nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 95
EBÛ BEKR VERRÂK HAYATI
Evliyânın meşhurlarından İsmi Muhammed bin Ömer'dir Künyesi Ebû Bekr, lakabı Verrâk'tır Doğum târihi bilinmemekte olup 893 (H280) senesinden önce vefât ettiği varsayım edilmektedir Aslen Tirmizli olup, Belh şehrine yerleşmiştir Zamânının büyük âlimlerinden ve evliyânın meşhurlarından olan Ahmed bin Hadreveyh ve Muhammed bin Ali Hâkim Tirmizî'nin derslerinde ve sohbetlerinde bulunup kemâle ermiştir Allahü teâlânın sevgili kuluydu Dünyâya ve dünyâlığa aslâ düşkünlük göstermezdi Aralıksız ibâdet eder, günahlardan kuvvetle sakınırdı Velî yetiştiren mânâsında MüeddibülEvliyâlakabıyla anılmıştır
Ebû Bekr Verrâk hazretleri şöyle anlatmıştır: Hocam Muhammed bin Ali Tirmizî bir gün bana; Seni bir yere götürmek istiyorumdeyince; Dikte sizindir efendim!dedim Sonradan birlikte yola çıktık Çok geçmeden büyük bir sahrâya ulaştık Sahrânın ortasında yeşil bir ağaç ve ağacın aşağıda bir çeşme ve çeşmenin yanında konulmuş bir taht vardı Gâyet güzel giyimli bir zât bu tahtın üzerine oturmuştu Hocam yanına yaklaşıp selâm verdi Selâmdan sonradan yerinden kalkıp hocamı yerine oturttu Bir müddet sonra başkaları sağdan soldan gelmeye başladı Nihâyet kırk birey oldu Taht üzerinde ilk gördüğümüz zât semâya işâret etti Semâdan çeşitli yiyecekler indi Bunları yedikten sonradan hocam o zâta bâzı suâller sordu tanesine uzun uzun yanıt verdi Lakin ben bir kelime bile anlayamamıştım Bir müddet sonradan hocam müsade istedi Oradan ayrıldık Döndükten daha sonra bana; Ey Ebû Bekr! Haydi git! Hiç şüphen olmasın fakat ebedî saâdete erdin!buyurdu Efendim o gittiğimiz yer neresiydi? O görüştüğümüz zât kimdi?dedim Orası Sina Çölüydü Görüştüğümüz kimse evliyânın kutbuydudedi Kısa sürede Tirmiz'den Sina Çölüne nasıl ulaştık?diye sorunca, bunun hal olduğunu ifâde eden bir yanıt verdiler
Ebû Bekr Verrâk hazretleri Ömrü boyunca Hızır'la aleyhisselâm görüşmeyi murâd ederdi Her gün kabristana gider kazanç ve giderken bir cüz Kur'ânı kerîm okurdu Bir gün tekrar bu maksatla evinden çıkarken, kapıda nûrânî yüzlü bir ihtiyar kendisine selâm verip; Benimle laflamak ister misin?diye sordu O da İsterimdeyince, berâberce konuşarak kabristana gidip geldiler Evin kapısına gelince, o nûr yüzlü ihtiyar; Bunca zamandır bakmak istediğin Hızır benim Benimle sohbet edeceğim derken bugün bir cüz Kur'ânı kerîm okumaktan mahrûm kaldın Hızır'la sohbet etmenin sonucu bu olunca, öteki insanlarla konuşmanın netîcesi ne olur?buyurdu
Biricik oğlunu mektebe gönderdi Birgün çocuğun benzinin sararıp bedeninin titrediğini fark etti Sebebini sorduğunda: Hocam bana bir âyeti kerîme öğretti O âyette cenâbı Yargı meâlen; Eğer siz (dünyâda) küfrederseniz, çocukları aksaçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günde (kıyâmet gününün şiddet ve azâbından) kendinizi nasıl koruyabilirsiniz?(Müzzemmil sûresi: 17) buyuruyordu Bu âyetin şiddetinden böyle oldumdedi Çocuk hastalandı Bir müddet sonra da vefât etti Babası Ebû Bekr elVerrâk oğlunun mezarının başında gözyaşları içinde kendi kendine şöyle dedi: Ey Ebû Bekr! Çocuğun bir âyet işitmekle hastalanıp can verdi Bunca yıldır Kur'ânı kerîm okur hatmedersin, sana birşey olmuyor Yoksa kalbin taş mıdır?
Ebû Bekr Verrâk hazretlerini, vefâtından sonradan rüyâda gördüler Benzi sararmış bir hâlde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu Sebebini sorduklarında; Gömülü bulunduğum şu kabristana defnedilen cenâzelerden, onda biri bile mümin olarak ölmemişbuyurdu Öldükten sonra sana nasıl muâmele edildi?diye sorduklarında: Elime bir sevap ve günah defteri verildi Bunu okurken, bilmediğim bir günahtan nedeniyle, amel defteri baştan başa simsiyah oldu Geriye kalan kısmını okuyamadım O sırada bir nidâ geldi ve; Dünyâda iken lütuf ve ihsânımız olarak bu günâhını gizlemiştik, burada izah etmek bize yakışmaz, affettikbuyruldu
Talebelerinden Bekri Sugdî; Ebû Bekri Verrâk, ibâdetini Allahü teâlâyı tâzim için yapardı Ondan karşılık almak için değilderdi
Tekrar talebelerinden Hâşimi Sugdî nakleder: Ebû Bekri Verrâk hazretleri buyurdu ama:
Fazla uyuklamak, çok yemek yemek, fazla konuşmak gönlü katılaştırır
Çok sözden murâdım hayır ve şerden bahsederken sarfedilen sözlerdir Hiçbir işe yaramayan kelimeler ise, değil katılaştırmak, kalbi öldürür bile
Dünyâ ardındaki koşanların yanında, ilim ve mârifetten bahseden kimse ârif değildir
İnsanlarda üç sınıf önemlidir: Devlet adamları, âlimler ve zâhidler Devlet adamları bozulunca, halkın huzûru bozulur Âlimler bozulunca, halkın dîni zayıflar Varını yoğunu Allah yolunda harcayan zâhidler bozulunca da, ahlâk fesâda uğrar Devlet adamlarının kötülüğü gaddarlık ile, âlimlerin bozukluğu açgözlülük ve tamah ile, dünyâya düşkün olmayanların, zâhidlerin bozulması da riyâ ve şaşaa ile olur
Uzuvlarını nefsinin istekleriyle memnuniyet ederek memnun eden, kalbine pişmanlık ağacı dikmiş demektir
İyiliği görüp, kıymetini takdir ederek ona karşı saygılı elde etmek, nîmetin şükrüdür
Fazla defâ Allah rızâsı için iki rekat namaz kılar, selâmdan sonradan O'na lâyık ibâdet yapamadığım için kendimi hırsızlıktan pişmanlık eden biri gibi suçlu hissederim
Derviş, dünyâ ve âhirette mes'ûddursözünün mânâsı soruldu Dervişten dünyâda sultan ödenti almaz Âhirette Allahü teâlâ hesap sormazbuyurdu
Fena huydan, haramdan sakınır gibi sakınınız
Allahü teâlâ ile kendi aranda doğruluğu, halkla kendi aranda da yumuşaklığı sağla
Tatmin Edici ilme sâhip ve ehil olmadan kelâm ilmiyle mücâdele etmek, insanı dinsizliğe götürür
Fıkıh öğrenmeyip tasavvufla uğraşan dinden çıkar, zındık olur Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan, bid'at sâhibi yâni sapık olur Her ikisini edinen hakîkate varır
Avâmın (banal insanlar) kalbleri saf, dilleri pak olmalı ve bunlar nâmusunu korumalıdır Bu huylardan nasipsiz olanların işi gücü musibet olur Onlar şeytana iş bırakmazlar
Âlimler bozulunca din ortadan kalkar, çünkü âlimler dînin bağıdır Tahvil çürüyünce neyi bağlayabilir?
Kötü istekler, insana hâkim olunca yürek kararır Netîcesinde göğüs, yürek daralır, mizaç kötüleşir, sevilmez olur Zulmetmeye başlar Bu artık insan değildir İnsan kılığında bir şeytandır
Belânın gelişi çeşitlidir, bunlardan biri ihtilâftır İhtilâf, düşmanlığa sebeb olur Düşmanlık da, ortalığı belâ ve âfetlere boğar
Nefsine âşık olan, kibirli, kıskanç, aşağıda ve hakîr olur
İhlâs sâhibi mi edinmek istiyorsun, önce baş olma sevgisini kalbinden at Sonradan kendini kimseden üstün görme
Seni Allah'a yaklaştıran şey, ihtiyacını O'ndan istemendir Halka sevdiren şey de onlardan bir şey istememendir
Sabahleyin insanlara bakar; kimin helâl, kimin haram yediğini bilirim: Kim kalkar kalkmaz, abes lâf ve sövüp saymakla dilini açarsa, o haram yemiştir Kim ama, dilini Allahü teâlânın zikri ve sözcüki tevhidle açar ve istiğfârla meşgûl ederse, o kişinin helâl yediğini bilirim
Müminin dört alâmeti vardır: Dili zikreder, sessizliğinde tefekkür eder, ibret nazarıyla bakar, şanslı amel işler
Hikmetin birinci husûsiyeti sükût edip, gereksinim dek konuşmaktır
Allahü teâlâ bir kulundan şunları ister Kalbin; Allahü teâlânın evine hürmet, yarattıklarına şefkat etmesi Lisanın; Sözcüki tevhidi söyleyip, yaratıklara yumuşaklıkla muâmele etmesi Bedenin; ibâdet ve tâatte bulunup, müminlere destek etmesi Huyun; Allahü teâlânın hükmüne katlanma gösterip, yarattıklarına aleyhinde halîmselîm olması
Büyüklerden birinden duydum; Şeytanın bir mümini yoldan sonuç taktiği şudur: O, bir mümine ilk kez; Kâfir ol!diye vesvese verecek dek budala değildir ilk kez onu mübahlara karşısında hırslandırır Mümin kimse, nefsinin helâl isteklerine tutsak hafıza de, işini daha da kolaylaştırmak için günah işlemeye teşvik eder ve sonunda Kâfir ol!teklifini vesvese aracılığıyla yapar
Akıllılara tâbi ol, dünyâya düşkün olmayanlarla güzel geçin, câhillere aleyhinde da sabırlı ol!
Dâimâ seninle olması gereken beş şey vardır Bunlar, Allah, leziz, şeytan, dünyâ ve halktır Eğer bunlara aleyhinde şu beş şeyi tatbikte muvaffak olursan saâdete erersin Allahü teâlânın emirlerine itâat edip, yaptığı her şeyi beğenip râzı almak, nefse rakip olup, şeytana düşman elde etmek, dünyâdan sakınmak, halka karşı da şefkatle muâmele etmek lâzımdır
Halktan uzakta durmadıkça Hak'la berâberliği düşünme, dünyâ ile meşgûl olduğun müddetçe tefekkürü düşünme, gönlünü makam ve mevki düşüncesinden temizlemedikçe de ilhâm ve hikmeti düşünme Çünkü bunlar birbirinin bulunduğu yerde bulunmazlar
Önceden fütüvvet sâhipleri (başkasını kendine seçim edenler) arkadaşlarını över, kendilerinden bahsetmezlerdi Hattâ kendilerini kötülerlerdi Rahatlığı dostları için, zahmeti kendilerine seçerlerdi Şimdiyse herkes kendini övüp, dostlarını kötülüyor Zahmeti arkadaşlarına, rahatı kendilerine alıyorlar
Harem bin Hayyam elAbdî, Eshâbı kirâmdan Hamâme'nin yanında gecelemişti Hamâme radıyallahü anh tüm gece sabaha dek ağladı Sabahtan; Niçin ağladın?diye sorunca; Kabirlerin içerisinde bulunanları ortaya çıkardığı, gökteki yıldızların dağıldığı, gecenin sabahını, kıyâmetin kopacağı günü hatırladım da ağladımdiye cevap verdi
Günahlara baktık, îmânın gitmesine sebeb olan en kötü günahın, Allahü teâlânın kullarına zulmetmek olduğunu gördük
Nezaket, konuştuğun süre dilini gözetmek, yalnız kaldığın süre kalbini gözetmek, dışında çıktığın süre gözünü gözetmek, yediğin vakit boğazını korumak, uzattığın zaman elini korumak, yürüdüğün vakit ayağını gözetmek ve tüm işlerinde vaktini korumaktır Kim âzâlarını korumaz ve vaktini zâyi ederse, onun uzuvları edepsizliğe gider Kim vaktini değerlendirir, sırrını gözetlerse, Allahü teâlâ onun vakitlerini ve uzuvlarını korur
*
Evliyânın meşhurlarından İsmi Muhammed bin Ömer'dir Künyesi Ebû Bekr, lakabı Verrâk'tır Doğum târihi bilinmemekte olup 893 (H280) senesinden önce vefât ettiği varsayım edilmektedir Aslen Tirmizli olup, Belh şehrine yerleşmiştir Zamânının büyük âlimlerinden ve evliyânın meşhurlarından olan Ahmed bin Hadreveyh ve Muhammed bin Ali Hâkim Tirmizî'nin derslerinde ve sohbetlerinde bulunup kemâle ermiştir Allahü teâlânın sevgili kuluydu Dünyâya ve dünyâlığa aslâ düşkünlük göstermezdi Aralıksız ibâdet eder, günahlardan kuvvetle sakınırdı Velî yetiştiren mânâsında MüeddibülEvliyâlakabıyla anılmıştır
Ebû Bekr Verrâk hazretleri şöyle anlatmıştır: Hocam Muhammed bin Ali Tirmizî bir gün bana; Seni bir yere götürmek istiyorumdeyince; Dikte sizindir efendim!dedim Sonradan birlikte yola çıktık Çok geçmeden büyük bir sahrâya ulaştık Sahrânın ortasında yeşil bir ağaç ve ağacın aşağıda bir çeşme ve çeşmenin yanında konulmuş bir taht vardı Gâyet güzel giyimli bir zât bu tahtın üzerine oturmuştu Hocam yanına yaklaşıp selâm verdi Selâmdan sonradan yerinden kalkıp hocamı yerine oturttu Bir müddet sonra başkaları sağdan soldan gelmeye başladı Nihâyet kırk birey oldu Taht üzerinde ilk gördüğümüz zât semâya işâret etti Semâdan çeşitli yiyecekler indi Bunları yedikten sonradan hocam o zâta bâzı suâller sordu tanesine uzun uzun yanıt verdi Lakin ben bir kelime bile anlayamamıştım Bir müddet sonradan hocam müsade istedi Oradan ayrıldık Döndükten daha sonra bana; Ey Ebû Bekr! Haydi git! Hiç şüphen olmasın fakat ebedî saâdete erdin!buyurdu Efendim o gittiğimiz yer neresiydi? O görüştüğümüz zât kimdi?dedim Orası Sina Çölüydü Görüştüğümüz kimse evliyânın kutbuydudedi Kısa sürede Tirmiz'den Sina Çölüne nasıl ulaştık?diye sorunca, bunun hal olduğunu ifâde eden bir yanıt verdiler
Ebû Bekr Verrâk hazretleri Ömrü boyunca Hızır'la aleyhisselâm görüşmeyi murâd ederdi Her gün kabristana gider kazanç ve giderken bir cüz Kur'ânı kerîm okurdu Bir gün tekrar bu maksatla evinden çıkarken, kapıda nûrânî yüzlü bir ihtiyar kendisine selâm verip; Benimle laflamak ister misin?diye sordu O da İsterimdeyince, berâberce konuşarak kabristana gidip geldiler Evin kapısına gelince, o nûr yüzlü ihtiyar; Bunca zamandır bakmak istediğin Hızır benim Benimle sohbet edeceğim derken bugün bir cüz Kur'ânı kerîm okumaktan mahrûm kaldın Hızır'la sohbet etmenin sonucu bu olunca, öteki insanlarla konuşmanın netîcesi ne olur?buyurdu
Biricik oğlunu mektebe gönderdi Birgün çocuğun benzinin sararıp bedeninin titrediğini fark etti Sebebini sorduğunda: Hocam bana bir âyeti kerîme öğretti O âyette cenâbı Yargı meâlen; Eğer siz (dünyâda) küfrederseniz, çocukları aksaçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günde (kıyâmet gününün şiddet ve azâbından) kendinizi nasıl koruyabilirsiniz?(Müzzemmil sûresi: 17) buyuruyordu Bu âyetin şiddetinden böyle oldumdedi Çocuk hastalandı Bir müddet sonra da vefât etti Babası Ebû Bekr elVerrâk oğlunun mezarının başında gözyaşları içinde kendi kendine şöyle dedi: Ey Ebû Bekr! Çocuğun bir âyet işitmekle hastalanıp can verdi Bunca yıldır Kur'ânı kerîm okur hatmedersin, sana birşey olmuyor Yoksa kalbin taş mıdır?
Ebû Bekr Verrâk hazretlerini, vefâtından sonradan rüyâda gördüler Benzi sararmış bir hâlde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu Sebebini sorduklarında; Gömülü bulunduğum şu kabristana defnedilen cenâzelerden, onda biri bile mümin olarak ölmemişbuyurdu Öldükten sonra sana nasıl muâmele edildi?diye sorduklarında: Elime bir sevap ve günah defteri verildi Bunu okurken, bilmediğim bir günahtan nedeniyle, amel defteri baştan başa simsiyah oldu Geriye kalan kısmını okuyamadım O sırada bir nidâ geldi ve; Dünyâda iken lütuf ve ihsânımız olarak bu günâhını gizlemiştik, burada izah etmek bize yakışmaz, affettikbuyruldu
Talebelerinden Bekri Sugdî; Ebû Bekri Verrâk, ibâdetini Allahü teâlâyı tâzim için yapardı Ondan karşılık almak için değilderdi
Tekrar talebelerinden Hâşimi Sugdî nakleder: Ebû Bekri Verrâk hazretleri buyurdu ama:
Fazla uyuklamak, çok yemek yemek, fazla konuşmak gönlü katılaştırır
Çok sözden murâdım hayır ve şerden bahsederken sarfedilen sözlerdir Hiçbir işe yaramayan kelimeler ise, değil katılaştırmak, kalbi öldürür bile
Dünyâ ardındaki koşanların yanında, ilim ve mârifetten bahseden kimse ârif değildir
İnsanlarda üç sınıf önemlidir: Devlet adamları, âlimler ve zâhidler Devlet adamları bozulunca, halkın huzûru bozulur Âlimler bozulunca, halkın dîni zayıflar Varını yoğunu Allah yolunda harcayan zâhidler bozulunca da, ahlâk fesâda uğrar Devlet adamlarının kötülüğü gaddarlık ile, âlimlerin bozukluğu açgözlülük ve tamah ile, dünyâya düşkün olmayanların, zâhidlerin bozulması da riyâ ve şaşaa ile olur
Uzuvlarını nefsinin istekleriyle memnuniyet ederek memnun eden, kalbine pişmanlık ağacı dikmiş demektir
İyiliği görüp, kıymetini takdir ederek ona karşı saygılı elde etmek, nîmetin şükrüdür
Fazla defâ Allah rızâsı için iki rekat namaz kılar, selâmdan sonradan O'na lâyık ibâdet yapamadığım için kendimi hırsızlıktan pişmanlık eden biri gibi suçlu hissederim
Derviş, dünyâ ve âhirette mes'ûddursözünün mânâsı soruldu Dervişten dünyâda sultan ödenti almaz Âhirette Allahü teâlâ hesap sormazbuyurdu
Fena huydan, haramdan sakınır gibi sakınınız
Allahü teâlâ ile kendi aranda doğruluğu, halkla kendi aranda da yumuşaklığı sağla
Tatmin Edici ilme sâhip ve ehil olmadan kelâm ilmiyle mücâdele etmek, insanı dinsizliğe götürür
Fıkıh öğrenmeyip tasavvufla uğraşan dinden çıkar, zındık olur Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan, bid'at sâhibi yâni sapık olur Her ikisini edinen hakîkate varır
Avâmın (banal insanlar) kalbleri saf, dilleri pak olmalı ve bunlar nâmusunu korumalıdır Bu huylardan nasipsiz olanların işi gücü musibet olur Onlar şeytana iş bırakmazlar
Âlimler bozulunca din ortadan kalkar, çünkü âlimler dînin bağıdır Tahvil çürüyünce neyi bağlayabilir?
Kötü istekler, insana hâkim olunca yürek kararır Netîcesinde göğüs, yürek daralır, mizaç kötüleşir, sevilmez olur Zulmetmeye başlar Bu artık insan değildir İnsan kılığında bir şeytandır
Belânın gelişi çeşitlidir, bunlardan biri ihtilâftır İhtilâf, düşmanlığa sebeb olur Düşmanlık da, ortalığı belâ ve âfetlere boğar
Nefsine âşık olan, kibirli, kıskanç, aşağıda ve hakîr olur
İhlâs sâhibi mi edinmek istiyorsun, önce baş olma sevgisini kalbinden at Sonradan kendini kimseden üstün görme
Seni Allah'a yaklaştıran şey, ihtiyacını O'ndan istemendir Halka sevdiren şey de onlardan bir şey istememendir
Sabahleyin insanlara bakar; kimin helâl, kimin haram yediğini bilirim: Kim kalkar kalkmaz, abes lâf ve sövüp saymakla dilini açarsa, o haram yemiştir Kim ama, dilini Allahü teâlânın zikri ve sözcüki tevhidle açar ve istiğfârla meşgûl ederse, o kişinin helâl yediğini bilirim
Müminin dört alâmeti vardır: Dili zikreder, sessizliğinde tefekkür eder, ibret nazarıyla bakar, şanslı amel işler
Hikmetin birinci husûsiyeti sükût edip, gereksinim dek konuşmaktır
Allahü teâlâ bir kulundan şunları ister Kalbin; Allahü teâlânın evine hürmet, yarattıklarına şefkat etmesi Lisanın; Sözcüki tevhidi söyleyip, yaratıklara yumuşaklıkla muâmele etmesi Bedenin; ibâdet ve tâatte bulunup, müminlere destek etmesi Huyun; Allahü teâlânın hükmüne katlanma gösterip, yarattıklarına aleyhinde halîmselîm olması
Büyüklerden birinden duydum; Şeytanın bir mümini yoldan sonuç taktiği şudur: O, bir mümine ilk kez; Kâfir ol!diye vesvese verecek dek budala değildir ilk kez onu mübahlara karşısında hırslandırır Mümin kimse, nefsinin helâl isteklerine tutsak hafıza de, işini daha da kolaylaştırmak için günah işlemeye teşvik eder ve sonunda Kâfir ol!teklifini vesvese aracılığıyla yapar
Akıllılara tâbi ol, dünyâya düşkün olmayanlarla güzel geçin, câhillere aleyhinde da sabırlı ol!
Dâimâ seninle olması gereken beş şey vardır Bunlar, Allah, leziz, şeytan, dünyâ ve halktır Eğer bunlara aleyhinde şu beş şeyi tatbikte muvaffak olursan saâdete erersin Allahü teâlânın emirlerine itâat edip, yaptığı her şeyi beğenip râzı almak, nefse rakip olup, şeytana düşman elde etmek, dünyâdan sakınmak, halka karşı da şefkatle muâmele etmek lâzımdır
Halktan uzakta durmadıkça Hak'la berâberliği düşünme, dünyâ ile meşgûl olduğun müddetçe tefekkürü düşünme, gönlünü makam ve mevki düşüncesinden temizlemedikçe de ilhâm ve hikmeti düşünme Çünkü bunlar birbirinin bulunduğu yerde bulunmazlar
Önceden fütüvvet sâhipleri (başkasını kendine seçim edenler) arkadaşlarını över, kendilerinden bahsetmezlerdi Hattâ kendilerini kötülerlerdi Rahatlığı dostları için, zahmeti kendilerine seçerlerdi Şimdiyse herkes kendini övüp, dostlarını kötülüyor Zahmeti arkadaşlarına, rahatı kendilerine alıyorlar
Harem bin Hayyam elAbdî, Eshâbı kirâmdan Hamâme'nin yanında gecelemişti Hamâme radıyallahü anh tüm gece sabaha dek ağladı Sabahtan; Niçin ağladın?diye sorunca; Kabirlerin içerisinde bulunanları ortaya çıkardığı, gökteki yıldızların dağıldığı, gecenin sabahını, kıyâmetin kopacağı günü hatırladım da ağladımdiye cevap verdi
Günahlara baktık, îmânın gitmesine sebeb olan en kötü günahın, Allahü teâlânın kullarına zulmetmek olduğunu gördük
Nezaket, konuştuğun süre dilini gözetmek, yalnız kaldığın süre kalbini gözetmek, dışında çıktığın süre gözünü gözetmek, yediğin vakit boğazını korumak, uzattığın zaman elini korumak, yürüdüğün vakit ayağını gözetmek ve tüm işlerinde vaktini korumaktır Kim âzâlarını korumaz ve vaktini zâyi ederse, onun uzuvları edepsizliğe gider Kim vaktini değerlendirir, sırrını gözetlerse, Allahü teâlâ onun vakitlerini ve uzuvlarını korur
*