdu) bulunur Karındanayaklılar (Gastropoda) sınıfı salyangoz, sümüklüböcek, deniz salyangozu, denizkulağı, sarmal sedef kabuklu gibi hayvanları kapsar Scaphopoda sınıfında diş kabukluları bulunur Amphineura sınıfında ise en ilkel yumuşakça türü olan kitonlar vardır Birçok yumuşakçanın eti gıda maddesi olarak, kabukları da idareli açıdan önem taşır
KAFADANAYAKLILAR
Mürekkepbalığı ve ahtapot en fazla aşina yumuşakçalardır Bunlar kafadanayaklılar sınıfına girer Terimin bilimsel adı olan Cephalopoda, Yunanca ’da kafaetap anlamını taşır Hayvanlara bu adın verilmesinin nedeni, çok sayıda “kola ayrılan bacaklarının baş çevresinde bulunmasından kaynaklanır
Kafadanayaklılar, öenmli bir noktada öteki yumuşakçaların çoğundan ayrılırlar Genelde kabukları yoktur Bunun yerine, manto, çıplak gövdelerinin dış bölümünü oluşturur Bazı türlerde ise bir iç iskelet bulunur
Tüm kafadanayaklılar denizde yaşar Emme yada yakalama yada her iki iş için kullandıkları, başlıca dokunaç adı verilen kolları vardır neredeyse tümü, özel bir kesede saklanılan mürekkep sanki bir akıcı salgılar Düşmandan korunmak için mürekkep salgılayarak suyu bulandırırlar Bazı kafadanayaklılar, bukalemun gibi renk değişiklik özelliğine sahiptir Derilerinde kromatofor (renktaşıyıcıları) adı verilen ve farklı renk maddeleri içeren hücreler bulunur Bu hücreler büyüdükçe yada küçüldükçe, derinin rengi de hızla değişir Renk değişiklik özelliklerinden nedeniyle bu hayvanlar bulundukları çevreye kolaylıkla düzen sağlarlar
Mürekkepbalığı
Mürekkepbalığı, kafadanayaklıların en usta yüzücüsüdür Sürükleyici hatlı, mekik sanki bir yapısı vardır Suyun içindeki hareketinden dolayı bu hayvana kimi süre “deniz oku adı da verilir Ayağı on kola ayrılmıştır Bu kollardan iki tanesine ötekilerden daha uzundur; bunlarda emiciler bulunur ve avı yakalamakta kullanılır Gözkapakları yoktur, oysa gözleri şaşırtıcı ölçüde insan gözüne aynı
Mürekkepbalığı, gövdesindeki merkezi bir oyuktan (manto oyuğu) suyu içeri çeker ve mantonun bozulmasıyla elastik bir borudan (sifon) hızla dışarı atar Sifon, kolların hemen arkasından yer alır Bunun içinden püskürtülen su, hayvanı tez geriye iter Mürekkep de bu sifon kollarına boşaltılır
Mantonun uzantıları olan iki yüzgeç, temelde yönlendirme için kullanılır Ayrıca mürekkep balığının yavaş yavaş arkaya yada öne gitmesini de sağlar En fazla tanıdık türlerinden biri, sıradan mürekkepbalığı (loligo pealei) ’dır Akdeniz, Doğu Asya denizleri ve Kuzey Amerika ’nın doğu kıyılarında yaşar Bazı balıkçılar bunları yem olarak kullanır Bilhassa Akdeniz ve Uzakdoğu ülkelerinde gıda maddesi olarak da tüketilir
Uçan mürekkepbalığı (ommastrephes bartrami) olarak tanıdık nesil, uçan balıkla karşılaştırılabilir çoğu kez sudan dışarı fırlar ve kimi vakit gemilerin güvertelerine düşer
Mürekkepbalığının en korkuncu, dev mürekkepbalığı (Architeuthis princeps) ’dır Omurgasızların en kocaman türüdür Kolları ile birlikte toplam uzunluğu 15m ’yi aşabilir Açık denizin derin sularında yaşar Denizde, canlı dev mürekkepbalığı ile çok aralıklı karşılaşılır Ama ara sıra sahile çıktıkları görülmektedir; kimi zaman özellikle Newfoundland kıyılarında görülür
Ahtapot
Bu canlılara Yunanca ’da Sekiz ayak anlamına gelen Ostopus adının verilmesinin nedeni ayaklarının sekiz kola ayrılmasıdır Bu hayvan papağanınkine eş ağzını, avını yarmak için kullanır Ahtapotların kol ve karoser uzunluğu 5cm ile 9m arasında değişir Bazı yerlerde şeytan balığı denilen türlerinin ağırlığı 35kg ’a çıkabilir Ahtapot, deniz dibinde kolları üzerinde sürünür Kimi zamanda suyu gövdesinin içine çekip dışarı püskürterek yüzer Ahtapot, genellikle korkak bir hayvandır gündüzleri yarıklara saklanır; geceleri avlanmak için bulunduğu yerden çıkar
Ahtapot eti, Avrupa ve Kuzey Amerika ’nın kıyı bölgelerinde sevilen bir yiyecektir Uzakta Doğu ile Güney Pasifik adalarının bazı bölgelerinde de aranılan bir gıda maddesidir
Supya ve Notilus
Mürekkepbalığı ve ahtapotların iyi bilinen bir akrabası supyaya da öteki adıyla kalamar (Sepiaofficinalis) ’dir 15cm ile 25cm uzunluğunda olan bu canlı salgılama aracılığıyla kalkerli bir iç kabuk oluşturur Bu madde, kanaryaların ve öbür kafes kuşlarının kireç gereksinimini yerine getirmek için yem olarak kullanılır keza cila işlerinde de yararlanılır Supya adı bahşedilen badana maddesi hayvanın kaçışını izlemek için salgıladığı koyu kahverengi sıvıdan elde edilir
Bölmeli bir kabuğa sahip olan notilus (Nautilus pompilius) milyonlarca sene önce ortaya çıkmış grubun üyesidir Büyük okyanusun güney batısı ile Hint okyanusundan yaşar Günümüzde yalnızca birkaç türü kalmıştır
Kabuğu helezoni biçimli olup bölmelere ayrılmıştır Her bölme,hayvanın belirtilen çoğaltma evrelerinde yaşadığı yeri gösterir Doğal olarak hayvan en dıştaki bölmede bulunur Ağzının çevresinde takriben 90 dokunaç yer alır Bu dokunaçlarda emiciler yoksa da katı nesnelere sıkıca sarılabilirler Başını kabuğunun içine çekebilir Başının arkasındaki bir kapak ile deliği bir ölçüde kapatabilir
Kağıt notilusunun (Argonauta ağzı bozuk) dişisi bir madde salgılayarak sarmal biçimli ve simetrik beyaz bir kabuk oluşturur Bu kabuk bir yumurta kutusu işlevi görür; hayvan bunu istediği süre bırakabilir Dişilerin boyu 20cm ’ye erişebilir Erkekleri daha küçük olup 2cm ile 3cm uzunluktadır Kabuk oluşturamazlar
BALTAAYAKLILAR
Tarak, istiridye, midye ve terodo gibi yumuşakçalar, baltaayaklılar (Pelecypoda) sınıfına girer Ama kabukları iki bölüme ayrıldığı için daha çok çift kabuklular (Lamellibranchia ya da Bivalvia) adıyla anılırlar Kabuğun iç yüzeyi, sedef maddesi olarak tanıdık bir tabaka ile kaplıdır Bu katman ince taneciklidir Beyaz renkli olabildiği gibi gökkuşağının bütün renklerini de içerebilir
Bir iki enerjik kasla birbirine tutturulan iki kabuk sıkıca birbirlerine kapanabilir Bir midye yada tarak açıldığı vakit kopan şey, bu kaslardır Tarak gibi bir takım çift kabuklularda hayvanın bir yerden ötekine gitmesi için kabuğun dışına çıkan, iyi gelişmiş bir but vardır Fakat hakiki midyeler hareket edemezler Deniz dibinde katı nesnelere sıkıca yapışırlar, çift kabuklularda ayrıca kafa yoktur
Bazı çift kabuklular, sifon adı verilen iki boruya sahiptir ve bunlarla suyu içeri çekip dışarı atarlar İçe çektikleri suda bulunan bir hücrelileri, yumurtaları, larvaları, suyosunu sporlarını ve ufak bitkileri yerler Ağızlarından giren bu beslenme maddeleri sindirim kanallarına gider Oksijende iki solungaç aracılığı ile kana karışır Artıklar ise sifondan atılan su ile çıkartılır
İstiridye
Yenilebilen istiridyeler (Ostrea cinsi) su altındaki bir nesneye tutunarak yaşarlar Kabukları oldukça asimetriktir Deniz dibindeki bir nesneye yapışan bölümü büyük ve oldukça kalındır Öteki kabuk ise daha küçük ve incedir Kabuğun iki bölümü çoğunlukla “yürek adı bahşedilen ve bir kabuktan ötekine uzanan bir adale ile birbirine tutturulur Hakiki istiridyeler dünyanın pek çok yerinde, özellikle de Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya kıyılarında yaşarlar
Kuzey Amerika anakarasına bacak basan ilk beyazlar, kıyılarda yaşayan kızıl derili kabilelerinin büyük oranda istiridye ile beslendiklerini gördüler Öncüler ve izleyicileri, sığ körfezlerdeki istiridyeleri yağmaladılar Uzun bir süre istiridye kaynaklarının hiç tükenmeyeceği sanıldı
Ama, talebin gitgide artması XIX Yüzyıl sonlarında istiridyelerin aşırı bir biçimde tüketilmesine yol açtı Bu yüzden deniz tabanın manâsız kısımlarında koylarda istiridye yatakları oluşturuldu Günümüzde Kuzey Amerika ’daki istiridye kaynağının kayda değer bir bölümü özel yataklardan sağlanmaktadır Japonya, Fransa, Hollanda ve öbür Avrupa ülkelerinde istiridye yetiştirilmektedir
İstiridye yetiştiriciliğinde yerine geçmek için bu canlıların hayat devresini iyi çakmak gerekir Sözgelimi Ostrea Virginica türünün dişisi, Kuzey Amerika ’nın doğu kıyılarında yaşar ve yılda milyonlarca yumurta yumurtlar Dişinin suya bıraktığı bu yumurtalar erkek istiridyelerin bıraktığı sperm hücreleri ile döllenir Döllenen yumurtadan minik bir larva çıkararak anında yüzmeye ve birkaç gün daha sonra da kabuğunu geliştirmeye başlar Bir hafta içinde kabuğu hepsi ile oluşur Suyun dibine inerek bir kayaya da kabuk gibi katı bir nesneye yapışır Yavru istiridye burada büyüyerek olgun bir istiridye olur
Dişi istiridyeler milyonlarca yumurta ürettiği halde istiridye sayısı kesintisiz artmamaktadır Bunun nedenlerinden biri, bütün yumurtaların döllenmemesidir İkincisi ise ufak larvaların yüzdükleri evrede balıklarca yenmesidir Deniz dibine inip bir yere yapıştıklarında bile tam güvencede sayılmazlar Kum yada balçık altında kalabilirler yada deniz yıldızı gibi doğal
düşmanlardan kurtulamazlar Tüm bunları atlatıp olgunlaşsalar bile bu kere, ahali tarafından tüketilirler
Üreme döneminde, istiridye yetiştiricileri, deniz yüzeyinin istiridye larvaları ile astarlı olduğu yerleri saptayarak Deniz dibine kırık tuğlalar, kiremitler, abes kabuklar vb yerleştirirler Larvalar kabuk geliştirip dibe indiklerinde bu nesnelere yapışırlar Bu nesneler sonradan denizden çıkartılır ve istiridye yatakları olarak seçilen yerlere götürülür
İstiridyeler genellikle dip zeminin sert çamurdan olduğu orta sığlıktaki sularda yetiştirilir Böyle yerlerde istiridyelerin beslendiği mikroorganizmalar için yiyecek maddesi karşılayan deniz bitkileri olması gerekir İstiridye yetiştiricileri kaygan balçık yada kum olan yerlerden, deniz yıldızı istiridyelerin öteki doğal düşmanlarının yaşadığı yerlerden ve kanalizasyon dökülen sulardan kaçınırlar
Piyasaya sunulacak istiridyeler, sığ sulardan özel maşalarla toplanır Derin sularda ise tarama aleti ile toplanır
Fransa ’da yavru istiridyeler kısmen kapalı yükselme havuzlarına götürülürler Bu havuzlarda dalgaların girmesini sağlayan savak kapakları bulunur Hepsi ile büyüdüklerinde “Claries adı verilen minik havuzlarda semirilir
Japonya ’daki istiridye çiftlikleri genel olarak sığ, eksik tuz sularda kurulur Her çiftlik, bir bambu çiti ile birbirinden ayrılır Yavru istiridyeler toplanarak bambu kamışlarına tutturulur ve yataklara atılır bütün olarak büyüdüklerinde tutundukları bambu kamışları çıkartılır ve istiridyeler toplanır
Tarak
Bu Çift Kabukluların da böylece birçok yenilmektedir En fazla aranılan türlerden biri olan Mya arenaria, fazla ince ve kırılgan kabuğundan nedeniyle yumuşak kabuklu tarak diye bilinmektedir Avrupa ’da ve Kuzey Amerika ’nın Atlas ve büyük okyanus kıyılarında yaşar Yumuşak kabuklu tarağa uzun boyunlu tarak adı da verilir Boynu, birbiri ile birleşik ve üzerleri kalın bir deri ile örtülmüş boru biçiminde iki sifondan oluşur
Bu tarak, dil biçimindeki ayağı ile çamurun yada kumun içine 710 cm derinlikte yuvarlar açar Deniz yükseldiğinde hayvan beslenirken “boynu kumdan dışarı çıkar Deniz alçaldığında ise balçık yada kum üzerindeki çukurlar, tarağın kendisini gömdüğü yeri gösterir
Sert kabuklu tarak (Venus mercenaria), pek çok yönden yumuşak kabuklu taraktan farklıdır Kalın, katı kabuğu lekeli beyaz renktedir ve üstünde iki taraflı merkezli daireler bulunur Kabuğunun iç tarafı beyaz olup dış kenarlara içten mor bir renk alır Her iki Amerika anakarasında, kıyılarda yaşamış Kızılderililer, bu mor bölümü “wampum“ adı verilen para birimi olarak kullanırlardı Sert kabuklu tarağa keza ufak boyunlu tarak adı da verilir, çünkü yumuşak kabuklu taraklara kadar sifonları oldukça kısadır
Sert kabuklu tarak, Kuzey Amerika ’nın Atlas okyanusu kıyısında fazla miktarda bulunur Kumda veya çamurda açtığı 15 m derinliğe değin yayılabilen yuvalarda yaşar Kum veya çamurun içinde büyük ayağı ile ilerler Tarak avcıları başlıca sandalla denize açılır ve tırmık ya da tarama aygıtı kullanarak sert kabuklu tarakları toplarlar Yarım kabukları içinde ham olarak veya kızartma ve sebzeli tarak çorbası halinde yenir
Tarak grubunun belki de en abartılı üyesi, Büyük Okyanus ’taki mercan adalarında yer alan dev tarak (Tridacna gigas) ’tır Çift kabuklu hayvanların en büyüğüdür Kabuğunun uzunluğu 1 m ’ye, ağırlığı ise 200 kg ’a ulaşabilir Yenilebilir bölümü 9 kg ’ı aşabilir Dev tarak kabuklarının kiliselerde vaftis kurnası evlerde bebek banyo küveti olarak kullanıldığı görülmüştür
Deniz Yelpazesi
Deniz yelpazesi adı verilen çift kabuklular, sığ sulardan açık denizlere dek derhal her yerde yaşarlar Kabukları yelpaze şeklinde olup kenarları kavisli ve yuvarlaktır Kabuklarının birleştiği yerin her iki ucunda iki tane kanat güya çıkıntı vardır Birleşme yerinden takriben 20 tane çizgi çıkar ve dışarı doğru uzadıkça çizgi araları genişler
Deniz yelpazesi özellikle yavru iken iyi yüzücüdür Kabuklarını açıp kapattıkça püskürttüğü su, gövdeyi iter ve sıçrayarak ilerlemesini sağlar Birçok deniz yelpazesi türünün yiyecek maddesi olarak değeri yüksektir Gövdesinin ancak minik bir bölümü olan, iki kabuğu bir arada tutan büyük adale yenir
Midye
Midyenin kama biçiminde siyah yada mavimsi bir kabuğu vardır Byssus adı bahşedilen bir iplik demeti, ayağın anında ardından yer alan bir bezin salgıları ile üretilir Bu iplikler deniz suyu ile bağlantı ettiklerinde sertleşir ve hayvanın kaya gibi sert bir nesneye sıkıca tutunmasını sağlar İplik demeti hayvan kadar koparılabilir Bu durumda yerine yenisi çıkar Bu Nedenle olumsuz şartlar doğduğunda yerini değiştirebilir
Yenilebilir midyeler (Mytilus edulis), Avrupa2nın çeşitli bölgelerine dağılmıştır Atlas Okyanusu kıyılarında ve Akdeniz ’de bolca bulunur
Teredo
Teredo (gemi kurdu), zararlı bir çift kabukludur Deniz dibinde yer alan tahta parçaları içine yuva yapar Kabuklarındaki ince çizgiler törpünün dişlerine benzer Yumurtadan çıkar çıkmaz bir iskelenin, dalgakıranın ya da bir geminin karinasının tahtalarını bu çiftli törpüleri ile kazmaya başlar Açtığı yuva derinleştikçe bunu inci benzeri bir sedefle kaplar Kurt büyüdükçe uzun solucan yarı bir hayvan halini alır İncelen gövdesi, yuvanın en iç tarafındaki küçük kabukların büyümesini önler Yuvanın dışına uzanan sifonları ile içeriye su ve besin maddeleri alır ve artıkları dışarı atar Sifonlarını içeri çektiğinde gövdesinin arkadaki ucunda bulunan iki plakayı kullanarak yuvanın ağzını kapatır
Dıştan bakıldığında teredoların saldırısına uğramış bir tahta parçasında yalnızca birkaç küçük delik görülür Dürüst bakıldığında ise bal peteğine aynı o kadar çok delik görülür ancak, kimi zaman bunlar arasında kağıt inceliğinde bir tahta kaldığı saptanmıştır Zamanla en sert tahtalar bile dağılır Tahtaları teredolardan korumak için metal veya beton kaplamalar kullanılır Zift ruhu ile doyurulmuş tahtaların da teredoları uzakta tuttuğu kanıtlanmıştır
KARINDANAYAKLILAR
Salyangoz, sümüklüböcek, deniz salyangozu, ve sarmal sedef kabuklu, yumuşakçaların karından ayaklılar sınıfında yer alır Bu hayvanlarda da öbür yumuşakçalarda olduğu gibi bir bacak ve bir manto boşluğu bulunur Baş gölgeleri başlıca iyi gelişmiştir ve tek parçadan oluşan sarmal biçimli bir kabukları vardır
Salyangoz
Salyangozlar dünyanın her uygun bulunur Bazıları okyanuslarda, bazıları ise ırmak, göl ve güya tatlı sularda yaşarlar Karada yaşayan sayısız salyangoz türü tropikal ormanlardan ılıman iklim kuşağının nemli bölgelerine değin uzanan geniş bir alanda bulunur
Salyangozun başında bir ağız ve bir ya da iki çift dokunaç bulunur Gözleri bu dokunaçların üzerinde yada aşağı yer alır Yassı gövdesi üstünde sürünerek ilerler Ayağında bulunan bazı salgı hücreleri, salyangoz süründükçe yeri yağlayarak ilerlemesini kolaylaştıran bir sümüksü madde de salgılar Düzgünce bir zeminde ilerleyen salyangozun arkasından parlak bir iz bırakmasının nedeni budur Keza ayağını keza de başını kabuğunun içine çekebilir
Tatlı su salyangozlarının ve kara salyangozlarının tarih öncesine ait zamanlarda da insanlarca yenildiği sanılmaktadır Günümüzde pek fazla ülkede nefis bir yemek olarak kabul edilir Piyasada çoğunlukla üretim çiftliklerinde yetiştirilen salyangozlar bulunur En büyük üretim çiftlikleri Fransa, İtalya ve İspanya ’dadır 8 ile 9 m² ’lik bir bölmede takriben 10000 salyangoz yetiştirilebilir Salyangozlar et, sebze ve kepek ile beslenir
Hayvanbilimde Buccinum undatum ve Littorina adı bahşedilen deniz salyangozu türleri, Avrupa ’da besin maddesi olarak tüketilir Buccinum undatum çağunlukla Atlas okyanusunun kuzey kıyılarında bulunur Besin maddesi ve morina avcılığında yem olarak kullanılır Ilıman bölgelerde ve soğuk denizlerde de yaşar Kayaların ve yosunların üstüne tutunur ve yosunla beslenir Dişli dil adı da bahşedilen uzun dili manâlı bir özelliğidir Bu dilde bir dizi belirgin kavisli diş bulunur
İstiridye matkabı adıyla aşina salyangozun dişli dili çok gelişmiştir Uzunluğu 2,5 cm ’den az olan bu minik canlı, istiridyenin kabuğunun birleştiği yere bir delik açar ve buradan avının yumuşak gövdesini emer İstiridye yetiştiriciliğinin başlıca düşmanlarından biri, bu istiridye matkabı adı verilen salyangozdur
Sümüklüböcek
Sümüklüböcekler, salyangozların akrabalarından, 210 cm uzunluğunda, dış kabuksuz canlılardır Kara sümüklüböcekleri nemli yerlerde yaşar Taş altlarında, toprakta, deliklerde çoğunlukla bulunur Kimi vakit sebze bahçelerini sararlar Deniz sümüklüböcekleri Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya ’da kıyı her tarafında sığ sularda, kayalıklarda, yosunlar arasında yaşayan otobur hayvanlardır
Koni Kabuklu Salyangoz
Koni kabuklu salyangoz adı verilen karındanayaklılar, sönmüş yanardağı hatırlatan koni biçimli bir kabuğa sahiptir Sığ sulardaki kayalara emici aykları ile öylesine sıkı sıkıya yapışırlar oysa, dalgaların etkisi ile bile yerlerinden ayrılmazlar Deniz yükseldiğinde,
beslenme maddeleri olan yosunların peşine düşerler Beslenmeleri bittikten daha sonra baştan kayalara yapışırlar Dünyanın pek çok uygun bulunurlar
Denizkulağı
Kabuğu, insan kulağına çok benzediğinden bu adı almıştır Bunların büyük kabukları, özellikle pürüzlü dış yüzeylerinin cilalanmasından daha sonra süs eşyası olarak kullanılır Uzakdoğu ’da ve Amerika ’nın Atlas Okyanusu ve Büyük Okyanus kıyılarında bulunur Kıyıya yakın kayalar üstünde yaşar ve yosunlar ile beslenirler Rahatsız edildiklerinde hayret verici bir güçlü olarak kayaya yapışırlar Etleri genelde güveç ve balıklı sebze çorbalarında kullanılır Kimi vakit biftek biçiminde de pişirilirler Uzakdoğu ’da başlıca kurutularak veya tütsülenerek tüketilir *
Yumuşakçaların Özellikleri Yumuşakçaların Beslenmesi
YUMUŞAKÇALAR
Konut Akvaryumundaki minik bir salyangozdan 15 metre boyundaki dev mürekkep balığına; tüm yaşamı boyunca aynı kayaya ya da kabuğa sıkıca yapışan istiridyeden serbestçe yüzen tarağa ve etçil sümüklüböcekten etobur ahtapota kadar olan canlılar, boyutları, görünüşleri ve hayat alanları bakımından fazla bambaşka hayvanlardır Oysa yinede tümü Mollusca filumuna, yumuşakçalara girer Bu filum, hayvanlar dünyasının en büyük topluluklarından biridir Şimdiye kadar 70000 ’den pozitif tür saptanmıştır Yumuşakçaların birçok denizlerde, bir bölümü tatlı su göllerinde, havuzlarda ve ırmaklarda, bazıları ise karada yaşarlar
Yumuşakça adı Latince ’de yumuşak anlamına gelen molluscus sözcüğünden kazanç Bu isim, yumuşakçaların gövdeleri yumuşak olduğu için verilmiştir Birçok türde cisim, manâlı ölçüde kalsiyum karbonattan oluşan bir kabuk ile korunur Bu kabuk, manto adı bahşedilen karoser örtüsünün salgılarından oluşur
Çoğu yumuşakçadan keza “ayak adı bahşedilen acayip bir inşa bulunur Bu bacak, değişik türlerde öbür biçimlerdedir Sözgelimi, taraklarda bu ayak, gövdenin kassal bir uzantısıdır ve çamurda, kumda yol açıp ilerlemek için kullanılır Salyangozlarda ise yassıdır ve sürünmek için kullanılır Mürekkepbalıkları ve ahtapotlarda kurbanları yakalama işlevi görebilen çok sayıda kollar biçimindedir Bazı istiridyelerde bacak yoktur
Yumuşakçalar filumu, beş sınıfa ayrılır Kafadanayaklılar (Cephalopoda) sınıfında mürekkepbalığı,ahtapot, supya ve notilus yer alır Baltaayaklılar (Pelecypoda) yada diğer adıyla çift kabuklular (Bivalvia) sınıfında istiridye, tarak, deniz yelpazesi, midye, teredo (bir tür deniz kurdu) bulunur Karındanayaklılar (Gastropoda) sınıfı salyangoz, sümüklüböcek, deniz salyangozu, denizkulağı, sarmal sedef kabuklu gibi hayvanları kapsar Scaphopoda sınıfında diş kabukluları bulunur Amphineura sınıfında ise en ilkel yumuşakça türü olan kitonlar vardır Birçok yumuşakçanın eti gıda maddesi olarak, kabukları da idareli açıdan önem taşır
KAFADANAYAKLILAR
Mürekkepbalığı ve ahtapot en fazla aşina yumuşakçalardır Bunlar kafadanayaklılar sınıfına girer Terimin bilimsel adı olan Cephalopoda, Yunanca ’da kafaetap anlamını taşır Hayvanlara bu adın verilmesinin nedeni, çok sayıda “kola ayrılan bacaklarının baş çevresinde bulunmasından kaynaklanır
Kafadanayaklılar, öenmli bir noktada öteki yumuşakçaların çoğundan ayrılırlar Genelde kabukları yoktur Bunun yerine, manto, çıplak gövdelerinin dış bölümünü oluşturur Bazı türlerde ise bir iç iskelet bulunur
Tüm kafadanayaklılar denizde yaşar Emme yada yakalama yada her iki iş için kullandıkları, başlıca dokunaç adı verilen kolları vardır neredeyse tümü, özel bir kesede saklanılan mürekkep sanki bir akıcı salgılar Düşmandan korunmak için mürekkep salgılayarak suyu bulandırırlar Bazı kafadanayaklılar, bukalemun gibi renk değişiklik özelliğine sahiptir Derilerinde kromatofor (renktaşıyıcıları) adı verilen ve farklı renk maddeleri içeren hücreler bulunur Bu hücreler büyüdükçe yada küçüldükçe, derinin rengi de hızla değişir Renk değişiklik özelliklerinden nedeniyle bu hayvanlar bulundukları çevreye kolaylıkla düzen sağlarlar
Mürekkepbalığı
Mürekkepbalığı, kafadanayaklıların en usta yüzücüsüdür Sürükleyici hatlı, mekik sanki bir yapısı vardır Suyun içindeki hareketinden dolayı bu hayvana kimi süre “deniz oku adı da verilir Ayağı on kola ayrılmıştır Bu kollardan iki tanesine ötekilerden daha uzundur; bunlarda emiciler bulunur ve avı yakalamakta kullanılır Gözkapakları yoktur, oysa gözleri şaşırtıcı ölçüde insan gözüne aynı
Mürekkepbalığı, gövdesindeki merkezi bir oyuktan (manto oyuğu) suyu içeri çeker ve mantonun bozulmasıyla elastik bir borudan (sifon) hızla dışarı atar Sifon, kolların hemen arkasından yer alır Bunun içinden püskürtülen su, hayvanı tez geriye iter Mürekkep de bu sifon kollarına boşaltılır
Mantonun uzantıları olan iki yüzgeç, temelde yönlendirme için kullanılır Ayrıca mürekkep balığının yavaş yavaş arkaya yada öne gitmesini de sağlar En fazla tanıdık türlerinden biri, sıradan mürekkepbalığı (loligo pealei) ’dır Akdeniz, Doğu Asya denizleri ve Kuzey Amerika ’nın doğu kıyılarında yaşar Bazı balıkçılar bunları yem olarak kullanır Bilhassa Akdeniz ve Uzakdoğu ülkelerinde gıda maddesi olarak da tüketilir
Uçan mürekkepbalığı (ommastrephes bartrami) olarak tanıdık nesil, uçan balıkla karşılaştırılabilir çoğu kez sudan dışarı fırlar ve kimi vakit gemilerin güvertelerine düşer
Mürekkepbalığının en korkuncu, dev mürekkepbalığı (Architeuthis princeps) ’dır Omurgasızların en kocaman türüdür Kolları ile birlikte toplam uzunluğu 15m ’yi aşabilir Açık denizin derin sularında yaşar Denizde, canlı dev mürekkepbalığı ile çok aralıklı karşılaşılır Ama ara sıra sahile çıktıkları görülmektedir; kimi zaman özellikle Newfoundland kıyılarında görülür
Ahtapot
Bu canlılara Yunanca ’da Sekiz ayak anlamına gelen Ostopus adının verilmesinin nedeni ayaklarının sekiz kola ayrılmasıdır Bu hayvan papağanınkine eş ağzını, avını yarmak için kullanır Ahtapotların kol ve karoser uzunluğu 5cm ile 9m arasında değişir Bazı yerlerde şeytan balığı denilen türlerinin ağırlığı 35kg ’a çıkabilir Ahtapot, deniz dibinde kolları üzerinde sürünür Kimi zamanda suyu gövdesinin içine çekip dışarı püskürterek yüzer Ahtapot, genellikle korkak bir hayvandır gündüzleri yarıklara saklanır; geceleri avlanmak için bulunduğu yerden çıkar
Ahtapot eti, Avrupa ve Kuzey Amerika ’nın kıyı bölgelerinde sevilen bir yiyecektir Uzakta Doğu ile Güney Pasifik adalarının bazı bölgelerinde de aranılan bir gıda maddesidir
Supya ve Notilus
Mürekkepbalığı ve ahtapotların iyi bilinen bir akrabası supyaya da öteki adıyla kalamar (Sepiaofficinalis) ’dir 15cm ile 25cm uzunluğunda olan bu canlı salgılama aracılığıyla kalkerli bir iç kabuk oluşturur Bu madde, kanaryaların ve öbür kafes kuşlarının kireç gereksinimini yerine getirmek için yem olarak kullanılır keza cila işlerinde de yararlanılır Supya adı bahşedilen badana maddesi hayvanın kaçışını izlemek için salgıladığı koyu kahverengi sıvıdan elde edilir
Bölmeli bir kabuğa sahip olan notilus (Nautilus pompilius) milyonlarca sene önce ortaya çıkmış grubun üyesidir Büyük okyanusun güney batısı ile Hint okyanusundan yaşar Günümüzde yalnızca birkaç türü kalmıştır
Kabuğu helezoni biçimli olup bölmelere ayrılmıştır Her bölme,hayvanın belirtilen çoğaltma evrelerinde yaşadığı yeri gösterir Doğal olarak hayvan en dıştaki bölmede bulunur Ağzının çevresinde takriben 90 dokunaç yer alır Bu dokunaçlarda emiciler yoksa da katı nesnelere sıkıca sarılabilirler Başını kabuğunun içine çekebilir Başının arkasındaki bir kapak ile deliği bir ölçüde kapatabilir
Kağıt notilusunun (Argonauta ağzı bozuk) dişisi bir madde salgılayarak sarmal biçimli ve simetrik beyaz bir kabuk oluşturur Bu kabuk bir yumurta kutusu işlevi görür; hayvan bunu istediği süre bırakabilir Dişilerin boyu 20cm ’ye erişebilir Erkekleri daha küçük olup 2cm ile 3cm uzunluktadır Kabuk oluşturamazlar
BALTAAYAKLILAR
Tarak, istiridye, midye ve terodo gibi yumuşakçalar, baltaayaklılar (Pelecypoda) sınıfına girer Ama kabukları iki bölüme ayrıldığı için daha çok çift kabuklular (Lamellibranchia ya da Bivalvia) adıyla anılırlar Kabuğun iç yüzeyi, sedef maddesi olarak tanıdık bir tabaka ile kaplıdır Bu katman ince taneciklidir Beyaz renkli olabildiği gibi gökkuşağının bütün renklerini de içerebilir
Bir iki enerjik kasla birbirine tutturulan iki kabuk sıkıca birbirlerine kapanabilir Bir midye yada tarak açıldığı vakit kopan şey, bu kaslardır Tarak gibi bir takım çift kabuklularda hayvanın bir yerden ötekine gitmesi için kabuğun dışına çıkan, iyi gelişmiş bir but vardır Fakat hakiki midyeler hareket edemezler Deniz dibinde katı nesnelere sıkıca yapışırlar, çift kabuklularda ayrıca kafa yoktur
Bazı çift kabuklular, sifon adı verilen iki boruya sahiptir ve bunlarla suyu içeri çekip dışarı atarlar İçe çektikleri suda bulunan bir hücrelileri, yumurtaları, larvaları, suyosunu sporlarını ve ufak bitkileri yerler Ağızlarından giren bu beslenme maddeleri sindirim kanallarına gider Oksijende iki solungaç aracılığı ile kana karışır Artıklar ise sifondan atılan su ile çıkartılır
İstiridye
Yenilebilen istiridyeler (Ostrea cinsi) su altındaki bir nesneye tutunarak yaşarlar Kabukları oldukça asimetriktir Deniz dibindeki bir nesneye yapışan bölümü büyük ve oldukça kalındır Öteki kabuk ise daha küçük ve incedir Kabuğun iki bölümü çoğunlukla “yürek adı bahşedilen ve bir kabuktan ötekine uzanan bir adale ile birbirine tutturulur Hakiki istiridyeler dünyanın pek çok yerinde, özellikle de Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya kıyılarında yaşarlar
Kuzey Amerika anakarasına bacak basan ilk beyazlar, kıyılarda yaşayan kızıl derili kabilelerinin büyük oranda istiridye ile beslendiklerini gördüler Öncüler ve izleyicileri, sığ körfezlerdeki istiridyeleri yağmaladılar Uzun bir süre istiridye kaynaklarının hiç tükenmeyeceği sanıldı
Ama, talebin gitgide artması XIX Yüzyıl sonlarında istiridyelerin aşırı bir biçimde tüketilmesine yol açtı Bu yüzden deniz tabanın manâsız kısımlarında koylarda istiridye yatakları oluşturuldu Günümüzde Kuzey Amerika ’daki istiridye kaynağının kayda değer bir bölümü özel yataklardan sağlanmaktadır Japonya, Fransa, Hollanda ve öbür Avrupa ülkelerinde istiridye yetiştirilmektedir
İstiridye yetiştiriciliğinde yerine geçmek için bu canlıların hayat devresini iyi çakmak gerekir Sözgelimi Ostrea Virginica türünün dişisi, Kuzey Amerika ’nın doğu kıyılarında yaşar ve yılda milyonlarca yumurta yumurtlar Dişinin suya bıraktığı bu yumurtalar erkek istiridyelerin bıraktığı sperm hücreleri ile döllenir Döllenen yumurtadan minik bir larva çıkararak anında yüzmeye ve birkaç gün daha sonra da kabuğunu geliştirmeye başlar Bir hafta içinde kabuğu hepsi ile oluşur Suyun dibine inerek bir kayaya da kabuk gibi katı bir nesneye yapışır Yavru istiridye burada büyüyerek olgun bir istiridye olur
Dişi istiridyeler milyonlarca yumurta ürettiği halde istiridye sayısı kesintisiz artmamaktadır Bunun nedenlerinden biri, bütün yumurtaların döllenmemesidir İkincisi ise ufak larvaların yüzdükleri evrede balıklarca yenmesidir Deniz dibine inip bir yere yapıştıklarında bile tam güvencede sayılmazlar Kum yada balçık altında kalabilirler yada deniz yıldızı gibi doğal
düşmanlardan kurtulamazlar Tüm bunları atlatıp olgunlaşsalar bile bu kere, ahali tarafından tüketilirler
Üreme döneminde, istiridye yetiştiricileri, deniz yüzeyinin istiridye larvaları ile astarlı olduğu yerleri saptayarak Deniz dibine kırık tuğlalar, kiremitler, abes kabuklar vb yerleştirirler Larvalar kabuk geliştirip dibe indiklerinde bu nesnelere yapışırlar Bu nesneler sonradan denizden çıkartılır ve istiridye yatakları olarak seçilen yerlere götürülür
İstiridyeler genellikle dip zeminin sert çamurdan olduğu orta sığlıktaki sularda yetiştirilir Böyle yerlerde istiridyelerin beslendiği mikroorganizmalar için yiyecek maddesi karşılayan deniz bitkileri olması gerekir İstiridye yetiştiricileri kaygan balçık yada kum olan yerlerden, deniz yıldızı istiridyelerin öteki doğal düşmanlarının yaşadığı yerlerden ve kanalizasyon dökülen sulardan kaçınırlar
Piyasaya sunulacak istiridyeler, sığ sulardan özel maşalarla toplanır Derin sularda ise tarama aleti ile toplanır
Fransa ’da yavru istiridyeler kısmen kapalı yükselme havuzlarına götürülürler Bu havuzlarda dalgaların girmesini sağlayan savak kapakları bulunur Hepsi ile büyüdüklerinde “Claries adı verilen minik havuzlarda semirilir
Japonya ’daki istiridye çiftlikleri genel olarak sığ, eksik tuz sularda kurulur Her çiftlik, bir bambu çiti ile birbirinden ayrılır Yavru istiridyeler toplanarak bambu kamışlarına tutturulur ve yataklara atılır bütün olarak büyüdüklerinde tutundukları bambu kamışları çıkartılır ve istiridyeler toplanır
Tarak
Bu Çift Kabukluların da böylece birçok yenilmektedir En fazla aranılan türlerden biri olan Mya arenaria, fazla ince ve kırılgan kabuğundan nedeniyle yumuşak kabuklu tarak diye bilinmektedir Avrupa ’da ve Kuzey Amerika ’nın Atlas ve büyük okyanus kıyılarında yaşar Yumuşak kabuklu tarağa uzun boyunlu tarak adı da verilir Boynu, birbiri ile birleşik ve üzerleri kalın bir deri ile örtülmüş boru biçiminde iki sifondan oluşur
Bu tarak, dil biçimindeki ayağı ile çamurun yada kumun içine 710 cm derinlikte yuvarlar açar Deniz yükseldiğinde hayvan beslenirken “boynu kumdan dışarı çıkar Deniz alçaldığında ise balçık yada kum üzerindeki çukurlar, tarağın kendisini gömdüğü yeri gösterir
Sert kabuklu tarak (Venus mercenaria), pek çok yönden yumuşak kabuklu taraktan farklıdır Kalın, katı kabuğu lekeli beyaz renktedir ve üstünde iki taraflı merkezli daireler bulunur Kabuğunun iç tarafı beyaz olup dış kenarlara içten mor bir renk alır Her iki Amerika anakarasında, kıyılarda yaşamış Kızılderililer, bu mor bölümü “wampum“ adı verilen para birimi olarak kullanırlardı Sert kabuklu tarağa keza ufak boyunlu tarak adı da verilir, çünkü yumuşak kabuklu taraklara kadar sifonları oldukça kısadır
Sert kabuklu tarak, Kuzey Amerika ’nın Atlas okyanusu kıyısında fazla miktarda bulunur Kumda veya çamurda açtığı 15 m derinliğe değin yayılabilen yuvalarda yaşar Kum veya çamurun içinde büyük ayağı ile ilerler Tarak avcıları başlıca sandalla denize açılır ve tırmık ya da tarama aygıtı kullanarak sert kabuklu tarakları toplarlar Yarım kabukları içinde ham olarak veya kızartma ve sebzeli tarak çorbası halinde yenir
Tarak grubunun belki de en abartılı üyesi, Büyük Okyanus ’taki mercan adalarında yer alan dev tarak (Tridacna gigas) ’tır Çift kabuklu hayvanların en büyüğüdür Kabuğunun uzunluğu 1 m ’ye, ağırlığı ise 200 kg ’a ulaşabilir Yenilebilir bölümü 9 kg ’ı aşabilir Dev tarak kabuklarının kiliselerde vaftis kurnası evlerde bebek banyo küveti olarak kullanıldığı görülmüştür
Deniz Yelpazesi
Deniz yelpazesi adı verilen çift kabuklular, sığ sulardan açık denizlere dek derhal her yerde yaşarlar Kabukları yelpaze şeklinde olup kenarları kavisli ve yuvarlaktır Kabuklarının birleştiği yerin her iki ucunda iki tane kanat güya çıkıntı vardır Birleşme yerinden takriben 20 tane çizgi çıkar ve dışarı doğru uzadıkça çizgi araları genişler
Deniz yelpazesi özellikle yavru iken iyi yüzücüdür Kabuklarını açıp kapattıkça püskürttüğü su, gövdeyi iter ve sıçrayarak ilerlemesini sağlar Birçok deniz yelpazesi türünün yiyecek maddesi olarak değeri yüksektir Gövdesinin ancak minik bir bölümü olan, iki kabuğu bir arada tutan büyük adale yenir
Midye
Midyenin kama biçiminde siyah yada mavimsi bir kabuğu vardır Byssus adı bahşedilen bir iplik demeti, ayağın anında ardından yer alan bir bezin salgıları ile üretilir Bu iplikler deniz suyu ile bağlantı ettiklerinde sertleşir ve hayvanın kaya gibi sert bir nesneye sıkıca tutunmasını sağlar İplik demeti hayvan kadar koparılabilir Bu durumda yerine yenisi çıkar Bu Nedenle olumsuz şartlar doğduğunda yerini değiştirebilir
Yenilebilir midyeler (Mytilus edulis), Avrupa2nın çeşitli bölgelerine dağılmıştır Atlas Okyanusu kıyılarında ve Akdeniz ’de bolca bulunur
Teredo
Teredo (gemi kurdu), zararlı bir çift kabukludur Deniz dibinde yer alan tahta parçaları içine yuva yapar Kabuklarındaki ince çizgiler törpünün dişlerine benzer Yumurtadan çıkar çıkmaz bir iskelenin, dalgakıranın ya da bir geminin karinasının tahtalarını bu çiftli törpüleri ile kazmaya başlar Açtığı yuva derinleştikçe bunu inci benzeri bir sedefle kaplar Kurt büyüdükçe uzun solucan yarı bir hayvan halini alır İncelen gövdesi, yuvanın en iç tarafındaki küçük kabukların büyümesini önler Yuvanın dışına uzanan sifonları ile içeriye su ve besin maddeleri alır ve artıkları dışarı atar Sifonlarını içeri çektiğinde gövdesinin arkadaki ucunda bulunan iki plakayı kullanarak yuvanın ağzını kapatır
Dıştan bakıldığında teredoların saldırısına uğramış bir tahta parçasında yalnızca birkaç küçük delik görülür Dürüst bakıldığında ise bal peteğine aynı o kadar çok delik görülür ancak, kimi zaman bunlar arasında kağıt inceliğinde bir tahta kaldığı saptanmıştır Zamanla en sert tahtalar bile dağılır Tahtaları teredolardan korumak için metal veya beton kaplamalar kullanılır Zift ruhu ile doyurulmuş tahtaların da teredoları uzakta tuttuğu kanıtlanmıştır
KARINDANAYAKLILAR
Salyangoz, sümüklüböcek, deniz salyangozu, ve sarmal sedef kabuklu, yumuşakçaların karından ayaklılar sınıfında yer alır Bu hayvanlarda da öbür yumuşakçalarda olduğu gibi bir bacak ve bir manto boşluğu bulunur Baş gölgeleri başlıca iyi gelişmiştir ve tek parçadan oluşan sarmal biçimli bir kabukları vardır
Salyangoz
Salyangozlar dünyanın her uygun bulunur Bazıları okyanuslarda, bazıları ise ırmak, göl ve güya tatlı sularda yaşarlar Karada yaşayan sayısız salyangoz türü tropikal ormanlardan ılıman iklim kuşağının nemli bölgelerine değin uzanan geniş bir alanda bulunur
Salyangozun başında bir ağız ve bir ya da iki çift dokunaç bulunur Gözleri bu dokunaçların üzerinde yada aşağı yer alır Yassı gövdesi üstünde sürünerek ilerler Ayağında bulunan bazı salgı hücreleri, salyangoz süründükçe yeri yağlayarak ilerlemesini kolaylaştıran bir sümüksü madde de salgılar Düzgünce bir zeminde ilerleyen salyangozun arkasından parlak bir iz bırakmasının nedeni budur Keza ayağını keza de başını kabuğunun içine çekebilir
Tatlı su salyangozlarının ve kara salyangozlarının tarih öncesine ait zamanlarda da insanlarca yenildiği sanılmaktadır Günümüzde pek fazla ülkede nefis bir yemek olarak kabul edilir Piyasada çoğunlukla üretim çiftliklerinde yetiştirilen salyangozlar bulunur En büyük üretim çiftlikleri Fransa, İtalya ve İspanya ’dadır 8 ile 9 m² ’lik bir bölmede takriben 10000 salyangoz yetiştirilebilir Salyangozlar et, sebze ve kepek ile beslenir
Hayvanbilimde Buccinum undatum ve Littorina adı bahşedilen deniz salyangozu türleri, Avrupa ’da besin maddesi olarak tüketilir Buccinum undatum çağunlukla Atlas okyanusunun kuzey kıyılarında bulunur Besin maddesi ve morina avcılığında yem olarak kullanılır Ilıman bölgelerde ve soğuk denizlerde de yaşar Kayaların ve yosunların üstüne tutunur ve yosunla beslenir Dişli dil adı da bahşedilen uzun dili manâlı bir özelliğidir Bu dilde bir dizi belirgin kavisli diş bulunur
İstiridye matkabı adıyla aşina salyangozun dişli dili çok gelişmiştir Uzunluğu 2,5 cm ’den az olan bu minik canlı, istiridyenin kabuğunun birleştiği yere bir delik açar ve buradan avının yumuşak gövdesini emer İstiridye yetiştiriciliğinin başlıca düşmanlarından biri, bu istiridye matkabı adı verilen salyangozdur
Sümüklüböcek
Sümüklüböcekler, salyangozların akrabalarından, 210 cm uzunluğunda, dış kabuksuz canlılardır Kara sümüklüböcekleri nemli yerlerde yaşar Taş altlarında, toprakta, deliklerde çoğunlukla bulunur Kimi vakit sebze bahçelerini sararlar Deniz sümüklüböcekleri Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya ’da kıyı her tarafında sığ sularda, kayalıklarda, yosunlar arasında yaşayan otobur hayvanlardır
Koni Kabuklu Salyangoz
Koni kabuklu salyangoz adı verilen karındanayaklılar, sönmüş yanardağı hatırlatan koni biçimli bir kabuğa sahiptir Sığ sulardaki kayalara emici aykları ile öylesine sıkı sıkıya yapışırlar oysa, dalgaların etkisi ile bile yerlerinden ayrılmazlar Deniz yükseldiğinde,
beslenme maddeleri olan yosunların peşine düşerler Beslenmeleri bittikten daha sonra baştan kayalara yapışırlar Dünyanın pek çok uygun bulunurlar
Denizkulağı
Kabuğu, insan kulağına çok benzediğinden bu adı almıştır Bunların büyük kabukları, özellikle pürüzlü dış yüzeylerinin cilalanmasından daha sonra süs eşyası olarak kullanılır Uzakdoğu ’da ve Amerika ’nın Atlas Okyanusu ve Büyük Okyanus kıyılarında bulunur Kıyıya yakın kayalar üstünde yaşar ve yosunlar ile beslenirler Rahatsız edildiklerinde hayret verici bir güçlü olarak kayaya yapışırlar Etleri genelde güveç ve balıklı sebze çorbalarında kullanılır Kimi vakit biftek biçiminde de pişirilirler Uzakdoğu ’da başlıca kurutularak veya tütsülenerek tüketilir *