nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
EBÛ ABDULLAH ELKUREŞÎ
On ikinci yüzyılda Endülüs, Darı ve Filistin taraflarında yaşamış olan büyük velîlerden İsmi Muhammed bin Ahmed bin İbrâhim'dir Hazreti Hasan'ın soyundan olup, Kureşî ve Hâşimî nisbeleriyle bilinir Ebû Abdullah künyesiyle meşhûr olmuştur 1150 (H544) senesinde Endülüs'te doğdu 1202 (H599) senesinde Kudüs'te vefât etti Kabri orada olup ziyâret yeridir
Endülüs'te dünyâya gelen Ebû Abdullah elKureşî, ufak yaşından îtibâren ilim tahsîline başladı Memleketinin âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti ve velîlerin sohbetlerinde bulunup tasavvuf yolunda ilerledi Ayrıca zâhirî hem de mânevî ilimlerde yükseldi Fıkıh, tefsîr, hadîs gibi ilimlerde yüksek âlim, tasavvuf yolunda ise, üstün bir velî oldu
Büyük velî Ebû Yezid elKurtubî'den feyz aldı ve uzun müddet hizmet ve sohbetinde bulundu Hocası Ebû Yezîd elKurtubî'den tasavvuf yoluna girişini sordu O da buyurdu ancak: Beni bu yola sevk eden şu hâdisedir: Ticâretle meşgûl oluyordum ve benim ıtır ve koku sattığım bir attar dükkanım vardı Bu dükkânda kıymetli ve fiyatı yüksek şeyler satıyordum Giydiğim elbiselerim de kıymetliydi Bir gün sabahleyin namazını kılmak için câmiye girmiştim Namazı bitirir bitirmez büyük bir halka hâlinde insanların toplanmaya başladıklarını ve bir şeyler okuyup anlattıklarını gördüm Bir kenara çekilip dinlemeye başladım Topluluktan biri bir kitaptan sâlihlerin hal ve menkıbelerini okuyordu
Kendi kendime yanımdaki kimsenin işitebileceği kadar hafif bir sesle; Sübhânallah, bu kitaba şu hikâyeleri de almışlar Şaşkınlık edilecek şey açık konuşmak gerekirsededim Yanımda yer alan bir kimse; Ya bu kitapta neler anlatılmasını beklerdin?dedi Ben; Bu anlatılan şeyler yalan ya da çok abartılmış sözlere benziyor Adam bir yıl müddetle su içmiyor, lakin yaşıyordedim O kimse; Bu anlatılanları inkâr etme Çünkü ben buradaki insanlar aralarında sâlih ve velî kimseler görüyorumdedi Bu sırada halkada oturan zayıf, elbisesi eskimiş bir kimse başını kaldırıp bana baktı ve; Sâlih kimseler hakkında böyle konuşmaktan sıkılmıyor musundedi Ben; Nerede o senin dediğin sâlih kimseler?dedim
Bu konuşmalardan daha sonra oradan ayrılıp başı dönen bir hâlde dükkanıma geldim Öğleye yakın, dükkanda tekrar tekrar olduğu gibi oturuyor, alışverişe devâm ediyordum Bakınca câmide gördüğüm o kimsenin dükkanın önünden geçtiğini gördüm Beni görmeden geçti Az daha sonra geri dönüp geldi Beni arıyordu Selâm verdi, selâmına cevap verdim Bana; Senin ismin nedir?diye sordu Ben de; Abdurrahmân'dırdedim Beni tanıyor musun?diye sordu; Evet tanıyorum Sen câmide konuştuğum kimsesindedim Bana; Sâlih kişiler hakkında hâlâ benzer us ve inanışa sâhip misin? Yoksa pişmanlık ettin mi?dedi Ben ona; Benim inanışımda tövbe edilecek bir yer yokturdedim O kimse dükkanın masasına dayandı ve bana;
Ey Ebû Yezîd! Sâlih kimseler hakkında ne diyorsun?dedi Ona; Nerede senin dediğin sâlih kimseler?dedim O da; Çarşıda yürüyorlar Eğer onlardan birisi, şöyle şöyle söylesederken dükkanın boşluğundaki taşa işâret etti Onun işâreti ile işyeri sarsılmaya başladı Dükkanın ambar kısmının duvarında iki yarık meydana geldi Hayretle o yarıklara bakıp; İnsanların böyle yapabilmek gücü var mıdır?dedim O kimse; Bu gördüklerin,Allahü teâlânın sâlih ve velî kullarına verdiği kerâmetler yanında nedir amadedi Bundan daha büyük hâller de mi var?dedim O kimse; Eğer o kimseler senin bu dükkanın tamâmen sarsılmasını dileseler, bu dükkanın içinde cam ve kap cinsi bir şey kalmazdıdedi O kimsenin bu sözleri aleyhinde şaşma ve karmakarışık bakıp kaldım Sonradan yanımdan ayrılıp gitti
Olanlar aleyhinde dehşet ve dehşete düştüm Kendi kendime; Benim gibi bir adamın ömrü o sâlih kimselerin bir işâretiyle yıkılabilecek olan bu dükkanı beklemekle geçiyor Halbuki sâlih kimseleri defalarca bulmam mümkün değildirdedim Ertesi gün câmiye gidip o zâtın ders halkasına dâhil oldum Daha Sonra dinlemeye başladım Dinlediğim şeyler benim hâlimde büyük değişikliklere yol açtı Dükkana gidecek hâlim kalmadı Sonunda gidip anahtarları dayıma verdim Dükkanın sâhibi dayım oldu Dayım bana; Nereye gidiyorsun?diye sorunca; İnşâallahü teâlâ geleceğimdeyip ayrıldım Dayım asıl maksadımı bilmiyordu Bundan sonradan dükkana dönmedim Bu Nedenle dünyâ işlerini terk edip tasavvuf yoluna yöneldim Kısa bir müddet içinde yüksek hâl ve derecelere kavuştum
Ebû Abdullah elKureşî bir müddet daha sonra Darı'a gidip âlim ve velî zâtların sohbetlerinde ve ilim meclislerinde bulundu İnsanlara İslâm dîninin dikte ve yasaklarını anlatıp, onların kurtuluşu için çalışmaya başladı Darı'da bulunduğu sırada pekçok kimse onun ilim meclislerinde ve sohbetlerinde bulundu KâdılKudât İmâdüddîn binesSükkerî, Allâme Şihâbüddîn Ebü'lHasan, Ebü'zZâhir Muhammed elEnsârî, Ebü'lAbbâs Ahmed bin Ali elEnsârî elKastalânî ve daha çoğu âlim ve velî ondan ders aldılar
İnsanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyâ ve âhirette saâdete kavuşmalarına vesîle olan Ebû Abdullah elKureşî, birçok âlim ve velî yetiştirdi Hoş ahlâkı, güler yüz ve güzel sohbetleriyle insanların gönüllerini fethetti Herkes onun yüksek bir velî olduğunu kabûl edip, uzaktan yakından gelerek sohbetlerinden istifâde ettiler İlim ehline son derece saygılı olan Ebû Abdullah elKureşî halk aralarında hikmetli sözleriyle onların kalplerine şifâ akıttı Halk onun hikmetli sözleriyle ilim ve ihlâs sâhibi oldular
Sohbetlerinde Allahü teâlânın velî kullarına karşısında terbiyeli olmayı ve hata etmemeyi nasihat etti Bir defâsında buyurdu ama:
Evliyâya dil uzatan, onlara aleyhinde edep dışı harekette yer alan ve onları inkâr eden kimse, en fena hâl üzere ölür
Talebeye tövbeden sonradan birincil emredilen, kötü arkadaşları terk etmesi, maksaddan uzaklaştıracak şeylerden uzak durmasıdır
Verâ yâni şüphelilerden kaçmak, amellerin, ibâdetlerin esâsı, temelidir
Bir işin başı, sonuna delildir, alâmettir
Dünyâ mezbelelik gibidir Hiç bir kıymeti yoktur Bunun içindir ama, sâdık mümin, dünyânın ne sevgisi, ne buğzu ile uğraşmaz
Dostlarının, arkadaşlarının hukûkunu gözetmeyen, onlarla sohbetin, berâber olmanın bereketine kavuşamaz
Ömrü uzadığında iyi amelinin artması, ihtiyâcı çoğaldığında cömertliğinin artması, ilmi arttıkça tevâzûunun artması, evliyânın alâmetlerindendir
Kul, ibâdetlerinde dürüst olursa, ummadığı yerden yardımlara kavuşur
Mâsiyetin, günâh işlemenin sebebi gaflettir Yâni Allahü teâlâyı unutmaktır
Rehberi olmayan yolunu şaşırır
İhtiyâcın olmadıkça, kimseden bir şey isteme
Her makâmın kendine bilerek bir ilmi, her hâlin riâyet edilmesi gereken bir edebi vardır
Kalben hocasını beğenmeyen, hocasından gelen hiç bir feyze kavuşamaz
Allahü teâlânın velî kullarını hakîr bakmak, kötü işleri yapmaya bir vesîledir
Her kim Allahü teâlânın ârif bir kulunu ya da bir velîsini üzerse, onun kalbi mühürlenir Onları üzmeye devâm eden, îtikâdı bozulmadıkça ölmez
Allahü teâlâya kulluk vazîfelerini ihmâl etmemek ve O'na tevekkül etmek husûsunda da buyurdu oysa:
Allahü teâlâya kullukta edepten bölünme! O'na karşısında haddini aşma! Seni isterse kendisine ulaştırır
Allahü teâlâya kavuşturan içten yoldan ayrılmayınız Çünkü O'na bu yoldan diğer bir yolla kavuşulamaz
Fıkıh âlimi Ebû Tâhir şöyle anlatır: Bir gün Kudüs'te bir medresenin önünden geçtim Fıkıh âlimleri medresenin kapısında, üzerlerinde süslü elbiseler olduğu hâlde toplanmışlardı Oradan geçip Ebû Abdullah elKureşî hazretlerinin yanında döndüm Geceyi orada geçirdim Ertesi gün Ebû Abdullah Kureşî bana; O medreseye git Orada hoca ol!dedi Bu, büyük ve olması imkânsız bir işti Oraya gidince, kapıcıların beni içeri almayacaklarını zannettim Fakat hiçbiri, içeri girmeme mâni olmadı İçeri girdim Müderrisin bir yere oturduğunu ve etrâfında çoğu zâtın dâire hâlinde ders halkası teşkil ettiklerini gördüm Ben de onların arasına katılmak istedim Beni hakîr görerek yer açmadılar Bunun üzerine arkalarına oturdum Sonradan medreseye bir zât geldi Müderris onu görür görmez, yüzünün rengi değişti ve ona doğru gitgide artarak karşıladı Oradakiler de peşi sıra gittiler Ben, orada birisine gelenin kim olduğunu sordum Ondan, münâkaşa ve münâzarası çok kuvvetli biri olduğunu, o gelince kimsenin ona cevap yetiştiremediğini, herkesin ondan korkup çekindiğini öğrendim O birey baş köşeye oturup konuşmaya başlayınca, bende birşeyler olduğunu hissettim ve sorularına yanıt vermeye başladım Neticede, söyleyecek bir şeyi kalmadı Oradakiler ve müderris, benim böyle ona hiç zorlanmadan yanıt vermeme çok şaşırdılar Sırf bu yüzden hürmet ve saygı göstermeye başladılar Münâzara eden o zât, müderrise dönerek benim kim olduğumu sordu Müderris bilmediğini söyleyince; Medreseler bu gibiler için inşâ edilmiştirdedi Müderris buna çok sevindi ve yanıma gelerek benim kim olduğumu sordu Ben de söyleyince; Sizi bu medreseye hoca kabûl ettikdedi Ben, Ebû Abdullah elKureşî'nin yanında gitmek üzere kalkınca, hepsi kalkarak bana; Bizim âdetimiz medresemize hoca kabul ettiğimiz kişiyi, evine kadar uğurlarızdediler Medreseden çıkınca, büyük bir topluluk arkamdan yürümeye başladı Gelmemelerini söyleyince geri döndüler Ebû Abdullah Kureşî'nin huzûruna varınca; Ey Tâhir! Niye onların gelmelerine mâni oldun? Âdetlerini yerine getirselerdibuyurunca; Efendim, zâtı âlinizin hatırını düşünerek onlara mâni oldumdedim Bu olanlar onun kerâmetiydi Ebû Abdullah Kureşî'nin vefâtına kadar o medresede hocalık yaptım
Hanımı şöyle anlatır: Bir gün onun yanından çıkmıştım Odada yalnız idi Sonra bulunduğu odadan bâzı sesler işittim Birisiyle konuşuyordu Konuşmaları bitinceye dek bekledim Sonra odaya girerek kiminle konuştuğunu sorduğumda; O Hızır aleyhisselâm idi Bana uzaktan bir yerden meyve getirmiş Onu yememi istedi ve şifâ olacağını söyledi Ben de, bu hâlimle daha iyi olduğumu belirterek ona teşekkür ettim ve o meyveye ihtiyâcım olmadığını söyledimbuyurdu
*
On ikinci yüzyılda Endülüs, Darı ve Filistin taraflarında yaşamış olan büyük velîlerden İsmi Muhammed bin Ahmed bin İbrâhim'dir Hazreti Hasan'ın soyundan olup, Kureşî ve Hâşimî nisbeleriyle bilinir Ebû Abdullah künyesiyle meşhûr olmuştur 1150 (H544) senesinde Endülüs'te doğdu 1202 (H599) senesinde Kudüs'te vefât etti Kabri orada olup ziyâret yeridir
Endülüs'te dünyâya gelen Ebû Abdullah elKureşî, ufak yaşından îtibâren ilim tahsîline başladı Memleketinin âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti ve velîlerin sohbetlerinde bulunup tasavvuf yolunda ilerledi Ayrıca zâhirî hem de mânevî ilimlerde yükseldi Fıkıh, tefsîr, hadîs gibi ilimlerde yüksek âlim, tasavvuf yolunda ise, üstün bir velî oldu
Büyük velî Ebû Yezid elKurtubî'den feyz aldı ve uzun müddet hizmet ve sohbetinde bulundu Hocası Ebû Yezîd elKurtubî'den tasavvuf yoluna girişini sordu O da buyurdu ancak: Beni bu yola sevk eden şu hâdisedir: Ticâretle meşgûl oluyordum ve benim ıtır ve koku sattığım bir attar dükkanım vardı Bu dükkânda kıymetli ve fiyatı yüksek şeyler satıyordum Giydiğim elbiselerim de kıymetliydi Bir gün sabahleyin namazını kılmak için câmiye girmiştim Namazı bitirir bitirmez büyük bir halka hâlinde insanların toplanmaya başladıklarını ve bir şeyler okuyup anlattıklarını gördüm Bir kenara çekilip dinlemeye başladım Topluluktan biri bir kitaptan sâlihlerin hal ve menkıbelerini okuyordu
Kendi kendime yanımdaki kimsenin işitebileceği kadar hafif bir sesle; Sübhânallah, bu kitaba şu hikâyeleri de almışlar Şaşkınlık edilecek şey açık konuşmak gerekirsededim Yanımda yer alan bir kimse; Ya bu kitapta neler anlatılmasını beklerdin?dedi Ben; Bu anlatılan şeyler yalan ya da çok abartılmış sözlere benziyor Adam bir yıl müddetle su içmiyor, lakin yaşıyordedim O kimse; Bu anlatılanları inkâr etme Çünkü ben buradaki insanlar aralarında sâlih ve velî kimseler görüyorumdedi Bu sırada halkada oturan zayıf, elbisesi eskimiş bir kimse başını kaldırıp bana baktı ve; Sâlih kimseler hakkında böyle konuşmaktan sıkılmıyor musundedi Ben; Nerede o senin dediğin sâlih kimseler?dedim
Bu konuşmalardan daha sonra oradan ayrılıp başı dönen bir hâlde dükkanıma geldim Öğleye yakın, dükkanda tekrar tekrar olduğu gibi oturuyor, alışverişe devâm ediyordum Bakınca câmide gördüğüm o kimsenin dükkanın önünden geçtiğini gördüm Beni görmeden geçti Az daha sonra geri dönüp geldi Beni arıyordu Selâm verdi, selâmına cevap verdim Bana; Senin ismin nedir?diye sordu Ben de; Abdurrahmân'dırdedim Beni tanıyor musun?diye sordu; Evet tanıyorum Sen câmide konuştuğum kimsesindedim Bana; Sâlih kişiler hakkında hâlâ benzer us ve inanışa sâhip misin? Yoksa pişmanlık ettin mi?dedi Ben ona; Benim inanışımda tövbe edilecek bir yer yokturdedim O kimse dükkanın masasına dayandı ve bana;
Ey Ebû Yezîd! Sâlih kimseler hakkında ne diyorsun?dedi Ona; Nerede senin dediğin sâlih kimseler?dedim O da; Çarşıda yürüyorlar Eğer onlardan birisi, şöyle şöyle söylesederken dükkanın boşluğundaki taşa işâret etti Onun işâreti ile işyeri sarsılmaya başladı Dükkanın ambar kısmının duvarında iki yarık meydana geldi Hayretle o yarıklara bakıp; İnsanların böyle yapabilmek gücü var mıdır?dedim O kimse; Bu gördüklerin,Allahü teâlânın sâlih ve velî kullarına verdiği kerâmetler yanında nedir amadedi Bundan daha büyük hâller de mi var?dedim O kimse; Eğer o kimseler senin bu dükkanın tamâmen sarsılmasını dileseler, bu dükkanın içinde cam ve kap cinsi bir şey kalmazdıdedi O kimsenin bu sözleri aleyhinde şaşma ve karmakarışık bakıp kaldım Sonradan yanımdan ayrılıp gitti
Olanlar aleyhinde dehşet ve dehşete düştüm Kendi kendime; Benim gibi bir adamın ömrü o sâlih kimselerin bir işâretiyle yıkılabilecek olan bu dükkanı beklemekle geçiyor Halbuki sâlih kimseleri defalarca bulmam mümkün değildirdedim Ertesi gün câmiye gidip o zâtın ders halkasına dâhil oldum Daha Sonra dinlemeye başladım Dinlediğim şeyler benim hâlimde büyük değişikliklere yol açtı Dükkana gidecek hâlim kalmadı Sonunda gidip anahtarları dayıma verdim Dükkanın sâhibi dayım oldu Dayım bana; Nereye gidiyorsun?diye sorunca; İnşâallahü teâlâ geleceğimdeyip ayrıldım Dayım asıl maksadımı bilmiyordu Bundan sonradan dükkana dönmedim Bu Nedenle dünyâ işlerini terk edip tasavvuf yoluna yöneldim Kısa bir müddet içinde yüksek hâl ve derecelere kavuştum
Ebû Abdullah elKureşî bir müddet daha sonra Darı'a gidip âlim ve velî zâtların sohbetlerinde ve ilim meclislerinde bulundu İnsanlara İslâm dîninin dikte ve yasaklarını anlatıp, onların kurtuluşu için çalışmaya başladı Darı'da bulunduğu sırada pekçok kimse onun ilim meclislerinde ve sohbetlerinde bulundu KâdılKudât İmâdüddîn binesSükkerî, Allâme Şihâbüddîn Ebü'lHasan, Ebü'zZâhir Muhammed elEnsârî, Ebü'lAbbâs Ahmed bin Ali elEnsârî elKastalânî ve daha çoğu âlim ve velî ondan ders aldılar
İnsanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyâ ve âhirette saâdete kavuşmalarına vesîle olan Ebû Abdullah elKureşî, birçok âlim ve velî yetiştirdi Hoş ahlâkı, güler yüz ve güzel sohbetleriyle insanların gönüllerini fethetti Herkes onun yüksek bir velî olduğunu kabûl edip, uzaktan yakından gelerek sohbetlerinden istifâde ettiler İlim ehline son derece saygılı olan Ebû Abdullah elKureşî halk aralarında hikmetli sözleriyle onların kalplerine şifâ akıttı Halk onun hikmetli sözleriyle ilim ve ihlâs sâhibi oldular
Sohbetlerinde Allahü teâlânın velî kullarına karşısında terbiyeli olmayı ve hata etmemeyi nasihat etti Bir defâsında buyurdu ama:
Evliyâya dil uzatan, onlara aleyhinde edep dışı harekette yer alan ve onları inkâr eden kimse, en fena hâl üzere ölür
Talebeye tövbeden sonradan birincil emredilen, kötü arkadaşları terk etmesi, maksaddan uzaklaştıracak şeylerden uzak durmasıdır
Verâ yâni şüphelilerden kaçmak, amellerin, ibâdetlerin esâsı, temelidir
Bir işin başı, sonuna delildir, alâmettir
Dünyâ mezbelelik gibidir Hiç bir kıymeti yoktur Bunun içindir ama, sâdık mümin, dünyânın ne sevgisi, ne buğzu ile uğraşmaz
Dostlarının, arkadaşlarının hukûkunu gözetmeyen, onlarla sohbetin, berâber olmanın bereketine kavuşamaz
Ömrü uzadığında iyi amelinin artması, ihtiyâcı çoğaldığında cömertliğinin artması, ilmi arttıkça tevâzûunun artması, evliyânın alâmetlerindendir
Kul, ibâdetlerinde dürüst olursa, ummadığı yerden yardımlara kavuşur
Mâsiyetin, günâh işlemenin sebebi gaflettir Yâni Allahü teâlâyı unutmaktır
Rehberi olmayan yolunu şaşırır
İhtiyâcın olmadıkça, kimseden bir şey isteme
Her makâmın kendine bilerek bir ilmi, her hâlin riâyet edilmesi gereken bir edebi vardır
Kalben hocasını beğenmeyen, hocasından gelen hiç bir feyze kavuşamaz
Allahü teâlânın velî kullarını hakîr bakmak, kötü işleri yapmaya bir vesîledir
Her kim Allahü teâlânın ârif bir kulunu ya da bir velîsini üzerse, onun kalbi mühürlenir Onları üzmeye devâm eden, îtikâdı bozulmadıkça ölmez
Allahü teâlâya kulluk vazîfelerini ihmâl etmemek ve O'na tevekkül etmek husûsunda da buyurdu oysa:
Allahü teâlâya kullukta edepten bölünme! O'na karşısında haddini aşma! Seni isterse kendisine ulaştırır
Allahü teâlâya kavuşturan içten yoldan ayrılmayınız Çünkü O'na bu yoldan diğer bir yolla kavuşulamaz
Fıkıh âlimi Ebû Tâhir şöyle anlatır: Bir gün Kudüs'te bir medresenin önünden geçtim Fıkıh âlimleri medresenin kapısında, üzerlerinde süslü elbiseler olduğu hâlde toplanmışlardı Oradan geçip Ebû Abdullah elKureşî hazretlerinin yanında döndüm Geceyi orada geçirdim Ertesi gün Ebû Abdullah Kureşî bana; O medreseye git Orada hoca ol!dedi Bu, büyük ve olması imkânsız bir işti Oraya gidince, kapıcıların beni içeri almayacaklarını zannettim Fakat hiçbiri, içeri girmeme mâni olmadı İçeri girdim Müderrisin bir yere oturduğunu ve etrâfında çoğu zâtın dâire hâlinde ders halkası teşkil ettiklerini gördüm Ben de onların arasına katılmak istedim Beni hakîr görerek yer açmadılar Bunun üzerine arkalarına oturdum Sonradan medreseye bir zât geldi Müderris onu görür görmez, yüzünün rengi değişti ve ona doğru gitgide artarak karşıladı Oradakiler de peşi sıra gittiler Ben, orada birisine gelenin kim olduğunu sordum Ondan, münâkaşa ve münâzarası çok kuvvetli biri olduğunu, o gelince kimsenin ona cevap yetiştiremediğini, herkesin ondan korkup çekindiğini öğrendim O birey baş köşeye oturup konuşmaya başlayınca, bende birşeyler olduğunu hissettim ve sorularına yanıt vermeye başladım Neticede, söyleyecek bir şeyi kalmadı Oradakiler ve müderris, benim böyle ona hiç zorlanmadan yanıt vermeme çok şaşırdılar Sırf bu yüzden hürmet ve saygı göstermeye başladılar Münâzara eden o zât, müderrise dönerek benim kim olduğumu sordu Müderris bilmediğini söyleyince; Medreseler bu gibiler için inşâ edilmiştirdedi Müderris buna çok sevindi ve yanıma gelerek benim kim olduğumu sordu Ben de söyleyince; Sizi bu medreseye hoca kabûl ettikdedi Ben, Ebû Abdullah elKureşî'nin yanında gitmek üzere kalkınca, hepsi kalkarak bana; Bizim âdetimiz medresemize hoca kabul ettiğimiz kişiyi, evine kadar uğurlarızdediler Medreseden çıkınca, büyük bir topluluk arkamdan yürümeye başladı Gelmemelerini söyleyince geri döndüler Ebû Abdullah Kureşî'nin huzûruna varınca; Ey Tâhir! Niye onların gelmelerine mâni oldun? Âdetlerini yerine getirselerdibuyurunca; Efendim, zâtı âlinizin hatırını düşünerek onlara mâni oldumdedim Bu olanlar onun kerâmetiydi Ebû Abdullah Kureşî'nin vefâtına kadar o medresede hocalık yaptım
Hanımı şöyle anlatır: Bir gün onun yanından çıkmıştım Odada yalnız idi Sonra bulunduğu odadan bâzı sesler işittim Birisiyle konuşuyordu Konuşmaları bitinceye dek bekledim Sonra odaya girerek kiminle konuştuğunu sorduğumda; O Hızır aleyhisselâm idi Bana uzaktan bir yerden meyve getirmiş Onu yememi istedi ve şifâ olacağını söyledi Ben de, bu hâlimle daha iyi olduğumu belirterek ona teşekkür ettim ve o meyveye ihtiyâcım olmadığını söyledimbuyurdu
*