iltasyazilim
FD Üye
İnanmak ve inandıktan sonra dosdoğru olmak demek, kişinin kendisini yaratan Allah'ın gönderdiği ve böylece bizlere öğrettiği ilâhi sisteme göre hareket etmesi demektir Bu ilâhi sistemin temeli doğruluktur
Doğruluk Hakk'ın istediği şeydir; doğruluk adaletin gerçekleşmesidir Dolayısıyla hem varlığını bütün gerçekliğiyle idrak edebilen, hem de sözü ve işiyle doğru olan kimse, dili hak ve gerçek olanı anlatan kimsedir
Doğruluğun en doğrusu Hakikat'in bizzat kendisidir İnsan Hakikat'e doğru yükselebildiği veya kendi derûnunda bulunan Hakikat'i keşfetmek için derinlere doğru inebildiği ölçüde doğruluğu artacaktır Bu seviyeleri idrak edebilen kâmil insan için doğruluk artık ahlâki bir kural olmanın ötesinde, yaratılmış olmanın idraki anlamına gelir Bir başka ifadeyle doğruluk, mutlak olan varlığın varlığımızdaki ispatıdır
Bütün boyutlarıyla doğru olan şey, mutlakolan, yani vazgeçilmez olan demektir Mutlak olanın tartışılabilecek bir eğriliği yoktur; o mutlaklığıyla dosdoğrudur Hakikat ancak bu dosdoğru düzlemde ve dosdoğru olabilen insanlarda tecelli edebilir
Doğruluğu kendisine hem ahlâki anlamda bir kural, hem de varlığın yaratılış amaç ve biçiminin bir yansıması olarak ilke edinen bir insan, Yüce Yaratıcı'nın yeryüzündeki halifesi olmaya aday demektir İnsan bu ilkenin kapsadığı her alanı idrak etmeye başladıkça ve adeta bütün hücreleriyle hiç şüphe duymaksızın tek doğru olan gerçeğe inanıp yaşamaya başladıkça, aday olduğu bu çok özel makamın sahibi olabilecektir
Ya olduğun gibi görün; ya da göründüğün gibi ol!diyen Hz Mevlâna bu gerçeği ne güzel özetlemiştir Belki insanın olduğu gibi görünmesi veya olduğu gibi görünebilen insanları tanıyabilmesi çok daha zordur ama insan bu zorluğu aşabilmenin sırlarıyla donatılmıştır
Dosdoğru Olmak İçin
Doğruluk vasfı, doğru olan Hakikat Yolu'nun anlaşılmasıyla gerçeklik kazanır Bizler Hakikat'i ve hakiki olanı idrak edebildikçe doğruluğumuz artacak ve şüphelerimiz ortadan kalkacaktır Bunun için Allah Tealâ her harfi doğru ve mutlak olan Kur'anı Kerim'i bizlere göndermiş ve kurtuluşumuzu, bir başka ifadeyle insanlığın şerefine ermekle kemâle ermemizi istemiştir
Peygamberimiz sav'in, Beni Rabbim en güzel şekilde terbiye ettişeklinde buyurması, bizlerin gayret ve samimiyetimize rağmen Allah'ın lütfu ve hidayetiyle terbiye olup kemale ulaşabileceğimize işaret eder: Allah, onunla rızası peşinde olanları selamet yollarına iletir ve onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp, kendilerini dosdoğru bir yola iletir(Maide, 16)
Ebu Hüreyre ra'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah sav Efendimiz şöyle buyurmuştur:
? İşlerinizde orta yolu tutunuz; dosdoğru olunuz Biliniz ki hiçbiriniz ameli sayesinde kurtuluşa eremez
Kendisini dinleyen sahabiler dediler ki:
? Sen de mi kurtulamazsın, ey Allah'ın elçisi?
? Evet, ben de kurtulamam Şu kadar var ki, Allah rahmet ve keremi ile beni bağışlamış olursa, o başka! (Buharî; Müslim)
Başlangıçta hiçbir şey bilmeyen kimseler olarak Allah'tan gelen vahye sarılmak ve aydınlatıcı olan o kitapla yolumuzu bulmak, Allah'ın rahmet ve merhametine nail olabilmek için Kur'an'ı çokça okumalı ve anlamaya çalışmalıyız O'nun bizi dosdoğru yoluna iletmesini istemek ve bunu nasıl isteyeceğimizi öğrenmek ve Allah'ın bize olan nimetini çoğaltması ve tamamlaması için Kur'an'ı okumalıyız
Allah'ın doğru söylediğine inanıyorsak, yine O'nun dosdoğru dinine uymamız, dosdoğru peygamberini takip etmemiz gerekmez mi? De ki: Allah doğru söyledi; öyle ise dosdoğru Allah'ı birleyici olarak İbrahim dinine uyun O, ortak koşanlardan değildi(Âli İmran, 95) Allah'ın doğruluğu O'nun mutlaklığıdır Allah'ın hangi iradesinden, hangi kelamından şüphe edebilir, zan duyabiliriz ki!
İnsan Olmanın Ölçüsü
İşte insan olmak, belki de öncelikle doğrulukla emrolunmak demektir: Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol Beraberindeki tevbe edenler de dosdoğru olsunlar Sizden hiçbiriniz büyüklenip, Allah tarafından konulmuş hak ve adalet ölçülerini aşmayın Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür(Hûd, 112; ayrıca Şûrâ, 15)
Peygamber sav Efendimiz'in dosdoğru olmesajı ile Hûd suresi beni kocattıdiye buyurması, doğruluğun önemini ve insana yüklediği sorumluluğu ifade etmektedir
İnsan gibi insan olmalıyız İnsan hangi gerçekliğin tezahürü ise bunu idrak etmeli ve sonrasında da Hakk'ın adaletinin hem kendi nefsimizde hem de toplumda gerçekleşmesi için çalışmalıyız
Bizler inancımızda, sözümüzde, hareket ve işlerimizde doğru olabildikçe yüzümüzü Allah'a doğru çevirebileceğiz: Allah'tan, geri çevirilmesi mümkün olmayan gün gelmezden önce, yüzünü dosdoğru dine yönelt(Rûm, 43)
Bir sahabi, Peygamberimiz sav Efendimiz'e, Ya Rasulallah bana İslâm'ı öyle anlat ki, senden başka birine sorma ihtiyacı duymayayımdeyince, Rasulullah sav Efendimiz şöyle buyurmuştur: Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol(Müslim; Ahmed b Hanbel) Başka bir hadisi şerifte de Doğru olunuz, kurtuluşa erersiniz(İbn Mâce; Dârimî) buyrulmuştur
Eğer inancımız sağlam değilse ve dosdoğru olamıyorsak yüce dinimiz İslâm'ı nasıl anlayabiliriz ki? İman etmek de mutlak olanı doğrulamak demektir Yani doğru olabilen, hakiki imana erebilir Allah'a vasıl olanlar da bu kişilerdir
Doğruluk Zirvesi: Takva
Doğruluk, en iyi, takva halinde gerçekleşebilir Ayeti kerimede, Doğrularla beraber olun(Tevbe, 119) buyrulması, bu kavramın aynı zamanda toplumsal oluşuna delâlet eder
Doğruluk bir misaktır, kulluk ahdidir Ahde vefa ve sadakatin mükâfatını hem dünyada hem de ahirette yine doğruluğun hakikati ve kaynağı olan Allah Tealâ lutfedecektir: Gerçekten Rabbimiz Allah'tır dedikten sonra dosdoğru hareket edenlere melekler indiririz de, melekler onlara şöyle derler: Korkmayın ve üzülmeyin, işte alın size vaadedilmiş olan cennet müjdesini! Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin yakın dostlarınızız O ahiret yurdunda canınızın çektiği her şeye sahip olacak ve istediğiniz her şeye kavuşacaksınız Bu çok bağışlayan ve merhamet eden Allah'tan bir ziyafettir(Fussilet, 3032)
Rabbimiz Allah'tır deyip dosdoğru yol üzerinde durmaya devam edenler için korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir Onlar cennetliklerdir; işlediklerinin karşılığı olarak, orada ebedi kalırlar(Ahkâf, 1314)
İnanmak ve inandıktan sonra dosdoğru olmak demek, kişinin kendisini yaratan Allah'ın gönderdiği ve böylece bizlere öğrettiği ilâhi sisteme göre hareket etmesi demektir Bu ilâhi sistemin temeli doğruluktur Bu da hayatın her yönünü kapsar Ahlâkta, siyasette, yemede, içmede, ticarette, kazanmada ve harcamada, eğitimde ve terbiyede, biriktirme ve dağıtmada, her yönde Allah'tan gelene göre yaşayıp o yolda dosdoğru olmak gerekmektedir
Davranışlarda doğruluğa hakkaniyet de denir Bu da adalet, insaf ve merhametten ibarettir Doğruluğun vahyî temellerinin anlaşılmasından sonra düşüncenin eyleme geçirilmesi aşamasında dile hakimiyet önem arz etmektedir Dil, düşüncenin iletim vasıtasıdır Müminler söz söylerken doğruyu söyler, gereksiz yere konuşmaz, kötü söz söylemezler; ya hayır konuşurlar yahut susarlar
Dosdoğru Yol
Kilisenin sorduğu İslâm, fikre ve hayata ne vermiştir?sorusunu bir İslâm âlimi tek cümle ile Fikre tevhid, hayata doğruluk (istikamet) vermiştirşeklinde cevaplamıştı Çünkü İslâm'ın hayat yolu sıratı müstakimdir, yani dosdoğru yoldur
Rasulullah sav Efendimiz şöyle buyurur: Doğruluk insanı iyiliğe yöneltir, hayırlı işlerde cennete kılavuzluk eder Bir kimse doğruluğu prensip edinirse sıddîk olur Yalancılık da insanı kötülüğe ve fücura sürükler Kötülük de cehenneme götürür Bir kimse yalancılığı prensip edinirse Allah'ın anında kezzab (yalancı) defterine yazılır(Tecridi Sarih Tercümesi)
Doğruluk Allah Tealâ'nın bir kılıcıdır ki, üzerine konulan her şeyi keser Çünkü doğruluk Hakk'ın istediği şeydir; doğruluk adaletin gerçekleşmesidir Dolayısıyla hem varlığını bütün gerçekliğiyle idrak edebilen, hem de sözü ve işiyle doğru olan kimse, dili hak ve gerçek olanı anlatan kimsedir Bu kimse doğruluğuyla insanlara, hatta kâinattaki pek çok şeye Allah'ın izni dahilinde tesir edebilir
Peygamberlerin* mucizelerinin gerçekleşmesi de doğruluğun kendilerinde anıtlaşmasıyla ilgilidir: Musa'nın doğruluğu sopaya ve dağa tesir etti, hatta azametli denize bile dokundu Hz Muhammed'in doğruluğu da ayın yüzüne tesir etti, hatta parlak güneşin bile yolunu vurdu(Mesnevi)
Beş Paralık Kumaş
Kendi halinde bir tüccardı Bir gün kumaşları gemiye yükledi Endonezya'ya gitti ve oraya yerleşti İşini orada devam ettirdi Kumaşları kaliteliydi Tam da o bölge halkının aradığı cinstendi Kendisi kanaat sahibi bir insandı tüccarın Kazancı az olsun, temiz olsun düşüncesindeydi
Bir gün geç geldi iş yerine Ama kasada fazlaca para vardı Belli ki tezgâhtar iyi bir kâr elde etmişti sattığı mallardan Merak etti, sordu:
? Hangi kumaşlardan sattın?
? Şu kumaştan efendim
? Metresini kaça verdin?
? On akçeye
? Nasıl olur, diye hayret etti tüccar; beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Bize hakkı geçmiş adamcağızın Görsen tanır mısın onu?
Tezgâhtar gitti, müşteriyi buldu getirdi Dükkân sahibi, müşteriyi karşısında görür görmez helallik istedi ve fazla parayı müşteriye uzattı Müşteri şaşırmıştı Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyordu Ne demekti hakkını helal et?
Olay kısa sürede dilden dile dolaştı Çok geçmeden kralın kulağına kadar vardı Sonunda kral kumaş tüccarını saraya çağırdı ve sordu:
? Sizin yaptığınız bu davranışı daha önce biz ne duyduk ne de gördük Bunun aslı nedir?
? Ben, dedi tüccar; müslümanım İslâm dini böyle emreder Müşterinin bana hakkı geçmişti O
yüzden kazancıma haram girmişti Ben sadece bir yanlışı düzelttim
Kral, İslâm nedir, Müslümanlık nedir, gibi peş peşe sorular sordu Tüccar birer birer soruları cevapladı Kral ilk defa duyuyordu böyle bir dinin varlığını Fazla zaman geçirmeden İslâm'ı kabul etti Daha sonra kısa süre içinde de halk müslüman oldu
250 milyonluk nüfusa sahip olan bugünkü Endonezya'nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır, sadece beş akçelik bir kumaş ve hakkaniyete uygun küçükbir davranış idi?
Yapılan tek şey vardı sadece: İnandığı gibi yaşamak, sahip olduğu güzellikleri çevresiyle paylaşmaktı Efendimizin sav'in müjdesi herkese açık: Doğru ve güvenilir tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar (doğrular) ve şehitlerle beraberdir
Asıl olan söz dili değil, hâl diliydi Konuşmaktan çok yaşamaktı İnandığı gibi anlatmaktan ziyade inandığı gibi yaşamak
Kaynak: semerkand
Doğruluk Hakk'ın istediği şeydir; doğruluk adaletin gerçekleşmesidir Dolayısıyla hem varlığını bütün gerçekliğiyle idrak edebilen, hem de sözü ve işiyle doğru olan kimse, dili hak ve gerçek olanı anlatan kimsedir
Doğruluğun en doğrusu Hakikat'in bizzat kendisidir İnsan Hakikat'e doğru yükselebildiği veya kendi derûnunda bulunan Hakikat'i keşfetmek için derinlere doğru inebildiği ölçüde doğruluğu artacaktır Bu seviyeleri idrak edebilen kâmil insan için doğruluk artık ahlâki bir kural olmanın ötesinde, yaratılmış olmanın idraki anlamına gelir Bir başka ifadeyle doğruluk, mutlak olan varlığın varlığımızdaki ispatıdır
Bütün boyutlarıyla doğru olan şey, mutlakolan, yani vazgeçilmez olan demektir Mutlak olanın tartışılabilecek bir eğriliği yoktur; o mutlaklığıyla dosdoğrudur Hakikat ancak bu dosdoğru düzlemde ve dosdoğru olabilen insanlarda tecelli edebilir
Doğruluğu kendisine hem ahlâki anlamda bir kural, hem de varlığın yaratılış amaç ve biçiminin bir yansıması olarak ilke edinen bir insan, Yüce Yaratıcı'nın yeryüzündeki halifesi olmaya aday demektir İnsan bu ilkenin kapsadığı her alanı idrak etmeye başladıkça ve adeta bütün hücreleriyle hiç şüphe duymaksızın tek doğru olan gerçeğe inanıp yaşamaya başladıkça, aday olduğu bu çok özel makamın sahibi olabilecektir
Ya olduğun gibi görün; ya da göründüğün gibi ol!diyen Hz Mevlâna bu gerçeği ne güzel özetlemiştir Belki insanın olduğu gibi görünmesi veya olduğu gibi görünebilen insanları tanıyabilmesi çok daha zordur ama insan bu zorluğu aşabilmenin sırlarıyla donatılmıştır
Dosdoğru Olmak İçin
Doğruluk vasfı, doğru olan Hakikat Yolu'nun anlaşılmasıyla gerçeklik kazanır Bizler Hakikat'i ve hakiki olanı idrak edebildikçe doğruluğumuz artacak ve şüphelerimiz ortadan kalkacaktır Bunun için Allah Tealâ her harfi doğru ve mutlak olan Kur'anı Kerim'i bizlere göndermiş ve kurtuluşumuzu, bir başka ifadeyle insanlığın şerefine ermekle kemâle ermemizi istemiştir
Peygamberimiz sav'in, Beni Rabbim en güzel şekilde terbiye ettişeklinde buyurması, bizlerin gayret ve samimiyetimize rağmen Allah'ın lütfu ve hidayetiyle terbiye olup kemale ulaşabileceğimize işaret eder: Allah, onunla rızası peşinde olanları selamet yollarına iletir ve onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp, kendilerini dosdoğru bir yola iletir(Maide, 16)
Ebu Hüreyre ra'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah sav Efendimiz şöyle buyurmuştur:
? İşlerinizde orta yolu tutunuz; dosdoğru olunuz Biliniz ki hiçbiriniz ameli sayesinde kurtuluşa eremez
Kendisini dinleyen sahabiler dediler ki:
? Sen de mi kurtulamazsın, ey Allah'ın elçisi?
? Evet, ben de kurtulamam Şu kadar var ki, Allah rahmet ve keremi ile beni bağışlamış olursa, o başka! (Buharî; Müslim)
Başlangıçta hiçbir şey bilmeyen kimseler olarak Allah'tan gelen vahye sarılmak ve aydınlatıcı olan o kitapla yolumuzu bulmak, Allah'ın rahmet ve merhametine nail olabilmek için Kur'an'ı çokça okumalı ve anlamaya çalışmalıyız O'nun bizi dosdoğru yoluna iletmesini istemek ve bunu nasıl isteyeceğimizi öğrenmek ve Allah'ın bize olan nimetini çoğaltması ve tamamlaması için Kur'an'ı okumalıyız
Allah'ın doğru söylediğine inanıyorsak, yine O'nun dosdoğru dinine uymamız, dosdoğru peygamberini takip etmemiz gerekmez mi? De ki: Allah doğru söyledi; öyle ise dosdoğru Allah'ı birleyici olarak İbrahim dinine uyun O, ortak koşanlardan değildi(Âli İmran, 95) Allah'ın doğruluğu O'nun mutlaklığıdır Allah'ın hangi iradesinden, hangi kelamından şüphe edebilir, zan duyabiliriz ki!
İnsan Olmanın Ölçüsü
İşte insan olmak, belki de öncelikle doğrulukla emrolunmak demektir: Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol Beraberindeki tevbe edenler de dosdoğru olsunlar Sizden hiçbiriniz büyüklenip, Allah tarafından konulmuş hak ve adalet ölçülerini aşmayın Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür(Hûd, 112; ayrıca Şûrâ, 15)
Peygamber sav Efendimiz'in dosdoğru olmesajı ile Hûd suresi beni kocattıdiye buyurması, doğruluğun önemini ve insana yüklediği sorumluluğu ifade etmektedir
İnsan gibi insan olmalıyız İnsan hangi gerçekliğin tezahürü ise bunu idrak etmeli ve sonrasında da Hakk'ın adaletinin hem kendi nefsimizde hem de toplumda gerçekleşmesi için çalışmalıyız
Bizler inancımızda, sözümüzde, hareket ve işlerimizde doğru olabildikçe yüzümüzü Allah'a doğru çevirebileceğiz: Allah'tan, geri çevirilmesi mümkün olmayan gün gelmezden önce, yüzünü dosdoğru dine yönelt(Rûm, 43)
Bir sahabi, Peygamberimiz sav Efendimiz'e, Ya Rasulallah bana İslâm'ı öyle anlat ki, senden başka birine sorma ihtiyacı duymayayımdeyince, Rasulullah sav Efendimiz şöyle buyurmuştur: Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol(Müslim; Ahmed b Hanbel) Başka bir hadisi şerifte de Doğru olunuz, kurtuluşa erersiniz(İbn Mâce; Dârimî) buyrulmuştur
Eğer inancımız sağlam değilse ve dosdoğru olamıyorsak yüce dinimiz İslâm'ı nasıl anlayabiliriz ki? İman etmek de mutlak olanı doğrulamak demektir Yani doğru olabilen, hakiki imana erebilir Allah'a vasıl olanlar da bu kişilerdir
Doğruluk Zirvesi: Takva
Doğruluk, en iyi, takva halinde gerçekleşebilir Ayeti kerimede, Doğrularla beraber olun(Tevbe, 119) buyrulması, bu kavramın aynı zamanda toplumsal oluşuna delâlet eder
Doğruluk bir misaktır, kulluk ahdidir Ahde vefa ve sadakatin mükâfatını hem dünyada hem de ahirette yine doğruluğun hakikati ve kaynağı olan Allah Tealâ lutfedecektir: Gerçekten Rabbimiz Allah'tır dedikten sonra dosdoğru hareket edenlere melekler indiririz de, melekler onlara şöyle derler: Korkmayın ve üzülmeyin, işte alın size vaadedilmiş olan cennet müjdesini! Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin yakın dostlarınızız O ahiret yurdunda canınızın çektiği her şeye sahip olacak ve istediğiniz her şeye kavuşacaksınız Bu çok bağışlayan ve merhamet eden Allah'tan bir ziyafettir(Fussilet, 3032)
Rabbimiz Allah'tır deyip dosdoğru yol üzerinde durmaya devam edenler için korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir Onlar cennetliklerdir; işlediklerinin karşılığı olarak, orada ebedi kalırlar(Ahkâf, 1314)
İnanmak ve inandıktan sonra dosdoğru olmak demek, kişinin kendisini yaratan Allah'ın gönderdiği ve böylece bizlere öğrettiği ilâhi sisteme göre hareket etmesi demektir Bu ilâhi sistemin temeli doğruluktur Bu da hayatın her yönünü kapsar Ahlâkta, siyasette, yemede, içmede, ticarette, kazanmada ve harcamada, eğitimde ve terbiyede, biriktirme ve dağıtmada, her yönde Allah'tan gelene göre yaşayıp o yolda dosdoğru olmak gerekmektedir
Davranışlarda doğruluğa hakkaniyet de denir Bu da adalet, insaf ve merhametten ibarettir Doğruluğun vahyî temellerinin anlaşılmasından sonra düşüncenin eyleme geçirilmesi aşamasında dile hakimiyet önem arz etmektedir Dil, düşüncenin iletim vasıtasıdır Müminler söz söylerken doğruyu söyler, gereksiz yere konuşmaz, kötü söz söylemezler; ya hayır konuşurlar yahut susarlar
Dosdoğru Yol
Kilisenin sorduğu İslâm, fikre ve hayata ne vermiştir?sorusunu bir İslâm âlimi tek cümle ile Fikre tevhid, hayata doğruluk (istikamet) vermiştirşeklinde cevaplamıştı Çünkü İslâm'ın hayat yolu sıratı müstakimdir, yani dosdoğru yoldur
Rasulullah sav Efendimiz şöyle buyurur: Doğruluk insanı iyiliğe yöneltir, hayırlı işlerde cennete kılavuzluk eder Bir kimse doğruluğu prensip edinirse sıddîk olur Yalancılık da insanı kötülüğe ve fücura sürükler Kötülük de cehenneme götürür Bir kimse yalancılığı prensip edinirse Allah'ın anında kezzab (yalancı) defterine yazılır(Tecridi Sarih Tercümesi)
Doğruluk Allah Tealâ'nın bir kılıcıdır ki, üzerine konulan her şeyi keser Çünkü doğruluk Hakk'ın istediği şeydir; doğruluk adaletin gerçekleşmesidir Dolayısıyla hem varlığını bütün gerçekliğiyle idrak edebilen, hem de sözü ve işiyle doğru olan kimse, dili hak ve gerçek olanı anlatan kimsedir Bu kimse doğruluğuyla insanlara, hatta kâinattaki pek çok şeye Allah'ın izni dahilinde tesir edebilir
Peygamberlerin* mucizelerinin gerçekleşmesi de doğruluğun kendilerinde anıtlaşmasıyla ilgilidir: Musa'nın doğruluğu sopaya ve dağa tesir etti, hatta azametli denize bile dokundu Hz Muhammed'in doğruluğu da ayın yüzüne tesir etti, hatta parlak güneşin bile yolunu vurdu(Mesnevi)
Beş Paralık Kumaş
Kendi halinde bir tüccardı Bir gün kumaşları gemiye yükledi Endonezya'ya gitti ve oraya yerleşti İşini orada devam ettirdi Kumaşları kaliteliydi Tam da o bölge halkının aradığı cinstendi Kendisi kanaat sahibi bir insandı tüccarın Kazancı az olsun, temiz olsun düşüncesindeydi
Bir gün geç geldi iş yerine Ama kasada fazlaca para vardı Belli ki tezgâhtar iyi bir kâr elde etmişti sattığı mallardan Merak etti, sordu:
? Hangi kumaşlardan sattın?
? Şu kumaştan efendim
? Metresini kaça verdin?
? On akçeye
? Nasıl olur, diye hayret etti tüccar; beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Bize hakkı geçmiş adamcağızın Görsen tanır mısın onu?
Tezgâhtar gitti, müşteriyi buldu getirdi Dükkân sahibi, müşteriyi karşısında görür görmez helallik istedi ve fazla parayı müşteriye uzattı Müşteri şaşırmıştı Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyordu Ne demekti hakkını helal et?
Olay kısa sürede dilden dile dolaştı Çok geçmeden kralın kulağına kadar vardı Sonunda kral kumaş tüccarını saraya çağırdı ve sordu:
? Sizin yaptığınız bu davranışı daha önce biz ne duyduk ne de gördük Bunun aslı nedir?
? Ben, dedi tüccar; müslümanım İslâm dini böyle emreder Müşterinin bana hakkı geçmişti O
yüzden kazancıma haram girmişti Ben sadece bir yanlışı düzelttim
Kral, İslâm nedir, Müslümanlık nedir, gibi peş peşe sorular sordu Tüccar birer birer soruları cevapladı Kral ilk defa duyuyordu böyle bir dinin varlığını Fazla zaman geçirmeden İslâm'ı kabul etti Daha sonra kısa süre içinde de halk müslüman oldu
250 milyonluk nüfusa sahip olan bugünkü Endonezya'nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır, sadece beş akçelik bir kumaş ve hakkaniyete uygun küçükbir davranış idi?
Yapılan tek şey vardı sadece: İnandığı gibi yaşamak, sahip olduğu güzellikleri çevresiyle paylaşmaktı Efendimizin sav'in müjdesi herkese açık: Doğru ve güvenilir tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar (doğrular) ve şehitlerle beraberdir
Asıl olan söz dili değil, hâl diliydi Konuşmaktan çok yaşamaktı İnandığı gibi anlatmaktan ziyade inandığı gibi yaşamak
Kaynak: semerkand